Ve Erwin gerçeği söylediğini biliyordu ve bu yüzden kabul etmekten başka bir şey yapamadı. Ne de olsa bunu kendi başına getirmişti. Bir sevgiliden çok bir arkadaş olarak ihanete uğradığını hissetti ama yine de canı acıyordu. Tek yapabildiği berbat bir el sıkışma, zayıf bir "tebrikler" demek ve mutluluk için hayatın ona verdiği tek şansının ofisinin kapısından sonsuza kadar kayıp gitmesini izlemekti.
İşte o an, layık olduğu tek mutluluğu hayalini gerçekleştirmekte bulacağına karar verdi.
Günlerini kendini işine gömerek geçirdi. Fırsat aramak için en aşağı, en kirli yerlere gitti, kendisine verilen her emri yerine getirdi, bir gün o emirleri verecek olanın kendisi olacağına dair yeminler etti. Doğru insanları öldürdü. Tetikte olmak onun için normalleşti, beyni onun en güçlü silahı oldu. Yaşam ya da ölüm üzerine bahse girmek artık onun yaşam tarzıydı.
Ama çok geçmeden sert sözünün meyvesi meyvesini vermişti. Bağlantıları onu silah kaçakçılığını araştırmaya, hedefine bir adım daha yaklaşmak için başka bir adım atmaya yönlendiriyordu. Ve böylece tereddüt etmeden her gecekondu mahallesinin kalbine girmeye başladı.
İşte o an Levi ortaya çıktı. Hayatındaki her şeyi alt üst etti. Sonuncu olacağına inandığı kalp ağrısını tekrardan hissettiğini fark etmesiyle aklının da duygularının da kontrolünü kaybetti.
Erwin ne yapacağını bilmiyordu, korkuyordu. Tekrardan her şeyi mahvedebilirdi. Derin bir nefes alıp gözlerini kapattı.
21 Aralık
Levi o sabah penceresinin perdelerini itmesiyle Londra'yı kalın bir kar tabakasının altına gömülmüş olarak buldu. Noel için mükemmel bir manzara. Hızlıca üstünü giyindi ve kahvaltısını yapmak için mutfağa koştu. Karagaha ne kadar hızlı giderse işi o kadar hızlı biterdi.
Kahvaltısını bitirdikten sonra her sabah yaptığı gibi posta kutusunu kontrol etmek için girişte kısa bir süre durdu. Çoğu günün aksine, posta kutusunda kendisine yazılmış bir mektup vardı.
"Kahretsin..." diye mırıldandı, Isabel'in el yazısını bulmak için açarken neyse ki bir sorun yoktu sadece biraz daha erken varacaklarını bildiriyordu. İş çıkışı onları alması için Erwin'den kendisini istasyona bırakmasını isteyemeye karar verdi.
Kapıyı açtı, başka bir güne hazırdı. Ama gözleri Erwin'in arabasını binanın dışında bulamayınca gülümsemesi anında soldu.
"Benimle dalga geçiyor olmalısın..."
-
Levi karargaha girdiğinde botlarındaki karı silkelemek için bile durmadı ve hızlıca Erwin'in ofisine yürüdü.
"Sen koca bir..." diye homurdandı içeri girerken. Kapı duvara hızlı bir şekilde çarptı. Levi, masanın yanında Erwin yerine Mike'ı bulunca durdu.
"O nerede?" dedi Levi sinirli bir şekilde.
"Bankaya gitti, birazdan döne..."
"Çık dışarı!"
Mike kafası karışmış bir şekikde kıkırdadı. "Niye ya?"
"Dışarı çık dedim!"
"İyi." Mike kaşlarını çattı ve gitmek için ceketini aldı. "Zaten gidiyordum. Sana da mutlu noeller." dedi sinir bozucu bir sırıtışla.
Levi iç çekti. "Mutlu Noeller." Kapının kapanmasını bekledi ve zihni, Erwin'i beklerken öfkesini dışarı atmalıydı. En mantıklı seçenek temizlikti. Bir taşla iki kuş vuracaktı.
YOU ARE READING
1918 •Eruri•
Fanfictionİngiltere'de yıl 1918 ve savaş yeni bitmişti. Erwin bu savaşta bir kolunu kaybetmişti; Levi ise bundan biraz daha fazlasını kaybetmişti. Birbirlerini son görmelerinin üzerinden iki yıl geçmişti ancak Hange'nin onları tekrar bir araya getirmek için b...
