17. BÖLÜM: Hayat zalimdir

455 83 2
                                    

Küller Şehri, duman ve küle bulanmadan önce gecenin kucağında çığlık atan yırtıcıların sesleri nedeniyle insanlar, içgüdüsel olarak bir şeylerin olmak üzere olduğunu anlamışlardı. Yırtıcıların sesleri şiddetlenirken, evlerinden sokaklara dökülen insanların gökyüzünün korkunçluğu karşısında, kalplerinde korku tohumları filizlenmişti. Hiç kimse daha önce böylesi korkunç bir geceye şahit olmamıştı.

Yırtıcıların çığlıkları bir anda kesildi. Rahatlamaya fırsat bulamayan insanlar, patlama sesiyle birlikte büyük bir depremin habercisi olan ardı arkası kesilmeyen sarsıntılara maruz kaldılar. İlk tepkileri yere çömelmek olsa da kendine gelenler çığlık çığlığa kaçmakta yolu buldular. Sığınacak yer bulma ve sevdiklerini koruma umuduyla içgüdüsel hareket etmeye başlamışlardı. Her şeyi birkaç dakika içerisinde gelişmiş olsa da sanki günlerdir aynı anın içine hapsolmuş gibi hissedilmesi elde değildi.

Hiç kimse neler döndüğünü sorgulamıyor, nasıl kurtulacağını düşünüyordu. Sağa sola kaçan insanlar hiç düşünmeden birbirlerini acımasızca ezip geçerken sergiledikleri görüntü, avdan kaçmaya çalışan dikkati dağılmış av sürüsünün paniğine eşdeğerdi. İkinci patlamanın ardından kaçış sona erdi, insanlar toplu halde yerlere serildi. Şehir, kül ve dumana bulandığında dudaklarda tek bir ortak cümle düştü: "Volkan patladı!"

Çığlıklar resmen kulaklarımı delerken tuhaf rüyamı düşünecek halde değildim. Ayakkabılarımı hızlıca ayağıma geçirip yelpazeyi yastığımın altından kaptığım gibi odadan dışarıya fırladım. Gözlerimin önüne serilen korkunç görüntü yüzünden "Yüce büyük Tanrı!" diye inleyişime mani olamadım.

Gökyüzü karanlığı boğuyor gibi görünüyordu. Karanlık nasıl boğulabilirdi? Cehennem Kayalıkları'ndan görülen volkan patlamış, lavları dağı eritip hiçbir şey engele takılmayacak süratle şehre doğru akıyordu. Hayatımda gördüğüm iki en korkunç şeydi bu. İlk kez korku bedenimi dürttü, hafif titreme bedenimde baş gösterdi.

"Varis!"

"Aysera!"

"Usta!"

Şaşkınlığım ve korkum ağabeylerim ile birlikte Dağhan'ın gelişiyle son buldum. "İyiyim," diyebildim yanıma vardıklarında. Gözlerim öğrencimle kesişti, endişeliydi. "Dağhan, olması gereken bu değil," dedim ona.

"Ne, nasıl?"

"Bu normal değil!" diye bağırdım bu kez de öfkeyle. Öfke mi? Neden öfkelenmiştim ki şimdi?

Dağhan beni ilk kez görüyormuş gibi gözlerini kırpıştırdı. Ağabeylerim şok olmuş vaziyette bana bakıyorlardı. Çığlıklar, sarsıntılar ardı ardına devam ederken volkan bir kez daha patlayınca yere çöktük. Han'ın adımı seslendiğini duydum. Kalbimi körükleyen anlamsız öfkenin sebebini anlayamadım. Az önce bağırmıştım, çok değer verdiğim ağabeylerime bağırmıştım. Öğrencime bağırmıştın. Büyük Tanrı'nın sonsuz kudreti aşkına, bana ne oluyordu?

"Varis Aysera!" diye bağırdığını duydum bir başkasının. Sesin sahibini tanıyordum. İçimdeki öfke yerini nefrete bıraktığında dişlerimi birbirine kenetlediğimi fark ettim.

İşte o an Bin Şemsiye bana gerçeği fısıldadı: "Büyük Usta, uyanış başladı!"

Yüreğimdeki nefret silindi, yersiz öfke söndü. Donuk halde beni izleyen seyircilere dönüp bir cevap vermek üzereyken, göğü ve geceyi yırtan korkunç çığlık bana engel oldu. Ve bu çığlık benden başkasına ait değildi.

Volkan patladı, bir ateş topu gökyüzünü fırladı.

Zaman durdu, küller yavaşça toprağa kavuştu.

2. Buz ve Rüzgarın KızıDär berättelser lever. Upptäck nu