Levi, Nanaba ve Gelgar ile daha önce tanışmıştı. Erwin, Hange ve Mike, diğer iki deneyimli asker Lynne ve Henning ile birlikte öğrencilik zamanlarını geçirmişlerdi. Bu yüzden bu kadar yakın olduklarını varsaydı.
Akşam anıların ve düşüncelerin ışığında aktı. Levi, Nanaba'nın Erwin ve Mike'ın hepsinin öğrenci oldukları dönemden kalma hikayeleri hakkında konuşmasını dinledi. Nanaba konuşurken kimi zaman Erwin kızarıp kafasını masaya yaslıyordu kimi zamansa gülüp Nanaba'ya sataşıyordu. Erwin'i böyle görmek farklıydı. Farklı olduğu kadar da komik. Levi, kendisini yabancılarla çevrili böyle bir sosyal ortamda eğlenirken bulduğuna inanamıyordu. Isabel ve Furlan onun böyle sosyalleştiğini görseler duygulanıp ağlarlardı. Aklına arkadaşları gelmesiyle bir an için durdu. Acaba şu an ne yapıyorlardı? Mutlu olduklarını varsayıyordu. Isabel büyük ihtimalle bütün kışla ile arkadaş olduğu için bayağı eğleniyordu. Furlan da bir şeyler çiziyor olmalıydı. Onların hayali gözünün önüne gelince gülümsedi kendi kendine.
Akşam 10'a doğru çoğu iyi geceler dileyip bardan ayrıldılar. İlk ayrılanlar Rico ve Ian oldu, onlardan sonra Lynne ve Henning çıktı
"Lanet olsun!" diye ofladı Hange, aralarındaki boşluğu doldurmak için masaya yaklaşırken. "Gerçekten yarın annemi görmeye gitmek istemiyorum."
"Böyle demen hiç hoş değil, dört göz." diye azarladı Levi onu.
"Hayır anlamıyorsun!" O sızlandı. "Bana durmadan bir eş bulmam gerektiği ve çocuk sahibi olup evimin kadını olmamı söylüyor!"
"Neden annene birini nişanlın olarak tanıtmıyorsun ki?" dedi Erwin viskisini yudumlarken.
"Evet, mantıklı." Hange ironik bir şekilde kıkırdadı. "Kimi götürebilirim ki? Seni mi?"
"Hayır, annen beni çok iyi tanıyor. Asla bir ilişkimiz olduğuna inanmaz. Üstüne, onunla dalga geçtiğimiz için bizi sopayla döver."
"Bana ne dersin?" Tanıdık bir ses konuşmalarını böldü. Hange döndüğünde onlara doğru yürüyen Mike'ı gördü.
"Mike!" Nanaba ona sarılmak için ayağa kalktı. "Burada ne yapıyorsun?"
Onlar sarılırken Levi bu isimle irkildi.
"Ben yokken burda eğleniyorsunuz, ha?" Mike Nanaba'nın yanağına bir öpücük kondurup bir sandalye çekti. Sandalyeyi Levi ve Erwin'in ortasına koyup Levi'a baktı. Levi başını sallayıp sandalyesini Mike oturabilsin diye yana kaydırdı.
"Ne zaman geldin?" Nanaba yerine otururken sordu.
"Bu sabah geldim." dedi, "Birkaç işim vardı."
"Güney kışlasından sıkılıp buraya kaçtın yani?" dedi Levi ona dönmeden agresif bir ses tonuyla.
Mike tek kaşını kaldırdı. "Evet, görünüşe göre artık o kadar meşgul değilim, bütün sorunlar bir anda kesiliverince ilgileneceğim bir sorun kalmadı. Bu da sıkıcılaştırdı."
Levi'ın çenesi gerildi, sözlerini yutarken dişlerini sıktı.
Erwin, Levi'ın sinirlenmesini izlerken yüzünde minik bir gülümsemenin oluşmasına izin verdi. Levi başını ona çevirip tehditkar bir bakış attı ve Erwin'in gülümsemesi anında yüzünden silindi.
Mike, Erwin'in sırtını sıvazlayarak, "Şaka bir yana, arkadaşımı yeni rütbesi için tebrik etmeye geldim." dedi.
"Burda olduğumuzu nerden bildin?" diye sordu Erwin.
"Erwin… hadi ama, seni tanıdığımdan beri geldiğin tek bar burası."
Erwin kızardı, gülümseyip kafasını salladı
YOU ARE READING
1918 •Eruri•
Fanfictionİngiltere'de yıl 1918 ve savaş yeni bitmişti. Erwin bu savaşta bir kolunu kaybetmişti; Levi ise bundan biraz daha fazlasını kaybetmişti. Birbirlerini son görmelerinin üzerinden iki yıl geçmişti ancak Hange'nin onları tekrar bir araya getirmek için b...
