-

Ertesi sabah Levi, saatlerin hiç olmadığı kadar yavaş geçtiğini hissetti. Akşamı sabırsızlıkla bekliyordu. Yabancılarla takılmak için hevesli olduğundan değildi tabiki.

Öğle vakti geldiğinde Levi, vardiyasının bitmesine birkaç saat kaldığı için mutluydu. O gün kahvaltı yapmayı unutmuştu ve midesi gurulduyordu. Yemek salonuna giderken resmen koridorda koştu.

Yemekhane kapısının biraz gerisinde bulunan, kavga seslerinin geldiği bir odanın önünde durdu. Yarı açık kapıdan bir salon görünüyordu. Kısmen.

"Bir daha buraya gelmemen gerektiğini sana kaç kere söylemem gerekiyor?"

"Seni pislik, gecekondu mahallene geri dön."

Levi adamların içeride duran adama dediklerini duyunca yarı açık kapıdan içeri girdi ve kapıyı sertçe kapattı.

Yerde diz çökmüş bir adamın etrafında daire şeklinde duran üç adam vardı. Levi yerde oturan adamı görmesiyle tanıdı. Oluo.

"Bu seni alakadar etmez bücür. İkile." Adamlardan biri kaşını kaldırıp Levi'a baktı.

"Sana ne orospu çocuğu? Belki alakadar olmak istiyorum." durdu ve üç adamın yüzlerini inceledikten sonra Oluo'ya baktı. "Üçe karşı bir... vay canına gerçekten çok cesursunuz. Kız arkadaşlarınız burda olsaydı çok etkilenirdi."

"Seni alakadar etmiyor dedik ya? Ama istersen seni de arkadaşın yanına alalım." Adam ona doğru yürümeye başladı.

Adam ona bir yumruk attı, Levi bunu kolayca atlattı. Bir saniye sonra, Levi onu kafasına vurarak yere devirmiş ve burnunu kırmıştı.

"Şimdi ben Komutan Pixis'i çağırıp taciz ve onursuz davranıştan sizi sürgün ettirmeden önce siktir olup gidin buradan."

Diğer adamlar odanın etrafına baktılar. Odadaki diğer askerlerden baştan beri olduğu gibi sessizce onları izliyordu. Bir an tereddüt ettiler, sonra sessizce salondan ayrıldılar.

"Ödlekler..." Levi onların gidişini izlerken homurdandı. Sonra yerde oturan adama döndü ve onu gömleğinden tutup kaldırdı. "Üç kişiyle kavga edecek kadar salak olduğuna inanamıyorum."

Adam kalktığında Levi'a bakmadan. "Onlar başlattı." diye mırıldandı.

Levi'ın eli adamın gömleğini sıkıca kavradı ve onu şiddetle sarstı. "Görmedim mi sanıyorsun? O adamın gözleri hırstan kararmıştı!"

Onu görmezden gelerek Levi'a bakmayı reddetti.

Levi hayal kırıklığıyla bir iç çekti. "Adın Oluo'ydu, değil mi?"

Adam başını salladı.

"Dinle, burada meseleleri gecekondu mahallelerindeki gibi yumruklarınla çözemezsin. İnan bana ben de denedim."

Ancak o zaman Oluo kafasını kaldırıp Levi'a baktı "Gecekondulardan mısın?"

"Nereli olduğum önemli değil, orduda hepimiz aynıyız. Hepimiz ölmeye ve geriye sahte hüzünle gömülüp adımızın saçma bir demirin üstüne kazınmasına mahkumuz." gömleğini bıraktı ve yavaş yavaş yürümeye başladı.

Oluo hareketsiz kaldı, ona baktı.

Levi onu kontrol etmek için durdu. "Gelmeyecek misin?"

"Nereye?"

Levi gülümsedi. "Öğle yemeğine tabiki. Başka nereye olabilir?”

Yemek alanına girdiklerinde Levi, Erwin ve Hange'nin odanın diğer ucunda oturduğunu gördü. Yemeğini alırken onlarla göz teması kurmaktan kaçındı, ardından Oluo ile boş bir masaya oturdu.

1918 •Eruri•Nơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ