Levi, sandalyesinden çaktırmadan Hange'nin bacağına tekme attı. Hange acıyla nefesini tuttu ve sonra ayağa kalktı.
"Hayatını pervasızca riske attığın için sana teşekkür edeceğimi sanma." diye tısladı Erwin'e. "Oradaki davranışını onaylamıyorum... hayatından bu kadar kolay vazgeçmen çok saçma."
"Bana teşekkür etmeni istemiyorum zaten. Askerlerimden herhangi biri için aynısını yapardım. İlk görevinizde hiçbirinizin ölmesine izin vermezdim."
Levi ona ölümcül bir bakış attı.
Erwin kibirli bir sırıtışla yanıtladı. "Peki Ackerman, bana teşekkür etmek için burada değilsen neden buradasın?"
Levi itiraz etmek için ağzını açtı ama ne diyeceğini bilemedi. Kollarını göğsünde kavuşturmuş, savunmaya geçmişti.
"Kendimi sana borçlu hissetmek istemedim..." dedi.
Uzun bir sessizlik odayı etkisi altına aldı.
Erwin bekledi, Levi'ın söyleyecek daha çok şeyi varmış gibi görünüyordu ama Erwin konuşmayacağını farkedince sessizliği doldurma ihtiyacı hissetti.
"Dediğim gibi..."
"Hey, bir saniye kapa çeneni ve beni dinle Allah'ın cezası..." Levi onun sözünü kesti ve ayağa kalktı.
Hange'nin gözleri Erwin ve Levi arasında gezindi
"Özür dilerim..." Levi mırıldandı.
Hatasını anlayınca avucunu yüzüne bastırdı. Ordu görgü kurallarına hala alışamamıştı. "Söylemeye çalıştığım şey..." diye devam etti, "...bir sonraki görevde ne olursa olsun seni koruyacağım."
Erwin'in dudakları hafifçe yukarı kıvrıldı. "Teşekkür ederim." başını salladı, güvenini kazandığı için gerçekten mutlu olmuştu.
"Bana ne için teşekkür ediyorsun? Benim için gelen sendin. Bu kadar alçakgönüllü olmayı bırak ve diğer insanların övgüsünü kabul et aptal."
Erwin'in kaşları kalktı. Bunu sen mi diyorsun, demek istedi ama vazgeçti.
Sessizlik içinde bakıştılar.
"Ah, afedersiniz," diye araya girdi Hange, "Burada teşekkür edilecek biri varsa o benim!" diye şaka yaptı gerilimi azaltmak için.
Diğer ikisi kahkaha attı.
"Tabii ki." dedi Levi, Hange'nin omzunu gereksiz yere sert bir şekilde okşayarak, bu onun biraz sarsılmasına neden oldu. "Erwin, o olmasaydı şimdiye ölmüştün. Orada dört göz seni hayata bağladı."
"Teşekkür ederim Hange. Her zamanki gibi beni kurtardığın için." dedi Erwin gülümseyerek.
"Ah, hadi ama, bu kadar ciddileşmene gerek yok." dedi elini havaya savurup. "Önemli olan şu anda ikinizin de iyi olması."
"Aslında iyi hissediyorum." dedi Erwin, şimdiden bir ayağını yataktan kaydırarak.
"Erwin ne yaptığını sanıyorsun?" Hange tek kaşını kaldırdı.
Erwin, sorusuna şaşırarak ona kaşlarını çattı. "Açıkçası çalışmak için odama gitmem gerek. Bitirilmesi gereken birçok rapor var-"
"Hayır, hayır, hayır efendim," diye onu tekrar yatağa itti. "zamanımı ve enerjimi tekrar hastalanman için kıçını kurtarmaya harcamadım. Yatakta kalıyorsun."
Şimdi ona şaşkınlık ve hayranlıkla bakan Levi'dı.
"Hange..." Erwin itiraz etmeye başladı.
"Hiç Hange deme bana. Şu anda senin doktorunum. Tam bir gün yatakta kalacaksın. Artık tavana mı bakarsın yoksa sözümü dinlemeye karar verip dinlenir misin bilmiyorum. Orası sana kalmış. Ayrıca iki haftadan önce sokağa çıkmayı aklından bile geçirme." Şimdi bakışlarını Levi'a çevirerek parmağını ona doğrulttu. "Bu odadan çıkmaya kalkışırsa bacaklarını kırabilirsin."
YOU ARE READING
1918 •Eruri•
Fanfictionİngiltere'de yıl 1918 ve savaş yeni bitmişti. Erwin bu savaşta bir kolunu kaybetmişti; Levi ise bundan biraz daha fazlasını kaybetmişti. Birbirlerini son görmelerinin üzerinden iki yıl geçmişti ancak Hange'nin onları tekrar bir araya getirmek için b...
