Erwin, gözünden yaş gelirken Levi'a baktı.
"Levi, lütfen..." diye bağırdı, durması için yalvardı. Levi'ın onu her çekişi yarasını sızlatıyordu.
Ama Levi onu koridor boyunca sürüklemeye devam etti.
Neredeyse oradaydılar.
Kapı bir metreden daha yakındı, başarabilirlerdi.
Kapıya ulaştıklarında, Levi içeri girmek için sırtıyla kapıyı ittirdi. Artık ciğerleri acıyordu. Eşiği geçtiklerinde, Levi kapıyı kapatmak için tekmeledi. Son bir çabayla Erwin'i yere yatırdı ve kilidi takmak için sürünerek kapıya gitti.
Kapıyı kapatmasıyla Levi rahat bir nefes verdi ve nefesini tuttu. Yüzünde hafif bir gülümseme belirdi, kısa bir süreliğine, Erwin'e döner dönmez anında silindi.
Yüzü solgundu, vücudu hala yerde yatıyordu.
"Oi-" Levi, havanın ciğerlerine ulaşmasına yardımcı olmak için Erwin'in başını kucağına alıp sırtını duvara yasladı.
Cevap gelmedi. Levi'ın kalbi deli gibi atmaya başladı. Gözleri boş odada gezindi, çaresizce bir şey aradı. Herhangi bir şey.
Pencereden dışarı çıkabileceklerini düşündü, ama ikisi de bu atlayış için uygun durumda değildi.
Levi şimdi Erwin'in boynunun aniden gevşediğini ve başını yavaşça Levi'ın kucağına yuvarladığını hissetti
Levi bir elini omzuna koyup sarstı. "Oi Erwin... Ölemezsin dedim, duymadın mı beni? Kavga edip senin suratını dağıtmam için yaşamana ihtiyacım var. Ölü biriyle kavga edemem!"
Eliyle Erwin'in yüzünü okşadı. Gözyaşlarından dolayı ıslanan yanakları buz gibi olmuştu. Yüzüne dağılmış saçlarını düzeltti. Adını ard arda tekrar ederken eğilip yarı baygın adamın yanağına bir öpücük kondurdu.
"Erwin biraz daha dayan."
Levi'ın bacakları bu pozisyonda uyuşmaya başlamıştı. Kendini biraz daha yere yaslayıp ve Erwin'i başını kendi karnına yasladı. Erwin'in vücudunun titrediğini hissetti. Eğer titriyorsa, en azından bu hala hayatta olduğu anlamına gelirdi.
Levi derin bir iç çekerek kendi ceketini çıkardı ve Erwin'i üzerine örttü. Beklenmedik, rahatlatıcı sıcaklık karşısında Erwin'in boğazından yumuşak bir inilti kaçtı. Levi tekrar dikkatlice yarasına bastırdı.
Bir dakika daha sessizce öyle kaldılar. Uzaklarda yankılanan sonsuz silah sesleri ve belli belirsiz ayak seslerini dinlediler.
Erwin aniden, "Burası ölmek için o kadar da kötü bir yer değil." dedi. Sesi hırıltılı, nefesi sığdı. "Her zaman çok daha kötü bir senaryo hayal etmiştim... cesetlerle çevrili bir savaş alanı gibi."
"Saçmalama... Neden ölmek için bu bok çukurunu seçiyorsun?" Levi, Erwin'in yarasına daha çok bastırırken homurdandı. "Saçma konuşacaksan, bundan sonra konuşmak için enerjini saklasan iyi edersin. Sen burada ölmüyorsun, ben de öyle. Ben gecekondulardan birinde ölmek için seni takip etmedim."
Erwin bir kez daha yüzünü buruşturdu, yarasının üzerindeki Levi'ın elini tuttu, parmakları gevşeyip bırakana kadar.
"Oi!" Levi kenara düşen eli yakaladı, parmakları nabzını kontrol etmek için Erwin'in bileğinde durdu. Hissedemeyen eli şimdi Erwin'in boynuna ulaştı. "Ey... Erwin!" nabzının yavaş yavaş azalmaya başladığını hissederek bağırdı.
O anda, ani bir yüksek sesle kapıyı kırarak bir delik açtı. Bir el kilide uzandı.
Levi silahını arayarak yeri okşadı.
YOU ARE READING
1918 •Eruri•
Fanfictionİngiltere'de yıl 1918 ve savaş yeni bitmişti. Erwin bu savaşta bir kolunu kaybetmişti; Levi ise bundan biraz daha fazlasını kaybetmişti. Birbirlerini son görmelerinin üzerinden iki yıl geçmişti ancak Hange'nin onları tekrar bir araya getirmek için b...
