"Siktir, Erwin..." diye homurdandı, Erwin'in gittikçe daha çok kırmızıya boyanan gömleğine bakarken. Dirseklerinin üzerinde ona doğru emekledi, elini yaraya bastırdı. Erwin acı içinde inledi ve Levi onun hâlâ hayatta olduğu için içinden şükür etti.
Uzaktan gelen hafif silah seslerini dinlediler ve Levi aceleyle ayağa kalkıp Erwin'in kollarından birini ona yardım etmek için boynuna doladı.
Acı çok şiddetliydi ve Erwin dizlerinin üzerine çöktü.
Levi nefesinin altından küfrederek onu tekrar ayağa kaldırdı. Sonra topallayarak yan sokağa doğru ilerledi ve Erwin'i yaklaşan silah seslerinden uzaklaştırdı.
"Bekle, dur-" diye haykırdı Erwin, çömelerek, yarasına bastırırken gözleri kısıldı. Bir an için acıdan neredeyse bayılacağını düşündü.
Levi'ın vücudu Erwin'in durmasıyla tökezledi, ayak bileği ikisini de desteklemek için hâlâ zayıftı.
"Asıl sen dur! Ölmene izin vermiyorum, seni piç kurusu." Levi, Erwin'in yeniden ayağa kalkmasına yardım etmek için gücünü toparladı. "Bir de senin için vicdan azabı çekmekle uğraşamam."
Erwin kısa bir kahkaha attı, ardından bir öksürmeye başladı; ağzından kan geliyordu. Kolları titreyerek tekrar dizlerinin üstüne çöktü ve destek için Levi'a sarıldı.
"Hay böyle şansın-" diye tısladı Levi, titreyen ellerini çaresizce Erwin'in yarasına bastırarak. Bu koşullarda çok uzağa koşmaları mümkün değildi. Gözleri etrafta geziniyor, saklanacak güvenli bir yer arıyordu.
Hiçbir şey yoktu. Sadece bir genelev ve kapalı mağazalar.
Tekrar baktı.
Yolun karşısında terk edilmiş bir bina görebiliyordu.
Arkalarından gelen silah seslerini dinleyip çatışmadan ne kadar uzakta olduklarını hesapladı. Çok yakın değildi ama çok uzakta değildi. Kolaylıkla karşıya geçebilirlerdi. Tabi sessiz olurlarsa. Levi Erwin'i daha sıkı kavrayıp binaya doğru sürüklemeye başladı.
Eski tuğla binaya girdiler, büyük ihtimalle önceden bir tekstil atölyesiydi. Levi uzun koridorda topallayarak ilerledi, Erwin'in eli hâlâ omzuna sarılıydı. Kapısı açık bir oda aradı. Her açmaya çalıştığı kapının kilitli olmasından dolayı hayal kırıklığıyla homurdandı. Etrafına bakındı ve gözleri merdivenlere takıldı.
Giriş kapısının yere düştüğünü duydular. Bulunmuşlardı.
Levi'ın yaşamak için başka şansı yoktu. Merdivenden çıkmaya başladı.
"Levi, ikimizi birden taşıyamazsın-"
Levi onu duymazdan geldi ve bileğinin acısının sebep olduğu sessiz çığlığı yutmak için dudaklarını büzdü, ayak bileği her ikisinin de vücut ağırlığının etkisini her aldığında yüzünü buruşturdu. Erwin yükü hafifletmek için çaba sarf ediyordu ancak pek başarılı olduğu söylenemezdi. Neredeyse ikinci kata ulaşana kadar böyle devam ettiler.
Son iki merdiven kala Levi'ın bacakları pes ederek her iki bedeni de yere bıraktı. Levi nefes nefese kalmış, yüzü yorgunluktan kıpkırmızı olmuş, ayak bileği şişmişti. Bacakları, kendisininkinin neredeyse iki katı olan bir vücudun ağırlığını taşımaktan yorulmuştu.
"Levi beni burda bırak..."
"Kapa çeneni Erwin..." diye çıkıştı Levi. Nefes almak ve düşünmek için bir an durdu. Kaşları çatıktı, göğsünde çaresiz bir ağırlık vardı. İkinci katta göz gezdirdi.
Yarı açık kapıyı görünce gözleri umutla açıldı. Dirseklerinin üzerinde kendini yukarı ittirdi ve ikinci kata çıktı. Yeterince rahatlayınca, kollarını Erwin'in göğsüne bağladı ve onu yukarı çekip odaya doğru sürükledi.
YOU ARE READING
1918 •Eruri•
Fanfictionİngiltere'de yıl 1918 ve savaş yeni bitmişti. Erwin bu savaşta bir kolunu kaybetmişti; Levi ise bundan biraz daha fazlasını kaybetmişti. Birbirlerini son görmelerinin üzerinden iki yıl geçmişti ancak Hange'nin onları tekrar bir araya getirmek için b...
