Üçü, adamın her zaman onları beklediği masaya oturdu; adamın yüzü pelerininin kapşonunun altına gizlenmişti. Levi, Isabel ve Furlan'a bardan içki getirmelerini istedi ve taşıdığı çantayı açmadan önce onların gitmelerini bekledi.
Levi önündeki adama dönmeden, içinde iki tabanca olan deri bir çantayı masanın altına soktu.
Adam çantayı aldı ve Levi her zaman yaptığı gibi parayı masanın altından vermesini bekledi.
Ama adam bu sefer yapmadı.
Bunun yerine Levi, uyluğuna dayanan soğuk çeliğini hissetti, silahın horozunu indirdiğini duyması tüylerini diken diken etti.
"Erwin'in sana selamı var."
Levi'ın eli yavaşça bıçağını tuttuğu cebine giderken adam silahı ona daha çok bastırdı.
"Hele bir kaçmayı dene, taşaklarını patlatırım." Sonra fısıldadı "Sana Erwin kadar meraklı değilim."
Levi'ın cebine giden eli dondu. Tedirgin bir şekilde arkadaşlarını görmek için etrafa bakında. Hala barmenin yanındalardı, muhtemelen içkilerini bekliyorlardı.
Levi teslim olurcasına ellerini havaya kaldırdı ve sırıttı. "Bu sefer beni yakaladı."
Önündeki adamın yavaşça ayağa kalktığını gördü, silahı hâlâ ona doğrultulmuş haldeydi. Levi hızlı bir hareketle masayı tekmeledi ve masa adama çarptı. Adam yere düşerken bir kurşun tavana isabet etti.
Kalabalık anında nefesini tuttu, çömeldi ve siper almak için yerde yattı. Kemancı bir an için çalmayı bıraktı
Bundan sonra iki el silah sesi odada yankılandı. Levi'ın seslerin nerden geldiğini anlamak için arkasına dönmesine gerek yoktu. Isabel ve Furlan'ın silahlarının seslerini tanıyordu.
Aniden bar savaş alanına dönüştü. Levi ve çetesi ayrılıp farklı yönlere koştu, pelerinli birkaç adam peşlerinden koşup onları yakalamaya çalıştı. Pencerelerden çıkmaya çalıştılar ancak bunu yaparlarsa biri tarafından yakalanma olasılıkları çok yüksekti. Bir çıkmaza girmişlerdi, onlara istediklerini vermek zorundalardı. Savaş istiyorlarsa, ya savaşacaklardı ya da teslim olacaklardı.
Levi hızlı adımlarla merdivenleri tırmanırken yarı yolda, kapüşonu hala yüzünü saklayan pelerinli adam ona ulaşmıştı. Levi'ı bileğinden yakaladı ve bacağını kendine çekerek onu merdivenlerden aşağı fırlattı.
Levi yana düştü, dizleri eski ahşap zemine çarptı. Kırık kaburgaların kaslarını dürtmesinin tanıdık keskin hissi ve nefes nefese kalırken boğazından derin acı dolu bir inilti çıktı. Acı o kadar şiddetliydi ki gözlerini kapatıp dişlerini sıktı.
"Mike." Erwin'in sesini duymasıyla gözlerini araladı Levi. "Ona zarar vermemeni söylediğimi hatırlıyorum."
Levi, Mike adındaki adama bakmak için başını kaldırdı. Sakalı dışında Erwin gibi görünüyordu. Uzun boylu ve sarışındı. Adam omuz silkti, sonra Levi'ın elindeki bıçağı alıp onu yere daha çok ittirdi. Daha doğrusu şu an Mike'ın botu Levi'ın sırtındaydı. Levi gözlerini daha sert yumdu ve sinirli bir nefes verdi.
"Yeter." dedi Erwin soğuk bir sesle Mike'a ama Mike ayağını çekmedi.
"Senin değil Hange'nin emrindeyim."
"Levi!"
Isabel'in ağladığını duymasıyla Levi dudağını ısırdı. Furlan'ın tahminen onu tutan adamlara ettiği hakaretleri de Levi'ın kendinden nefret etmesine sebep oldu. Daha güçlü bir lider olmalıydı. Bu aptal sarışına yakalanmamalıydı. Onu öldürüp bu siktiğimin yerinden çıkmalı ve hayatında değer verdiği tek iki kişiyle yeni bir hayata atılmalıydı. Onların gülümseme sebebi olmalıydı ama şu an Mike adındaki bir piçin ayağının altında yere bastırılmış şekilde onların endişelenme nedeni oluyordu.
YOU ARE READING
1918 •Eruri•
Fanfictionİngiltere'de yıl 1918 ve savaş yeni bitmişti. Erwin bu savaşta bir kolunu kaybetmişti; Levi ise bundan biraz daha fazlasını kaybetmişti. Birbirlerini son görmelerinin üzerinden iki yıl geçmişti ancak Hange'nin onları tekrar bir araya getirmek için b...
