XXX- Perfume

1.5K 170 301
                                    

Umarım hâlâ buradasınızdır 😙

- -

Ertesi gün Constantinople sarayındaki prens odasında bulunan Kral Louis ve Harry, sabahın ilk saatlerinde uyandıklarında vakitlerinin bir kısmını yatakta uzanıp ayılmaya çalışarak geçirdiler. Yağmur dünden sonra kesmişti ve hava yeniden haziranın güzelliğini göz önüne sererken bir müddet sohbet ettiler, kuş seslerini dinlediler, sevgiyle seviştiler ve dinlendikten sonra üzerlerini giyinip kahvaltıya indiler.

Yemek çoğunlukla Valentinian'ın konuşmasıyla geçmişti. Harry babasının normal konuşmasından bile her kelimesine kadar nefret etti, çünkü dün akşam kendisine dediklerini unutamıyordu. Louis'nin ise tüm bunları bilmesine rağmen hiçbir şey bilmiyormuş gibi davranması onu şaşırttı. Politika işleri sebebiyle devlet büyükleri birbirinden nefret etse de, can ciğer dostlar gibi aynı masada oturmalarına neden olabiliyordu.

Yemekten sonra Jovian, eşi Julia, Louis, Harry, Hans ve arkalarından takip eden dört askerle birlikte ikişerli halde sıralanarak gezmeye çıktılar. Louis, hâlâ böyle kalabalık bir mahalleye, insan curcunasına alışık değildi. Kendi ovaları öyle sessiz ve huzurluydu ki, çocuk ve kadınların seslerinden başka bir ses işitilmesi çok nadir olurdu. Ama burada kalabalık coşkuyla ses çıkarıyor, pazarlarda, esnafta, sokaklarda geziniyorlardı. Atların nalları çakıl ve toprak karışımı şose yolda gürültüyle hareket ediyor, çocuklar koşturup bağırışıyor ve bazı köşelerde erkek toplulukları gür kahkahaları ile dikkat çekiyordu.

Constantinople'a adını veren Kral Büyük Konstantin heykelinin yanından geçtiler. Bazı kiliseleri, eğlence için yarışlar düzenlenen büyük at meydanını ve halkın evlerini geçtiler. Surların hemen ardına çıkıldığında müthiş bir doğa harikası olan iki kıta buluşmasını seyre daldılar. Boğazın ortasından akan koyu mavi deniz, üzerindeki martılarla süslenmişti. Karşı kıtaya gelip giden gemi ve kayıklarla da taçlanmıştı.

O günleri bu tür gezilerle sonlanırken, ertesi gün Segedin'e doğru yola çıkmışlardı.

Yol elbette ki Harry için çok yorucu geçmişti. Dört günlük yolculuk sonunda ovaya vardıklarında evleri hâlâ bitmiş sayılmazdı ama en azından evin dışı güzelce yapılmıştı. Bu yüzdendir ki, ikisi yeniden çadırda kalmaya geçmişlerdi.

O sırada Hans atınsan indi, iyi bir gerinmeyle vücudunu açarken Ruga da kendini sırt üstü çimlere atmıştı. Birkaç asker de yere çömeldi ve çıkardıkları testilerden su içmeye, suratlarını yıkamaya başladı.

"Roma yolları beni öldürecek!" diye söylendi Hans. Birkaç asker onaylayan homurtular çıkardı.

Ancak Serel'in çadırından gelen çığlık ve bağırışla yerinde dondu kaldı. Sonradan o yana koşarken peşine Ruga ve iki asker daha katılmıştı.

Çadıra geldiğinde, Aspar isimli bir asker içeriden çıkıyordu. Hans duraksayıp sorgulayıcı gözlerle ona bakarken, asker yutkundu ve bir içeriye bir de Hans'a baktı.

"Neler oluyor?"

"Ne olacak, efendim! Annesi öldüğü için bir ihtiyacı var mı diye bakmaya gelmiştim. Ne yaptı? Dövmeye kalkıştı beni! Delirmiş bu kız, akıl kalmamış bunda!"

Hans dişlerini sıkıp kılıç kemerine baş parmaklarını sıkıştırırken, kısık gözlerle Aspar'a doğru uzandı. "Sen... Erkek başına ne diye kızın çadırına giriyorsun, ha?"

Gözleri açıldı. "Dedim ya, erzak yardımı yapacaktım. Annesi öldüğü zaman da böyle tavırları vardı, gelenlere saldırıp durmuştu. İyi niyetimi kendime saklasaymışım keşke. Ben ne bilirdim böyle olacağını!"

Constantinople | Larry ✔Where stories live. Discover now