VII- Anchin

1.9K 276 767
                                    

Ertesi sabah Harry uyandığında kolu üzerinde bir ağırlık hissetti. Gözlerini araladığında o ağırlığın siyah bir kedi olmasını beklemiyordu. Şaşkınca doğrulmaya çalışırken, uyku sersemi olmasına rağmen kediyi rahatsız etmemek için çaba gösterdi.

"Tanrım, içeriye nasıl girebildin?"

Kedinin uyanmış olduğunu fark edince onu iki eliyle kaldırıp, yüzü hizasına getirerek sırıttı. Simsiyah parlak tüyleri ve yeşil gözleriyle gerçek bir parsı anımsatıyordu.

"Ne kadar güzelsin..." Kedi miyavladığında istemeden güldü. "Tamam, bir de asilsin." Onu kucağına alıp başı üzerini okşamaya başladığında kedi kendine has mırıltısını çıkarmaya başladı.

Tüylerini okşayan parmakları duraksarken, boşluğa dalan gözleri aklına bazı anıları hatırlatmaya yardım etti. Parmak uçları yavaşça dudağı altındaki çene çizgisine ulaştığında, dün İmparator'dan çenesine aldığı dokunuşu hisseder gibi ürpermişti. Dudakları istemsiz olarak kıpırdarken, kalp atışları dün yaşadığı anının nasıl bir his olduğunu iyice açığa çıkarıyordu.

Heyecan vericiydi.

Bu düşünceden uzaklaşmak isteyerek, parmaklarını çekip hemen yorganı üzerinden attı ve çıplak ayaklarını halıyla buluşturdu. Üzerinde siyah ipek geceliği vardı, kolları ve eteği uzun, ayrıca boldu.

Kediyle birlikte yataktan kalkıp masaya ilerledi. Masada peynir çeşitleri, zeytin, tereyağı ve arpa unundan yeni yapılmış sıcak ekmekler vardı. Ayrıca bir bardak üzüm şarabı duruyordu.

Perdenin arkasından biri ahşaba vurunca, "Kimsiniz?" diye sordu. Louis'den, "Benim," karşılığı alınca göğüs kafesini bir heyecan sardı. Vücudundaki artış göstermeye başlamış ısıyı kontrol etmek için derin bir nefes aldı ve heyecanın verdiği kısık bir tonda, "Gir," diye seslendi.

Louis perdeyi aralayıp içeriye girdiğinde, genç prens onun parlak ve keskin mavi gözleriyle karşılaşınca kendini sımsıcak hissetti. Bir şömine ateşinin içindeymiş gibi yanıyordu ama ona zarar vermek yerine, göğsüne, hep sevdiği ancak Louis'ye karşı istemediği tatlı hisler bahşediyordu.

Kral ayakta bekleyen Harry'yi ve kucağındaki kediyi beklemiyordu. Gözleri hemen yumuşamıştı. "Onunla tanışmışsın."

Harry istemeden gülümseyip kediye dönünce, Louis, onun yüzüne renk katan pembe dudaklarını ve derin gamzelerini incelemekle meşguldü.

"Senin kedin mi?"

"Evet."

"Beş gündür ortalıkta yoktu," dedi Harry, yeniden İmparator'a dönerek. "Neden şimdi çıkıverdi?"

Louis adımlarını ona yöneltmek istese de, kapı eşiğinde ayakkabılarını çıkarıp içeriye geçmedi. Dünkü temastan prensin hoşlanmadığını ve onu korkuttuğunu düşünerek, ona karşı yaklaşımında daha dikkatli davranması gerektiği kararını almıştı.

"Constantinople'a gitmeden önce onu birine bıraktım. Seni buraya getirdiğimde rahatsız olmaman için getirmemiştim. Ancak sürekli evde olacaksan, seni neşelendireceğini umarak getirdim."

Harry bunu sevimli bularak gülümseyecek gibi olsa da, o bir Hun diye hatırlatan iç sesi sebebiyle huysuzca başını sallamakla yetindi.

Louis'nin yumuşamış olan bakışları ise bu cevap üzerine yeniden düz bir ifadeye büründü. "Bir şeye ihtiyacın var mı?" dedi beş gündür yaptığı gibi.

Harry onun duygu değişimini fark edince kendisine kızdığını hissetti. Louis onu yargıladığı kadar kaba ve barbar davranmıyordu. Doğu Roma'da hakkında korkunç hikâyeler duyduğu ve içinde korkusunu büyüttüğü bu adamın aslında öyle olmaması, hâlâ Harry'nin ona karşı bir gard almasına engel değildi. Sonuçta onu çok iyi tanımıyordu. Fakat bu kadar sert tavrı da hak etmiyordu. Babası Valentinian'ın acımasız tavrından bile onu kurtaran kişi, düşmanı olarak bildiği Kral Louis'ydi.

Constantinople | Larry ✔Where stories live. Discover now