XIV- The Guest

2K 240 533
                                    

Harry ve Louis taht odasındaki dikdörtgen masanın önüne konmuş sırt kısmı olmayan tabureye oturuyorlardı. Bedenleri de, önlerinde yanan şömineye dönüktü. Birbirlerini görecekleri şekilde oturdukları için yan oturmuş, dirseklerini masaya yaslamışlardı. Harry'nin bacakları Louis'nin dizleri üzerinden sarkıyor, Louis de parmak uçları yardımıyla Harry'nin bacaklarını saran uzun geceliğin diz kısmını okşuyordu. Alevler ise ikisinin sohbet eden vücutlarını ısıtıp gülüşlerine sıcaklık katıyordu.

"Hans gerçekten eğlenceli biri," dedi Harry. Onun da parmakları, dizlerini okşayan Louis'nin kolunu okşuyordu. "Daha sık bizimle birlikte takılmalı bence."

Louis kaşlarını çatıp başını sağa sola sallayınca Harry'den gamzelerini gösteren bir kahkaha çıktı. "Dışarıda, tamam. Ama bu evde yalnızca sen ve ben."

"Neden?" diye diretti keyifle.

Louis'nin parmakları onun dizini sararken, Harry'nin keyifli gülüşleri, alt dudağını ısıran dişleriyle vahşi bir hal almıştı. Açıkçası Louis normal bir şekilde sıkıyor olsa da, dokunulan taraf Harry olduğu için Louis'den etkilenmemesi imkansızdı. "Seninle yalnız kalmayı istiyorum."

"Ben de," diye itiraf etti. Kalp atışları hızlı olsa dahil, dudaklarında tebessüm vardı.

"Daha sık vakit geçirmeliyiz," diye önerdi Louis, onun dizini okşamaya devam ederek. "Mesela dün yalnız başına ormana gezintiye çıktığında biraz kırıldım. Birlikte vakit geçirmek isteyen kişinin yalnızca ben olduğumu düşündüm."

Harry, onun kolunu okşayan elini kaldırıp Louis'nin alevler yardımıyla kusursuz görünen yanağına dokundu ve baş parmağıyla okşadı. Louis'nin duyguları ve düşünceleri konusunda çok açık sözlü olduğunu biliyordu ve bunu gerçekten seviyordu. Sadakat ve güveni, Harry'ye tek seferde altın tepside sunan bir insandı.

"Üzgünüm. Sen işlerinle o kadar meşguldün ki, seni telaş ettirmek istemedim. Başka bir gün gezebileceğimizi düşünmüştüm."

Sırıttı. "Güzel."

Harry yeniden elini onun açık koluna indirip okşamaya başladı. İkisi de gözlerini birbirlerinden alamıyordu. Yaşadıkları şu an, hem heyecan verici hem de çok duygu yüklüydü. Bu duygu yüklemeleri de kalplerinde büyük bir aşkın oluşumunu sağlıyordu. Harry ise artık kalbine damlamış mürekkep tanesinin tüm kalbini çevrelediğini çok iyi biliyordu. O mürekkep tanesi de Louis'ye olan sevgi dolu hislerdi. Kazıtılamaz ve asla söküp atılamaz hisler... Günün birinde bitse bile orada izi kalmaya devam edecek hisler...

"Bana ne yaptığına bir bak," dedi Louis yarı sırıtır bir vaziyette. Gözleri ise kısılmış, mavi irislerinde yansıyan alev parıltılarıyla Harry'nin yüzünü hayretle seyrediyordu. "Bana öyle bir şey yaptın ki, tüm düşüncelerimi sana döndürdün. Gözlerin birer oktu, bense vurulması gereken hedef. Bana sadece baktın ve sana vuruldum. Sadece baktın, Harry, sadece baktın."

Gözlerindeki hayret artık sesine de yansımıştı. Harry bundan hem memnuniyet duydu hem de bir imparatoru etkilemenin gerçekliği ile utandı. Kendisi bir prensti, babası ise bir kral. Gözü yükseklerde değildi ama bir imparatoru etkilemek, sıradan birini etkilemekten daha zor ve heyecan vericiydi.

Uzandı, onun dudaklarını öpüp, Louis'nin kolundaki elini yeniden kaldırıp bu kez boynuna dokundu. Louis'nin kolları Harry'yi hem sırtından hem de belinden yakalayıp kendine çekerken, Louis'nin dizleri üzerindeki süt beyazı bacaklar heyecanla kıpırdadı. Louis, dolgun dudakların etkisiyle başının döndüğünü hissetti. Ölümcül darbeler yemişti, ama hiçbirinde bu kadar bilinçsizliğe çekildiğini hatırlamıyordu. Harry'ye dokunmak, her yanını hissetmek ve ruhunun derinlerinde saklanmış yeşil gözleri Harry'ye göstermek istiyordu. Bak, diyecekti, bak, sen ruhumun en derin ve karanlık noktasında dahil bulunabiliyorsun, Prens Harry.

Constantinople | Larry ✔Dove le storie prendono vita. Scoprilo ora