XI- Letter from Hun

1.7K 240 505
                                    

Harry, Louis olmadan geçirdiği dördüncü sabaha gözlerini araladığı anda, onsuz geçen diğer günler gibi göğsü ortasına bir karabasan çökmüş gibi hissetti. Açtığı gözlerini yine yumdu ve o karabasan gidebilecekmiş gibi derin bir nefes alarak Tanrının ismini sayıkladı. Bu ritüel biraz olsun işe yarasa bile onu canlı canlı karşısında görmediği müddetçe tam anlamıyla huzurlu olamayacaktı.

Sonuçta sefere çıkmıştı. Gitmek istediği yere varabilmiş miydi, vardıysa da krallarla konuşabilmiş miydi ve ne yapmıştı diye merak ediyordu zihnini kemiren sorularla.

Louis gitmeden önce onu öptüğüne ise hâlâ akıl sır erdiremiyordu. Louis'nin başkasıyla evlenme ihtimali onu sarsmış ve korkmasına sebep olmuştu. Bu öpücük onu kaybetmek istememesini belirten bir öpücüktü. Bu öpücük, 'Bu hareketim sana güç, cesaret versin ve eğer krallarla durumu halledebilirsen sana karşı olan hislerim işte budur; böylece birbirimize daha yakın olur ve seni daha çok sevebilirim.' busesiydi.

Harry, Louis'yi gerçekten beğeniyor ve seviyordu. Onu asil, anlayışlı, sert ve kibar buluyordu. Çokça da kendini onun kollarına bırakmak, bazen de Louis'nin ağzından dökülen ve hiç çekinmeden söyleyebildiği kirli sözcüklerle bedenini donatmak istiyordu. Ama hem geçmişte yaşadığı kırgınlıkları anlatmış olması hem de Louis'ye seferden dönmeni bekleyeceğim ve alınan kararlarla sana yaklaşacağım diyerek hemen Louis'ye kendisini bırakmayacağını belirtmişti. Bu sebeple sağ salim seferden dönmesini istiyor ve Louis'nin cevabını heyecanla bekliyordu.

Taht kapısının açıldığını işitti. Yerinde doğrulurken, perdenin ardında bekleyen kişinin kapıya vurmasıyla, "Gel." dedi.

Irene içeriye güler yüzüyle girip tepsideki kahvaltılıkları masaya koydu. Tereyağı, ekmek, zeytin ve peynir vardı. Ama canı hiçbir şey yemek istemiyordu.

"Irene?" Genç kadın kendisine dönünce, Harry sırtını yatak başlığına yaslayıp dizlerini kendine çekti ve kalın yorganın dizlerine gelen kısmıyla oynamaya başladı. "Serel... Nasıl bir kadın?"

Irene, bunu beklemeyerek şaşkınca ona baktı. "İyi biridir. Beceriklidir, şefkatlidir, güçlüdür-"

"Güçlüdür?"

"Kılıç kullanmayı ve dövüşmeyi çok sever. Karşısına çıkan kötü kalpli kişilere üzülürüm!" diye güldü genç kadın.

Harry boğazı düğümlenmiş gibi hissetti. Kral Louis de çok güçlüydü. Kendinden emin, cesur ve korkusuzdu. İyi bir ikili olurmuş, diye düşündü.

"Tamam," diye mırıldandı. "Çıkabilirsin."

Genç kadın, Harry'nin eğmiş olduğu bakışlarına anlamadan göz atıp, bir şey demeden evden ayrıldı. Harry ise yeniden yorganı altına girdi ve boynundan yatağa doğru yayılan kolyeye baktı göz ucuyla. Parmakları hem taşın hem de ayı dişinin üzerinden geçerken göğsündeki sıkıntı fırtınasını gidermek için derin bir nefes aldı, gözlerini yumdu. Uyumak ve günlerin bir an önce geçip gitmesini istiyordu.

☆ • ° ● ○ ☆ • ° ● ○ ☆

İmparator, giydiği miğfer ve arkasındaki bir düzine atlı askerle ovaya geldiğinde, İmparatorun geldiğini vurgulamak için çalınan demir çanın boğuk sesi tüm yerleşkeyi sarmaya başladı birdenbire. Atının dizginlerini çekip, onu durdurarak etrafına bakındı. İnsanlar dualar ederek hevesle onu karşılardı, ancak şimdi bir sessizlik ve bir merak gerginliği vardı herkeste. Karlı ovada çadırların önünde ateş yakılmış, bazıları çadırı dışına çıkmış, pazarda bir şeyler satın alan insanlar da duraksamıştı bu görüntüyü görebilmek adına.

Constantinople | Larry ✔Where stories live. Discover now