XXII- Wedding Day

2.3K 176 708
                                    

!dikkat¡

Mayıs ayı gelip çatmıştı.

Havalar gün geçtikçe güzelleşmiş, pembe çiçekler ovanın her yanındaki ağaçlara yayılmış, otların arasındaki çamurlar toprağa dönüşmüş, bazı meyve ağaçları minik meyvelerini yaprakları arasına sıralamışlardı. Ovadaki insanlar, tarım için yavaş yavaş yüksek kesimli yaylalara çıkmaya başlamıştı.

Prens Harry ise bu akşam kabul edeceği evlilik merasimi için hazırlanıyor idi.

Romalı bir kıyafet yerine Hun geleneklerine göre bembeyaz renkli pamuktan bir elbise giymeyi tercih etmişti. Kırmızı ve siyah renkte minik çiçek desenleri V yakasına işlenmişti. Yine kırmızı bir kuşak beline bağlanmıştı ve kuşağın üzerine siyah, beyaz ve sarı renklerde minik boncuklar dikilmişti. Ayaklarında ise deriden yapılmış fil dişi renginde, bileğine ulaşan ayakkabılar vardı. Kolları ve eteği bir tür çan çiçeği gibi bol açılıyordu. Eteğin boyutu Harry'nin diz kapaklarından bir karış altına ulaşıyor, omuzlarına düşmüş bukleli saçlarını altından bir taç süslüyordu.

Yanaklarında, geçen aylarda kadınların ona vermiş olduğu toz karışımı vardı. Hafif bir pembelik katmıştı yüzüne. Çok güzel ve göz alıcı görünüyor, çadırın ortasında -Louis'nin deyimiyle- âdeta yıldız gibi parlıyordu. Her şeyin yanında bir de naif bir çiçek gibiydi. Öylesine kırılgan, öylesine masum ve öylesine hoş görünüyordu ki, yanındaki kadınlar ona hayranlıkla bakıyordu.

"Kralımız size tekrardan âşık olacak!" dedi Irene hevesle.

Elli yaşındaki Jinji, beğeniyle dudak büzdü. Ardından, minik şişenin tıpasını açınca içindeki lotus kokusu yayıldı dışarıya. Harry'nin dolabında görünce hemen alıvermişti. "Şu kokudan saçlarına ve boynuna da sürelim bakalım. Hah, şöyle... Mis gibi koktun. Dur dur, al şunu, göğüslerinin arasına da sürersin. Hahaha... Nasıl da utandın yahu!"

Mariya da Jinji'yi dürtüp, "Onu gece yapar artık!" diyerek oradaki üç kadının kahkaha atmasına neden oldu. Harry ise onları böyle kabul etmiş ve onlara artık alışmıştı, böylece istemeden de olsa tebessüm etti. Eğleniyor ve heyecanını bir nebze de olsa unutuyordu.

"Irene," dedi Jinji. "Bileklik, kolye veya yüzük yok mu? Güzelim erkeğin her yanı bomboş kaldı!"

Mariya "Gerek mi var?" dedi Harry'yi gösterek. "Şu güzellik, yakışıklı yüz kimde var sanki? Asıl mücevher, bu!"

"Bendeki de soru tabii," dedi Jinji gür bir sesle kahkaha atarak. "Ten rengin muhteşem, kralımızın ten rengine göre nasıl da tezat!"

"Beni utandırıyorsunuz," dedi Harry gerçekten utanmış bir şekilde. Yanakları artık gülmekten acıyor ve dudaklarının kenarı yırtılacak diye korkuyordu.

"Hem ayrıca parmağını bir yüzük süsleyecek yakın zamanda zaten."

"Haklısın Mariyacım. Yüzüğü öyle merak ediyorum ki, çatlayacağım görmezsem!"

"Ben de, ben de! Nasıl bir şey olacak acaba? Tanrım... Belki ortasında kocaman bir elmas vardır, ha?"

"Ah, olur mu öyle canım? Evlilik yüzüğü dediğin sade olmalı..."

"Prense daha özeli yakışır ama."

Irene, Harry'nin omzuna dokunup gülümsedi. "Jinji ve Mariya böyledir işte... Ancak, umuyorum ki az da olsa heyecanınız yatışmıştır?"

Derin bir nefes alıp verdi. "Yatıştı sayılır. Ama bugün tamamen bitene kadar maalesef kalbim böyle atacak." Irene'in elini tutup avucunu göğsüne koydu. Irene de avucu altında şiddetle çarpan kalbe karşı şaşkınlık ve neşeyle güldü.

Constantinople | Larry ✔Where stories live. Discover now