XXIII- Rainy Night

2K 171 351
                                    

Haziran, MS 471

"Utanıyor musun sen bakayım?" diye sordu Louis, yanındaki atta ilerleyen eşine.

Harry dudağını ısırıp ürkekçe etrafa bakındı. Constantinople bıraktığı gibiydi. Mahalleler insan kaynıyordu ve askerlerle ilerleyen bu kafileye merakla bakıyorlardı. Ancak halkın içinde çok bulunmadığı için ne Harry'yi tanıyorlardı, ne de Hun İmparatorunu.

"Louis..." diye fısıldadı sadece onun duyabileceği bir tonda. "Herkes bana bakıyor!"

"Sadece sana değil, Harry. Hepimize."

Louis'nin neşeli sesine karşılık göz devirse de, uzun zaman sonra topraklarına gelmek Harry'yi geriyor ve garip bir şekilde onu utandırıyordu. Saraya yaklaştıkça kalbini bir heyecan alıp götürürken sertçe yutkundu. Babası onu görünce ne tepki verecekti? Flavius? Jovian?

"Ben geri döneceğim."

"Çok geç bir karar oldu bu."

Sarayın surlarından giriş yapıldığında çoktan gözleri ıslanmıştı bile. Atını bahçenin ortasına getirdikçe saray kapısının hemen önünde bekleyen Jovian gelen kişileri algılamaya başlarken, ağabeyini gören gözleri şaşkınlıkla açıldı. Arkasında bağladığı elleri iki yanına düşerken, Harry atını durdurup yere atlamış, bordo elbisesinin etekleri uçuşurken kardeşine koşmaya başlamıştı. Jovian da ona atıldı ve sertçe birbirlerine sarıldıklarında ikisinden de derin bir hıçkırık koptu.

"Jovian!"

Jovian ağabeyini sımsıkı sarıp ıslak gözlerini yumarken, "Harry," diye fısıldadı. "Tanrım... Nasıl olur da..." Nefesini bıraktı. "Çok özledim seni..."

"Ben de!"

"Geleceğini hiç tahmin etmemiştim. Armağan gibi geldin resmen."

"Louis teklif etti, ben de geldim işte." Burnunu çekip başını kaldırdı ve gülümsedi yaşlı gözlerle. "Aman Tanrım, sakalların var artık!" Kıkırdarken bile gözlerinden yaşlar akarken Jovian da onun bu hâline güldü.

"Evet. Julia böyle seviyor."

"Kibar kardeşim benim... Kimin kardeşi olduğun ne kadar belli!"

Jovian özlemle yüzünü incelerken, "Hâlâ aynısın," diye fısıldadı. "Hatta daha da güzelleştin. Nasılsın?"

"İyiyim ama seni görünce yenilenmiş hissediyorum artık." Tekrar ona sıkıca sarılıp bir müddet öyle kaldılar. Ayrıldıklarında bakışları sol tarafa, eski uşağı Flavius'a kaydı. Yaşlı adam da şefkat ve özlemle kendisine bakarken, Harry ona sıkıca sarıldı. "Flavius..."

"Sizi burada görmek, baharın gelişini müjdeleyen çiçekleri görmek kadar mutlu edici, efendim. Şeref verdiniz."

Harry geriye çekilip gülümsedi ve burnunu çekti. Yaşlı adam kendisinden sonra çok daha çökmüş görünüyordu ama bunu ona söylemedi. "Seni görmek de çok iyi geldi bana, Flavius. Tanrım... Ne çok özlemişim!"

Eski uşağının kollarından ayrılıp arkasına baktı. Louis atından inmiş, atları teslim etmiş ve biraz eşinin arkasına gelmiş, öylece bekliyordu. Bu kez biraz daha çevresinde dönerek Jovian'ın yanında duran adama, babası Valentinian'a baktı. Yüreği biraz korku, biraz öfke ve çokça da kırgınlıkla sızlarken ne yapacağını bilemeyerek yutkundu. Babasında bir tebessüm vardı ama onu iyi tanıdığı için bu tebessümün samimiyetini hissedemedi.

"Baba..."

Valentinian kollarını aralarken, Harry yüreğindeki o sızıyı anında bastırdı ve kendini onun kollarına bırakarak gözlerini yumdu. Baba hasretiyle tutuşmuş yüreği Valentinian'ın sırtını sıvazlamasıyla titrerken, kulağında babasının dudaklarını hissederek gergince gözlerini araladı.

Constantinople | Larry ✔Where stories live. Discover now