X- Journey

1.9K 262 480
                                    

İthaf: itsmygraveyard

- ❄ -

Hun İmparatorluğu
20 Aralık 470

Harry, taht odasındaki şömineyi yakmış, hemen önündeki masaya oturmuştu. Sırtı şömineye dönüktü, böylece alevler sırtını ısıtıyor ve aydınlatıyordu. Sağ elindeki tüylü kalemle önüne çektiği parşömen kâğıdına da bir şeyler yazıyordu.

Üzerinde dirseklerine ve ayak bileklerine uzanan beyaz ipekten bol bir gecelik vardı. Hava kararmıştı, o da yanıbaşında bir mum yakarak masanın üzerindeki kâğıda kardeşi Jovian için özlemini aktarıyordu.

Kapı açıldı. İlk başta irkildi ama başını kaldırıp İmparator ile göz göze gelince rahat bir nefes verdi. Gamzesini gösteren bir tebessümle onu karşıladıktan sonra yazma işine geri döndü. Her cümleyi, her kelimeyi özenle seçiyordu.

Kapıyı ardından kapatan Louis, prensin yanına gelip oturdu. Harry gibi iç tarafa değil, ateşe dönük oturuyordu ama yüzü Harry'nin yaptığı işteydi. Hareketiyle beraber hafif oynaşan mum ışığı parşömene düşen el gölgesinin titremesine neden oldu. Latin harfleriyle birleşmiş el yazısı eğik ve orantılıydı. Çok güzel yazıyordu. Ancak gördüğü, "Flavius da umarım iyidir, onu çok özlüyorum," cümlesi Louis'nin gerilmiş kaşlarının çatılmasına sebebiyet verdi.

"Flavius kim?"

Dudaklarında bir tebessüm belirdi krala bakarken. "Çocukluğumdan beri yanımda olan hizmetlimdi."

"Çok mu yakındınız?"

"Evet." Üst bedenini biraz daha ona döndürdü. Kralın yanık teni, arkalarında oynaşan ateşle daha bir kumral gözükmüştü. Kirpiklerinin gölgesi alt kirpikleri üzerine düşmüş, ışık almayan sol tarafı tamamen karanlıkta kalmıştı. Ancak o mavi gözleri tüm canlılığını koruyordu.

"Annenle saraydayken tanışamadım. Nasıl biri?"

Harry elindeki tüyü mürekkep şişesine bıraktı ve yeniden ona döndü. "Onu iki yaşlarımdayken kaybettim, ben bile tanımıyorum dersem yeridir. Bana dadım bakıyordu. Annem gibiydi ama onu da dört yıl önce kaybettim. Flavius'un eşiydi ayrıca. İkisi de bana çok yakındı. Şimdi ise onlardan kimse kalmadı yanımda, kardeşim Jovian bile."

Sesindeki üzüntünün gözlerine de yansımış olmasını hiç istemiyordu Louis. İki parmağı yardımıyla Harry'nin sol tarafında, ateşin aydınlatmaya başardığı ama asi buklelerin görüş alanını engellediği tutamı kulağı arkasına sıkıştırarak yüzünü açığa çıkardı.

"Üzülme, mektubunu elçi vasıtasıyla Constantinople'a ileteceğimden emin olabilirsin. Sonra da onlardan haber alacaksın."

Gülümsedi. "Teşekkür ederim, Louis. Peki ya sen? Ailen nerede? Sen nerelisin? Buralara nasıl geldin merak ediyorum ve aslına bakarsan... Aslına bakarsan ben seni merak ediyorum."

Louis bir iç çekişle sırtını masaya yasladı ve ateşe döndü. Konuşurken bazen alevlere, bazen de Harry'ye bakıyordu.

"Sekiz yaşıma kadar Cermenya'da yaşıyordum. Annemi ve babamı de ben sekiz yaşındayken Alanlar'ın yaptığı kuşatmada kaybettim. İkisi de Alanlar'ın askerlerini oyalamak için kardeşim ve beni ormana kaçmaya teşvik ettiler. Biz kurtulduk. Üç gün aç bir şekilde, yalnızca üç yaşındaki kardeşimle saklandım. Dere suyu bir nebze de olsa teskin ediyordu vücudumuzu. Tekrar evime döndüğümde her yer harabeye dönmüştü."

Constantinople | Larry ✔Where stories live. Discover now