*5*

52.7K 2.1K 80
                                    

İnsan bir şeyler söyler daima. Dili sussa aklı susmaz, ruhu susmaz, yüreği susmaz. Ama öyle zamanlar olur ki ölüden farkınız kalmaz. Vücudunuz size ağır gelir. Gözlerinizi kırpıştırırken bile yorulursunuz. Buna ruhun tükenmesi diyorum ben. Çünkü her yenilgide ruhunuzdan bir parça eksilir. Karşımdaki ela gözlerin sahibine baktım. Baran hayatın acımasız tarafını görmüş biri olmalıydı yoksa böyle konuşamazdı. Yaşamayan bilmezdi. Merak ettim. Onu böyle duygusuz yapanın ne olduğunu merak ettim.
"Asya, ağlaman umrumda değil. Bu seni olduğundan daha aciz gösteriyor."
Hayretle gözlerine bakmaya devam ettim. Ne halde olduğumun farkında değildi. Rüzgarlarını üzerime doğru bırakıyordu ama haberi yoktu ki, üşüyordum.
"Baran, yeter." diyebildim sadece. Kalemimi ve defterimi çantama koyup sınıftan çıktım. Böyle zamanlarda boş boş sokaklarda dolaşırdım, yağmur yağarsa ona karıştırırdım gözyaşı diye akan acımı. Üniversite kapısından çıktığımda ruhumdaki kelebeğin aniden kanatlandığını hissettim. Son günlerde hava kötüye gidiyordu. Yağmur Baran gibi acımasızdı. Bedenime vuruyor, yaşananları tokat gibi çarpıyordu yüzüme. Baran yağmurun ta kendisiydi. Bir şeylere ihtiyaç duyuyordum. İçimde ne olduğunu bilmediğim eksikliği doldurmaya ihtiyacım vardı. İhtiyaç duyduğumuz şeyleri sonradan farketmek çok acı. Birine sarılma ihtiyacı, biriyle konuşma ihtiyacı veya biriyle uyuma ihtiyacı. Ne olursa olsun hep birilerine ihtiyaç duyuyoruz. Belki de birine ihtiyaç duyduğumuzu sanıyoruz. Derin yaraları kapatacak insanlar arıyoruz, hepimiz. Geçmişi ardımızda bıraktıracak, geçmişi unutturacak bir sevgili, bir dost ya da sırdaş bulma umuduyla uzaklara bakıyoruz. Halbuki gözümüzün görmediği fakat burnumuzun dibinde olan o seçilmiş kişileri farkedemiyoruz, hiçbirimiz.
Farkedince ya geç olmuş oluyor ya da hiç olmamış. Sonra kendimizi kandırmak adına ihtiyacımız olan tek şeyin zaman olduğunu söylüyoruz. Zaman biz istemesek de geçiyor. Geçmişi raflara gömüyor. Bu bir ihtiyaçtan çok mecburiyettir. Birileri gerekiyor, birilerinin yaralarını sarmak için ve yine birileri istemeden yara açıyor birilerinde. Yine de hep bir arayış içerisinde insan. Yalnızlık korkusundan doğan bir şeye ihtiyaç demişiz. Yalandan nefret ederken koca bir yalandan ibaret olmuşuz. Duygularımız yalan, sözlerimiz yalan, inandıklarımız yalan, bir bakmışız ihtiyacımız yalan. Kendimizi gerçeklerden uzaklaştırmışız sırf mutsuz olmamak için. Çünkü gerçekler daima can yakar. Çünkü gerçekler daima içimizdeki çocuğu ağlatır. Aslında gerçekler ihtiyacımız olan tek şeydir. Bizi ne kadar kırsa da, içimizde saf kalan çocuğu ağlatsa da yanlış yapmamızı önler. Çoğumuzun yalan olduğunu düşündüğümüz şey ya gerçekse? Ya biz fazla körsek ve uzaklara bakmaktan önümüzdekini göremiyorsak? İhtiyaç duyduğumuz şey gerçekler. Gerçek aşk, gerçek kimliğimiz, gerçek dostluk, gerçek acı, gerçek yalnızlık... Tüm bunlar bir bütündür içimizde. Elimi kalbime götürüp gözlerimi yumdum. Olmak istediğim, ihtiyaç duyduğum şeyin ne olduğuna karar vermeye çalıştım. Zamanla kaybolmak mı, zamanda kaybolmak mı? Siyah mı, beyaz mı? Hızlı karar vermeliydim. Çünkü asla gri deme şansım olmayacağını biliyordum.
Okula gitmek üzere geri döndüm. Yağmur adımlarım kadar hızlı değildi. Sırılsıklam olmuştum. Okuldakilerin bakışlarına aldırış etmeden sınıfa girdim. Baran etrafındaki kızlarla sohbet ediyordu. Yanlarına gittim. Kızlar dikkatlerini Baran'dan çekip bana yönlendirince kaşlarımı çattım. Baran sık sık yaptığı gibi elini saçlarına daldırdı.
Düz bir sesle "Konuşabilir miyiz?" diye sordum. Cevap vermeden ayağa kalktı. Sınıftan çıktı, ben de peşinden.
"Seni dinliyorum."
Derin bir nefes aldım.
"Bir sırdaşa, dosta ihtiyacım var. Sırdaşım olmanı istiyorum."
Evet, Baran'ın hayat tecrübesi olduğu aşikardı. Ona ihtiyacım vardı. Baran'ın acımasızlığına ihtiyaç duyuyordum.
"Neden ben? O kadar insan var."
Yutkunarak cevap verdim.
"Hayattan dersini almış gibisin. Beni hatalarımdan döndürebilecek birine benziyorsun."
Kafasını eğdi, düşünüyordu.
"Tek bir şartım var."
Hevesle "Tamam." dedim.
Despot sesiyle "Bana karşı duygusal bir şeyler hissettiğini anladığım an bu iş biter." dedi. Gereksiz ve bir o kadar da önemsiz şartını es geçtim. Ona aşık olmam imkansızdı.
"Anlaştık sırdaşım."
Normalde ortada bir anlaşma yapılıyorsa iki taraf el sıkışırdı. Ama biz sadece kafa sallamakla yetindik. Baran farklıydı işte. Her zaman farklı olacaktı.
"Başka bir şey demiyorsan sınıfa gidiyorum. Gelmeyecek misin?"
"Hayır. Eve gitsem iyi olacak."
Yavaş adımlarla okuldan çıktım. Arabama binip radyoyu açtım. Eve gidip yeni kitaplarımla yeni dünyalar keşfetmek istiyordum. Mümkünse anneme görünmemek, yarın sabaha kadar odamdan çıkmamak istiyordum.
Tam arabayı çalıştıracaktım ki kapı açıldı. Baran koltuğa yerleşerek "Beni de yol üstünde indirirsin." dedi. Gülmemek için yanak içlerimi dişledim. Radyodan hafif bir Sezen Aksu şarkısı kulaklarıma dolunca sesi yükselttim. Yol boyunca ne sohbet ettik ne de birbirimizden tarafa baktık. Sessizlik tuhaf bir şekilde ağır gelmişti. Okyanus sokaktan geçerken "Kenara çek, ineceğim." diye mırıldandı. Burada mı yaşıyordu? Sokağı inceledim. Evler en fazla üç katlıydı. Boş araziler vardı.
"İncelemen bittiyse git artık." dedi Baran. Kaşları çatıktı.
"Tamam. Görüşürüz." dedim ama cevap vermedi. Baran kesinlikle okuldaki diğer erkekler gibi değildi. Onun kimseye söylemediği şey buydu. Kızlar onu varlıklı sanıyordu. Zengin bir aileden gelmiyordu. Baran hep hayalini kurduğum o şirin hayata sahipti!

Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin. :) Okuyun, okutturun ❤

SİYAHIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin