Bonus Bölüm 3

9.6K 326 44
                                    

Londra’dan kalkan ve İstanbul’a inecek olan yolcu uçağının Atatürk havalimanına ulaşmasına oldukça kısa bir süre kalmıştı. Kaptan Pilot Müfit saatine bakmış ve gece yarısını geçtiğini görmüştü. Oradan oraya uçmaktan neredeyse bir haftadır evine uğrayamamıştı. Uçağı sağ salim indirip bir an evvel evine gitmek istiyordu. Karısını ve kızını çok özlemişti. Bu sırada ikinci pilot Şafak kravatını açıyor ve yakasını gevşetmeye çalışıyordu.

-  Ne oldu Şafak?

-  Bilmiyorum Müfit abi, kendimi pek iyi hissetmiyorum. Ben bir lavaboya gitsem?

- Git tabi, git. Yorgunluktandır. Yüzüne soğuk bir su çarpınca ferahlarsın.

-   Umarım öyledir abi.

Şafak biraz zorlansa da kalkarak tuvalete gitmişti. Kaptan Müfit kokpitte tek başına kalmıştı. Kısa bir süre sonra uçak Türkiye sınırına girmişti. Müfit Şafak’ı merak ettiğinden, kabin memurunu yanına çağırmış ve ondan Şafak’a bakmasını rica etmişti.

- Esma, Şafak’a bir bakar mısın? Tuvalete gitti ama hala dönmedi. Giderken pek iyi görünmüyordu.

-  Ben şimdi bakarım.

Esma hızlı bir şekilde tuvalete gitmiş ve kapıyı çalarak içeri seslenmişti.

- Şafak Bey, iyi misiniz?

İçerden cevap gelmeyince Esma kapıyı açmayı denemiş ama kapın kilitli olduğunu görmüştü. Hemen kulağını kapıya dayamış ve içeri dinlemeye başlamıştı. Aniden diğer taraftan kapıya sert bir biçimde vurulmuş ve Esma birden korkmuş ve arkaya doğru düşmüştü. Durumu gören bir diğer kabin memuru Melih hemen oraya gelmiş ve Esma’ya kalkması için yardım etmişti.

- Ne oldu Esma? Kim var içerde?

- Şafak Bey tuvalete gelmiş. Geri dönmeyince Müfit Bey de benden bakmamı rica etti. Kapıyı çaldım ama içerden cevap gelmedi. İçeriyi dinlemek için kulağımı dayamıştım ki diğer taraftan kapıya sertçe vuruldu. Ben de boş bulunup düştüm.

Esma olanları anlatırken tuvaletten gelen sesler artmıştı. İçerden homurtular geliyor ve kapıya vuruluyordu.

- Bir sorun var galiba, bence kapıyı açalım.

-  Şafak Bey bir kriz geçiriyor sanırım, hemen aç kapıyı Melih.

Melih cebinden çıkardığı anahtarı tuvaletin kapısına takmıştı. Anahtarı çevirip kapıyı yavaşça araladığı anda ikinci pilot Şafak hızla Melih’in üstüne atlamıştı. Şafak ve Melih yere düşmüş Şafak Melih’in yanağını ısırmıştı. Melih acı bir çığlık atmış ve Şafak’ı son bir gayretle üzerinden atarak ayağa kalkmıştı. Esma korkudan ne yapacağını şaşırmış bir halde Melih’e ve Şafak’a bakıyordu. Bu sırada yolcularda çığlıklar üzerine tuvaletin olduğu tarafa gelmişlerdi. Şafak yeniden Melih’e saldırmak üzereyken arkasından gelen iki kişi onu kollarından tutmuş ve yere yatırarak etkisiz hale getirmişti. Şafak’ı yakalayanlardan biri hemen boynundaki kravatı çıkarmış ve Şafak’ın elleri bağlamıştı. Esma ise hemen ecza dolabına gitmiş ve Melih’in yarasına ilk müdahaleyi yapmak için gerekli malzemeleri almıştı. Yolcuların neredeyse hepsi ayaklanmış ve uçakta büyük bir karışıklık olmuştu. Diğer kabin memurları yolcuları sakinleştirip tekrar yerlerine oturtmaya çalışıyorlardı. Bu uğraşlar sürerken ortalık birden karışmış beş kişi daha diğer yolculara saldırmaya başlamıştı. Uçağın içinde bir can pazarı başlamıştı. Her taraf kan içinde kalmıştı. Saldırganların sayısı ise her geçen dakika artıyordu. Üç saldırgan kabin memurlarından birini uçağın kapısının önünde sıkıştırmışlardı. Kabin memuru kurtuluş şansı olmadığını biliyordu ama canlı canlı yenmektense uçağın kapısını açıp aşağı atlamayı tercih etmişti. Kapı açılınca oluşan akıma kapılan saldırganların ve yolcuların bazıları dışarı uçmuştu. Saniyeler sonra ise uçakta önce sert bir sarsıntı olmuş sonra da uçak irtifa kaybetmeye başlamıştı. Kabin memurlarından Sezgin hızla kokpite yönelmişti. Uçağın dengesi bozulduğundan ilerlemekte çok zorlanıyordu. Bu sırada kendisine saldıranlardan birine elindeki yangın tüpüyle vurup yere düşürmüştü. Kokpitin kapısına geldiğinde kendisini bekleyenin ne olduğunu tahmin edebiliyordu. Yolculardan ikisinin yardımını istemiş ve kapıyı açar açmaz üzerlerine atlayan Kaptan Müfit’i zorlukla etkisiz hale getirmişlerdi. Sezgin hızla pilot koltuğuna geçmişti. İki yolcu yanına gelmiş ve heyecanla Sezgin’in ne yapacağını seyrediyorlardı.

- Sen uçak kullanmayı biliyor musun?

- Daha eğitime başlayalı bir ay oldu. Üstelik benim kullandığım uçak küçücük bir şey, bunu nasıl kullanırım?

- Şu anda tek şansımız sensin, elinden geleni yapmalısın.

Sezgin telsizi almış ve birileriyle iletişime geçmeye çalışmıştı ama karşılık alamamıştı. Uçak hızla irtifa kaybetmeye devam ederken Sezgin ne olacaksa olsun deyip uçağın direksiyonun kendine doğru çekmişti. Uçağın burnu yavaş yavaş düzelmeye başlamıştı. Ama Sezgin uçağı havaalanına götürebileceğinden emin değildi. Üstelik bütün iletişim kanalları çökmüşken başka bir uçakla çarpışması veya bir yere çarpması çok büyük bir ihtimaldi. Sezgin sağ tarafına baktığında Marmara denizini görmüştü. Uçağı denize indirecekti. Belki o zaman ufakta olsa bir şansları olabilirdi. Kokpite dört kişi daha gelmiş ve tam saldırganlar içeri gireceği sırada kokpitin kapısını kapatmışlardı. Sezgin hayatlarından pek ümitli olmasa da uçaktaki yolculara sıkı bir şekilde tutunmaları anonsunu yaptıktan sonra uçağı denizin üstüne getirmiş ve yavaşlayıp alçalmaya başlamıştı. Dakikalar sonra uçak beklentilerinin çok üstünde bir sertlikle denize inmiş ve iniş sırasında kokpitin camları patlamış içeri bir miktar su dolmuştu. Kokpitte bulunan yedi kişi ilk şoku atlatır atlatmaz kırılan camlardan denize atlamış ve yakın olan kıyıya doğru yüzmeye başlamışlardı. Onlar kıyıya doğru yüzerken hava alanına inmeye çalışan bir uçağın yaptığı korkunç kazayı ve gerçekleşen patlamayı görmüşlerdi.

-  Uçağı denize indirmekle doğru karar vermişsin.

Sezgin yaklaşmakta oldukları İstanbul’a ümitsiz bir şekilde bakıp belirsizliğe doğru kulaç atarken mırıldanmıştı.

-Umarım öyledir. Umarım…

Zombiler İstanbul'daHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin