Kitap Tanıtımı

6.3K 205 71
                                    

Selam herkese, Zombiler İstanbul'da yeni bölümler de gelecek. Ama ondan önce üzerinde çalıştığım bazı hikayelerin ilk bölümlerini sizinle buradan paylaşıp yorumlarınıza göre yeni bir kitaba başlayacağım. İlk denemeyi paylaşıyorum. Polisiye ve mizah bir arada, yorumlarınızı bekliyorum. İyi okumalar.

           

        Dünyanın en zor işleri diye haberler yapılır bazen ama sizi temin ederim en zor iş işsizliktir. Bunu deneyimli bir işsiz olarak söylüyorum ve eminim sayıları son derece çok olan ve her geçen gün artan meslektaşlarım da size aynı şeyi söyleyecektir. Şimdi size psikolojimden falan bahsedecek değilim zaten benim canım sıkkın bir de sizin canınızı sıkmanın pek bir manası yok. Ama başıma gelen enteresan olayların sebebinin işsizlik olduğunu söyleyebilirim. Eğer bir işim olsaydı ve ben sabah erken kalkmak için saat on birde yatmış olsaydım her şey bambaşka olabilirdi.

Bilen bilir biz işsizler gece geç saatlere kadar oturmayı severiz. Eh işsizliğin bu kadar cefasını çekiyoruz çalışanlardan bir farkımız olsun azıcık da sefasını sürelim değil mi? Genelde bilgisayar başında otururuz, aramızdan bazıları - ki bunlar çoğunlukla işsizlikte yeni olanlar- facebook, twitter vs. gibi ortamlarda takılmayı sever ama bir süre sonra orada da çalışan arkadaşlar tarafından etrafları sarılır ve yavaş yavaş gerçek sosyal hayattan koptuğumuz gibi sanal sosyal hayattan da koparız. Bu kopuş gerçekleştikten sonra ne mi yaparız? Dünya üzerinde sadece on bin kişinin seyrettiği bir filmi seyredebiliriz. Bu filmde oynayan birisini gözümüz bir yerden ısırır ve onun kim olduğunu araştırırız. Bunu araştırırken adamın eski bir dizide oynadığını öğrenip o diziyi çok özlediğimizi fark ederiz ve dizinin on sezonunu baştan itibaren izlemeye başlarız. Bir taraftan böyle bir süreç işlerken diğer taraftan da okuma süreci ilerler. Bir konuyu merak eder ve o konu hakkında bir şeyler okumaya başlarız. Sonra o konu dallanıp budaklanır ve biz neredeyse bütün bir günü çalışan arkadaşlarımızın asla zaman bulup öğrenemeyeceği şeyleri öğrenmekle geçiririz. Bakmayın aslında işsiz olduğumuza zamanını iyi değerlendiren bir işsiz üç sene de inanılmaz donanımlı bir insan olabilir. Ama bunun bir faydası olur mu derseniz, cevap kocaman bir "HAYIR". Bir kere sizin bildiğiniz konuların günlük muhabbetler içinde geçmesine ve dolayısıyla sizin bu konuda konuşup hava atmanıza imkan yok. Ama üç beş işsiz bir araya gelirseniz ortaya tadına doyulmaz sohbetler çıkabilir. Aslında bu iyi fikirmiş böyle videolar çekip internetten paylaşabilirim belki sonra bir televizyon kanalı görür işin rengi değişir. Ben en iyisi bunu not edeyim. Geçenlerde değişik iş fikirlerini yazmak için aldığım deri kaplı küçük not defteri bu iş fikrini de yazınca dolmuş oluyor. Yenisini almanın zamanı geldi. Ah be lotodan bir para çıksa şu not defterindeki işlerden iki tanesini yapsam multi milyoner olurum ama değil loto çıkması arada çay çorba parasını çıkarmak için oynadığım ve kazanınca yirmi beş lira alacağım iddaa kuponu bile tek maçtan yatıyor nerede milyonluk loto çıkacak. İşte böyle, başlangıç olarak işsizlikten bu kadar bahsetmem yeter zaten başımdan geçenleri anlatırken bazı anekdotlar vermeye devam edeceğim. Bir de tabi bu hikayeyi okuyanların çoğu yine işsiz arkadaşlarım olacak, evet sevgili arkadaşlarım eğer bu hikaye kitap olarak basılmışsa benim için bir umut ışığı doğmuş olabilir ama yok internet üzerinden beleş okuyorsanız yine tırmalamaya devam. Buradan hepinize sevgilerimi gönderiyorum, umudunuzu hiç kaybetmeyin. Ne demiş Walt Disney " Hayal edebilirsen, yapabilirsin."

Bu kadar girizgah yeter şimdi asıl konumuza dönelim. Her şey o Mayıs gecesi başladı. Bütün kariyer sitelerini hızla taradıktan sonra yine bir umutsuzluğa kapılmış ve keyfimi yerine getirecek bir film açmıştım. Annemle babam yatalı epey olmuştu ve saat sanırım bire geliyordu. Benim çalışma masam camın kenarındadır arada gözlerim bilgisayara bakmaktan yorulunca biraz dışarı bakarım. Filmin ortalarına doğru gözlerimin sızladığını fak edince filmi durdurdum ve yine dışarıya bakmaya başladım. O geceye kadar enteresan bir şey gördüğüm olmamıştı ama o gece farklıydı. İstanbul'un taşı toprağı altın olduğundan apartmanlar neredeyse birbirine bitişik yapılmıştır. Yani biraz spor yapsam bizim apartmanın çatısından yan apartmanın çatısına atlarım neyse işte hal böyle olunca yan apartmandaki dairelerin perdeleri açıksa içerde ne olup bittiğini rahatça görebiliyorum. Bundan sakın ha benim röntgenci falan olduğum sonucunu çıkarmayın. Hayatta en nefret ettiğim şey özel hayat ihlalidir. Zaten bizim yan apartmanda da pek dikizlenecek kimse yaşamaz. Ama anlaşılan bu durum geçen hafta dördüncü kata taşınanlarla değişmiş. Geçen hafta nakliye kamyonu geldiğinde eşyaların taşınmasını heyecanla seyretmiştim hele o kuyruklu piyanoyu yukarı çıkarmaları aman tanrım bu heyecana yürek dayanmaz. Görüyorsunuz ya bizim de hayatımızda böyle atraksiyonlar oluyor. Anlayacağınız dördüncü kata yeni birilerinin taşındığını biliyordum ama bunların kim olduklarını görmemiştim. Ama o gece taşınanların kim olduğunu görme fırsatını yakalamıştım. Anlaşılan bunların biri güzellik yarışmasına katılsa kesin kazanacak ama sevgilisi izin vermeyen kız öteki de güzellik yarışmasına katılan bütün kızların dönüp bakacağı erkekti. Benim çalışma odamla bunların yatak odası aynı hizada bulunuyor. İşin nereye gittiğini anlayınca sizde heyecanlanmaya başladınız sanırım. Ben camdan bakarken bunların yatak odasının ışığı birden yandı odanın kalın perdesi sanrım yeni taşındıklarından dolayı henüz yoktu zaten yarım kapalı olan ince perdede içeriyi göstermemekten çok uzaktı. Sanırım ikisi de benim yaşlarımda olmalılar, millet evlenmiş evini kurmuş etmiş, kalın perdesi olmayan yatak odasında ne filmler çeviriyor ben hala daha film seyretmeye devam ediyorum. Neyse moralleri bozmayalım, bunlar belli ki gecenin bu saatinde eğlenceden falan dönmüşler kafalar hafif kıyak, odanın kapısında öpüşmeye başladılar, hadi öpüşme neyse de herif kızın tek parça elbisesinin fermuarını açıp da elbise birden kızın vücudundan aşağı kayınca bende de bir hareketlenme oldu. Bir an yaptığımın ayıp olduğunu düşünüp kafamı bilgisayarıma çevirdim ama dayanamayıp kafamı geri çevirme hızım Guinness rekorlar kitabında böyle bir rekor tanımı varsa o rekoru kırar yoksa da kitaba yeni bir sayfa eklemiş olurum. Neyse ki bilgisayarıma baktığım saliseler sırasında fazla bir şey kaçırmamıştım. Kız üzerinde siyah dantelli iç çamaşırlarıyla yatağa uzanmış herif de önce gömleğini sonra da pantolonu çıkartıp kızın yanına uzanmıştı. Herifin baklavalarını görünce akşam babamın getirdiği ve çayın yanında yediğim baklavalar aklıma gelmişti. Hatta tabağımda kalan son dilimi de olayın heyecanıyla ağzıma atmıştım. Bu sırada herif kızın sütyenini açmış ve belki de hayatımda kanlı canlı görebileceğim en güzel göğüsleri öpmeye başlamıştı. Heyecan hem onlarda hem bende en yüksek seviyedeydi. Hatta büyük ihtimalle ben onlardan daha heyecanlıydım. Ama saniyeler sonra bu güzel ortamı bozan bir şey oldu. Yatak odasındaki kocaman dolabın kapısı kayarak açıldı ve içerden meymenetsiz herifin teki çıktı. Hem seksi komşularım hem de ben bu durum karşısında afallamıştık ama dolaptan çıkan meymenetsiz herif son derece sakin bir şekilde elindeki susturucu takılmış tabancayla önce herifi sonra da o güzelim kızı vurmuştu. Ben camın önünde donmuş kalmıştım, adam her tarafı kan olan yatağa doğru eğilmiş ve komşularımın ölüp ölmediğini kontrol etmişti. Emin olduktan sonra doğruldu ve o an göz göze geldik. Adamla göz göze gelince ben de kendime geldim ve bir an da kendimi yere attım. Bir süre böyle durduktan sonra yavaşça kalkıp camdan baktım ve adamın gitmiş olduğunu gördüm. Böyle şansın içine sıçayım, biz işsizlik belasıyla boğuşurken şimdi bir de peşime azılı katil düşecekti. Kalktım ve hemen annemle babamın odasına gittim. Ne güzel huzurlu bir şekilde uyuyorlardı. Ben de bok varmış gibi oturacağıma güzelce yatıp uyusaydım şimdi başıma bunların hiçbir gelmezdi. Yavaşça eğilip annemi dürtüklemeye başladım.

- Anne, anne, şşştt anne...

Birkaç kez dürtüp seslenince annem uyanmıştı. Uyku sersemi olmasına rağmen ters giden bir şeyler olduğunu fark etmişti.

- Ne oldu oğlum?

- Anne çok kötü şeyler oldu. Babamı da uyandırsana.

- Korkutma beni Ali, yoksa dedene mi bir şey oldu? Ah benim canım babacım...

- Dur be anne öyle bir şey değil, sen bir babamı kaldır da önce, her şeyi anlatacağım.

Annem heyecanlı bir şekilde babamı dürtmeye başlamıştı. Annemi biraz uğraştırdı ama babam da sonunda uyandı.

- Ne oluyor yahu?

- Karşı apartmanda iki kişiyi öldürdüler.

- Ne diyorsun sen oğlum, kim öldürdü?

- Bir tane herif işte baba, dolabın içinden çıktı, dördüncü kata taşınan genç karı kocayı öldürdü.

Anlattıklarım annemle babamın uyku sersemliğinden kurtulmalarını sağlamıştı. Beraber benim odama gittik ve camdan bakınca yatağın üstünde cansız yatan karı kocayı gördük. Annem manzarayı görünce çığlığı basmıştı.

- Daha kötüsü var, katil beni gördü.

- Hemen polisi aramamız lazım.

- Sabri katil buraya gelmesin?

- Yok yahu o şimdiye çoktan kaçmıştır.

Babam telefonu almış ve hemen polisi aramıştı. İhbarı yaptıktan on dakika sonra polisler gelmişlerdi. Polislerin geldiğini görünce biraz rahatlayıp biz de aşağıya inmiştik.

- İyi geceler amirim.

- Size de, cinayet ihbarını siz mi yaptınız?

- Evet ben yaptım.

- Kaçıncı kat?

- Dördüncü kat sağ cephedeki daire.

- Nihat, Sadık hadi oğlum koşturun.

Baş komiser olduğunu düşündüm polis etrafındakilere emirler yağdırmaya başlamıştı. Hemen adamı inceleyip daha önce okuduğum polisiyelerdeki polislerle karşılaştırmaya başlamıştım. Behzat Ç.'ye benzemediği kesindi. Biraz Ahmet Ümit'in kahramanı Baş komiser Nevzat'a benziyordu. Adamları hızla yukarı çıkarken o da peşlerinden yukarı çıkmıştı. Neyse ki katil kapıyı tam kapatmamıştı böylece polisler kolayca içeri girmişler ve yatak odasındaki korkunç manzarayla karşılaşmışlardı. Ben ve babam kapının önünde bekliyorduk. Kısa bir süre sonra Baş komiser beni ve babamı salona çağırdı.

- Anlatın bakalım olayı.

- Olayı oğlum görmüş amirim.

- O zaman bırakın da o anlatsın. Evet anlat bakalım olayı.

- Şöyle oldu amirim, benim çalışma odamla buranın yatak odası aynı hizada, ben çalışıyordum sonra biraz dışarı bakayım dedim. Bu sırada bunların odasının ışığı yandı ve karı koca içeri girdiler, sonra odanın kapısında öpüşmeye başladılar.

- Sen de o sırada bunları dikizliyordun ha?

- Yok amirim ne dikizlemesi, ama camda perde yok bir şey yok içerisi ayan beyan ortada her insanın gözü takılır.

- Sonra ne oldu?

- Sonra işte bunlar soyunup yatağa geçtiler aradan belki bir dakika geçti geçmedi odadaki dolabın kapısı açıldı ve içinden elinde susturucu takılı silah olan birisi çıktı. Önce erkeği sonra da kadını vurdu.

- Susturucu mu, susturucu olduğunu nereden biliyorsun? Senin de silahlarla aran iyi galiba?

- Aman amirim bizim oğlan hayatında gerçek silah görmemiştir bile.

- Yakında anlarız.

Bu amirin bakışları pek hoşuma gitmemişti. Babamda bana " Bok var sabaha kadar oturup milletin evini gözlüyorsun." der gibi bakıyordu. Bense enteresan bir şekilde kendimi uzun zamandır hissetmediğim kadar canlı hissediyordum.

Zombiler İstanbul'daHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin