20.BÖLÜM

825 141 14
                                    

     

  Gecenin bir yarısı sıcak yatağımdan fırlayarak uyanmıştım.

Kötü bir rüya görmüştüm.Camdan içeri sızan ışık hüzmesinin yardımıyla, duvarlara tutunarak, tuvalete gittim.

 Hava buz gibiydi yani ev soğuktu veya bana öyle geliyordu.Birden yatağımın içine girip Gellert'a sarılıp ısınmayı istiyordum.Tuvaletten çıktığımda mutafağa su içmeye doğru yöneldim.Buzdolabını açtım ve su şişesini çıkardım.Açılır kapanır çekmeceden ise bir bardak.Bardağa doldurup kafaya diktim.

 Buz gibi su şişesi elimde tuttuğum için daha da üşümüştüm.Şişeyi buzdolabına bırakıp duvarlara tutuna tutuna yatak odasına gittim.Çarşafın içine girmek için biraz kaldırdım.Üstümü örttüm ve gözlerimi kapatıp uyumaya çalıştım.Ama o kötü rüyayı tekrar görürsem ne yapacaktım o zaman? içimi sürekli bir şey kemiriyordu.Sonra yanımda Gellert olduğu aklıma geldi.O beni korurdu.Daima bende onu.Gellert'ın beline kollarımı götürdüm.Aklıma iyi şeyler getirip uykuya tekrar dalmaya çalıştım...

^ ^

"Hadi kalk bakalım uykucu!"

"Sanki hiç yatmamış gibiyim Gellert! neden böyle oldu?"

Gözlerimi ovuşturup Gellert'ı baştan aşağı süzdüğümde üstünün çıplak olduğunu fark ettim.Altında ise siyah bir eşofman vardı.Kaslı vücudunu gördüğümde ne olduğumu biliyorsunuz.Bence üstüne bir an önce bir şeyler giymeliydi yoksa üstüne atlayabilirdim.Sorudğum sorulara cevap vermediği halde bıkmadan usanmadan devam ediyordum.

"He,he? neden böyleyim? ben bugün?"

"Bilmem.Hiç beni örnek almıyorsun sen." Yatağa çıkarak.

Dudağıma doğru yaklaştı ve tam öpüşecekken çarşafların arasına gömüldü ve horlamaya başladı.

"İyi ki seni örnek almıyorum." Deyip yatakyan yavaşça kalktım.

Oturma odasında ki açık olan televizyonu kapatmak için koltuğun üstündeki kumandayı alıp iki saat kapama düğmesi aradıım.Bulduğumda üstüne bastım ve televizyona baktığımda bana göz kırpıp saniyeler içinde siyaha bürünmüştü.Bu teknoloji beni yok ediyordu.Tabii ki iyi manada.Mutfağa gidip Gellert'a kahvaltı hazırladım.Her şey bittiğinde birde Not yazıp masanın üzerine bıraktım.

NOT: Sevgilim ben Natashaya gidiyorum.

^ ^

 Havaya baktığımda bugün yağmur yağacağa benziyordu.Cebimdeki telefonu çıkarıp Natashayı aradım.

-

"Alo? Buluşalımmı?"

"Hayır bugün olmaz!"

"Neden?" Sokakta sürekli yerimi değiştirirken sormuştum.

"Harvard yakışıklısı ile randevum var."

"O kim be?!"

"Alt komşum.Neyse hazırlanmalıyım sonra görüşürüz."

-

 Yanaklarımı şişirip nereye gideceğimi bilemediğim bir şekilde yürüyor aynı zamanda elimdeki telefonda rehberime göz gezdiriyordum.

Onu gördüm...

En iyi arkadaşımı yani Dafney'i...

Hemen numarasını çevirdim.

-

"Aman tanrım! Sem!"

Sesi çok canlı geliyordu ve bağırıyordu kulağım sağır olabilirdi.

"Dafney nasılsın?"

"Asıl sen nasılsın? çoktandır görüşemiyoruz."

"İyiyim! neler oldu bir bilsen keşke buluşabilsek New York'damısın?"

"Evet.Fakat yarın Mexico'ya gidiyorum."

"Ne?! sen ciddimisin?!" Çok şaşırmıştım ve sesimi o kadar yükseltmiştim ki sokaktaki insanlar dönüp bana bakma zahmetinde bile bulundular.

"Evet neden?"

"Çünkü ben şuan oradayım!"

"Ah bu harika Sem! Ama senin orada ne işin var?"

"Uzun hikaye sen gelince hepsini anlatırım.Sahi sen neden buraya geliyorsun?" 

"Geldiğim zaman da ben sana anlatırım."

"Pekala anlaştık.Sana adresimi mesaj atarım."

"Tamam kardeşim. Şimdi kapatmalıyım hoşçakal."

"Hoşçakal."

Telefonu kapattım. Doğrusu Dafney'in sesini duymak iyi gelmişti. Biz kardeş gibiydik ve birbirimizin bütün sırlarını bilirdik. Doğrusu bunca zaman onunla konuşmadan nasıl durabildim bilmiyorum.

Ertesi gün Dafney'i hava alanından aldım. Sıkıca sarıldık. Dafney bana burada bir ev kiraladığını söyleyince ona şaşkınlıkla baktım. Taksi çağırıp Dafney'nin kiraladığı eve gittik. Ev 2 katlı ve şirin bir yerdi. Dafney çok büyük evlerden hoşlanmazdı bu yüzden bu bana normal gelmişti.

Dafney bize kahve yapınca evin bahçesinde oturduk ve ona her şeyi anlattım. Yaşadığm her şeyi baştan sona...

Dafney bana şaşkınlıkla bakıyordu. 

"Doğrusu ne diyeceğimi bilemiyorum Sem. Çok şey yaşamışsın fakat şu Matt konusunda özellikle şaşırdım." 

"Her neyse...Sen neden buraya geldin? Ve bu ev de nereden çıktı seni küçük zengin şey."

Dafney kıkırdadı ve "Evin parasını ben ödemiyorum ki." Dedi.

"Nasıl yani?"

"Bak şimdi. New Yorktayken Dean adında biriyle tanıştım. Oda ec idi. Neyse kanka olduk falan..."

"Demek beni onunla aldatıyorsun." Diye sözünü kestim.

"Saçmalama sem. Sen kardeşimsin oysa kankam. Onunla tanışalı bir ay falan oluyor. Neyse bu Dean bayağı varlıklı birisi.Bir sürü evi,şirketi arabası falan var. Ve benim JB'a olan hastalığımı duyunca nedense sevindi. O da fanıymış. Biliyorsun bir giyim mağzasında çalışıyorum ve şu sıralar işler çok yoğun oluyor. Ben de kaç gündür Justinin konerine gitmek istiyorum diye yanıp tutuşuyordum. Dean da bana 'Bak ne diyecğim. Justin'in sıradaki konseri Mexico'da. İş yerinden sana izin alayım. Hem sana Mexicoda bir ev tutayım orada dinlen, hem de konsere git ve bol bol eğlen.' Dedi. Şok oldum resmen. Dean'a kaç defa teşekkür ettim bilmiyorum. Neyse yani benim burada olma sebebim de bu."

"Vay canına sonunda hayalini gerçekleştireceksin."

"Daha iyi olanıda ne biliyor musun?"

"Ne? "

"O konsere beraber gideceğiz!" Dedi ve elinde iki v.ı.p bileti salladı.

"Aman tanrım !" Diye bağırdım ve gülerek birbirimize sarıldık.

"Ah Sem çok heycanlıyım. Beyaz atlı prensimle tanışabilirim!"

"Çabana sağlık tatlım."

YALANLAR KÖPRÜSÜWhere stories live. Discover now