63- ÖZÜR

24.7K 2.5K 1.8K
                                    

Maraba, bölümü okumadan önce uyarıda bulunayım...

Uyarı;
İso hasta değil.

Sabah yaşanan kısa çaplı gerginliğin ardından öğlene kadar bir daha Gökmen'in yüzünü görmemiştim. Arada bir tuvalete çıkıp yeniden odasına geri dönüyordu.

Dikkat çekmek için yaptığını anlıyordum ve o bunu yaptıkça utanıyordum. Acaba İso'ya aşırı derecede bağlandığım zamanlarda bende mi böyleydim diye düşünmekten kendimi alamadım. Belki de daha fazlasıydım.

Koltukta geriye yaslanıp konuşan iki adama baktım. Az önce onları dinleyip olan durum hakkında değerlendirmeye katılırken Gökmen'in odadan çıkıp tuvalete girmesi ile aklım dağılmıştı. Zafer'in bile dikkatini çekerken İso ise ne olursa olsun ona bakmıyordu.

"Bu adamların istediklerini verecek misin?" diye sordu Zafer biraz kısık bir sesle, Gökmen'in haberi olmadığı için belli etmeden konuşuyorlardı.

"İstediğini verseydim, onlardan istediğimi almazdım Zafer." dedi sakince, yeni yaktığı sigarasından bir duman çekti içine.

"Ne aldın?" diye sordum istemsizce, burada kapana kısılma sebebimizi merak ediyordum. İso'nun bakışları bana döndü.

"Para." dedi sakince, kaşlarım havaya kalktı.

"Çaldın mı?"

Sadece kafasını salladı, sıkıntılı bir nefes aldım. Ondan beklemiyordum bile diyemiyordum. İso'dan her şey beklenirdi.

"İyi bok yedin." dedim sadece, kim bilir başına ne dert almıştı. O sikimde değildi ama bu evde gizleniyorsak benimde başımı belaya sokmuştu pezevenk.

Ben de bir sigara yakarken masanın ucunda duran telefonuna kısa bir bakış attım. Patrona birkaç gün olmayacağımı haber vermemiştim.

"Patronuma mesaj at, iki gün olmayacağımı söyle." dedim, şimdi telefonunu elime alsam iki saat böğürecekti.

"Gerek yok, çalışmasanda olur."

"Seni ilgilendirmez ya mesajı at ya da Zafer atar." dediğimde kaşları çatılır gibi oldu. Sanki küfür etmek için dudaklarını araladı ama kendini tuttu.

Yapmayacağını düşünürken sigarasını dudaklarının arasına aldı ve sehpanın üzerinde duran telefonuna uzanıp aldı. Ekranını açıp rahat bir şekilde arkasına yaslandı, parmakları saniyeler sonra ekranda gezindiğinde şaşırmadan edemedim.

Gözlerim Zafer'e döndüğünde onun çatık kaşları ile önüne baktığını gördüm. Umursamadım, bu kadar korkak olmasaydı belki bu haline üzülebilirdim ama onunda benden farkı yoktu.

"Dört gün olmayacağını yazdım, belli olmaz çünkü ne olacağı." dedi telefonu yerine bırakırken.

Bir şey demedim, sigaramı içmeye devam ettim. O sırada tuvaletin kapısı açıldığında istemsizce bakışlarım oraya kaydı, Gökmen ruh gibi bir ifadeyle kapıdan çıktı ama odasına gitmeden salona yöneldi. Zaferle beraber onu izlerken onun bakışları sadede İso'nun üzerindeydi, İso ise dümdüz önüne bakıyordu. Geldiğinin farkındaydı.

Gökmen göz ucuyla bana baktı, bakışlarında ufakta olsa sinir gördüm ama tam emin olamadan yeniden İso'ya döndü. Koltuklara geldiği an onun yanına oturdu ve bacaklarını kendine çekti. Biraz uzanır pozisyonda durduğu için kafasını kaldırıp ona baktı.

"Özür dilerim." dedi çatallaşmış bir sesle, elini onun karnına doğru koydu.  İso sigarasını sakince küllüğe uzatıp külü düşürdü.

"Benden değil, Apo'dan dile."

Afalladım, yine tek afallayan ben değildim.

Gökmen'in bakışları bana kaydı, sanki bu küçük olay bir yıkımmış ve ben onun sebebiymişim gibi kinle baktı suratıma. Dümdüz bir ifadeyle karşılık verdim, çocuk gibi onunla uğraşamazdım.

"Gerek yok." dedim umursamazca, özür dilemesi umrumda değildi.

İso'nun gözleri saniyelik olarak suratıma kaydı ama yeniden önüne dönüp sigarasını içmeye devam etti.

Gökmen ise zaten özür dilemeyeceği belliyken bu dediğimden daha çok destek alıp İso'ya daha çok yanaştı. İso buna sesini çıkarmadı.

"Kalk bir şeyler ye, kahvaltını yapmadın." dedi İso.

"Canım istemiyor." Gökmen omuz silkip gözlerini kapattı.

Bu garip ortam beni gittikçe boğarken derin bir nefes alıp ayağa kalktım ve kimseyle göz teması bile kurmadan dış kapıya ilerledim. Ağır ağır kapıya yürüdüm ve kapıyı açıp güneşin güzelleştirdiği dışarıya çıktım. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım.

Sigaramın külünü döküp yeniden dudaklarıma yerleştirdim, yandaki tahta kolona yaslanıp etrafı izlerken ortalama iki dakika sonra kapı yeniden açıldı. Yana dönüp baktığımda İso'nun kapıdan çıktığını gördüm.

Bana göz ucuyla baktı ve ardından ayakkabısını giyinip birkaç adım attı. Yüzü buruşurken iki adımdan sonra durup yeşilliklerin olduğu yere dönüp eğildi. Kaşlarımı çattım.

Ses çıkarmadan öylece dururken kafamı yana eğip baktığımda kustuğunu anladım, elini dizlerine koydu ve kısık bir sesle öksürdü.

"Sikeyim..." diye mırıldandı kötü bir sesle.

"Geberiyon mu la?" diye sordum hâlâ kafam eğik ona bakarken. Yere tükürdü ve bir kere daha öksürüp sırtını hafifçe dikleştirdi.

"Gebermemi bekliyorsun değil mi?" diye sordu bir daha tükürürken.

"Hee." dedim ama kötü olduğu için hâlâ çatık kaşlarımla ona bakıyordum. Güldü.

"Çok beklersin, ölsem bile yakandayım." dediğinde psikopatlığına hâlâ devam ettiğini anlayıp umursamazca yine yaslandım.

"Aynen İso, aynen." dedim sigaramdan içerken.

"Bana su getirsene." dedi arkasını dönüp geriye yaslanırken. Muhtemelen ağzındaki tadı değiştirmek için soruyordu.

"Siktir lan, hizmetçin mi var." dedim sigarayı yere atıp ayakkabımın ucuyla sakince ezerken. Bir de ona su getirecektim, çok beklerdi.

Bir şey demedi, ben de umursamadam ona son kez bakıp içeri girdim.

BİRADER Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin