35- BERBER

27.5K 2.6K 743
                                    

Geldiğim caddede bakmadığım ilan kalmamıştı, çoğunluk başka birini alacağını söylerken bazıları ise numaramı alıp haber vereceklerini söylüyorlardı.

Tabi benim telefonum olmadığı için ezbere bildiğim İso'nun numarasını vermem hayatın bana 'sen boşa çabalıyorsun' demesi gibiydi. Onun yaptıklarından ve iğrenç kişiliğinden kurtulmak isterken yine ona muhtaç kalmıştım.

İşe gitmeden önce anahtarın yanında yüz lira bırakarak bugün minibüse binmemi ve aç karnıma dolanmamı sağlamıştı ama bunun için ona teşekkür edemeyecek kadar sinir ve kin doluydum. Çünkü yürürken bacağım, hareket ettirdiğimde kolum, yemek yerkende dudağım ağrıyordu.

Etrafa bakınıp birçok yere numaramı bıraktıktan sonra minibüse binmeyi siktir edip ezberlediğim yoldan eve yürümeyi tercih ettim. Rahat kafayla dolaşmak iyi gelebilirdi.

Açık olan bir berberin önünden geçerken adımlarım yavaşladı, uzun zamandır saçımı ve sakalımı düzeltmiyordum. Cebimde kalan son parayı da dilenci gibi görünmekten kurtulmak için harcayabilirdim. Düşüncelerime eşlik eden adımlarımla berbere girdim.

İçerisi çok yoğun değildi, orta yaşlarda bir adam ve genç bir kalfası vardı. Tıraş ettiği adamla gülerek konuşan genç sıcakkanlı duruyordu. Gözleri bana değdi, sırtını dikleştirdi.

"Buyur abicim."

"Kolay gelsin," dedim içeri geçerken.

"Saç mı sakal mı abi?" diye sorduğunda sıranın hemen bana gelmeyeceğini anlayıp deri koltuğa oturdum.

"İkisi de." dedim bacaklarımı hafifçe ayırıp yerime yerleşirken.

"Tamam abi, on dakika kadar bekleteceğim seni." dedi ve işine geri döndü.

"Tamamdır."

Bacaklarımı istemsizce titretirken yoldan gelip geçenleri izliyordum. Oturduğum ikinci dakikada sıcak bir çay ikramı ile biraz daha gevşerken dakikalar sonra ise beni almışlardı.

Genç çocuğa sadece kısaltıp, düzelteceksin diye tembih ettikten sonra kendimi rahat bırakıp gözlerimi kapattım. Arada bir esnaf sohbetine katılırken uzun süre sonra kendimi ilk defa normal bir insan gibi hissettim sayelerinde.

Cebimdeki paranın hepsini berbere bırakıp kararmış hava ile yürüyerek eve doğru ilerledim. Bazen yanlış sokaktan girerken kendime bile çaktırmadan doğru yolu buluyordum. En sonunda kaldığımız mahalleye geldiğimde adımlarım biraz daha yavaşladı.

Düşük omuzlarım ile elimi cebime koyup düşünceli düşünceli apartmanın önüne gelip oturduğumuz daireye kadar merdiveni kullanarak çıktım. Cebimden anahtarı çıkarıp kapıyı açtım ve içeri geçtim.

İçerisi kapkaranlıktı, ayakkabımı çıkarırken aynı zamanda ışığı açtım. Kapıyı kapatıp anahtarı montumun cebine koyup, astım. O sırada dolaba yapışık olan boy aynasında kendime baktım, sonunda adama benzemiştim.

Saçımı elimle düzeltip mutfağa ilerledim, mutfağın ışığını açıp kapının pervazında öylece durdum ve içeriyi gözlerimle süzdüm. Kendime bir yemek yapsam güzel olacaktı ama İso geldiğinde o yemeği hazır görüp bir de üstüne yerse daha fazla sinir olacağım için siktir edip ışığı kapatıp içeri geçtim.

Tam salonun ışığını açıp koltuğa oturmak üzereyken zil çaldığında onun geldiğini anlayıp dış kapıya ilerledim ve kapıyı açtım. Tahmin ettiğim gibiydi.

İso üzerinde ince siyah montu ve üstü ile jilet gibi önümde duruyordu. Elinde yine poşetler vardı, kapıyı açtığım anda gözlerimiz buluştu. Yüzümü süzdü, muhtemelen saç sakalı düzelttiğimi anlamıştı.

"Ne zaman geldin?" dedi ayakkabısını çıkarırken. İçeri girdiği an geri çekildim o da kapıyı kapattı.

"Yeni geldim." dediğimde kaşlarını kaldırıp kafasını salladı.

"Yeni geldin," dedi kafasını sallayıp, ardından bana bakmadan mutfağa ilerledi. "Güzel."

Arkasından bir süre bakıp onun aksine salona yürüdüm, o yemek getirir getirmez evde sahibini bekleyen köpekler gibi peşinden gidip yemeklere atlamak istemiyordum.

Mutfaktan birkaç ses geldi, ardından ise siyah gömleği, siyah kumaş pantolonu ve elindeki bira şişesi ile içeri girdi. Gömleğini dirseklerine kadar katlamıştı. Altın rengi bir saati vardı kolunda.

Benim oturduğum koltuğa yaklaşıp yayılarak oturdu, sağ ayak bileğini sol diz kapağının üzerine koyarken, sol kolunu koltuğun yaslanma yerine koydu. Birasından büyük bir yudum alıp kapalı olan televizyona baktı.

"Kumanda nerede?" dedi etrafına bakınırken. Hemen kenarda duran kumandayı görünce eğilip aldı ve eski pozisyonuna geri döndü.

"Yemek getirdim, mutfakta." dedi televizyonu açarken.

"Tamam." dedim sadece.

Bir haber kanalını açıp gözlerini televizyondan ayırmadan yine büyük bir yudum aldı birasından. Canım çekmişti ama elbette istemeyecektim. Ben de oturduğum yere iyice yayıldım.

"Ne oldu? Bulabildin mi bir iş?" bana bakmadan sorduğu soruya saniyeler sonra cevap verdim.

"İki üç yere numara bıraktım, telefonum olmadığı için seni arayacaklar. Benim adıma konuşur bilgilendirirsin beni."

Dudağının kenarı kıvrıldı, keyifle birasından bir yudum daha aldı.

Ona aldırmadan ben de televizyona bakmaya devam ettim. Bugünün sessiz geçeceği malumdu.

İso, konuşmadığı zamanlarda iyi biri olabiliyordu.

BİRADER Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin