34- PSİKOPAT

27.5K 2.4K 2.1K
                                    

Eve geldiğimiz andan beri onun tutuşundan kendimi zor kurtarıp yatak odasına geçip kapıyı kapatmıştım.

Kolum ağrıyordu, orospu çocuğu nasıl tuttuysa elinin izi çıkmış hatta morarmıştı. Sayesinde vücudumun her yerinde ondan bir iz taşıyordum. Ve bu izler eskisi kadar hoşuma gitmiyordu çünkü ikimizin zevk aldığı gecelerden kalan bir iz değildi.

Yatak odasının camından dışarıyı seyrederken dalıp gitmiştim uzaklara, karşı tarafın binası bu dairenin görüşünü kapatacak kadar yüksek değildi. Bu yüzden buradan çok uzaktaki Boğaziçi köprüsünü ufakta olsa görebiliyordum.

O güzelce parlarken, bizim oturduğumuz bu mahalle ve ev kasvetin dibini yaşıyordu. Oraya gitmek istiyordum, tanımadığım İso'nun yanında durmak istemiyordum. Ama şu an bunu yapacak gücüm yoktu. Bir saat kadar önce sokaklarda ipsiz sapsız gezdiğimde fark ettim. Kaçıp gitmek o kadar kolay olmuyordu.

Sadece bir süreye ihtiyacım vardı, en azından cebime bir kuruş para bile girerse bu evden rahatlıkla çıkıp gidebilirdim.

O sırada yatak odasının kapısı açıldı, korksamda çaktırmamaya çalıştım. Ona karşılık vermiyordum çünkü ne kadar olursa olsun onu seviyordum. Ya da farklı bir şey vardı, bilmiyordum.

"Gel, bir şeyler ye." dedi kalın, boğuk sesiyle. Cevap vermedim, onun getirdiği yemeği en azından gözünün önünde yemek istemiyordum.

"Apo, duymazlıktan gelme. Git bir şeyler ye açlıktan bayılacaksın." dedi yine sinirlenmesine ramak kalmışken. Sesimi çıkarmadım.

"La havle..." dedi, adım seslerini duydum. Camın yansımasından onu görebiliyordum, tam olarak yanıma gelip durdu.

"Cevap versene."

Sıkıntıyla gözlerimi ona çevirdim, o kadar kötülük yaptıktan sonra ona normal bir şekilde cevap vermemi bekliyordu. Adamın kafası yerinde değildi ya da bir ikizi vardı.

"Birader," dedim imayla, eski günlerdeki gibi. "Yemiyorum."

Konaktayken birbirimize kullandığımız hitabı duyduğunda gözlerinden bir ifade geçip gitti, bu saniyeler kadar sürdü ama eski İso'yu orada gördüm sanki.

Bakışları yüzümden ayrılmazken gözlerimi ondan zorlukla çekip kafamı iki yana salladım ve yatağa ilerledim. Varlığını umursamadan sakince yatağa uzanıp bacaklarımı kendime çektim. Çarşafı üzerime çekecek halim bile yoktu. Hem kalbim hem de karnım ağrıyordu.

Gözlerimi kapattım, onu görmek istemiyordum. Uzunca bir süre hiç ses çıkmadı ama ardından yürüme sesleri geldi. Yatağın ucu çöktüğünde uzandığım yere oturduğunu anladım. Karnıma değen varlığından anlıyordum.

"Gülüm," elini saçıma koyduğunda nefesimi tuttum.

Saçlarımı nazikçe okşarken her an vurabilecekmiş kadar gergindim.

"Bunları yapmak istemezdim ama inadın ve yerini bilmeyişin beni çileden çıkarıyor."

Sözlerini duyar duymaz sinirle gözlerimi açtım, saçımı okşayan elini itip bedenimi kaldırdım. Şimdi yüz yüze gelmiştik.

"Ayla'ya da mı vuruyordun?" diye sordum sinirle, o kadının aylarca dayak yemesi ve sesini çıkarmayışı kanıma dokunmuştu.

"Ne?" dedi kaşları çatılırken. "Hayır."

"Yalan söyleme." dedim sertçe.

"Yemin ederim dayak atmadım," dedi ciddi ifadesiyle. "Sadece birkaç tokat."

Sinirle dişlerimi sıkıp elimi kaldırdım ve bu sefer acımadan yanağına sıkı bir tokat geçirdim. Kafası yana savrulurken bana sinirle dönmesi saniyelerini bile almadı.

"O kadın bizim yaptığımız kötülüğe rağmen ölmeyelim diye yardım edecek kadar iyiyken, nasıl ona vurursun oruspu çocuğu." elimi bir daha kaldırırken bileğimden tutup buna engel oldu.

"Her evli çiftin yaşayabileceği şeyler bunlar-"

"Lan ben Filiz'e bir fiske bile vurmadım, insan sevdiğine vurur mu?" diye sordum bileğimi kendime çekmeye çalışırken. Sinirden deliriyordum.

Sinirli ifadesi aniden yumuşarken bir şeyler düşündü, garipleşti. Elimi yavaşça indirirken sakince bıraktı ve gözlerimin içine bakarak ayağa kalktı.

"Vurmaz." dedi sadece, ses tonu çok farklıydı.

"Niye vuruyorsun o zaman?" dedim ayağa kalkmış uzun boylu adama bakarken. İstemsizce gözlerim dolu dolu oldu. Bu bana ağır geliyordu.

Derin bir nefes alıp elini şekilli, yeni tıraş edip düzelttiği saçlarına atıp karıştırdı. Sinirli görünüyordu ama söylediklerime mi yoksa başka bir şeye mi bilmiyordum.

"Sinirlerime hakim olamıyorum." dedi ardından, sinirli bir soluk alıp ayağa kalktım.

"Ben de sana sinirleniyorum ama vuruyor muyum lan?" dedim arkası dönük adama bağırırken.

"Az önce vurdun."

"Kendim için vurmadım, onu hakettin." 

İso cevap vermeden öylece durdu, yüzünü sıvazlayıp bana döndü. Boğazını temizledi.

"Tamam," dedi konuyu kapatmak istermiş gibi. "Hadi gel yemek yiyelim, sabah işe gideceğim."

"Yemiyorum." dediğimde sabır dilenir gibi yanıma geldi ve birden elimi tuttu. Parmaklarımızı birleştirdiğinde afalladım.

"Yersin yavrum, yersin." dedi beni dinlemeden salona doğru çekiştirirken.

Ona engel olmak istedim ama o kadar acıkmıştım ki daha fazla engel olamadım. Fazla istekli görünmeden o masaya oturdum.

İso düşüncelere dalmışken ikimize bir tabak çıkarıp soğumaya yüz tutmuş yemekleri teker teker koydu, ayranları bardağa koyup hemen dibime oturdu.

"Hadi, bir iki lokma yemeye çalış."

Geri zekalı açlıktan ölüyordum, bir lokma ne ki. Ama tabi bir süre durup o zorladıktan sonra yemeye başladım.

"Yarın çıkarken anahtarı bırak, iş aramaya çıkacağım." dediğimde kaşları çatılır gibi oldu.

"Senin aramana gerek yok, ben bulurum." dediğinde sertçe suratına baktım.

"İhtiyacım yok, anahtarı bırak. İşimi bulayım, sonra da siktir olup gideyim."

Hiç beklemediğim bir şey yapıp sinirlenmek yerine güldü, bu gülüşün gitme kısmına olduğunu alaycılığından anladım. Sanki bunun olmayacağını gülüşü ile belli etmişti.

"Tamam, bırakırım."

"Aferin." dediğimde daha fazla güldü.

Onun gülüşü sinirlerimi bozarken kendimi yemeğe odakladım.

İsoun beni mutlu eden bu gülüşleri artık rahatsız ediyordu.

***

Bu ne perhiz?
What is this?
Aman ismail
Can't touch this
Hafif psikopattır kendileri
Buna enayilikte dahil
Kızma amcası daha çok cahil, İs ma il

İS MA İL

İsmail odalarda ışıksızım....

Gençler kitabı Bergen filminin etkisi altında kalarak yazmadım, Erkek Orospusu diye bir kitabım vardı yedek hesapta ekli. Ona ilham gelmediği için yazamıyorum, bir yıla yakındır öylece duruyor. Bu yüzden ona yazacağım sahneleri bu kitaba uyarladım.

Yani şimdi beni Bergen'in yapımcıları ile kaosa sokmayın...

Ona bakılırsa Pera Palas'da Güzeşte'den çalmış... Şu an ne kadar saçma geliyor değil mi size? İşte bir yıldır aklımda olan sahnelere filmin etkisinde kalmış yazıyor dediğinizde bana da saçma geliyor. Ha benzetenler olur da şimdi derler filmden çalmış, sanki film gerçek bir hikayeden alınmamış gibi... ahdhhdbshjahsshh

Bu arada aldatma konulu kitapta ana karakterler yan karakterleri aldatınca sıkıntı duymayan ama çiftler birbirini aldatınca 'yok abi ben aldatmaya gelemiyorum bırakıyorum kitabı' diyenler.....

İS MA İL...

BİRADER Where stories live. Discover now