58- İSTANBUL SEVDASI

27.8K 2.7K 1.3K
                                    

Yoğun bir iş günü olmasına rağmen hiç sıkılmadan ve yorulmadan çalışıyordum. Eve gitmektense burada yirmi dört saat çalışmak beni daha mutlu ederdi.

Tüm masaların bir şeye ihtiyacı olmadığına emin olup tezgahın üzerinden sigaramı aldım, o sırada telefonla oynayan patronun çocuğuna kısa bir bakış attım. Bugün neredeyse hiç çalışmamıştı.

"Sigara içmeye çıkıyorum, gözün mekanda olsun." dediğimde bana bakmadan kafasını salladı. Şerefsiz, babası kameradan izlediği zamanlarda karınca gibi çalışıyordu.

Sigara paketini alıp kameraların olduğu tarafa kısa bir bakış attım, ışık yanmıyordu. Kameranın kenarından küçük yeşil ışık geldiğinde patron bizi izliyordu. Ona göre daha dikkatli oluyorum bende.

Kapının önüne çıkıp paketten bir dal sigara çıkardım, tek tük insanın olduğu caddeye bakarken sigaramı yaktım. Kafam eğik bir şekilde sigaranın ucuna bakarken paket ve sigarayı cebime sıkıştırıp derin bir nefes alıp kafamı kaldırdım.

Kafamı kaldırdığım an Akgün ile göz göze geldim. O an gözlerimi kapatıp bıkkın bir nefes aldım.

"Yine ne var lan?" dedim dişlerimin arasından. Sürekli birileriyle uğraşmaktan aşırı derecede sıkılmıştım.

Gözlerimi açıp ona baktığımda tam dibimde gelip durdu, yine huysuz ve sinirli duruyordu. Böyle olunca da epey tatlı oluyordu dangalak.

"Ne oldu oğlum? Öldüremiyorsun işte, niye sürekli rahatsız ediyorsun?" çok normal bir şeyden bahsediyormuş gibi konuştuğumda elini cebine koyup derin bir nefes aldı.

"Öldürmeye gelmedim." dediğinde gözlerimi kıstım, bu iyiydi. Fazla problem çıkarmayacaktı.

"Ne için geldin?" diye sordum sigaramdan bir duman çekerken. Dümdüz yüzüme baktı.

"Ben de senin gibi ibne mi oldum şimdi?" diye sorduğunda duman dudaklarımın arasından sızarken ona anlamsız bakışlarımı yönlendirdim.

"Ne demek ibne mi oldum?" acaba bulaşıcı bir hastalık mı sanıyordu bu mal? Eğer öyle sanıyorsa buna daha çok inanmasını sağlayacaktım çünkü.

Akgün ilk etrafına kısa bir bakış attı, kimsenin olmadığını anlayıp yine bana döndü ama gözlerimin içine bakmıyordu.

"Hoşuma gitti." dediğinde bunu beklemediğim için afalladım, sigarayı dudaklarımdan uzaklaştırdım ve garip garip baktım.

"Ney hoşuna gitti?"

"Beni öpmen." hiç beklemeden cevap verdiğinde gözlerim irileşti.

O tepkime bakmak için göz ucuyla bana bakıp ardından kafasını eğdi yeniden. Kaşlarım havaya kalktı, dudaklarımda istemsizce bir gülüş oluştu. Böyle bir şeyin olacağını hiç düşünmemiştim.

"Lan sen abinden mi hoşlandın?" dedim gülerek, bundan rahatsız olmuş gibi itiraz eden bakışlarını bana yönlendirdi.

"Hayır." dedi ama nedense bu cevap beni tatmin etmemişti.

"E tamam, hayırsa gidebilirsin. Beni ilgilendiren bir şey yok." cama yaslanıp rahat tavrımla sigara içmeye devam ederken onu izliyordum. Yine sinirli bakışlarını bana yönlendirdi.

"Beni öpen sensin, mesuliyetini üstlenmen gerekli." sonunda eskiden olduğu gibi, ikimizin anlaşabileceği cinsten konuştuğunda yalandan sinirlendim.

"Ne yapayım Akgün? Kimliğini ver nikahıma alayım seni."

"Sen benim nikahıma girersin ancak." dedi rahat bir tavırla. Ardından kendi cebindeki paketten bir sigara çıkarıp yanıma geldi ve benim gibi cama yaslandığında şaşkınca suratına baktım.

"Hayırdır?" birden bu kadar değişmesi üzerinde bomba taşıması ve benimle beraber insanları havaya uçuracak olması ihtimalini bile aklıma getirmişti. Bildiğim kadarıyla tamamıyla kadınlardan hoşlanıyordu.

"Memlekete dönmek istemiyorum." dedi sigarasından derin bir nefes çekip.

"Neden?" aslında bunun sebebini biliyordum.

"İstanbul, güzel şehir. Buradan gidip oradaki kıtlığa girmek istemiyorum artık." tamda tahmin ettiğim gibi konu İstanbul'du. İkimizde memleketimizden ve aile baskısından nefret ediyorduk. Bu yüzden burası bize cennet gibi geliyordu.

"Ee peşine düşmeyecekler mi?" önüme döndüm.

"Valla orada kaçanı kovalayan bir ben varım biliyorsun, kimse benim peşime düşmez." haklıydı, bir keriz o vardı.

"İyi o zaman, benimde peşimi bırakırsın o zaman." güldü, az önceki huysuz çocuktan eser yoktu.

"Aslında bundan sonra daha çok peşindeyim, senden başka kimsem yok burada." dediğinde kafamı ona çevirip hayretle baktım.

"Ben çocuk bakıcılığı yapmam." dediğimde daha fazla güldü.

"Bakıcılığa gerek yok zaten."

Bir şey dememe izin bile vermeden sigarasını bitmeden yere attı, ardından üzerini düzeltip bana kısa bir bakış atıp geldiği yönden yürümeye başladı.

Arkasından afallayarak baktım, o ise rahat bir tavırla yürüyordu.

Gerçekten başımdan belalar eksilmiyordu. Artarak devam ediyordu.

BİRADER Where stories live. Discover now