42- GÖKMEN

25.1K 2.7K 1.5K
                                    

"Oğlum..."

Rahatsızca uzandığım yerde birinin kolumdan dürtmesi ile gözlerimi açtığımda karşımda orta yaşlarda bir amcayı gördüğümde ilk başta nerede olduğumu sorguladım, daha sonra ise etrafıma bakındığımda nerede olduğumu kavrayıp rahatladım ve yerden destek alarak vücudumu kaldırdım. Camii'deydim.

"Niye burada uyudun oğlum?" dedi kafasında takke olan adam, yutkunup gözlerimi açıp kapattım.

"Gidecek yerim yoktu amca." dedim ayağa kalkmaya çalışırken ama kolum ağrıdığı için biraz zorluk yaşadım.

Adam beni izlerken ayağa kalktım, o da benimle beraber bedenini dikleştirdi. Onun üzgün bakışlarını görmemek için gözlerimi boş camiinin içinde gezdirdim.

"Hayırlı sabahlar." dedim yakamı düzeltip kapıya ilerlerken.

Kapının önüne gelip yan yana duran ayakkabımı tek elimle zorlukla giyinip kendimi dışarı attım. Hava yeni yeni aydınlanıyordu ve oldukça soğuktu, sabahın ayazı tenimi jilet gibi kesiyordu. Caddeden geçen tek tük arabaların sesi kulağıma gelirken esnedim ve saçımı karıştırdım.

Dün gece onları gördükten sonra o eve gitmeyi midem almamıştı, öncesinde sokakta böylece kalmaktan korkarken onları gördükten sonra fikrim değişti.

İso'nun beni evde görmeyince ne yaptığını bilmiyorum ama umarım siktir etmiş ve uyumak için yatak odasına gitmiştir. Peşime düşmemesi gerekiyordu çünkü her şey daha kötü olacaktı.

O beni bulmadan bir an önce en azından bu semtten ayrılmam gerekiyordu. Daha sonra ise şehirden hatta yapabilirsem ülkeden. Ona olan tüm umutlarımı yitirmiştim, zaten bundan sonra ona umut edersem sağlam kolumuda ben kıracaktım.

Yalnızca buradan ayrılmadan önce bir şey daha yapmam gerekiyordu, o mavi gözlü adamı uyarmak. Hatta belki onu da zorluyorsa benimle kaçması için ikna etmek.

Bu devirde erkek halimizle bu amına koduğumun herifinden korkuyorduk. Artık ölümden korkmuyordum ama birini öldürmekten korkuyordum. Yeterince günahım vardı bir de o it için cehennemde yanamazdım.

Elimi yüzümü soğukta olsa gördüğüm ilk çeşmede yıkayıp yürümeye devam ettim. Cebimdeki iki yüz bozuk kağıt parayı saydıktan sonra yeniden cebime iliştirdim. Aslında bununla bir pansiyonda kalabilirdim bir gecelik ama ondan sonra param tamamen bitecekti.

Ara sokaklardan, gizli saklı geçip giderken bir saat kadar sonra dün gece onu bıraktığı sokağa geldim. Okula giden birkaç küçük çocuk dışında kimse yoktu.

Burnumu çekip etrafıma bakınarak girdiği apartmanın önünde durdum. Hangi katta olduğunu bilmiyordum, zaten evine gitme taraftarı değildim. Biraz burada bekleyecektim, eğer onu göremezsemde diğer apartmanın içine saklayıp akşama kadar duracaktım.

Duvara yaslanıp son kalan iki dal sigaramdan birini dudaklarıma sabitleyip etrafıma bakınırken yaktım. İcime derin bir nefes çekerken oldukça sakindim.

Ortalama yarım saat kadar sonra kapı açıldığında bakışlarım apartmandan çıkan bedene kilitlendi. Arkası bana dönükken kapıyı kapattı, hemen dibindeydim ama beni fark etmedi. Mavi gözlü adam olup olmadığını anlayamıyordum. Tam o sırada montunun fermuarını çekerken arkaya döndüğünde yüzüne baktım, oydu.

Gözleri bana değdi, öylesine bir bakış atıp yürüyecekti ki yaslandığım yerden ayrıldım.

"Baksana bi." dedim aniden, adamın adını bile bilmiyordum.

Mavi gözlü adam fermuarı boğazına kadar çekerken dediğim şeyle adım atacakken durdu ve mavilerini bana çevirdi. O an yüzünü tam olarak inceleyebildim.

BİRADER Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin