60- BAĞIRMA

26.4K 2.6K 1.6K
                                    

Akşam tamamen çöktüğünde bir saatlik yolculuğun ardından tek katlı ama lüks duran, şehirden uzak evin önünde durduk.

Araba durup motorun sesi kesildiğinde Zafer anahtarı alırken ben dümdüz ışığı yanan eve bakıyordum. Gitmek için sıfır isteğim vardı, geri dönmek istiyordum. Onlarla aynı çatı altında bir dakika bile zaman geçirmek bana zulüm gibi geliyordu.

"Ben gelmesem olur mu?" diye sordum emniyet kemerini çıkaran adama. Kemeri ağır ağır çıkarırken bakışlarının bana döndüğünü hissettim.

"Seni yalnız bırakamam, başka yere götürmek isterdim ama İso sorun çıkarırdı. Burada durman senin için daha iyi olacak." haklı mıydı bilmiyordum.

Zafer ne söylerse bana doğru ve haklı geliyordu.

"Onları görmek istemiyorum." sıkıntılı bir nefes aldı.

"İnan ben de ama yapacak bir şey yok."

Birkaç saniye öylece önüme baktım, ardından mecburiyetin verdiği kötü hisle kapıyı açıp dışarı çıktım. Arka tarafı ağaçlık ve arazi olan yerden baykuş sesleri geliyordu. Etrafa göz gezdirdip kapıyı kapattım. O sırada Zafer'de içeriden çıkıp kapıyı kapattı.

Gömleğimi düzeltip onu bekledim, Zafer koluma dokunup yön verdiğinde onunla beraber açık renkli dış kapıya yaklaştım. Zile basmak yerine cebinden bir anahtar çıkardı, kilide soktuğunda benimle göz göze geldi. Bir şey demeden, gözlerini çekmeden kapıyı açtı.

İçeriden gelen sıcak hava yüzüme vururken ilk onun girmesini bekledim, ayakkabısını çıkarmadığını görünce ben de çıkarmadım. Salon olduğunu düşündüğüm yere ilerlerken sakindim. Birkaç adımdan sonra koltuğun üzerindeki iki bedeni gördüğümde adımlarım duraksadı.

İso, mavi gözlü çocuğu üzerine çekmiş dudaklarını hiç ayırmadan yavaş yavaş öpüyordu. Öyle nazik dokunuyordu ki ikisi de farklı bir alemdeymiş gibi duruyordu, geldiğimizi bile fark etmemişlerdi.

Zafer'in bakışları bana değdi, gözlerimi kapatıp açtım ve kafamı çevirdim. Bu görüntünün hâlâ acı vermesi, daha çok kalbimi ağrıtıyordu. Konu İso değildi, yıkılan hayatımdı.

"Aga..." dedi Zafer boğazını temizleyip.

İso kapattığı gözlerini ağır ağır açtı, hâlâ öpmeye devam ederken gözleri ilk onun üzerinde daha sonra da benim gözlerimde gezindi. Bana bakarken öpmeye devam etti ama saniyeler içinde o boşta duran eli üzerine çektiği çocuğun boynuna gitti. Hafifçe sıkıp birden çocuğun dudağını daha sıkı öptü ve kendini geri çekti. Bu hareketi Gökmen'i kendine getirdi.

"Canımı yaktın." dedi Gökmen biraz şaşırarak ve huysuzca.

"Özür dilerim." dedi İso gözlerini benden ayırmadan ve ardından çocuğa yaklaşıp bir kez daha yumuşakca öptü.

Saniyeler içinde gelişen bu olay karşısında midem kasılırken orada öylece ayakta durmaktan vazgeçtim ve gidecek bir köşe aradım. O sırada Gökmen bizi fark etti.

"Aa sonunda geldiniz." dedi oturuşunu düzeltip.

"Evet, biraz yolu uzattım takip eden biri varsa diye." dedi Zafer onlara en uzak koltuha geçip otururken. Onun yanına oturmak bile iyi gelmeyeceği için elimi belime koyup salonla mutfağı bir uzun duvarla ayıran yere baktım ve adımlarımı oraya yönlendirdim.

"Kim takip edecek ki?" diye sordu Gökmen anlamayarak, gülmeden edemedim. İso boğazını temizledi.

"Zafer ehliyetini polislere kaptırdı geçen ay, onların takip edeceğini düşünüyor." dedi İso, gerçekten iyi bir yalancıydı. En azından benim aklıma saniyeler içinde böyle bir yalan gelmezdi.

"Evet." dedi Zafer onu destekleyerek. O da bunun yanına gelince geri zekalı oluyordu ve bundan nefret ediyordum.

Mutfağa geçip lambayı açmadan masaya ilerledim, salondan gelen ışık yeterliydi. İlk defa geldiğim bu evde yabancı hissetmeden sandalyeyi çekip oturdum. Masanın üzerinde duran meyve tabağını kendime çektim.

İçeriden konuşma sesleri geliyordu ama onları dinlemedim. Bir muzu alıp soyarken aşırı dertli göründüğüme emindim. Muzu yarısına kadar soyup ucunu ısırdım ve çiğnemeye başladım.

"Üç gün kadar kalacağız." İso'nun sesi yaklaşırken gereksizce gerildim, insanlar burdayken bana bir şey yapamazdı. Gözlerimi kapıya diktim, saniyeler içinde uzun bedenini gördüm.

İçeridekiler hâlâ bir şeyler konuşurken onunda gözleri bana değdi, hiç duraksamadan yanıma geldiğinde irkildim. Tam dibimde durup eğildi ve ardından ensemden tuttu, ağzımı açtığım sırada dudaklarını dudaklarıma bastırdı ve sertçe öptü.

"Bağırma sakın." diye fısıldadı alt dudağımı ısırıp yeniden öperken. Eli boğazıma geldi ve hafifçe sıktı.

"Bir daha benden izinsiz kimsenin arabasına binmeyeceksin, yoksa bu kadar sakin kalmam." dudağımı bir kez daha ısırıp geri çekildi.

Dişlerini aşırı kötü geçirdiği için muhtemelen kanamıştı, sıcaklık dudağıma yayıldı, acısı ise sonradan geldi. Ona çatık kaşlarım ile bakarken o sinirle yüzümü izliyordu.

"Birazdan bağıracağım." diye haber verdim dudağımdaki kanı silerken, ayağa kalktığım anda yüzüne yüklü bir tokat attım. Kafası yana savrulurken ses yankılandı.

İso ise hiç etkilenmeden kafasını çevirip bana baktı, güldü ama sinirli bir gülmeydi.

"Tek kaldığımız ilk an sen bittin." dedi tehdit eder gibi. Kafamı salladım.

"O anı heyecanla bekliyorum merak etme." elimin tersiyle dudağımı sildim.

İso birkaç saniye daha bakıp ardından yaklaştı ve dudağımdan sıkıca öpüp geri çekilip arkasını döndü. O içeri doğru yürürken ben öfkeyle arkasından baktım.

Orospu çocuğu.

BİRADER Where stories live. Discover now