54- KEYİF

25.1K 2.7K 1.6K
                                    

Eskiden beladan ve önüme çıkan engellerden tedirgin olan biriydim, en azından korkuyordum. Belki yaşama aşırı derecede bağlıydım onun içindi. Ama şimdi sikimde bile değildi.

Geçen gün yerimi bulan akrabamın bana silah çektiği mekanda rahatça gezip, işimi yapıyordum. Onun mayasını bildiğim için korkmuyordum sanırım, yoksa izimi kaybettirmek için her şeyi yapardım. Şimdi ise son müşteriyide gönderip restorantı kapatıyordum.

Işıkları söndürdüğümden emin olduktan sonra o iğrenç evin anahtarlığının yanına eklenen restorantın anahtarıyla kapıyı kitledim. Bir kez daha kontrol ettikten sonra anahtarı cebime koyup arkamı döndüm.

İki saat önce yağan yağmur zemini ıslattığı için dışarı çıktığım anda burnuma dolan toprak kokusu huzur vermişti tüm ruhuma. Eskiden hep doğa ile iç içe olduğumuz için şimdi bu bina yığınlarının arasında, arada bir yağmur yağdığında böyle huzurlu hissediyordum.

Caddeye çıktığımda tek tük giden araçlara kısa bir bakış attım, bu saatte son otobüsü kaçırdığım için yürüyerek gidecektim. Benim açımdan bir mahsuru yoktu ama geç saatlerde gidersem evdeki hanzonun kuduracağından emindim. Umursamadım, geç gelmemi istemiyorsa yeni aldığı araba ile sevgilisini gezdirmek yerine beni alabilirdi ya da almaması daha iyiydi. Onunla daha fazla vakit geçirmek istemiyordum.

Biraz ilerlediğim sırada yanımda bir araç durduğunda irkildim, yoluma devam etmek istesemde öylece durdum. Daha sonra açılan cam ile elim cebimde rahatımı bozmadan kafamı hafifçe eğdiğimde Zafer ile göz göze geldim.

Üzerinde gördüğüm kadarıyla krem rengi boğazlı bir kazağı ve onun üstünde kalın, siyah oduncu gömleği vardı. Saçları yapılı duruyordu.

"Atla." dedi onunda beni incelemesi bittiğinde.

Sırıtarak dikleştim ve arabaya yaklaştım, kapıyı açıp seri bir hamlede kendine has kokusu olan arabaya bindim. Yerime yerleşirken alaycı bakışlarımı ona çevirdim.

"Kardeşin nerede?" diye sordum, önüne dönüp motoru çalıştırdı.

"Gökmen ile beraber bugün, eve geç gelecek. Ben de senin çıkış saatine yetişeyim eve bırakayım diye geldim." dediğinde tek kaşımı kaldırıp kafamı salladım.

"Anladım." onunla biraz daha uğraşmak istiyordum ama daha sonra eski hallerim aklıma geldiğinde sustum. Benim de korktuğum zamanlar oluyordu ki zaten o rahat durmaz diye çıkıp gidemiyordum.

"Bugünlerde biraz daha iyi gibisin." dedi göz ucuyla bana bakıp. Direksiyonu sağ eliyle tutmuştu ve her hareket ettiğinde parfümden ziyade gömleğinden ve kazağından gelen yumuşatıcı kokusu geliyordu.

"Evet, onu daha az görüyorum. Dolayısı ile pek fazla kavgada etmiyoruz." önceden olsa 'vurmuyor' derdim ama şimdi 'kavgaya' dönüşmüştü.

"O da gittikçe senden uzaklaşıyor zaten, yakında bırakır." dediğinde 'hmmladım'.

"İnşallah."

"Biraz daha sabretmen gerekiyor." kafasını çevirip bana bakarken.

"Öyle yapıyorum." dedim pencereden dışarı bakarken, sebepsizce içim sıkılınca cebimdeki paketten bir dal çıkarıp dudaklarımın arasına alıp yaktım ve derin bir nefes çektim.

"Senin kaçma planın var mı?" diye sordu. "Umarım yoktur."

"Yok, olsaydı her gece tıpış tıpış eve döner miydim?"

"Haklısın, zaten şu an bunun olması gerekiyor." dediğinde gülmeden edemedim, kafamı ona çevirdim.

"Korkma ya bu kadar, bana yardım ettiğini ötmem endişelenme." yamuk bir sırıtma ile söylediğim şey onu sinirlendirmek yerine üzmüş gibi duruyordu. Normalde ters konuştuğumda sinirlenen biriyle muhattap olduğum için ilk defa karşımdaki kişi üzülünce garip hissettim.

Bir şey söylemeden arabayı ilerletirken tam dudaklarımı aralayıp bir şey söyleyecekken evin olduğu sokağa girmek yerine dümdüz ilerlediğinde sesimi çıkarmadım. Bu sokağın deniz kenarına gittiğini biliyordum.

Dakikalar sonra arabayı kimsenin olmadığı, gecenin karanlığında simsiyah duran denizin üzerindeki sandal ve gemilerin sallandığı deniz kenarına park ettiğinde sigaramdan derin bir duman daha çektim. Küllüğe bastırdığım sırada gözlerini denize çevirmiş adama kısaca baktım.

"Kusura bakma." dedim geri çekilirken. Saniyelerce cevap vermedi ama ardından bana döndü, kaşları çatık duruyordu.

"Korkak değilim," dediğinde hafifçe kaşlarım çatıldı. "Kendim için korkmuyorum, sana bir şey yapar diye korkuyorum."

Sanki oyuncağını elinden almışım gibi çocuksu bir ses tonuyla konuştuğunda istemsizce güldüm.

"Yok ya..." dedim yumuşak bir sesle. "Kendin için korkmuyorsun yani?"

"O bana bir şey yapamaz, en fazla kavga eder ama emin ol sana daha fazlasını yapar." öyle tatlı konuşuyordu ki takıldığım tek nokta konuşmasıydı. Ne dediğini umursamadım o an.

"Neler yapar mesela?" vücudunu tamamen ona çevirdim.

"Konuşturma beni şimdi." dedi çatık kaşıyla.

Sırıttım, gözlerim dudaklarına değdi.

"Konuş." diye fısıldadım.

Gözlerimi oradan çekmezken ani bir dürtü ile o hâlâ konuşurken ona yaklaştım, bunun farkındaydı ama engel olmuyordu. Vücudumu tamamen yaklaştırıp kafamı ona uzattım ve dudaklarımı dudaklarına bastırdım.

Sıcak ve yumuşak dudaklarla buluştuğumda güzel kokusunu içime çektim. Topraktan daha huzurlu kokuyordu.

O gözlerini iri iri açmış bana bakarken dudaklarım kıvrıldı ve alt dudağını yakalayıp emdim. Elimi yanağına götürüp avuç içimi yasladım ve koltukta yükselip yavaşça öpmeye başladım.

Saniyeler sonra ayrıldığımda hâlâ aynı şekilde yüzüme bakıyordu. Yutkundum, o da beni bekliyormuş gibi yutkundu.

"Ne yaptın sen?" dedi ıslattığım dudaklarını oynatıp.

"Bunu." deyip yine yaklaşıp sıkıca öptüm.

Sanki ilk defa öpmüşüm gibi yine şok oldu.

Gülerek geri çekildim, koltuğa yayıldım. Bir sigara daha çıkardım ve dudağımı yalayıp arasına yerleştirdim.

"Eve geç kalmayalım, hadi." ironik bir şekilde konuşup sigaramı yaktım.

Bir küfür mırıldandı ve kendine geldiğinde arabayı çalıştırdı. Kafamı pencereye çevirip sırıttım.

Keyif sigaramı içerken eve gidene kadar tek kelime etmedik.

BİRADER Where stories live. Discover now