MELÂL

Por snmnurgyk

3M 130K 110K

Kanla kazıdığın kelebek dövmesinin üzerini çizdir. Noktalı virgülle değiştir. Bu, devam edecek gibi değil ama... Mais

《TANITIM》
《1》'KARA GÖZ'
《2》'ŞİZOFREN'
《3》'BELİRSİZ SURET'
《5》'ZARFDAKİ GİZEM'
《6》'CÜRETKAR HADSİZ'
《7》'RUHSUZ BEDEN'
《8》'UÇURUMDA HAYALLER'
《9》'KATİL'
《10》'ACININ GEÇMİŞİ'
《11》'BEDENSİZ RUH'
《12》'PAÇAVRA'
《13》'DARAĞACI'
《14》'RUH SANCISI'
《15》'FERYAD-I İNTİHAR'
《16》'SON ÖLÜM'
《17》'EHVENİŞER'
《18》'VİCDAN MEZARLIĞI'
《19》'ELFİDA'
《20》'GERÇEK SANRI'
《21》'RUHSAL ŞEYTANLAR'
《22》'ARAF ÇIKMAZI'
《23》'ÖLÜM MAKAMI'
《24》'KÜL BEBEK'
《25》'RUH İZİ'
《26》'GERÇEK ÖLÜLER'
《27》'ÖLÜLER PUSULASI'
《28》'ÖLÜM ÇANLARI'
《29》'KALBE NEFRET RUHA YAS'
《30》'BUGÜN ÖLÜ, YARIN GÖMÜLÜ
《31》'ORTADA OLAN CANINSA'
《32》'MİNERVA'
《33》'KOR GERÇEK'
《34》'DÜŞÜNMEDEN'
《35》'KANDAN CANA'
《36》'ÖLÜMLE OYUN'
《37》'İRTİHAL
《38》'KAR KÜRESİ'
《39》'KAMELYA'
《40》'YİNE BANA GEL'
《41》'YARIMSIN'
《42》'DUY İSTEDİM'
《43》'ENSENDEYİM'
《44》'HARABE'

《4》'KARANLIK KUTU'

81.6K 4.1K 1.2K
Por snmnurgyk

SPOİLER VERMEYİNİZ.

OY VE YORUMLARINIZI İHMAL ETMEYİN LÜTFEN♡

KEYİFLİ OKUMALAR MEYUSLARIM SNMNURGYK

Karanlık. İçinde hapsolduğun karanlık bir sokak, ıssız ve köhne. Esen rüzgar bile şaha kaldırırken tüylerini, nefes bile almak güçtür ya hani. Sesssizliği dinlersin. Hiç var olmayan ve olmamış olan seslerin sessizliğini. Kendi benliğinden bile ürktüğün o karanlık mecranın sonunda gördüğün ışık. O ışık büyütür göz bebeklerini, içinde yeşertir bir duyguyu. İşte şu an içimde yeşeren duygu tam da buydu. UMUT. İmkansıza giden yolda karşıma çıkan imkandı, bu elimde ki zarf. İçimdeki bu iflah olmaz belirsizliğin belkide tek ve yegane belirteciydi.

Dakikalardır elimde tuttuğum zarf belki de beni düşüncelere hapsolmaktan kurtaracaktı. Korkuyordum. Ya beklediğim olmazsa ya hiçbir şey geçmezse elime. Yine de açacaktım.
Nefesimi tutmuş, kapağını açtığım zarfın içindeki not kağıdını çıkarıcakken birden odamın kapısı açıldı. Gelen annemdi.

"Mira, bir saattir seni çağırıyorum. Duymuyor musun?" diyerek içeri girerken hemen elimdeki zarfı taytım ve bedenim arasına sıkıştırdım. Annemin bunu görmemesi gerekiyordu. Bu meseleyi kendim halletmeliydim. Belki korkulacak bir şey yoktu. Varsa bile çözümü kendim bulmalıydım. Zaten başım ne zaman sıkışsa hep yalnızdım. Küçükken düştüğümde hep kendim kalkardım. Ne annem olurdu o zamanlar yanımda ne de arkadaşlarım yardım ederdi. O zamanlarda öğrenmiştim. Derdimin devası hep bendeydi. Kendi yaralarımı kendim sarmalıydım.

"Duymamışım anne, noldu?"

"Kızım Sema hoca aradı az önce. Seni dershaneye çağırıyor."

"Neden?"dedim kaşlarım çatılırken. Sema hoca her zaman yoğun olan bir kadındı. Zorla yanına gider ve soru sorardım. Benimle ne işi vardı ki?

"Bilmiyorum kızım. Gelmeni istedi. Sanırım sana nasihat falan verecek. Benimle de durumun hakkında biraz konuştu."dedi annem.

"Peki hazırlanıp, çıkarım."dedim anneme başımdan gitmesi için. Sema hoca benimle ne konuşucaktı ki? Kadın matematik öğretmeniydi ne anlardı rehberlikten? İçimden bir ses bu işin içinde bir iş var diyordu.

Zarfı taytımdan kurtarıp, çantamın içine attım. Ayaküstü bakmak istemiyordum. Belki içinde detaylı düşünmemi gerektirecek ipuçları vardı. Dolabımın karşısına geçtim ve kapağını açtım. İçinden siyah yüksek bel, bol ve ayaklarıma kadar uzanan kumaş pantolonumu ve siyah boğazlı kazağımı çıkarıp giydim. Üzerine kahverengi gömleği giyip içine koydum ve bol olacak şekilde çıkardım. Üzerime siyah yarım kabanımı ayağıma ise beyaz spor ayakkabılarımı giyecektim. Çantamda ve kapalı olan telefonumun yanına şarj aletimi de attım. Tam anlamıyla hazır olduğumda evden çıkmak için hazırdım.

Anneme de gittiğimi haber verdikten sonra kendimi dışarı attım. Dershane evimize yakın değildi ve hava cidden soğuktu. Diken diken olan tüylerimin toplu iğneyi andırdığından emindim. Biraz daha ilerlediğimde nihayet bir taksi görüş açıma girmişti. Hemen durdum ve bindim.

Aradan geçen on beş dakikanın sonunda nihayet merkeze gelebilmiştim. Taksiden indim ve dershanenin olduğu araya saptım. Dershanenin kapısının önüne gelmiş, tam kapıyı açıcakken karşımda birden Nefes belirdi. Çantasını da takmış olduğuna göre gidiyordu sanırım.

"Nereye gidiyorsun, Nefes?" diye sordum.

"Birlikte bir şeyler yapıcağız." dediğinde ona buraya neden geldiğimi söylemeliydim.

"Ben gelemem Sema hoca çağırmış beni."

"Acaba benimle ne işi var ki? Bu kadın çok yoğun olmuyor muydu ya?" diye de söylendim.

"Anneni kandırmak oldukça kolay da seni kandırabileceğimi hiç zannetmezdim." dediğinde ona anlamadığımı belli edercesine baktım.

"Ne diyorsun sen Nefes? Ne saçmalıyorsun yine?"

"Sence Sema hoca seninle konuşabilecek bir vakite sahip mi? Kadın fırsat bulup işemeye bile gidemiyor." dediğinde sinirlenmeye başlamıştım. Bana oyun oynamıştı.
Tam ağzımı açıp söze başlayacakken, benden önce konuşmaya başladı.

"Hiç öyle beni öldürecek gibi bakma. Evet sana oyun oynadım. Sema hoca diye anneni Neslihan'la konuşturdum. Aklın başına gelsin biraz. Bir kerede açık olsun şu telefonun. Ayrıca da iyi ki yapmışım. Şu haline baksana, çağırsam asla gelmezmişsin." dedi.

Allah'ım çıldıracağım. Bir de haklı çıkmak için uzun uzun cümleler kuruyordu. Benim aklıma gelen düşünceler kanımı dondurmaya devam ederken, beni bu halde oyunla dışarı çıkarmıştı. Bu işin içinde bir şey olduğunu anlamıştım. Keşke gelmeseydim. Ya karşılaşırsak şimdi.

"Bana bak kara kafa! İşin sonunda verdireceksin tüm saçlarını eline. Kızım sen rahatsız mısın? Nerden öğreniyorsun sen bunları?" diye bağırdım sinirle.

"Ya Mira, yemin ederim seni dışardan gören taş gibi hatun zanneder. Erkek çocuğundan farkın yok be. Bu ne agresiflik? "

Bir de hâlâ karşımda utanmadan konuşuyordu. Vallahi döveceğim bu kızı. Arkamı dönüp gidecekken, kolumdan tuttu. "Nereye?" diye sorduğunda,

"Ebenin a-" cümlemi tamamlamama izin vermeden ağzımı kapattı. Gözleri de kocaman olmuştu. Hanımefendimiz el bebek gül bebek büyüdüğü için alışkın değildi bu tarz konuşmalara.

"Of Mira. Ya ben de herkesin arkadaşlarıyla yaptığı şeyleri yapmak istiyorum seninle. Niye sürekli bir itiraz ya."

Haklı olabilirdi. Ben herkes gibi değildim ama ona en başında benimle arkadaş olurken başına ne geleceğini göstermek için elimden geleni yapmıştım. O ısrarla benim yanımda kalmıştı. Biliyordu kendimden taviz vermeyi sevmediğimi ve sevdiklerime karşı zaafım olduğunu. Onun için bir çok kez kendimden taviz verdiğim içindi bu rahatlığı.

"Gizem gelecek bugün. Onu birlikte karşılar vakit geçiririz diye yaptım. Dershaneye de gelmedin, gelmek istemeyeceğini düşündüğüm için yani."

Ben onu hep unutmuştum. Gizem, bizim en iyi dostumuzdu. O ilk sene üniversiteye gittiği için yanımızda değildi ama bu sıralar tatil dönemleriydi. Aslında Nefes beni her ne kadar sinirlendirsede çoğu zaman ipten de alıyordu. Vallahi gitmesem Gizem beni gebertirdi.

"Nerede buluşacağız ki? O geldi mi buraya?"

"Evet, geldi. Biz dersteyken o da ailesiyle vakit geçirecek sonra da buluşacaktık ama sen olmadığın için-" diyerek cümleyi uzatacakken sözünü böldüm.

"Nerede buluşacağız?" Gözlerini devirerek söze başladı.

"Karşı tarafta olan bir mekan var ya, oraya gideceğiz. Onun evine de yakın."

"Tamam. Hadi gidelim."
Koluma girerken yürümeye başladık. Dakikada beş soru soruyor asla susmuyordu. Bu kız insanı kanser tabirinin karşılığı Nefes'ti.

"Ay Mira! Biliyor musun galiba Emir de benden hoşlanmaya başladı? Sürekli bana bakarken yakalıyorum. Bakışları da çok değişik, çok manalı bakıyor."dedi. Biraz sinirlendirmekten zarar gelmezdi.

"Vay anasını. Bir bakışa ne kadar mana yükledin be gülüm? "diyerek ona sataşmaya karar verdim. Sen de bir bakış yüzünden travma yaşıyorsun, diyen iç sesimi susturdum.

"Ya o ne demek şimdi? Yani bana karşı bir şey hissetmiyor mu? Hissedemez mi ya? Niye öyle söylüyorsun?"

Bilmem dercesine dudaklarımı büzdüğümde küsmemesi için dua etmeye başlamıştım.

"Ya Mira! Çok kötüsün." diyerek triple yürümeye başladı. Kolumdan çıkıp önden yürürken ben de peşinden gidiyordum. Aradan beş dakika geçmesine rağmen hâlâ yanıma gelmeyince ben ona yetiştim. Yanağından bir makas aldım ve sokak serserileri gibi ona hitaben konuştum.

"Hepsi senin mi yavrum?" diyerek vücudunu süzdüm. Söylediğime gülmemek için kendini sıkarken koluna girdim ve ona biraz sırnaştım.  Normalde kimseye yapmayacağım şeyleri ona karşı yapmam kendini hep özel hissettirirdi. Daha fazla dayanamayıp o da bana sokulduğunda sarmaş dolaş yürüme köprüsüne doğru ilerledik.

Nefes'in "Ay Mira! Ne oldu biliyor musun?" diye başlayan cümlesinin daha sonunun gelmeyeceğini bildiğimden bir süre sonra dinlemeyi bırakarak ilerlemeye devam ettim. Ben kötü bir dost değildim. Her söylediğini dinlesem beynimi yitirirdim.

                                ☆☆

Kafeye gelmemizin üzerinden neredeyse yarım saat geçmişti. Gizem'i cidden özlemiştim. Her bir cümleden sonra konuşacak yeni bir konu yaratıyorduk kendimize . Nefes Emir'le olan ,aslında tam olamayan, ilişkisini Gizem'e anlatmış, daha sonra da Gizem'e bölümünde yakışıklı çocuk olup olmadığını sormuştu. Cidden iflah olmazdı bu kız.
Kampüsteki tanımadığımız halde Nefes sayesinde dedikodularını yaptığımız çocukların, günahlarını toplama işlemimiz de bitmişti. Gizem bize Ankara'da tanıştığı çocuğu anlatıyordu.

Ne kadar şanslıydı. Sen Ankara'ya ilk defa adımını at, karşına yakışıklı çocuk çıksın, bir de üstüne iyi niyetli oluşu eklensin, üstüne üstlük aynı kampüste olun. Gerçekten kaderin bir cilvesiydi bu. Nazlı nazlı oynuyordu oyununu kader. Bize acımasızlığını gösteren kaderin iyi niyetli yönüyle ilk defa karşılaşıyordum.

Nefes yine nefes almayı unutmuş bir şekilde konuşmaya dalmışken. tuvaletimin geldiğini fark ettim.

"Kızlar ben sıkıştım tuvalete gideceğim. Geliyor musunuz?" diye sordum.

Gizem "Gelmemi ister misin?" diye sorduğunda Nefes hemen atlayıp
"Yok yok. O kendi gider. Sen beni dinle." diyerek Gizem'i çekiştirmeye başladı. 'Kurtaramadım seni Gizem, affet' diye geçirirken içimden tuvaletin yolunu tuttum.

Lavaboların olduğu dar ve uzun koridora girdiğimde yolun sonunda köşede bir personel odası olduğunu levhadan gördüm. Neden lavaboların ordaydı ki? Mekanın mimarisi oldukça değişikti zaten. Mesela burası bir labirentten farksızdı. Adım seslerimle sessizliği yararak ilerlerken gözlerim yerdeydi. Başım önümde yürürdüm hep. Bu babamın veya annemin bir tembihi değildi. İnsanlarla göz göze gelip göz kaçırma olayından nefret ederdim ve bu yüzden başım hep önümde olurdu.

Bay/Bayan yan yana olduğundan yanlış yere girmemek adına kafamı kaldırdım. Kafamı kaldırıp boş olduğunu umduğum koridora baktığımda olduğum yere çivilendim. Gözlerimi kırpıştırıp tekrar baktığımda yine aynı görüntü vardı karşımda. İnanmıyordum. Artık gerçekten inanamıyordum. Yalnız olduğumu sandığım koridorun sonunda içime dert salan adam vardı. Vücudumda bulunan her bir tüyün tek tek kalkışına şahitlik ediyordum. Nutkum tutulmuş, hareket etme işlevimi kaybetmiştim.

Mekan, farklıydı.

Zaman, farklıydı.

Ama o bakışlar farklı mıydı? Asla.

Koridorun sonunda durmuş, o iğrenç gözleriyle bana bakıyordu. Bu sefer daha can yakıcıydı bu bakışlar. Kana susamış bir katilin gözünü bürümüş olan katletme iç güdüsüydü bu gözlerindeki.

Geri dönmeli miydim?
Balkondayken yeterince ondan korktuğumu zannetmişti. Şimdi algısını yerle bir etme zamanıydı.
Tabi bayılmazsam. Gözlerimi kaçırmamak adına kendime yeminler edip sözler verdim.

O bana bakıyordu ben ona. Olduğum yerde hareket etmeden duruyordum. Ne o geliyordu ne ben. Ne o konuşuyordu ne de ben.

'Korkmuyorum senden' deme vaktiydi. Gözlerinin içine bakarken ilk adımımı attım. Attığım ilk adımın sesi koridoru doldurdu. Bir adım daha attım. Ne düşünüyordu acaba?  Korkup gideceğimi mi yoksa lavaboya kaçacağımı mı?

Çekmedim gözlerimi, çekmedi. Ne ifadesini değiştirdi ne duruşunu. Gözlerinin içine meydan okuyarak bakarken, gittikçe ona yaklaşıyordum. Aramızda sadece beş adımlık bir mesafe kalmıştı. Gözlerinde ne yaptığımı anlamaya çalışır bir ifade yoktu. Merak yoktu. Alevlenmiş çatırtısı buraya kadar gelen bir öfke vardı. Gözlerine aynı öfke ve nefretle bakarak karşısına dikildim.

Konuşmayacaktım. Konuşmamaya ant içmişti. Kafamı dikleştirerek gözlerine bakarken aynı ifadeyle bana bakıyordu. Gözler kalbin aynasıydı. Bu kapkara gözlere sahip adamın kalbinin karalığından şüphem yoktu.

Aramızdaki sözsüz savaşta gözlerdi silahımız. Kalbimden geçen ne varsa döktüm gözüme. Perdelemedim bakışlarımı onun ki gibi. Senden bıktım dedim, senden sıkıldım dedim, amacın ne dedim ama ne sözlü bir cevap vardı dilde ne bir ifade vardı gözde.

Tek kaşımı kaldırdım ve 'ne istiyorsun' dercesine kafamı hafif salladım. Bir tepki alamayacağımı anladığım an en azından ondan korkmadığımı anlattığım için içimdeki sevinçle arkamı dönecekken
kolumdan tuttuğu gibi tenhada kalan personel odasının duvarına sırtımı çarptı. Acıyla yüzümü buruştururken olayın farkına vararak gözlerimi kocaman açtım. O ise lanet olasıca değişmeyen ifadeyle gözlerime bakmaya devam etti. Yüzüme biraz daha eğilirken korkuyla geri çekilmeye çalıştım. Ben duvarla bütün oldukça o da bedenimle bütün oluyordu. Ağlamak istiyordum. Böyle bir pisliğin üzerime bulaşması midemi kaldırıyordu.

Yine de konuşmadım. Sanki konuşmamı istercesine, korkup bağırmamı istercesine artan öfkesiyle gözlerime daha çok yaklaşıyordu. Yüzlerimiz arasında sadece santimler kalmıştı. Sanırım bu 'ayağını denk al, bana bulaşma' demekti. Bırakması için kollarımı oynatıp, ayaklarımı yere vurdum. Böylece aynı zamanda ses de çıkartıyordum. Birilerinin beni fark etmesi daha olağandı artık. Bağırabilirdim ama konuşmayacaktım.
Ayaklarımla yere vurmaya devam ederken bacaklarıyla bacaklarımı kafesledi. Bu kadar temasa dayanamazdım. Tacizden ne farkı vardı? Elini de belime atıp kendine daha çok çektiğinde,

"Dokunma!" diye bağırdım dayanamayarak. İstediğini almış olmanın verdiği ifadeyi gizlemedi benden. İlk defa farklı bir duygu vardı gözlerinde. Kendine güven. Hâlâ bırakmayınca gözlerim dolmaya başladı.

"Bırak!" diye tekrar bağırdığımda dolan gözlerimle ona baktım. İşte bu kadardı onun karşısındaki gücüm. Nerede daha az önce emin adımlarla yanına gelen kız? Karşısındaki acizliğimi vurmuştu yüzüme. Anlamış olmalıydı ona vermek istediğim mesajı ve alaşağı etmişti beni. Geri çekildiğinde tekrar aynı ifadesine büründü ve nefretle harmanlanmış öfkeli gözlerle bakmaya başladı. Geri çekilmesininde verdiği eksiklikle elim duvara gitti. İçimdeki tutunma isteğiyle duvardan destek alarak duruşumu düzelttim. Gözlerine korku ve nefretle bakarak üzerimi de düzelttim. Daha fazla burada duramazdım. Sırf o konuşmuyor diye bende konuşmamaya inat etmişken tüm çabalarımı bir dokunuşuyla yerle bir etmişti. Arkamı dönmeden önce tekrar ona baktığımda konuşmadan öylece bana bakmaya devam ederken buldum onu. Arkamı dönüp hızlı adımlarla koridoru terk ettim. Ne tuvalet kalmıştı ne de sevinç. Sadece içimdeki hayal kırıklığıyla kalmıştım.

İzin vermemişti, görmek istememişti gözlerimdeki zaferi. Tek bir kazanan olmalıydı. Zirveye de kendini konumlandırmış, vermemeye yemin etmişti. Bir insanın ağzından çıkacak olan kelimelere ilk defa bu kadar muhtaç hissediyordum. İlk defa bir insanın gözlerinde kendime ait izler arıyordum. Bunca yıldır bu durumla savaşırken şu an istedim ama yoktu. Gizli ve karanlık bir kutuydu. Anahtarı ne dilindeydi ne de gözlerinde. İşte o an istedim eski ve tozlanmış bir kutunun kapağını üzerindeki tozları üfleyerek açmayı, içinde bana dair ne varsa bulup çıkarmayı ya da karanlık kutumun anahtarını bulmayı.

               
                                  《☆》

[Bölüm Sonu]

MELÂL

SİZLERİ SEVİYORUM ♡

                                          SEVGİLERİMLE
                                                    (SNG)

Continuar a ler

Também vai Gostar

TUTSAK Por Elsa

Mistério / Suspense

76.5K 2.7K 37
"Ben; kışı yaşadığım bir akşam beni yakan rüzgarı da çok iyi tanıyorum, bir cehennem akşamı beni üşüten alevleri de"
209K 7.3K 32
Bora'nın üzerime gelen adımlarıyla birkaç adım daha ondan uzaklaşmak istesem de yatağa çarpan bedenimle durmak zorunda kaldım. Gözlerimin derinine ba...
10.5K 876 14
Afet, okuduğu kitapların yazarlarına mesaj atmayı seven bir kızdı. Bir gün, onlardan bir cevap alacağını da biliyordu. Ve öyle de olmuştu. Afet hiç b...
4.2M 14.1K 6
Merhaba kimsenin haberi olmadığı üyelerinin birer kimliksiz olduğu suç örgütüne Çöplüğe Hoş Geldiniz. Kimliksizler den biri ama aslında Kralın ( Çöpl...