KARANLIK SIRLAR

By KarTanemm06

133K 10.2K 2.3K

"Kaşınıyorsun kızıl!!" "Kaşısana" "Benim kaşımam kimseninkine benzemez izi kalır haberin olsun!" Söyledikleri... More

..TANITIM..
1.Bölüm《Kaçış》
2.Bölüm《Boncuk göz》
3.Bölüm《Arkadaş》
4.Bölüm《Yarasa》
5.Bölüm《İşkence》
6.Bölüm《İntikam》
7.Bölüm《Hare》
8.Bölüm《Izdırap》
9.Bölüm《Geçmiş》
10.Bölüm《Dengesiz》
...Karakterler...
11.Bölüm《Ölüm》
12.Bölüm《Bahadır》
13.Bölüm《Vaveyla》
14.Bölüm《Doğu》
15.Bölüm《Katil》
16.Bölüm《Sessiz Çığlık》
17.Bölüm《Özgürlük》
18.Bölüm《Savaş》
19.Bölüm《Nefret》
20.Bölüm《Kaza》
21.Bölüm《Anne》
22.Bölüm《Belirsizlik》
23.Bölüm《İlk adım》
24.Bölüm《İlk aşk》
25.Bölüm《Affetmek》
26.Bölüm《Gözler》
27.Bölüm《Helena》
28.Bölüm《Biz Kimiz? 》
29.Bölüm《Hayal kırıklığı》
30.Bölüm《Lanet》
31.Bölüm《Heyecan》
32.Bölüm《Davetsiz misafir》
33.Bölüm《Cehennem》
34.Bölüm《Örümcek》
35.Bölüm《Kaçırılma》
36.Bölüm《Ameliyathane》
37.Bölüm《Terör》
38.Bölüm<<Yolculuk>>
39.Bölüm<<Teslim oluş>>
40.Bölüm<<Batak>>
41.Bölüm<<Silüet>>
42.Bölüm<<Ölüm Haberi>>
43.Bölüm <<Kargaşa>>
44.Bölüm<<Geçmişin izleri>>
45.Bölüm<<Kızıl Gelin>>
46.Bölüm<<Uyanış>>
47.Bölüm<<Yeşiller>>
48.Bölüm<<Mutlu saatler>>
49.Bölüm<<Tugay>>
51.Bölüm<<Soğuk>>
52.Bölüm<<Göz Yaşları>>
53.Bölüm<<İntihar>>
54.Bölüm<<11 Çocuk>>
55.Bölüm<<Ölüm Kokusu>>
56.Bölüm<<Annemiz...>>
57.Bölüm<<Seni Seviyorum>>
58.Bölüm<<Saf canilik>>
59.Bölüm{Korku}
60.Bölüm{Eray}
61.Bölüm{Utku}

50.Bölüm<<Küçük umutlar>>

1.1K 112 6
By KarTanemm06

Bölüm geciktiği için üzgünüm :(

Vote ve yorumlarınızı bekliyorum...

Keyifli okumalar

Zeminin yaydığı o soğuk his kalçamdan başlayıp bütün hücrelerime nüksederken o soğukluğu bertaraf edecek bir çözüm yolu bulamıyordum. Bütün çıkışlarım kapalı, nereye dönsem hep bir duvar önüme kalkan oluşturuyordu. Ne bir adım geri, ne bir adım ileri atabiliyordum. O çıkmaz sokaklardan biri de şuan gözlerimin dalıp gittiği kağıt parçasıydı. Neyin doğru neyin yalan olduğunu kavrayamıyordum artık. Yarın yanına gideceğim kişinin annem olduğunu düşünürken bugün annemin başka bir kadın olduğunu öğreniyordum. İçimdeki tomurcuklanan acı hissiyle başımı duvara yaslayıp gözlerimi yumdum. Dolu gözlerimden akan bir damla yanağımda iz bırakarak yolunu buluyordu. Bugüne kadar birleştirdiğim parçalar ve doğrular bir çatlak oluşturmuştu.

Neden diye soruyordum kendime. Neden bizim hayatımız da herkesinki gibi değil? Herkesinki gibi bir ailede beşiz şekilde doğup güzel bir aileye sahip olmak varken, bizim kaderimiz neden bu yöndeydi. Zor olsa da kabullendiğim gerçek, beş dakika önce yerle bir edilmişti. İçimdeki küçücük yerin umutla baş gösterdiğini hissedebiliyordum. Tugay'ın dediğine göre gerçek annem ben doğunca beni bırakmak istememiş. Bade hanım ise annemin bana gerçekleri anlatması korkusuyla beni ondan koparıp Başak hanıma vermişti.

"Bıktım artık."

Dudaklarım kendi kendine kıpırdanırken oturduğum yerden ellerimle destek alıp ayağa kalkmaya başladım. Dengemi bulduğumda elimdeki kağıdı deri taytın arka cebine sıkıştırdım. Bulunduğum kuytu köşeden çıkıp çocukların bulunduğu alana gitmeye başladım. Gözlerimdeki yanmayı hissettiğimde sertçe yutkunup titreyen çenemi durdurmaya başladım. Fazla geliyordu artık bana. En ufak iyi veya kötü bir şeyde moralim tepetaklak oluyordu. İçeriye girdiğimde çocukların ayaklanmaya başladıklarını fark ettim. Savaş'ın bulunduğum yere ilerlemeye başladığını gördüğümde adımlarımı durdurdum. Yeşilleri beni fark ettiğinde oda adımlarını durdurdu. Biçimli kalın kaşları çatıldığında gözleri ifademi süzüyordu. Bizimkilerin de hareketlerini durdurup beni izlemeye başladıklarını fark ettim.

"Kızıl?"

Savaş'ın şüphe dolu sesiyle bakışlarımı tekrar ona diktim. Kendimi sıkmaktan dolayı kızaran gözlerimi, hafif karanlıkta bile fark etmiş olmalıydı. Adımlarımı hızla ona doğru ilerletmeye başladığımda oda bir kaç adım attı. Kollarımı açtığım gibi boynuna sıkıca sarıldım. Bedeninde ki gerginlik bir şeylerin farkındalığıyla artmıştı. Kollarını belimdeki yerine yerleştirip iyice kendine yapıştırdı. Başım boynundaki yerini alırken derin bir soluk çektim içime.

"Neyin var güzelim?"

"Tugay geldi Savaş, gerçek annemin Başak hanım değilde başka biri olduğunu iddia etti."

Tugay ismini duymasıyla bedeninde belirli bir kasılma oluştu. Belimi sıkan ellerinden birini uzaklaştırıp yüzümü yüzüne hizaladı.

"O şerefsizi nerede gördün?"

"Lavabodan çıktığımda yanıma geldi. Olan olaylarla ilgili bir şeyler söyleyip gerçek annemin bilgilerini bana verdi."

Diğerleri de bir şeyler olduğunu hissedip yanımızdaki yerlerini almışlardı bile.

"Ona inanıyor musun?"

Tereddüt bir sinsi yılan gibi içime işlemeye çalışsa da ona izin vermedim. Dürüst olduğu hal ve hareketlerinden belli oluyordu. Üstelik kağıtta yazan adrese gitsem bunun doğru veya yanlış olduğunu anlayabilirdim.

"Yalan söylediğini düşünmüyorum. Ama neden...?" Nefesim sesli bir şekilde dışarıya süzüldü. "Zaten hayatımızda yeterince yalana yer veriyoruz. Daha fazlasına ne gerek vardı. Gerçek annemi neden saklayıp beni yalan bir aileye versinler?"

Tugay'ın dediği birkaç şey aklıma geliyordu ama bunları sonraya erteliyordum. Savaş ile birbirimizden ayrıldığımızda çocuklar neler oluyor dercesine bakışlar attı.

"Gidilmesi gereken bir yer çıktı."

"Ah, harika. Bende bu gün neden bu kadar sakin diyordum. Sıradaki durağımız neresi?"

Helena elinde tuttuğu çantasını koluna asıp hadi dercesine çıkışı işaret etti. Hepimiz alışmıştık artık sakin bir günümüz geçemeyeceğine. Bu gürültülü yerde daha fazla kalmadan hesabı ödediğimiz gibi dışarı çıktık. Arabaların önüne gelip durduk.

Elimdeki kağıdı açıp adrese baktım.

SİVAS, GÖLOVA İLÇESİ, ÇEVRECİK KÖYÜ.

SENA AKYILDIZ . "Nüfusu çok düşük. Etraftan bir kişiye sorsan bile evini gösterirler."

Tel: 0544 689 61**

"Yaptığım affedilmezler şeyler için tekrardan özür dilerim yarasa... Kendine iyi bak."

Tugay...

Son yazdığı şeylerde tekrar göz gezdirip bana sabırsız gözlerle bakan insanları fark ettim. Kağıdı katlayıp tekrardan cebime tıkıştırdım.

"Sivas."

"Bu ne kadarlık bir mesafe ediyor?"

"İstanbul'dan 10 saatlik mesafe."

"Asıl sormam gereken şeyi nedense hep sonda soruyorum." Helana'nın meraklı gözleri üzerimde dolaşıyordu. "Neden Sivas'a gidiyoruz? Ayrıca orada kim var?"

Annem demek istiyordum. Gerçek annem. Ama hissedecekleri şeylerden de emin olamıyordum ki. Şimdiye kadar hepimizin annesinin aynı kişiliğe sahip olduklarını biliyorduk. Eğer gerçek annemin yanına gittiğimizde bana iyi davranırsa onların gözlerinde oluşacak ifade az çok gözümün önüne geliyordu. Gerçi bu tam olarak doğru muydu bilmiyordum. Gidince anlayacaktık artık.

"Gerçekliğini doğrulamam gereken biri." O notu aldığımdan beri aklımda olan düşünceyle Savaş'a baktım. O güzelim yeşilleri telefonunda dolaşıyordu. Ona baktığımı hissetmiş gibi kafasını kaldırıp bana baktı. Ufak bir tebessüm dönüp dolaşıp dudaklarımdaki yerini almıştı. Oda tebessüm edip telefonu cebine yerleştirdi.

"Yalnız, bu hepimizin gitmesi gereken bir yer değil. Kızlar siz otelde Eylem'in yanında kalacaksınız. Mahkeme ye kadar başına bir şey gelsin istemiyorum. Zaten olayları daha kavrayabilmiş değil. Onun yanında olacaksınız."

İtiraz edeceklerken elimi kaldırıp onları durdurdum. Sıradaki hedeflerime döndüm.

"Savaş, seninde gelmeni istemiyorum. Yarın sabahtan oraya gideceğiz, evet ama ne bulacağımızı da bilmiyoruz. Belki boşa gideceğiz. Belki de gerçekten oradadır. Eğer düşündüğüm gibi giderse bir kaç gün orada kalma gibi bir durumum olabilir. Aksi halde geri döneriz zaten. Bu arada da sende Doğu ile babanın yanına gidip bu zamana kadar yaşadığınız şeyleri konuşup halledin. Arayı kapatmak için uzun bir zaman gerekli. Ben de eğer gelirseler Utku ve Sefa ile giderim. Sizin için bir sorun olur mu?"

İkisi de ters ters yüzüme baktı. Utku "Yine boş boş konuşuyorsun. Sanki burada daha önemli işimiz var." diye kızdı.

Sefa da "Yarın erkenden yola çıkmalıyız." dedi.

"Seni yalnız göndermem! Orada bir tuzak bile olabilir."

Savaş'ın elini avucuma alıp sıktım. Benim için endişelerini anlayabiliyordum. Ama onunda babasıyla arasını kapatması gerekiyordu. Eğer benimle gelirse buna zamanı kalmayacaktı. Mahkemeden hemen sonra ise dönecektik. O yüzden biraz da benim sorunlarımı değilde kendi sorunlarını halletmesini istiyordum.

"Yalnız gitmeyeceğimi biliyorsun. Ve tuzak olduğunu hiç sanmıyorum. En kötüsü orada kimseyi bulamam. İnan bana, sorun olmadan geri döneceğiz."

Tereddütün emarelerini gözlerinde görebiliyordum. Tekrar başıma bir iş geleceğinden endişeleniyordu.

"Bana zarar vermek isteyenler şuan içeride, biliyorsun."

Bu onu biraz daha rahatlatsa da yinede tereddütünü tam olarak silememiştim. Başını belli belirsiz salladı. Gülerek uzanıp yanağına bir öpücük bıraktım. Oda belime sarılıp arabaya ilerletti. Kapıyı açtığında içeri girdim. Helena da yanımdaki yerini almıştı ama yüzünde tribin kokuları buram buram çıkıyordu. Sırıtarak kolumu boynuna doladığım gibi göğsüme çekip saçlarını karıştırdım.

"Sen bana tripmi atıyorsun bakayım?"

Başını benden kurtarmaya çalışıp çığlık atınca gözüme o kadar şirin görünmüştü ki kızacağını bildiğim halde başını tutup yüzüme yaklaştırdım. Gözlerini kırpıştırarak bana bakarken şaşkınlığından yararlanıp yanağını dişlerimin arasına alıp ısırdım. Ufak bir ısırık olsa da anında çığlığı basıp bana vurmaya başlamıştı.

"Ahh! Geberteceğim seni! Dişlemek nedir lan!!"

Yanağını tutup "Uff" diyerek yavaşça patpatlamaya başladı. Acısı geçsin diye yaptığı hareketlere bakarken kahkaham arabada yankılandı.

"Bak yaa, halaa gülüyor!"

Sesini giderek yükseltirken boştaki eliyle omzuma vurup duruyordu. Daha fazla onu uğraştırmadan serbest bıraktım. Kapıya yapışacakmış gibi benden uzaklaşıp kendi kendine homurdanmaya başladı. Savaş arabayı hareket ettirince Utku'nun da sırıttığını gördüm. Bana bakarak Helena'yı işaret etti.

"Benim içinde ısırsana bir kez. Ama bu sefer ki ufak olmasın."

Helena başını aniden kaldırıp Utkuya bakınca kolunu hızla onun omuzuna geçirdi.

"Yürü git be! Bir daha ısırmış. Yanağım koptu amk."

Sesinin seviyesini giderek düşürdüğünde eli hala yanağının üstündeydi. Utkuya göz kırpıp sırıttım.

"Bir dahakine sen sert bir şekilde ısırırsın. Ben hakkımı kullandım."

Sert derken üzerine basarak söylemiştim. Utku'nun gülmesi donarken boğazındaki adem elmasını hareketine kaydı gözü. Bu daha çok sırıtma mı sağlamıştı. Helena ise öylece önündeki koltuğa baka kalmış, yanağındaki eli ise donmuştu. Hislerini çok fazla belli etmiyorlar mıydı?

"A...aman eksik kalsın o. Yanaklarımdan uzak durun."

Helena geriye yaslanıp başını camdan dışarı çıkardı. Utku ise bir şey demeden önüne dönüp oda yola bakmaya başladı. Aşırı şirinlerdi. Bunun şimdi yüzlerine söylesem beni öldürmeyeceklerinin garantisi yoktu. O yüzden bunu kendime saklayıp Savaş'ın boynuna doladım kollarımı. Başımı uzatarak yanağına sert bir öpücük bıraktığımda oda gülüp ellini kollarımın üzerine koyup sıktı. Gözleri yolsa olsa da ben arada yanağına öpücükler kondurmaya devam ediyordum.

"Rahat bırak adamı, kaza yaptıracaksın bizi."

İkisininde ağzından aynı anda çıkan cümlelerle başımı geriye atıp bir kahkaha daha attım. Bu halleri beni delicesine eğlendiriyordu. İçimdeki huzuru anlatmak istesem de kelimelerim yetmiyordu. Arada oluşan bu güzel ortamlar kötü anların üzerinde su serpiyordu sanki.

"Teyze olmama çok az kaldı yeşilim."

Omzunu hafifçe okşarken bir eliyle kolumu okşamaya devam etti.

"Amca olmak için kendimi hazır hissetmiyorum."

"Neden bahsediyorsunuz siz? Ne teyzesi, ne amcası?"

Helena'ya bakarak tek gözümü kırptım.

"Yakında diyoruz... Mercimeği de fırına verirsiniz siz."

Önce aptal aptal suratıma baktı ama sonradan fark emiş gibi gözleri irileşmişti. Utkunun ise sahte öksürükleri arabada duyuluyordu. Biz onlara bakarak gülerken Helena utançla yanan yanaklarını gizlemek ister gibi karanlığa daha çok gömülüyordu.

"Saçmalamayın!"

Helena Utku'yu onaylarcasına başını hızla salladı.

"İlk defa buz kütlesine katılıyorum. Saçmalamayın!"

Elim hala Savaşın boynunda olsa da başımı koltuğun baş kısmına yaslayıp yandan bakışlarımı onlara diktim.

"Nasıl da birbirlerini tamamlayan hırçın bir çift."

Bana deliymişim gibi bakıp önlerine döndüler. Omuzlarımı hafiften silksemde dudaklarımdaki tebessüm yerini koruyordu. Gözlerimi kapatıp yolculuğun bitmesini bekledim. Daha fazla konuşma olmadan otele varmıştık. Arabadan inip odalara çıkmaya başladık. Eylem'in odasının önüne gelmiştik. Saatin kaç olduğuna bakmak için telefonumu çıkardım. On ikiye geliyordu. Acaba uyumuş muydu ki. Gözlerim bizimkilere kaydığında "Siz gidin." dedim. "Ben bir Eylem'e bakıp öyle geleceğim."

Kızlar yorgunca başlarını sallayıp odaya girdiler. Savaş da anlıma öpücük bırakıp "Fazla oyalanma. Sende çok yoruldun." dedi.

"Tamam hayatım. Gidin siz hadi."

Yeşillerinde ki aşkın kırıntılarını görmek zor değildi. Alnımı tekrar öpüp uzaklaştı. Onlarda odalarına girdiklerinde bende korumanın açtığı kapıdan içeri girdim. Işıklar kapalı olsa da gece lambası yeterince aydınlatıyordu. Bayan doktor koltuklara yaptığı yatağa yatmış uyuyordu. Derinden gelen kısık hıçkırık sesleriyle kaşlarım çatıldı. Sessiz adımlarla oradan çıkıp Eylem'in kaldığı yatak odasına girdim.

Sırtı bana dönüp cenin pozisyonu şeklinde yatıyordu. Her adımımda artan sesler ağladığını gösteriyordu. Yatağın diğer tarafına geçtiğimde beni fark etse de bakmamıştı. Elini yumruk yapmış baş parmağını dişleri arasına almıştı. Yüzünün önüne gelip yere çömeldim. Kollarım yatağın kenarında öylece ona baktım. İnatla gözlerime bakmıyordu. Elimi kaldırıp saçının bir tutamını okşadım. Kirpikleri titreşip kapandı. Elimin tersini yanağının kenarında dolaştırmaya devam ettim. İkimizde konuşmuyor öylece bekliyorduk. Burnu ağlamaktan kıpkırmızı kesilmişti. Yüzünün sıcaklığını elimin altında hissedebiliyordum.

Gözleri yavaşça açıldı. Geldiğimden beri ilk defa gözlerimin içine baktı. Bir şeyleri aşamamanın verdiği umutsuzluk çökmüştü gözlerine. Belki de yalnızlık. Yanında her zaman tanıdığı kişilerden kimse yoktu. Kimseyle konuşamamanın acısını ağlayarak atmaya çalışıyordu. Ona ne kadar değer verdiğimizi görmek istemiyordur belki de. Sonuçta ailesi hakkında o kadar şey demiştik. İnanmak istememesi, inkar etmesi normaldi. Elsa hanım onu el üstünde tutmuş, bütün sevgisini ona vermişti. Şimdi ise biran da ondan uzaklaşmıştı.

Aklıma gelen şey beni anında huzursuz etmişti. Elim yanağında donup kalırken dudaklarım hafifçe aralandı. Teorik olarak anneyi kızından, kızı ise annesinde ayırmıştık. Bu gerçek aklıma şimdi gelirken gözlerimi ondan kaçırdım. O kadın bizim hayatımızı ne kadar karartsada istediği tek şey kızının sağlığı idi. Şimdi kızı sağlığına kavuşmuş ama bu sefer de annesinden ayrılmıştı. Annesizliğin ne demek olduğunu en iyi biz bilirdik. Bunu şimdi ona da yaşatmak hiç istemediğim şeylerin aklıma gelmesine neden oluyordu.

"Neden durdun?"

Sesi kısık ama meraklıydı. Gözleri tepkilerimi izlerken elimi tekrardan yanağında dolaştırmaya devam ettim. Evet, belki öyle bir şey olmuştu ama bu olanlar da olmasaydı biz ölecektik. Hayatımızın devamı için o kadının hapse girmesi şartsa bu olacaktı. Zaten tek bize yaptıkları da değildi tüm mesele. Başka insanlarında hayatlarıyla oynamıştı. Bu düşünceler içime bir ferahlık sermişti. En azından doğru olanı yaptığım kesindi. Başımı hafifçe sallayıp bu düşüncelerimden sıyrıldım. Şimdi bunları düşünmenin zamanı değildi.

"Bir hikaye vardır..." Derin bir nefes alırken buğulu gözlerine baktım. "Küçük bir ilçede yaşayan dışarıdan mutlu gibi gözüken kocaman bir aile. Kadının 18 yaşlarında ikiz oğulları varmış. Dışarıdan bakan biri onların çok ama çok mutlu bir aile olduğu kanısına varırdı. Çocuklardan biri, bir gün çok ciddi bir suça tanık olmuş. Arkadaşları ile beraber gittiği bir partide sırf uyuşturucu uğruna arka bahçenin bir köşesinde öldürülen bir kız görmüş. Okulunda hiçbir zaman yıldızları barışamayan ve ölümüne kavgalı oldukları biriydi. Kıza aşırı derece de uyuşturucu verildiği için komaya girmişti. Çocuk kızın yanına yaklaşıp ölüp ölmediğini anlamak için kızı kontrol etmiş. O sırada ise yerde duran iğneleri fark etmiş. Alıp baktığında ise bunların ona verilen uyuşturucu olduğunu fark etmiş. Kızın koluna tekrar bakmak için elinde iğne ile bluzunun kolunu kaydırırken çığlık sesiyle dona kalmış. Arkasında ise alt sınıflardan bir kız eli ağzında sonun kadar açtığı gözleriyle ona bakıyordu. Ömer panikleyip kızı oracıkta bırakıp kaçmış. Sanki suçu kendisi işlemiş gibi ölümüne korkuyordu. Oradan kaçıp evine gitmiş. Annesi onun perişan halini görünce delirmiş tabii. Annesine olanları anlattığında annesi Ömer'e sakinleşmesi gerektiğini ve bir çözüm bulacağını söyledi. O sırada annesinin gözü onları kapı eşiğinden izleyen oğlanı bulmuş. Aklına gelen detayla içi rahatlamış. Mert'i yanına çağırıp ona bir süreliğine Ömer'in yerine geçmesi gerektiğini söylemiş. Mert ise annesinin ona ilk defa bu kadar sıcak ve samimi yaklaşması karşısında hiç düşünmeden kabul etmiş. Zaten birbirlerinin tıpatıp aynısı oldukları için farkı anlamaları neredeyse imkansızdı. Bir süre sonra kapılarına polis dayandığında Ömer'i istemişler. Annesi Ömer diye Mert'i vermiş. Karakola gittiklerinde bir sürü sorgu falan derken Mert kendini biranda parmaklıkların ardında bulmuş. Gerçek ortaya çıkana kadar onu gözetim altında tutacaklarmış. Bu sırada ise annesi Ömer'in kurtulmasına sevinerek onu da alıp evlerine geri dönmüş. Babalarının yurt dışında olmaları annesi için çok iyiydi. Evliliklerinin başından beri tek çocuktan fazlasını istememiş zaten. Ama çocuklar ikiz olunca çok sinirlenmiş. İlk doğan bebek Ömer olduğu için ona evlat muamelesi yapıp Mert'e ise üvey evlat muamelesi yapmış. Hiçbir zaman Mert Ömer'in yerini tutamamış. Bazı anlar ondan ölümüne kurtulmayı bile istediğini söyleyebilirim. Artık istediği olmuştu sonunda. Mert'ten kurtulmuştu..."

Konuşmaktan dilim damağım kuruduğunda yanımdaki bardaktan su içtim. Eylem'in meraklı bakışları üzerimde turluyordu. Burnunu çekip "Sonra ne olmuş peki? Gerçek suçlu ortaya çıkıp, Mert kurtulmuş muydu?" diye merakla söylendi.

Burukça gülerken başımı salladım. "Gerçek suçlu iki hafta üstüne bulunmuş. Ölen kız ile Ömer'in arası zaten kötüydü diye suç otomatik olarak Ömer'in üstüne kalmıştı. Gerçek suçluyu bir başka kıza aynısını yaparken yakalamışlar. Sonra diğer cinayetini de itiraf etmiş ama Mert için artık çok geçti."

"Nasıl geçti? Annesi olacak şeytan karı daha fazla ne yapmış olabilir ki? Zaten insan kendi çocuğunu nasıl feda edebilirdi ki. Oda senin çocuğun sonuçta. En başta bunları inkar edip olaydan sıyrılma ihtimalleri bile vardı. Ama o, çocuğunu feda etmiş! Yalandan yere hemde!"

Yaptığı yorumlara bir tepki vermek istesem de veremiyordum. Dediği şeylerin aynısını bende onun annesi için diyordum. Ortadaki benzerliğe burukça gülerken başımı hafifçe yana eğdim.

"Mert iki hafta ceza evinde kaldığında, yalandan yaptığı suç ortalığa yayılmıştı. Kaldığı koğuşa benzer yerde hiç de dost canlısı birileri yoktu. Normaldi bu ama Mert bahtsızdı işte. Orada karşılaştığı bazı kabadayı heriflere ters yapınca gecenin bir vakti lavabonun en kirli yerinde şişlenerek öldürüldü. Sabah kalktıklarında mahkumların gardiyana haber vermesiyle cesedi buldular. Hiç bir suçu olmadığı halde girdiği yerden ölü olarak çıktı. Halbuki bir gün sonra zaten salını verilecekti. Artık oradan çıkan onun hayat dolu bedeni değil boş bir çuval şeklinde olan bedeniydi."

Eylem'in tekrar dolan gözlerine baktığımda benimde gözlerim doldu. Elimi yanağında son kez dolaştırıp geri çektim. Yattığı yerden kalkıp oturur pozisyona geçti. Bende bacaklarının yanına oturup ona baktım.

"Oysa yapmaları gereken şey sadece gerçeği anlatıp ikisini de kurtarmaktı."

"Tıpkı seni kurtardığımızda annenin bizi serbest bırakması gibi. Eğer annen bizi seni kurtardığımızda bıraksaydı şimdi hepimiz mutlu bir hayat yaşıyor olacaktık. Sen annenin kollarında biz ise mutlu hissettiğimiz yerde." Elini tutup sıktım. "Bu hikayeyi sana anlatmamın amacı iki taraftaki annelerin bütün çocuklarını sevmeyip hatta ölüme gönderip sadece biriyle yola devam etmek istemeleriydi. Oysa iki annede çocuklarını kabul edip sevse bu zulümler hiç var olmayacaktı. Olaya birinci şahıs olarak değilde üçüncü şahıs olarak bakmanı istedim. Dışarıdan bir gözle biz de böyle görünüyoruz işte."

Bakışları kucağına düşmüş hiçbir tepki vermiyordu. Onu gerçekten sevmiştim. Sadece bize karşı olan bu duvarı yıkmak belki de zaman alacaktı.

"Onu biz hapse tıkmasaydık o bizi mezara tıkacaktı." Oturduğum yerden kalktım. "Yarın sabahtan birkaç günlüğüne bir yere gideceğim. Ben gelene kadar kızlar yanında olacak. Mahkemeden hemen sonra ise İzmir'e gideceğiz."

Onun için yapabileceklerim şimdilik sınırlıydı. Sadece yalnızlığa ihtiyacı vardı. Düşünüp aklını toparlaması gerekliydi. Kapıya yaklaştığımda sesiyle duraksadım.

"Kendine dikkat et."

Ona bakarak gülüp kafamı salladım. Daha fazla sohbete girmeden kapıdan çıkıp kendi odama gittim. Eliza, Layla ve Alexandra uyuyorlardı. Helena ise yeni yatmaya hazırlanıyordu. Beni gördüğünde "Uyanık mıydı?" diye sordu. Pikeyi üstüne çektiğinde bende üzerimi değişmek için bavulların yanına çömeldim.

"Evet. Biraz sohbet ettik. Bir sorun çıkaracağını şimdilik düşünmüyordum."

Üzerimi değiştiğim de Helenanın yanına kıvrılıp üstümü örttüm. İkimizde yüz yüze bakar halde yatıyorduk.

"Sence bundan sonra neler olacak?"

"Bilmiyorum." Diye mırıldandım. Güldüm "Halletmemiz gereken asıl şeyler burada. Eğer sorunsuz bir şekilde buradaki defterleri kapatabilirsek İzmir de bizi güzel zamanlar bekliyor."

Oda kıkırdayıp gözlerini kapattı. "O günleri sabırsızlıkla bekliyorum. Hemen gelseler iyi olacak." Sonra mayışmış bir sesle son kez fısıldadı. "Umarım yine bir sorun çıkmaz. Mutlu olmak istiyorum artık."

Bende sarışın, bende mutlu olmak istiyorum artık. Çok yordu bu hayat bizi...

--------------

Continue Reading

You'll Also Like

21.4M 1.1M 53
"Karımı artık yanımda, odamda ve yatağımda görmek istiyorum!" diye bağırınca donup kaldım. Ne söylediğinin farkında mıydı? Bir başkasının kimliğiyle...
ZEMHERİ By yudumsucan

General Fiction

107K 5.2K 14
Zemheri babası tarafından zorla evlendirilen bir kızdı. Akay ona yıllarca aşık bir adamdı. Zemheri Akay'ı sevecek mi?
289K 23.9K 39
*Asker Kurgusu* Güneş Milan Aksu, annesinin günlüğünü okuyarak babası hakkında herhangi bir bilgiye ulaşarak onu bulmak ister. Fakat günlüğü okurken...
36K 594 35
En yakın arkadaşımın abisi mi? Beni gerçekten seviyor muydu? Peki ben ona karşı birşeyler hissediyor muydum? Uyarı: küfürlü ve +18 sahneler vardır.