KARANLIK SIRLAR

By KarTanemm06

133K 10.2K 2.3K

"Kaşınıyorsun kızıl!!" "Kaşısana" "Benim kaşımam kimseninkine benzemez izi kalır haberin olsun!" Söyledikleri... More

..TANITIM..
1.Bölüm《Kaçış》
2.Bölüm《Boncuk göz》
3.Bölüm《Arkadaş》
4.Bölüm《Yarasa》
5.Bölüm《İşkence》
6.Bölüm《İntikam》
7.Bölüm《Hare》
8.Bölüm《Izdırap》
9.Bölüm《Geçmiş》
10.Bölüm《Dengesiz》
...Karakterler...
11.Bölüm《Ölüm》
12.Bölüm《Bahadır》
13.Bölüm《Vaveyla》
14.Bölüm《Doğu》
15.Bölüm《Katil》
16.Bölüm《Sessiz Çığlık》
17.Bölüm《Özgürlük》
18.Bölüm《Savaş》
19.Bölüm《Nefret》
20.Bölüm《Kaza》
21.Bölüm《Anne》
22.Bölüm《Belirsizlik》
23.Bölüm《İlk adım》
24.Bölüm《İlk aşk》
25.Bölüm《Affetmek》
26.Bölüm《Gözler》
27.Bölüm《Helena》
28.Bölüm《Biz Kimiz? 》
29.Bölüm《Hayal kırıklığı》
30.Bölüm《Lanet》
31.Bölüm《Heyecan》
32.Bölüm《Davetsiz misafir》
33.Bölüm《Cehennem》
34.Bölüm《Örümcek》
35.Bölüm《Kaçırılma》
36.Bölüm《Ameliyathane》
37.Bölüm《Terör》
38.Bölüm<<Yolculuk>>
39.Bölüm<<Teslim oluş>>
40.Bölüm<<Batak>>
41.Bölüm<<Silüet>>
42.Bölüm<<Ölüm Haberi>>
44.Bölüm<<Geçmişin izleri>>
45.Bölüm<<Kızıl Gelin>>
46.Bölüm<<Uyanış>>
47.Bölüm<<Yeşiller>>
48.Bölüm<<Mutlu saatler>>
49.Bölüm<<Tugay>>
50.Bölüm<<Küçük umutlar>>
51.Bölüm<<Soğuk>>
52.Bölüm<<Göz Yaşları>>
53.Bölüm<<İntihar>>
54.Bölüm<<11 Çocuk>>
55.Bölüm<<Ölüm Kokusu>>
56.Bölüm<<Annemiz...>>
57.Bölüm<<Seni Seviyorum>>
58.Bölüm<<Saf canilik>>
59.Bölüm{Korku}
60.Bölüm{Eray}
61.Bölüm{Utku}

43.Bölüm <<Kargaşa>>

942 109 24
By KarTanemm06

Kent şarkıları~Hayat devam ediyor
Multimedya;Buğlem
Keyifli okumalar

Boğazıma tıkanan nefes dışarı çıkmak için çaresizce çığlıklar atarken bir tepki veremiyor, öylece karşımda zafer kazanmış gibi suratıma bakan kadına bakıyordum. Deminden beri dediği şeylere bir anlam yükleyip bir tepki veremiyordum. Bedenim kal gelmiş gibi kaskatı kesilmişti. Titremeye başlayan ellerimi üzerimdeki pijamaya sararken yumruk şeklini almasını sağladım.

"Ne-Ne dedin sen!"

Fısıltıyla ağzımdan çıkan kelimelere sırıtırken başını yana eğip ellerini iki yanına açıp sanki olacak olan bir şeyi gösterir gibi hareket etti.

"Olacak olan buydu zaten. Ne bekliyordunuz ki? Sadece vaktinden önce geberip gitti o kadar! Yazık... organları çökmeseydi eğer işimize yarayabilirlerdi."

Dedikleri şeyle gözümün önüne gelen sahnelerle gözlerim dönmüş gibi hızla ileri atılıp kadının saçlarını elime doladığım gibi sertçe asılarak kendi tarafımıza çektim. Eli hızla saçına giderken ağzından kaçan ufak bağırtıyla arkalarındaki adamlarda harekete geçip bize doğru atıldılar.

"Sana inanmıyorum! He-le-na nerede!?" Üzerine basa basa ismini söylediğimde ağzından ufak bir iniltiden başka bir şey dökülmedi. Saçına daha sert asıldığımda çıkan çığlıkla zevkle derin bir nefes aldım. Atağa geçen adamlar üzerime gelseler de kızlar yanımdaki yerlerini almış bizim önümüzü kesmişlerdi. Onlar adamlarla uğraşırken kadını saçından tuttuğum gibi arkamı dönerek yere fırlattım. Tiz çığlıkları odada yankılanırken dizlerinin üstünden kalkmaya çalıştı ama yanına gittiğim gibi karnına gömdüğüm tekmeyle tekrar bağırdı.

"Buğlem, kes şunu!"

Annemin sert bağırışıyla gözüm daha çok dönerken tekmelerimi ardı sıra karnına indirmeye devam ettim.

"Söyle...! Söyle...! Söyle...!"

Art arda inen tekmelerimin ardından tek kelime ağzımdan çıkarken kadının acı dolu inlemeli etrafımızı sarmıştı. Ölemezdi! Helena... Benim kardeşim ölemezdi. Onu daha yeni bulmuşken kaybedemezdim. Bana söz vermişti. Döneceğim demişti. O sözünü tutardı. Dönecekti!

Arka taraftan çıkan boğuşma sesleri artarken yere yığılan bedenlerin ardından çıkan cızıltılı ses aniden benim enseme değerken acıyla görüşüm bulanıklaşıp yere yığıldığımı hissettim. Göz kapaklarım son kez açılıp kapanırken son gördüğüm adamların yerde yarı baygın olan kadını tutup kaldırdıklarıydı.

-----

Bilincimin yerine geldiğini hissettiğimde gözlerimi açmaya çalıştım ama acıyan bedenimle inleyerek tekrar açmaya denedim. Vücudumun her yeri sızım sızım sızlıyordu. Kuruyan ağzımı dilimle ıslatacakken dilime değen metalik tatla yüzümü buruşturdum. İnlemelerim kulağıma çalınırken elimi yattığım yere koyup gözlerimi zorla da olsa açmayı başardım. Odanın soğuk zeminine boylu boyunca serilmiştim. Etrafıma bakıp kızları arasam da odada tek başımaydım. Kızlarla kaldığımız odaya benzer bir odaydı. Yattığım yerden ellerimle destek alıp oturur pozisyona gelmeye çalıştım.

"Ahh...!"

Başıma giren sancıyla şakaklarımı sıkarken üzerime bakakaldım. Pijamanın kollarında oluşan yırtıklardan görünen kollarıma dehşetle bakarken elimi yüzüme değdirip geri çektim. Korka korka elimdeki kanla bakıştığımız da sertçe yutkunup zedelenen bacağımın umursamadan ayağa kalktım. Kamyon dolusu dayak yemiş gibi hissediyordum kendimi. Etrafta hiçbir ayna bulamadığım için tuvalet diye bildiğim elektrik anahtarına basıp kapının açılmasını sağladım. Lavabonun önündeki aynaya gözüm takıldığında dehşet tüm yanımı sarmıştı. Yüzümde ve köprücük kemiklerimin üzerinde oluşmaya başlayan morluklar çirkin bir hal almıştı. Kaşımdan ve dudağımdan sızan kan ise süzüldüğü yerde donarak kurumuşlardı. Elimi burnuma atıp kırık var mı diye kontrol ettim ama ufak bir sızlamadan başka bir şey olmayınca rahatlıkla nefes verdim.

En son ne olmuştu ki öyle? Hatırladığım son şey Elsa denen baş şeytanın karnını tekmelediğim ve sonrada ensemdeki ağrıyla yere yığıldığımdı. Elim enseme giderken hatırladığım şeyle "Piç kuruları!" diye homurdandım. Bizi bayıltmak için elektro şok kullanmışlardı. Sinirle homurdanırken musluğu açıp yüzümdeki ve ellerimdeki kanları temizlemeye başladım. İşim bittiğinde dışarı çıkıp kapıyı kapattım. Neden buradaydım ki ben. Neden beni ayrı yere kapatmışlardı. Kapıya doğru ilerlerken bilincimde kendini daha aydınlık bir yere bırakmıştı. Ve bu aydınlık beraberinde hatırlamak istemediğim bir şeyi daha beraberinde getirirken adımlarım yerinde dondu.

"Helena!"

Fısıltı karışımı çığlığımsı sesimle gözlerim dolarken koşarak kapıya gittim. Kapının yanında bekleyen adamı gördüğümde durup hemen lafa girdim.

"Helena... O nerede?"

Attığı kısa bir bakışla tekrar önüne döndü. Delirmek üzere olduğumun sinyallerini tekrardan titremeye başlayan ellerimden anlayabiliyordum. Parmaklıklara sertçe tekme atarken avazım çıktığı kadar bağırdım.

"Helena nerede dedim size! Kızlar nerede!!"

"Hak ettikleri yere gidiyorlar. Çok üzülme, iki saate kalmaz senide arkalarından gönderecekler zaten."

Alaylı bir gülümseme dudaklarında yer edinirken endişeyle parmaklıklara daha sert vurmaya başladım. Hayatım battıkça batıyordu ve ben buna engel olamıyordum. Kardeşlerime daha yeni kavuşmuştum ama şimdi ellerimden kayıp gidiyorlardı. Kalbim acıyla kasılırken dolan gözlerimi tavana bakarak geçirmeye çalıştım. Hayır! Ölmeyeceklerdi. Ne olursa olsun, onları da kurtarıp bu cehennemden çıkacaktık.

"Eğer onlara bir zarar verirseniz-"

"Ne yaparsın, su tabancan ile bize günümüzü mü gösterirsin?"

Sözümü keserek dalgaya almasıyla yanındaki ile kahkaha atmaya başladı. Gözlerimin sinirden kararmaya başladığını hissedebiliyordum. Yumruk şeklinde olan elimi parmaklıktan geçirip adamı kolundan tuttuğum gibi kendime çektim. Afallayan suratıyla karşı koyamayıp parmaklıklara yaslanınca dışarı çıkardığım bacağımı hızla kaldırıp kasıklarına gömdüm.

"Seni fahişe!"

Acıyla bağırıp yere düşerken eliyle kasıklarını tutup acı dolu inlemeler bırakıyordu. Öfke dolu gözlerimle ona bakarken parmaklıklara tekrar vurdum.

"Emin ol, o su tabancası ile sana yapacaklarıma akıl sır erdiremezsin! Çok değişik fantazilerimin olduğunu söyleyebilirim!"

Tıslamama karşı acıyla karışık öfkeyle baktı. Ne kadar acı çektiğini yüzünden anlayabiliyordum. Ama bu beni tatmin etmek için yeterli değildi. Belki bayılana kadar dövüp, bir kaç kemiğini kırarsam rahat edebilirdim. Belki bir kaç tane de kaburgasında çatlaklar oluşurdu...

"Beşiniz de birbirinizden delisiniz! Bilimle kafayı bozmuş, boksör meraklısı, zır deli, utangaç gibi görünen küçük şeytan ve öfke manyağı bir kız! Sırayla seçmeye çalışsalar bu kadar denk getiremezlerdi herhalde. Bir grup piç sürüsü!"

Gözlerimde çakan öfke aleviyle diğer korumaya bakarken diğerine yaptığım gibi onuda yakasından tutup kendime çektim. Bir şey yapmamı bekler gibi temkinli gözlerle bana bakarken, öfkeli çıkan sesim bir tıslamayı andırıyordu.

"O dilini yerinde söküp atmamı istemiyorsan bizim hakkımızda düzgün konuşacaksın!" Kaşlarını çatarken aynı inatçı bakışlarla bakmayı sürdürdü. Elim boğazına kayarken diğer elimi de atıp onu kendime çektim. "Anladın mı!" Yüzüne karşı ani bağırmamla irkilirken başını sallayıp onayladı.

"Güzel." Yakasından geri ittireceğimi sanıp elleri yanlarındaki yerini alırken boşluğundan yararlanıp geri ittiğim gibi aynı hızda kendime doğru çekip bedeninle beraber yüzünün de parmaklıklara çarpmasını sağladım. Acı dolu iniltisini duymamla aynı işlemi tekrar gerçekleştirip bu sefer onu serbest bırakıp ittirerek yere kapaklanmasını sağladım. İki adamda yerde ufak inlemelerle önce birbirlerine sonra bana bakıp nefes nefese ayağa kalkmaya çalıştılar. Başım yana düşerken onların bu aptal hareketlerini izledim.

"Anlamıyorum... O kadın sizin gibi avanakları nasıl işe almış. Bu hataya üçüncü kez düşüyorsunuz. Kızım diye size bir şey yapamam zannediyorsunuz. Hadi bir olsa neyse ama üç oldu. Ben bu kadar sinirliyken nasıl kapıya bu kadar yaklaşabiliyorsunuz anlamış değilim. Eğer o kadını bir elime geçirirsem sizi işten atması hatırlatmalıyım. Tabii hala sağ kalabilirse!"

Kendi kendime tekrar hatırlattığım gerçekle biraz durulan halim tekrar öfke ateşiyle yanmaya başlamıştı. Ayağımı kaldırıp kapıya geçirdim.

"Açın lan artık şu lanet kapıyı!"

Ani bağırtımla kalktıkları yerde irkilirlerken "Dengesiz kadın!" diye söylenmelerini duymazdan geldin. Şuan istediğim tek şey bu lanet yerden biran önce çıkıp kızları sağ salim bulabilmekti. Zaten Savaşlardan da bir haber gelmemişti. Ne yapıyorlarsa biran önce halledip bizi kurtarmaları gerekiyordu. Burada kaldığımız her saat ölümümüze bir adım daha yaklaştırıyordu bizi.

Adamlar bana cevap vermeseler de kapının biraz daha ötesinde onlara ulaşamayacağım bir yerde durup beklemeye devam ettiler. Eğer aklım kızlarda olmasaydı eğer, onların bu hareketlerine alayla gülmekten geri kalmazdım ama şuan bunu yapacak gücü kendimde bulamıyordum.

Kapıya birkaç kez vurmam ve bağırmamla kimse gelmezken kapının yanındaki duvara sırtımı vererek yere çömeldim. Ne kadar bağırsam, yaygara kopartsamda beni umursamadıklarını çok güzel bir şekilde belli ediyorlardı. Ne yapacağımı bilemez şekilde öylece beklemekten başka bir şey yapamıyordum ve bu beni deli ediyordu. O baş şeytanın Helena hakkında söyledikleri beynimde tekrar yer edinirken kafamı sağa sola sallayarak bu düşünceden kurtuldum. Yalan söylüyordu. Beni kızdırmak ve üzmek için öyle söylüyordu. Bu düşünceye ölümüne sarılıp bırakmamaya yeminliydim. Başta da konuştuğumuz gibi, kimseye bir zarar gelmeden bizi buradan çıkartacaklardı.

Ne kadar zaman geçmişti bilmiyordum ama dışarıdan gelen bağırtılarla hızla ayağa kalkıp kapıya koştum. Etrafa bakmaya çalışsam da kapının duruşu bunu engelliyordu. Sadece bağırtılar kulağıma gelirken neler olduğunu anlam veremeyen gözlerle dinlemeye çalıştım. Korumalar birbirlerine endişeyle bakıp gidip gitmeme konusunda kararsız kalmış gibi duraksadılar.

"Lanet olsun! Ne oldu şimdi?"

"Bilmiyorum. Ama buradan ayrılamayız. Kesin emir var!"

Onlar kendi aralarında tartışırlarken ben kattan yükselen seslere kulak kabartmıştım. Baş şeytanın bağırtılarının arasından "Eylem! Eylem nerede?" dediğini seçebildim. Kanıma karışan adrenalinle kalbim heyecanla çarpmaya başladı. Başlıyor muyduk yani. Sonunda harekete mi geçmişlerdi.

"Selim! Güvenliği arttır. Eylem'i hemen bulun! Duydunuz mu? Hayatınız pahasına olursa olsun Eylem'i bulup buraya getirin!"

Sesi iyice cırtlak bir hal aldığında önce yüzümü buruştursamda dudaklarıma yayılan sinsi sırıtmayla keyfim yerine gelmişti. Eh! Sizin hükümdarlığınız da buraya kadarmış Bade Elsa Ulusoy! Artık dilediğin gibi insanların hayatlarıyla oynamaya çalışmanın cezasını çekme vakti. Ne demişler... Gün intikam günüdür!

Bağırtılar ve emirler havada uçuşurken koşuşturmalar da onlara eşlik ediyordu. Olanların bitmesini beklemek için tekrar duvar kenarına gidecekken yüksek gürültüde bir şeylerin patlamasıyla sarsılan zeminle hızla duvara tutunup güç aldım. Kalbim hızla atarken tekrar kapının olduğu yere gitmeye başladım. Üst üste patlayan bomba sesleriyle kulaklarımı kapama isteğimi zorla zapt edebildim. Dışarı baksam da koca bir kargaşanın içinde kalmış gibi hissediyordum. Etraf kaos alanına dönmüş herkes kaçışmaya başlamışken korumaların korkuyla birbirlerine bakmalarını zevkle izledim. Sonunda oluyordu işte. Kurtuluyorduk. Üst üste patlayan bombaların sayısını bir zaman sonra saymayı bırakmıştım.

Aralıksız on dakika boyunca patlamalar devam etmiş insanlar dışarı çıkmak için acele adımlar atıyorlardı. Kapıya yaklaşan üç korumaya göz ucuyla baktım. İkisi kızlarla kaldığımız odada bekleyen adamlardı. Hatta tartıştığım kel olanı da vardı. Kelin yanındaki diğer adam aralarına yeni katılmış olmalıydı. Uzun boylu yapılı biriydi. Diğer korumalardan daha genç duruyordu. En fazla 26 - 27 yaşlarında olmalıydı. Simsiyah saçları ve uzaktan belli olan kapkara gözleri ile ürkütücü görünüyordu. Kapıya iyice yaklaşırlarken onu süzmeye devam ettim. Ama tuhaf bir şekilde adamın tipi çok tanıdık geliyordu. Beynimin odacıklarını yoklasam da elle tutulur bir bilgiye rastlayamamıştım. Düşünmeyi kesip adamların korumaların önüne dikilmelerini izledim.

"Elsa hanımın emri üzerine kızı alacağız."

Korumaların biri kapıyı açarken diğeri onlardan bilgi almaya çalışıyordu.

"Bu seslerde ne? Neler oluyor?"

"Suikast girişimi olduğundan şüpheleniyoruz. Kesin bir şey yok."

Ben dışarı çıkarken kara saçlı adamın bakışları yüzümdeki izlerde dolaşıyordu. Görünüşümün pekte iç açıcı görünmediğinin bende farkındaydım ama böyle dik dik bakmak zorunda da değildi! Sinirle ona bakarken gözleri gözlerime çıktı. Soğuk bakan bakışları neden bu kadar tanıdık geliyordu ki. Yumruklarımı hırsla sıkarken dişlerimi gıcırdattım. İyice paranoyaya bağlamıştım. Olur olmadık kişiler görüp, tanıdık geldiklerini düşünüyordum.

Kolumdan sertçe tutup çekiştirmeye başlayan kel adama ters bakışlarımı gönderip yürümeye başladım. Bu kapalı yerlerden çıkarken etraftaki toz bulutlarına şaşkınca baktım. Çoğu eşya acele edildiğinden etrafa saçılmış karmakarışık bir hal almasını sağlamıştı. İnsanların çoğu dışarı çıkmış geri kalanı ise aceleyle çıkmaya devam ediyorlardı. Adamlar beni yönlendirirlerken kızların çıkıp çıkmadığını merak ettim.

"Kızlar? Onlar da çıktılar mı?"

Kel adam sinir bozucu bir gülüşle bana bakarken kolumdan öne doğru ittirdi.

"Onların icabına bakıldı. Tek sen kaldın."

Kan akışımın donmasıyla adımlarım duraksarken sonuna kadar açtığım gözlerimi ona diktim. Ne demek, icabına bakıldı! Gözümün önüne gelmeye çalışan sahneleri def ederken öylece adama baktım.

"Buda ne demek!"

"Ne anladıysan o! Onlar hak ettikleri yerde. Sende birazdan onların yanına gideceksin yani, çok endişelenme."

Diğer korumada böyle demişti. Hayır, inanmak istemiyordum. Onlara bir şey yapmamışlardır. Olmaz, olamaz! Son anda bulduğum ailemi de kaybetmiş olamazdım. Boğazıma oturan yumruyu geçirmek için sertçe yutkunmaya çalıştım ama bu seferde gözlerim dolmaya başlarken titremeye başlayan ellerimi gözlerime atıp sertçe sildim. Adamı sertçe göğsünden iterken "Yalan söylüyorsun!" diye bağırdım. Acı kalbimi deşerken, toz bulutu kadar olan içimdeki sevgi, dağılarak yokluğa karışmıştı. Bunca sene aradığım ve beklediğim o şeye, bir aileye kavuşmuşken elimden bu kadar kolay alamazlardı bunu. İzin vermezdim! Veremezdim.

Siyah saçlı adam beni kolumdan tuttuğu gibi dışarı çıkartırken ayaklarımı yere sertçe basıp engel olmaya çalıştım ama nafileydi. Adamdaki güç beni ilerletirken hızlı adımlarla çıkışa yöneldiğimizi hissettim. Asansörden inip kapıya yöneldiğimizde kelin diğer adama sırıtarak bakarken gözleri çaresiz halimden keyif alır gibi üzerimde dolaştı.

"Ne dersin Rıfat. Diğer kızların çığlıklarını dinlediğimiz gibi bununkiler de zevk verir mi?"

Beynimdeki uyuşukluk geçmek yerine iyice yoğunlaşırken kolumu sıkan elden bileğimi nasıl kurtarıp adamın suratına yumruğu geçirdiğimi anlamamıştım bile.

Adrenalin ve dehşet kanımda kaynarken ön kapıya doğru koşup dışarı çıktım. Uzaktan yaklaşan siren seslerine dikkat edemeden binanın arkasına doğru koşmaya başladım. Arkamdan seslenen adamlara kulakları tıkamış sadece önüme bakıyordum. Kulaklarım hiçbir şey duymuyordu. Sadece hızla koşarak oradan uzaklaşmaya çalışıyordum. Ağaçlık alanlar gözükmeye başladığında daha da hızlanıp ağaçların arasına karıştım. Ayağımdaki crocs terlikler çıkmaya yeltenseler de, buna izin vermiyordum. Bir yandan koşarken bir yandan da arkama bakıyordum. Siyahlı adam önde diğer ikisi arkasında beni takip ediyorlardı. Önüme dönüp daha da hızlanmaya çalıştım. Ağaçlar gittikçe sıklaşıyor izimi kaybettirmem için olanak sağlıyordu sanki.

Ayağım yerdeki kalkık çalıya takıldığında yüz üstü yere düştüm. Soyulan diz kapağımla dirseğimi gördüğümde acıyla inledim. Kanamaya başlamış yerlere bakamadan tekrar ayağa kalktım ama ayak bileğime giren acıyla küfür savurup acım izin verdiğince koşmaya çalıştım.

'Yine yalnız kaldın. Sen yalnızlığı mahkumsun!'

"Hayır, hayır, hayır! Yalnız kalmadım. Onlar ölmedi yaşıyorlar!" Sert soluklarım arasından konuşurken kalbimin ağrımasıyla yerimde durup elimi kalbime attım. "Yaşamak zorundalar!" Hızlı hızlı inip kalkan göğsüm az da olsa kendine gelirken "Kızıl!" diye bağıran sesle tekrar koşmaya başladım. Sesleri uzaktan geliyordu. Bu şansı kullanıp izimi iyice kaybettirmem gerekiyordu. Adrenalin, korku ve heyecan öyle baskın geliyordu ki adamın bana nasıl seslendiğini kavrayamıyordum bile. Ağaçların arasında çaprazlama yerlerden ilerlerken sızlayan bedenim acı içinde beni durdurmak istiyordu ama duramazdım. Korkuyordum. Hayır, ölmekten değil ama geri dönüp o adamların dediklerinin doğru olduğunu anlamaktan korkuyordum. Hemde delice bir korku.

'İnsanlara sürekli uğursuzluk getiriyorsun Buğlem. Ölmen insanlığın yararına olur!'

İçindeki emir veren ses tekrar yükselirken gözlerim dolmaya başlamıştı. Dayanamıyordum artık. Yaşamadığım şey kalmamıştı. Planlı bir doğumla sahte bir hayat yaşamıştım. Ne aile ne bir arkadaş hiç kimsem yokken adımlarımı atmaya başlamıştım bu hayatta. Önüme çıkan engellerde cabasıydı. Sürekli ölüm görmek, kan görmek artık kaldırabileceğim bir şey değildi. İçimde büyüyen o karanlık yer gün geçerken beni boğuyordu artık. İnsanlar en ufak şeylerde bile içindeki karanlıktan yakınıp dururlardı. Ama asıl karanlık benim için buydu. İçinde tonlarca ceset barındıran bir zihin ve o zihne tekrar tekrar yapılan saldırılar her darbede biraz daha çökertiyordu insanı. Kurtuluşu olmayan bir lanetin peşinden sürüklenmesi seni nasıl bir belanın içinde olduğunu kabul ettirmek içindi sanki. Kurtuluşunun olmadığı bir lanet... Belkide gerçek buydu. Benimle beraber doğuştan var olan bir lanet vardı ve bu şey önce beni sonra da yanıma yaklaşanların hayatına yerle bir ediyordu.

Yanından geçtiğim ağaç koluma sertçe sürtünürken bağırmamak için kendimi zor tuttum. Elimle koluma baskı yapıp ovuşturmaya çalışsam da ateş gibi yanan kolumun acısını geçiremiyordum. Acıyla kasılan bedenim rahat bir nefes almak için yanıp tutuşuyordu. Arkamdan gelen seslerin varlığı giderek uzaklaşırken arkama bakmayı kesip önüme dönecektim ki aceleden görmediğim yolun bitimiyle ağzımda ufak çaplı kaçan çığlık bir oldu. Ayağım birbirine dolanırken aşağıya doğru inen dik yokuştan aşağı yuvarlanmaya başladım. Kollarımı ne kadar başıma sarsam da bedenime aldığım zararların haddi hesabı yoktu. Acı dolu seslerim kulaklarıma ilişirken gözlerimdeki kararmayı hissettim. Bir kaç takla daha atıp sert bir cisme çarpmamla bayılmam saniyeler aldı.

-----

"Kim olduğunu bulabildiniz mi?"

"Hayır efendim ama yakınlarında bulunan Bade hanımın binasının önü polis kaynıyor. Onlarla bir ilgisi olabilir."

Bir kaç tıkırtının sesiyle gözlerimi hafifçe kırpıştırdım. Bu sesler de neyin nesiydi. Vücudum kamyon altında kalmış gibi her yanım acı diye çığlıklar atıyordu. Son iki gündür ne zaman uyansam kendimi bu durumda bulduğum gözümden kaçmamıştı. Bedenimin aldığı zararlar artık direncimi iyice kırıyor dayanma sınırımı azaltıyordu.

"O kadının bir gün yakalanacağı zaten belliydi. Gizliden yaptığı organ ticaretine devam ediyor değil mi?"

"Evet. Gelen haberlere göre bu aralar organ ticaretinden ziyade klonlarla ilgileniyor."

Bir bardağın sehpaya koyuluş sesi kulaklarıma dolarken onları dinlemeye devam ettim. Kim olduklarını hala daha bilmesem de, baş şeytan olacak o kadını nereden tanıdıklarını merak ediyordum. Bu durum bedenimi iyice germişti. Eğer onları tanıyorsa beni onlara geri vermeleri de olasıydı. Bu olursa da benim yaptığım tüm kaçma planı suya düşmüş demektir.

"Klon mu? Bir kadın için fazla tehlikeli işlere kapak atıyor. Sonu iyi olmayacak!"

"Oraya doluşan polislerin bununla bir ilgisi olabilir. Belki de yakalanmıştır. İşin tam ayrıntısını araştırmamı ister misiniz?"

"İyi olur."

Uzaklaşan adım seslerinden sonra ne yapacağıma karar verememiş gibi dururken "Gözlerini açabilirsin artık kaçak dinleyici!" diyen sesle korkuyla yerimde irkilip gözlerimi hızla açtım.

Karanlığın çöktüğü odada bir adet açık abajurden başka ışık kaynağı yoktu. Uzandığım koltuktan dikkatlice kalkarken sızım sızım sızlayan bedenimle yüzümü buruşturup acıyla inlemekten geri duramadım. Yaralı olan diz kapaklarıma ve dirseklerime beyaz sargı bezi sarılmıştı. Gözlerimi vücudumdan kaldırıp odada konuşan adama baktım. Uzandığım koltuğun ayak ucu tarafındaki tekli koltukta oturmuş dikkatlice yaptığım hareketleri izliyordu. Otuzlarının sonunda gibi görünüyordu ama çok dinç ve daha genç duruyordu. Sportif bir vücudu olduğu giydiği siyah gömlekten anlaşılıyordu. Kendine göre zayıf ve kaslı bedeni vardı. Gözlerim yukarı doğru kayarken dolgun dudaklarını çevreleyen kirli sakallarıyla çıkık elmacık kemikleri onu daha da karizmatik gösteriyordu. Gençliğinde epey yakışıklı biri olduğu beli olsa da gerçi şimdi bile çoğu kadının kalbini çalabilecek kadar yakışıklı gözüküyordu.

"Kimsin sen?" Dudaklarımdan firar eden kelimelerle ufak bir tebessüm yer edindi dudaklarında. Ciddi ifadesi bu gülümsemeyle bile bozulmuyordu. Gözlerim son adresine ulaşmak ister gibi gözlerine çıkarken gözlerimi kırpıştırdım. Bir çift yeşil göz aşina olduğum bir ifadeyle bana bakarken başını hafiften yana eğip parlattığı yeşillerini bakışlarıma dikti.

"Yıldıray Demirkan."

---------------

Merhaba klon ailesi👋🏻

Vote ve yorumlarınızı mutlaka bekliyorum. Düşüncelerinizi ifade edin lütfen

Seviliyorsunuzz❤️❤️

Continue Reading

You'll Also Like

PSİKOLOG BEY By ylü.

General Fiction

3.7M 216K 71
❝Seninle birlikteyken kendimi çok güvende hissediyorum, sanki evimdeymiş gibi.❞ Kleptomani hastası olan Naz, bu duruma bir çare bulmak için arkadaşın...
1.2M 66.7K 45
Evin ise yediği tokatın şiddetiyle yere düşmüştü. Dudağının kenarı yeni bir darbe alırkende Kazım Ağa saçlarından koparırcasına tutup Evin'i kaldırmı...
3.2M 169K 42
Heja güzelliği ve cesaretiyle Amed'e nam salmış kadın. Ağir yakışıklılığı ve bastığı yeri titreyișiyle Amed'in saygı duyulan ağası... Kadın çok sevd...
14.1M 622K 61
GENEL KURGU #1 Babasından başka hiç kimsesi olmayan bir genç kız... 28 Yaşında hapishanede mahkûm bir adam... Ya bir gün olur da genç kızın babası da...