Hüzün Yağmurları-(Kitap Oldu)

Por yamakk

147K 9.5K 2.5K

Kitap Adı: Hüzün Yapmurları Yazar: Burçin Çelik Sayfa Sayısı: 432 Babam... Büyüdükçe bir tarafım anladı onu a... Mais

Hüzün Yağmurları
1. Bölüm: SİS
2. Bölüm: Araf
3. Bölüm-Kayıp
4. Bölüm-Pas Tadı
Geçmiş Zaman Olur Ki-Karşılaşma
ARTA KALAN
Geçmiş Zaman Olur Ki-Kayıp
8. Bölüm: Kuyu
10. Bölüm: Acı
Geçmiş Zaman Olur Ki- Dostlukla Kesişen Yollar
Geçmiş Zaman Olur Ki- İlk Düğüm
13. Bölüm: Nefes
Geçmiş Zaman Olur Ki- Kimsesizler Mezarlığı
Part 1: Bitiş
Part 2
16. Bölüm: Yiten İnançlar
Geçmiş Zaman Olur Ki- Beni Sev
18. Bölüm: Alyans
Geçmiş Zaman Olur Ki- Bir Zamanlar
Geçmiş Zaman Olur Ki- Cem Yüzbaşı
21. Bölüm: Alışacaksın
22. Bölüm: Yar/a
Geçmiş Zaman Olur Ki- Köşe Kapmaca
23. Bölüm: Unutmabeni Çiçekleri
24. Bölüm: mektup
Geçmiş Zaman Olur Ki- Yeni Bir Yolculuk
anımsa
26. Bölüm: Emanet
Geçmiş Zaman Olur Ki- Mucize
27. Bölüm Part-2 : Vazgeçilmeyen
Geçmiş Zaman Olur Ki-Gelin Tokası
29. Bölüm: Yanılgı
Online Sipariş Linkleri
Geçmiş Zaman Olur Ki- Nikâh Defteri
Birlikte Saracağız
geçmiş zaman olur ki-kerevet
33. Bölüm: Paye
34. Bölüm
35. Bölüm: Adım Adım
Geçmiş Zaman Olur Ki
İtiraf
Geçmiş Zaman Olur Ki-Umut Çiçekleri
Deprem
Final

Geçmiş Zaman Olur Ki- Tamamlanmayan Parça

3.4K 257 34
Por yamakk

Rüzgârdan savrulan şemsiyeyi zapt etmeye çalışırken, ayakkabılarının içine süzülen suların sırılsıklam ettiği ayakları soğuktan sızlıyordu. Yine de pes etmedi genç kız, ıslanmasın diye avucunda itinayla gizlediği kâğıtta yazan adrese bir kez daha bakıp aradığı evin kapı numarasını son kez kontrol etti. Tahminlerine göre fazla uzakta olmamalıydı aradığı ev...

Minibüsten indiğinden beri, neredeyse yarım saattir yürüyordu. Yağmurdan tenhalaşan sokakların tek misafiri o ve sokak kedileriydi. En son girip adres sorduğu bakkalın tarifinden başka tutunacağı bir şey yoktu. Azimle yürümeye devam etti... Yıllardır bu ânı beklemişken vazgeçmeyecekti.

Dar sokakta karşılıklı dizilmiş gecekonduların bacalarından süzülen soba dumanı, insanın genzini sızlatıyordu. Gri bir sis perdesi gibi çökmüştü ağır karbon kokusu. Boynuna rastgele doladığı atkıyı burnuna doğru kaldırıp, kokunun genzini yakmasını önlemeye çalıştı Berrin; ama ne yaparsa yapsın nafileydi. Az ilerisindeki bahçe kapısından elinde soba kovasıyla çıkan orta yaşlı kadını gördüğünde engel olamadığı bir umut belirdi içinde. En azından doğru yolda olduğundan emin olmak istiyordu. Adımlarını hızlandırıp kadının yanına vardı.

"Kolay gelsin ablacım. Ben bir adresi arıyorum, acaba yardımcı olabilir misin?"

Uzattığı kâğıda birkaç saniye tuhaf gözlerle bakan kadın bakışlarını genç kıza çevirip sorgulayan nazarlarla süzdü kısa bir an.

"Okuma yazmam yok benim bacım. De hele kimi arıyon?"

"Haydar Kalender'i arıyorum ablacım. Aslen Erzincanlılar, bilir misin?"

"N'apcan sen Haydargilleri? Alacaklı falan mısın?"

"Yok ablacım, ne alacaklısı! Uzaktan akrabalarıyım, birini soracağım da o yüzden arıyorum."

"Desene bacım, ben de ne bileyim alacaklı sandıydım. Hanımını tanırım Haydar dediğinin... Az ileride evleri, düz yürüycen. Bahça kapısı tahta, sarı badanalı ev... Bahçasında it bağlı, böyle gocaman bi'şey."

"Sağ olasın ablacım, hadi kolay gelsin."

"Sen sağ ol bacım."

Kadından ayrılır ayrılmaz, adımlarını hızlandırıp kadının tarif ettiği yönde yürümeye devam etti Berrin. Aylardır elinde tuttuğu adrese ulaşmak için uğraşıyordu. Nasıl karşılanacağını bilmese de, aradığına ulaşmak için buradan başka çalacak kapısı yoktu. Tüm ümitleri alacağı cevaplara bağlıydı.

Kadının tarif ettiği evin önüne gelince durup derin bir nefes aldı. Cesaretinin kırılmasına izin vermeden kapıyı itip içeri adımını attı. Derme çatma bir kulübenin içinde tembelce yayılmış köpek, bir an kafasını kaldırıp baktıysa da Berrin'i pek umursamamış olacak ki gerisin geri indirdi başını. Yağmurdan çamura dönmüş bahçede biraz ilerleyip evin kapısını çaldı çekinerek. Çok geçmeden orta yaşlı bir kadın açtı kapıyı. Berrin'i baştan aşağı süzdükten sonra, "Buyur kızım, kime baktıydın?" diye sordu.

Hızını arttırmış yağmur, başının üzerindeki şemsiyeyi döverken kafasını iyice dikleştirdi Berrin. Yüzü neler hissettiği hakkında en ufak bir ipucu vermiyordu.

"Ben Haydar Bey'i arıyordum," dedi, sesinin titrememesine sevinerek. Ne kadar heyecanlı olduğunu belli etmek istemiyordu.

Kadın sorgulayan bakışlarla yeniden süzdü genç kızı. "Ne etcen Haydar'ı?"

"Çok vaktini almayacağım, birini soracağım sadece."

"De hele kimi sorcan sen Haydar'a?"

Bakışlarını kadının meraklı gözlerine odaklayıp bir çırpıda söyleyiverdi genç kız.

"Melek'i... Melek'i soracağım."

Genç kızın ağzından dökülen ismi duyar duymaz kadının yüzündeki bütün kan çekildi. Destek almak istercesine kapıya dayadı elini.

"Kimsin sen!" dedi, genç kıza hayalet görmüşçesine bakarken.

Kadının sesinde gizlenmiş tınıyı adlandıramadı Berrin. Kim olduğunu sorgulamalarını bekliyordu elbette; ama yüzünün bu denli küle çalacağını tahmin etmemişti.

"Kızıyım..." dedi, aynı vakur tavırla.

Kadının şaşkınlığı bir nebze daha arttı. İnanmaz gözlerle bakakaldı genç kıza.

"Berrin! Berrinsin sen, öyle mi?" dedi, kapıyı iyice açıp kıza sarılırken.

Hayal meyal hatırlıyordu annesini Berrin... Sisli bir perdenin ardında kalmıştı sanki yüzü; silik, unutulmaya yüz tutmuş... Bir tek gözleri tüm canlılığıyla duruyordu hafızasında. Bırakıp gittiği o günden geriye, o ânı kalmıştı yalnız; annesinin ağlamaktan kızarmış, nemli gözlerini tüm gerçekliğiyle anımsıyordu.

On yedisindeydi daha genç kız. O sene üniversite sınavını kazanmış, tıp fakültesine başlamıştı. On iki yıldır beklediği fırsat nihayet ayağına gelmişti. On iki yıldır gözleri yollarda bekliyordu. Yıllardır içindeki umudu yitirmeden, beklediğinin gelmediği her günün sonunda yeni bir bahane üreterek, mahkûmiyetini sonlandıracak günleri sayar gibi saymıştı geçen zamanı. On iki sene ne gelen ne de giden olmuştu... Yetimhanenin penceresine yapışıp yol gözleyen o kız çocuğu büyümüştü.

Kadın Berrin'e doladığı kollarını çözer çözmez, "Geç içeri, geç. Kalma kapıda," dedi.

Genç kız şemsiyesini kapayıp bir köşeye bıraktıktan sonra mahcupça eğilip ayakkabılarını çözmeye koyuldu. Islanmış çoraplarını çıkarıp ayakkabılarının içine sıkıştırdı, yüzünün kızarmamasını umarak açıklamaya çalıştı kadına. "İçeriler batmasın, çıkarayım..."

"Geç kızım geç, yenisini veririm ben sana."

Minnetle gülümseyip, kadının ardından içeriye geçti Berrin. Girer girmez yüzüne çarpan sıcaklık soğuktan uyuşmaya başlamış bedenine iyi gelmişti. Sobanın hemen yanına yerleştirilmiş yer minderine oturmuş çocuğu tersleyip kaldırdıktan sonra, genç kızın tüm itirazlarına rağmen onu oturttu kadın. Kapısı sıkıca kapatılmış iç odaya geçip çok geçmeden elinde temiz bir çift yün çorapla döndü. Kendisine uzatılan çorabı itiraz etmeden alıp giydi genç kız.

"Çok gecikir mi Haydar Bey? Benim vakitlice yurda dönmem lazım da..."

"Yurtta mı kalıyon?" diye merakla sordu kadın. Merakı rahatsız eden cinsten değildi. Her ne kadar ilk kez gelmiş olduğu bu evde, tanımadığı bir kadına cevap veriyor olsa da beklediği kadar gerilmemişti genç kız. Kadında onu rahatlatan bir şeyler vardı.

"Evet, üniversiteye yakın devlet yurdunda kalıyorum," dedi Berrin. Kolundaki saate sıkıntıyla baktı. Fazla vakti yoktu, kaldığı yurt karşıdaydı. Geç olmadan yeniden yola koyulmalıydı.

"Gecikir mi eşiniz?" diye sordu, hâlâ kendisini inceleyen kadına.

Adamın bahsi geçer geçmez yüzü düştü kadının.

"Boyu devrilsin, kim bilir ne zaman keyfi gelir de girer eve?"

"Gecikir yani?" dedi genç kız, hayal kırıklığına engel olamadan. Sonra şefkatli bakışlarla kendisini süzen kadın, yeni bir umut ışığı yaktı zihninde.

"Siz biliyor musunuz annemin yerini?"

Kadının rengi, tıpkı annesinin adını ilk duyduğunda olduğu gibi kaçtı yeniden. Bakışlarını Berrin'den kaçırıp odanın diğer köşesine çevirdi.

"Duymadın mı? Haberi gelmedi mi sana?" dedi, belirli belirsiz.

Kadının söylediklerini anlamlandıramadı Berrin. Ne duyması gerekiyordu? Hem nasıl duyacaktı ki, yıllardır ailesi sayılacak hiç kimseyle konuşmamıştı.

"Hiçbir şey duymadım... Evlendi mi? Evlenmiştir tabi, ne yapacak... Çocukları oldu mu benden başka? Mutlu mu?" Nefes almadan ardı ardına sıralıyordu sorularını Berrin. Sesinde ne kırgınlık ne de kızgınlık vardı. Annesinin onu bırakırkenki çaresizliğini anlıyordu; hak vermiyordu belki ama anlayabiliyordu. Gencecik yaşta dul kalmış bir kadının çaresizliğini nasıl olur da anlamazdı? Belki kocası olacak adam izin vermemişti onu görmesine, belki taşınmışlardı... Suçlamıyordu annesini... Tek arzusu onu yeniden görebilmekti. İyi olduğunu duymak istiyordu sadece... Belki mümkün olursa sarılır, hasret giderirlerdi. Belki ara sıra görüşürlerdi...

Berrin'in kırık bir tebessümle sıraladığı cümleleri duyar duymaz ağlamaya başladı kadın. Bakışlarını tekrar genç kıza çevirip üzgün gözlerle süzdü yüzünü. "Keşke evleneydi evladım, keşke öyle olaydı..."

Kadının söyledikleriyle iyice karıştı Berrin'in kafası. Evlenmediyse madem neredeydi annesi? Bunca yıl neden bir kere bile aramamıştı kızını?"Nerede o zaman annem? Neden aramadı beni hiç?"

Onun da gözyaşları akmak için fırsat kolluyordu şimdi. Gözyaşlarını başındaki eşarbın uçlarına silen kadına bakıp merakla vereceği cevabı bekliyordu.

"Öldü anan kızım! Öldü..."

Kadının ağzından dökülenler bir bir battı Berrin'in içine. Yanı başında gümbürdeyen sobaya rağmen buz kesti içi. Bir damla yaş süzüldü yanaklarından aşağıya, onu bir diğeri izledi, sonra bir diğeri daha...

"Öldü mü..." dedi, belirli belirsiz. Sanki bir kez de kendi ağzından duyarsa inanması daha kolay olacaktı. Sanki sesli söylerse kabullenebilecekti. Sanki dillendirirse buza kesmiş içi bir nebze olsun çözülecekti.

23U8j

Continuar a ler

Também vai Gostar

156K 14.9K 42
Kerem Aktürkoğlu & Kumsal Yıldız
94.5K 4.6K 13
Zemheri babası tarafından zorla evlendirilen bir kızdı. Akay ona yıllarca aşık bir adamdı. Zemheri Akay'ı sevecek mi?
421K 22.3K 49
Her sonun başlangıcı olduğu gibi, benim de biten sonumun başlangıcıydı bu olay... Şans verip, okumadan geçmee:) Hikayedeki karakterler ve ismi geçen...
886K 52.9K 70
"Hiç bir aile karesinde yerim yokmuş ki benim" Ben Buse. Buse Yalın olarak doğmuştum ve şimdi Buse Gamzeli olarak ölecektim. Bu ruhu ölmüş, bedeni ya...