Lyssa | KAI ✓

By Elyios

686K 70.6K 29.7K

Hayran Kurgu #1 Gerçeği saklamak istiyorum, Seni her şeyden korumak... Ama biliyorsun, İçimizdeki kötülüklerl... More

Tanıtım
Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34
Bölüm 35
Bölüm 36
Bölüm 37
Bölüm 38
Bölüm 39
Bölüm 40
Bölüm 41
Bölüm 42
Bölüm 43
Bölüm 44
Bölüm 45
Bölüm 46
Bölüm 47
Bölüm 48
Bölüm 49
Bölüm 50
Bölüm 52
Bölüm 53
Bölüm 54
Bölüm 55
Final Part 1
Final Part 2
Teşekkürler
Yeni Kitap | Elyora

Bölüm 51

7.7K 1K 395
By Elyios

Wattpad ASLA bölümü paylaşmadı. Kusura bakmayın :(

Keyifli Okumalar 🍷

Soğuk betonların arasında, kocaman bir masanın etrafında oturan insanlara baktım.

Her biri buraya geldiğimde nefret ettiğim kişiliklerken, neden şimdi içimde o nefreti bulmak konusunda zorlanıyordum?

Karşımda mor gözaltıları ve çökmüş omuzlarıyla oturan Luhan mesela, nefretimden çok şefkatimi kendine çekiyordu.

Sehun her zamanki gibi onun yanındaydı.

Diğer taraftan Lay'i bulan bakışlarımla kalbimdeki keskin acı artarak, tüm benliğimi sarıyordu. Bir ölüden tek farkı nefes alıp vermesi gibi duruyordu.

Bazen göz göze geldiğimizde, bana eskisi gibi bakmadığını görüyordum. Taehyung gittikten sonra beni gözünde farklı bir yere getirdiğinin farkındaydım çünkü biz aynı acıyı paylaşıyorduk.

Ne kadar bilmese de onu tek ben anlıyordum, karanlık düşüncelerinin sonu olmadığını ve bu dipsiz kuyunun devamlı onu içine çekerek yok ettiğini biliyordum.

Gözlerim tek tek masada oturanlarda dolaştı. Tüm grup buradaydı, Kris ve Kai hariç. Buraya hepimizi Kai toplamıştı. Acil bir şey olduğunu söylediği anda anahtarı konuşacağımızı anlamıştım.

Diğerleri merakla beklerken, ben anahtarı çalan kişi olarak konudan oldukça emindim.

"Geç kaldı."

Chanyeol elinde tuttuğu bardağı tezgaha koyarak masaya yürüdü. Baek'in yanındaki yerini tekrar aldığında, barın en alt katındaki bu saçma alanın böyle işlere yaradığını ilk defa öğreniyordum.

Toplantılarını yapmak için sessiz ve karanlık bir bodrum katından daha iyi neresi olabilirdi ki?

Ortada büyük bir masa duruyordu, odanın aydınlatması yeterli değildi ama bizim olduğumuz alanı aydınlatmaya yetiyordu. Tek bir pencere bile yoktu, duvarlar griydi.

Bana hatırlattığı tek şey esaret olan bu odada kalmak hoşuma gitmese bile sakin kalarak, onlarla birlikte Kai'yi beklemeye devam ettim.

Beklerken de düşünmeye devam ediyordum. Onlar bu kadar özellerine, bu çekirdek grubun bulunduğu odaya bir haini almışlardı. Onları bitirmek için fırsat kolluyor ve planlar yapıyordum.

İstemeden, gerçekten bu grubun bir üyesi olsaydım ne olacağını düşündüm. Başından beri burada, onlarla birlikte olsaydım.

Bu düşüncenin beni rahatsız etmesi gerekiyordu ama beklediğim gibi olmadı.

Kai odaya girdiğinde tüm bakışlar ona döndü, ben de ona bakıyordum. Gözleri ilk olarak arkadaşlarında gezindikten sonra gözlerimi buldu. Birkaç saniye bana baktı, yüzündeki memnuniyetsiz ifade dikkatimi çekmişti.

Gülümsemeden edemedim. Başından beri burada olsaydım eğer, yine onunla birlikte olur muydum acaba?

Sanırım olurdum, aksini düşünmek saçma geliyordu. Sanki doğal olanı buydu, her şartta olması gerekendi.

"Hemen konuya gireceğim." Masanın başına geldi ve oturması gereken sandalyenin üstüne kollarını dayayarak hafifçe eğildi. "Anahtar çalındı."

"Anahtar?"

Baek sorarcasına konuştuğunda, Kainin bakışları anında ona dönmüştü.

"Kris'in sakladığı anahtar." Baek gözlerini kısarak kafasını salladı, hatırladığını anlamıştım. "Güvenli bir yerde olduğuna emindik, biliyorsunuz. Yıllardır hiçbir sorun çıkmamıştı."

Hepsi otomatik bir şekilde kafasını salladığında, onları izliyordum. Soru sormam gerekiyor muydu, emin değildim. Hangisi dikkat çekerdi, merak etmem mi yoksa etmemem mi?

Doğal olmam gerektiğine göre, merak etmem daha mantıklısıydı.

"Neyin anahtarı bu?"

Sorumla birlikte herkes bana döndüğünde, kaşlarımı çattım. Beni yadırgayan bir ifadeyle bakmıyorlardı ama tam olarak tepkilerine anlam verememiştim.

"Biz de bilmiyoruz." Suho konuştuğunda tiksinen bir ifadeyle, onu dinlemeye başladım. "Bunu bir tek Kris biliyor." Duraksayarak Kai'ye baktı. "Bir ihtimal de Kai. Başka kimsenin bir bilgisi yok."

"Ben de bilmiyorum."

Kai oldukça net bir şekilde cevap verdiğinde, sadece Kris'in ne işe yaradığını bildiği bir anahtarı çalan gruptan korkmam gerekip gerekmediğini düşünüyordum. Bu kadar gizli bir bilgiye nasıl ulaşmışlardı?

"Çalanı bulmak zor mu Kai?"

Chen dikleştirdiği bedeniyle konuştuğunda, belli etmesem bile gerilmiştim. Sesinde öyle bir ton vardı ki, bulmak sanki çok kolaymış gibi konuşuyordu. Bu planımı tekrar düşünmeye itmişti, eksik bıraktığım bir yer olmamıştı değil mi?

"O evin her yerinde kameralar var, kayıtları incelemişsindir?" Chen tekrar konuştuğunda, rahatlayarak Kai'ye baktım. Bu hesaba kattığım bir olaydı, beni asla tanıyamayacakları bir hale girmiştim ve yüzümü saklamıştım.

Sorun yok gibi görünüyordu.

Muhteşem zeka Chen beni boşuna germişti. Bu ukala tavrının arkasında çalışan bir kafası olduğunu biliyordum, bu yüzden hareketleri tedirginlik uyandırıyordu ama bu sefer şaşırtmıştı.

Kendine güvenme sebebi bir iki tane kamera ise gülmek zorunda kalacaktım.

"Kayıtları getirdiler, az sonra baştan sona tüm geceyi izleyeceğim." Kai kafasını eğerek, dalgınca konuştu. "Üç adamımız öldü, hayatta kalan tek adam da hiçbir şey bilmiyor."

"Tek gecede üç adamı bir kişi mi öldürdü yani?" Baek gülerek arkasına yaslandı. "Soğukkanlı seriliğini takdir ettim."

Eh, teşekkür etmek isterdim ama bu pek mümkün değildi.

"Adamın söylediğine göre bir kadınmış." Kai bulunduğu yerde doğrularak devam etti. "Takıldıkları kadınlara benzer bir hali varmış."

Hala hiçbir riskli konuşma geçmezken, rahatlamaya devam ediyordum.

"Bir de kadınmış?"

Baek iyice şaşırdığında, gözlerimi devirmemek için kendimi zor tutmuştum. Bir gecede bundan daha çok insanı öldürmüşlüğüm vardı, bu tavırlarını hakaret olarak alıyordum.

"Onu mutlaka ele geçirmemiz lazım, belki de sadece bir piyondu ama bir yerinden başlamış oluruz."

Kai, bir yerinden başlamış olmak istiyorsa ilk olarak etrafına bakıp, zaten elinde olduğumu fark etmeliydi.

Bu durum, istemsizce beni eğlendiriyordu. Memnun değildim, hain olduğum bir yerde ihanet ederken halimden son derece hoşnut olmam da saçma olurdu. Sadece bir oyun gibiydi.

Beni asla yakalayamadıkları bir oyun.

"Chanyeol, Kris'in şüphelendiği birileri var. Tanıdığın biriymiş, onu ziyaret et."

Kai cebinden çıkardığı ufak bir kağıdı Chanyeol'e uzattı. Tahminen adres yazan kağıdı okuyan Chanyeol soğuk bakışlarını Kai'ye döndürerek ufak bir onaylama hareketi yaptı.

"Kris'in o kadar önem verdiği bir anahtarı bile koruyamayacak duruma ne ara geldik?"

Tao ters tavrını koruyarak konuştuğunda tüm bakışlar ona dönmüştü. Bir bakıma haklıydı ama her şey bu kadar basit değildi. Korumak istedikleri şeyler ne kadar artarsa, risk de artardı.

Düşmanları da çoğalıyordu, onların arasına girmiş bir haini bulup kullanmak isteyebilecek kadar güçlü düşmanları bile vardı.

Bu açıdan bakınca zafiyet göstermeleri normaldi ama bu devam ederse, sonları olurdu.

O sonu getirmek için buradaydım, peki neden onları kendine gelmeleri için uyarmak istiyordum?

"Herhangi bir duruma geldiğimiz yok, sadece şu sıralar düşmanlarımızın gözdesiyiz." Kai kendine güvenini yansıtacak şekilde konuşuyordu. "Çözülmeyecek meseleler değil, saçma sapan düşüncelere kapılmaya gerek yok."

Burada bulunan herkes Kai'ye inandığında, ben bakışlarımı elime çevirdim. Çözülmeyecek meseleler değildi ama çözmek için başlaması gereken yeri göremiyordu.

Benden başlamalıydı, beni kullanarak diğer büyük tehdide ulaşmalı ve her şeyden topluca kurtulmalıydı.

Derin bir nefes alarak, kendime hatırlattım. Beni bulmasına asla izin vermeyecektim, onun yapması gerekeni yaparak Tae'nin ölümüne sebep olanları bulacaktım.

Daha sonra da onların sonu olacaktım.

"Toplantımız var, konuşma bitti sanırım?"

Xiumin saatine bakarak konuştuğunda Kai kafasını salladı. İlk kalkan Chen ve Xiumin olmuştu, daha sonra da Kai onların peşinden odadan çıkmıştı.

"Ben de şu görüşmeyi iptal edeyim, gitmemiz gereken bir yer varmış madem."

Baek elini telefonuna uzattığında Chanyeol müdahale etti. "Gerek yok, bir iki adamla konuşmaya gideceğim diye işleri erteleme."

"Tek başına mı gideceksin?"

Baek tedirgin olmuş gibi duruyordu, Chanyeol'ün rahatlığından anladığım kadarıyla adamları önemsemiyordu. Açıkçası gerçeği bildiğimden, Chanyeol'ün elinin boş döneceğine emindim.

Ona bir şey olmazdı ama Baek benimle aynı düşünmüyor gibiydi.

"Bilmem, belki yanıma birilerini alırım."

"İstersen seninle ben geleyim, bugün işim yok?"

İstemsizce konuşmalarına müdahale ettiğimde ikisinin de bakışları bana dönmüştü. Baek'in içi rahat etmemiş gibi duruyordu, bizden biri onunla giderse kendini daha iyi hissederdi.

"Kai'nin bundan memnun olacağını sanmıyorum." Chanyeol göz kırparak, sırıttı. Tavrı benim de gülümsememe neden olmuştu. "Grubumuza giren en sağlam kadın olduğunu söylemiş miydim daha önce? Mekan basma için gönüllü olma falan, gözlerim yaşaracak."

Bundan çok daha fazlasını yaptığımı biliyordu, yüzündeki ifadeden anlıyordum. Şaka yapıyordu ama ben bir konuda ciddi olduğunu biliyordum.

Beni gerçekten bu gruba girmiş en sağlam kadın olarak görüyordu.

"Teklif var, ısrar yok. Sana kolay gelsin."

Oturduğum yerden kalkarken, Chanyeol'e gülümsedim. Baek dışında birine iyi davranırken onu görmek zordu, bu yüzden içimde garip bir mutluluk hissediyordum.

Kabullenilmiştim, hem de gerçekten aileden biri olarak görecekleri kadar. Bana sonsuz güvenecekleri kadar.

Birilerinin güvenini boşa çıkaracak olmak, ne olursa olsun zordu.

***

Motoru çarpmıştım.

Evet, korumalardan birinin motorunu.

"Pişt! Boş musun?"

Kai'nin önüne doğru motoru kırmıştım, o kadar dalgın görünüyordu ki benim yerime başkası olsaydı çarpabileceğini düşünerek sinirlenmiştim.

"Selam."

Kai kafasını kaldırır kaldırmaz göz göze gelmiştik. Fazla hissiyata dayalı biri değildim, yine de Kai'nin bana farklı baktığını anlayabiliyordum. Her zamankinden daha farklı.

"İyi misin?"

Motordaki oturuşumu bozacakken elindeki sigarasını yere attı ve üstüne bastı. Ben onu davet bile etmeden arkama geçip oturduğunda şaşırmıştım. Farklı bir şey hissettim diyordum ama öyle davranmıyor gibiydi.

Kai kollarını belime doladığı an, motoru çalıştırdım ve sürmeye başladım. Motoru yavaş süren insanlara ayar olduğum için hızımı arttırmıştım. Altında motor varsa ve çalmışsan hakkını vermen gerekiyordu.

"Sıkı tutunsan iyi edersin Kai, motordan yuvarlanmanı istemiyorum."

Uyarımı yapar yapmaz, bana daha çok sarılmasını bekledim ve gaza iyice asıldım. Motorun uç kısmını kaldırmayı düşünsem de trafikte bu kadar insanın olması beni engelliyordu.

Bir hata yapmamla suçsuz olan insanlara zarar verebilirdim. Risk almadan sola doğru kırdım ve hızımı yavaşlattım.

Sahile gelmeyi uygun görmüştüm, burada beraber olmuştuk ve unutması imkansıza yakındı.

Motoru durdurdum, Kai hiç beklemeden aşağıya inmişti ve sahile doğru yürümeye başlamıştı. Buranın havasını seviyordum ama Kai'nin hareketleri yüzünden rahat bir nefes bile alamamıştım.

Hızlı adımlarla yanına ulaştım ve kendimi kumların üstüne bıraktım. Gözlerim Kai'nin yüzünü tarıyordu ama bana bakmamaya yemin etmiş gibiydi.

"İyi olmadığını görebiliyorum. Anlatmak ister misin? Sessiz mi kalmalıyım?"

Kollarımız yan yana olduğu için hafifçe onu dürttüm ve bana dönmesini sağladım. Gözüme gelen bukleyi geriye doğru atıp, iç çekmesini izlemek benim için kolay olmamıştı.

"İyiyim."

Siktiğimin yalanlarını söylemekten ne anlıyordu bu insanlar? Görüyordum, kör değildim ve bunu bana yansıtıyordu. İyi olmadığını hissettirmemek istiyorsa buna göre davranmalıydı insan.

Kai benim adamım olsa onu yumruklardım. Adamım olmadığı için elimi yüzüne çıkartıp, yanağını okşamakla yetinmiştim.

"İstemediğin bir şeyi yapar mıydın?"

Sabahtan beri yüzüme bakıyordu ve uzun bir sessizliğin sonunda bu soruyu sormuştu.

Bana kimse istemediğim bir harekette bulunamazdı. Bulunduysa da bedelini mutlaka öderdi. Beni zorlayarak, istemediğim bir şeyi kimse yaptıramazdı.

Ben istersem yapardım, bu kadar basitti.

"Yapmazdım.". Kafasını aşağı yukarı sallayıp benimle göz temasını kestiğinde, sıkıntıyla nefes verdim. Bu soruları neden sorduğu hakkında bir fikrim yoktu ama son günlerde saçmaladığı için alışmış bile sayılırdım.

Duygusal bir dönem yaşıyor olmalıydı, nedeni neydi bilmiyordum ama sormaya da hiç niyetim yoktu.

"Seni böyle düşünceli görmek içimi bayıyor. Yakışıklılığını kaybediyorsun." Oturmaktan bunaldığım için kendimi kumların üstüne tam anlamıyla bıraktım. Sırtım ağrıyordu ve bir yere yaslanmadan oturmak daha da çekilmez oluyordu.

"Bugün çok konuşkansın." Kai yanıma uzanıp, kafamı kaldırdı ve kolunun üstüne uzanmamı sağladı.

"Dayanıklı biriyim, istersen sen benim kolumda yatabilirsin." Bana dönük olduğu için göz kırpmıştım, enerjim yüksekti ama Kai beni sömürmeye devam edecek gibiydi.

"Bu işlere nasıl bulaştın Iseul?"

Bana dönen bakışlarından ciddiyetini anlamıştım. Keşke anlamasaydım dedirtiyordu, bunları konuşmak için iyi bir zamanlama değildi. Ona abimden bahsedemezdim, yalan uydurmaya enerjimi harcamak istemiyordum.

"Bunları konuşmak zorunda mıyız?" Bana baktığı gibi ona bakıyordum. Yüzünden tarif edemediğim ifadeler geçiyordu, benimle göz göze gelmemek için çaba sarfediyordu ve fark etmek kalbime iyi gelmemişti.

"Israr etmeyeceğim."

Anlayışı karşısında şaşırsam da kendimi toplayarak elimi yüzüne çıkardım. Parmağımla yanağından çenesine doğru ileri geri hareketlerle onu seviyordum. Gözlerini kapattığında ise bu kadar güzel olmasının haksızlık olduğunu düşünmüştüm.

Bana ait olan güzel bir haksızlık.

"Bu işlerin içine nasıl girdiğini sen anlatmak ister misin?"

Yüzünde gezinen ellerim, saçlarına çıktığında gözlerini açmıştı. Bana bakmıyordu, gökyüzüne bakarak derin nefesler alıyor olmasının ardındaki sebebi merak etmeye başlamıştım.

"Aşıktım."

İstemsizce elimin hareketini durdurdum. "On yedi yaşındaydım ve hayatımda ilk kez aşık olmuştum."

Hızlanmaya başlayan kalp ritmimin nasıl yavaşlayacağını bilmiyordum. Bana ihanet eder gibi atması ise kabul edilebilir cinsten değildi.

"Benden alınmasına seyirci kalmak zorundaydım-"

Kai yüzümdeki ifadeyi görüp, cümlesine devam etmekten vazgeçmişti. Kalbimde bir acı hissediyordum, daha önce tanıdık olmadığım bir şekilde atıyordu ve her hareketinde tenime batmaya çalışıyor gibiydi.

"Beni yeniden hayata tutunduran Kris oldu."

Kai'nin anlattığı bu hikayeye başından beri hakimdim. Onların arasına ilk katılacağım anda, yatağındayken, konuşurken, plan kurarken her zaman aklımda olan bir konuydu bu.

Peki neden ağzından duyuyor olmak canımı acıtmıştı?

"Anladım."

Kafamı az önce onun yaptığı gibi gökyüzüne çevirdim. Rolleri değişmiş gibiydik, o da bana dönmeyi tercih etmişti.

Yüzümde hissettiğim işaret parmağı, çenemden yanağıma doğru yavaşça ileri geri yaparken gülümsemek istemiştim. Tek yaptığım ise ifadesizce gözlerimi kapatmak olmuştu.

Hareketlerimi kontrol edemiyordum ve can sıkıcı olmaya başlamıştı.

"Suratın 130 derece olabilir Iseul. Kıskanmana gerek yoktu."

Kıskanmak mı?

Hızla gözlerimi açarak inanamıyor gibi bakmaya başladım. Yüzündeki ifade aşırı ciddiydi ve eliyle yüzümü avuçlayarak ateşimi ölçmeye çalışıyordu. Mesela dudakları alnımdaydı ve ben onu engellemek yerine duyduklarımı sindirmeye çalışıyordum.

"Kendini buna inandırmış olamazsın, öyle değil mi Kai?"

Kafasını hızla aşağı yukarı sallayıp uzandığı yerden kalktı ve benim kalkmama izin vermeden kucakladı.

"Kendim yürüyebilirim gerizekalı! Bırak."

Kai adım atmayı keserek yüzünü bana çevirdiğinde güldüğünü görmüştüm. "Gerizekalı mı? Orospu çocuğu, pezevenk, şerefsiz kelimelerine n'oldu? Kıskançlığın normal kadınlarınki gibiymiş."

Açılan ağzıma engel olamıyordum ve ne diyeceğimi bilemez haldeydim. "Sen bittin."

"Mümkünse yatakta bitmek istiyorum. Öldür beni?"

Kulaklarım doğru mu duyuyordu şu an? Başıma gelenlere inanamıyordum ve kıskanmakla suçlanıyordum. Hem de normal kadınlar gibi!

"Seni şurada dövmemem için bir sebep söyle?"

Beni yere bıraktı ve ellerini arkasına aldı. "Dövebilirsin."

Ellerim arkada olmasa dövemezsin demek mi oluyordu bu? Kendini soktuğu şu duruma gülmekten başka bir cevap bulamamıştım. Yine de bir yumruktan ne zarar gelebilirdi ki?

Motora bineceğimi düşündürüp, arkamdan gelmesini bekledim. Sazan gibi yapmıştı ve tam arkamda olduğunu hissettiğim an hızlıca dönüp, burnuna kafamı geçirmiştim.

Kafa atmayı seviyordum, özellikle burun hassas noktamdı!

"Siktir! Ah, burnum."

Kai sızlanarak eliyle burnunu tutuyordu. Şu an yaptığım şeyin bir hata olduğunu anlamıştım çünkü motorla gelmiştik. Yani motoru da bizim güvenlikten çalmıştım.

Burnunu tutan bir gerzek ne işime yarayacaktı? Onu burada bırakıp gitmek varken rezillik çekecektim.

"Sızlanma Kai, yavaş vurdum abartıyorsun. Bin şu motora."

Yanına yaklaşıp elini burnundan çektim, biraz kanıyordu ama çözülmeyecek gibi bir sorun değildi. Kafamdaki bandanayı çıkartıp burnuna bastırdım, sert de vurmamıştım ama neden kanadığını çözemiyordum.

"İki dakika normal bir kadın olamadın. Kıskanıp kıskanıp kafa attın."

Motora zorla binmişti ve boş konuşuyordu. Kadınlar olarak bu çektiğimiz neydi tam olarak?

Göz devirerek motora binmesine yardımcı oldum. Bilerek çok acı çekiyor gibi davrandığına emindim, şerefsizin evladı.

Sıkıntılı bir motor yolculuğundan sonra kendimizi zorla bara atabilmiştik. Mekanın kapısındayken içeriden gelen sesleri duyduğumuz anda birbirimize baktık.

Mekan bugün kapalıydı, bu sesler neydi böyle?

Hızlı adımlarla içeri girdiğimizde, gördüğüm manzarayla bir an olduğum yerde kalmıştım. Yerde bir adam atıyordu, kim olduğunu bilmiyordum. Garip olan bu değildi.

Adamın üstünde onu parçalayacakmış gibi duran bir Baekhyun vardı ve acımadan yumruklarını yüzüne geçiriyordu.

Tao onların yanındaydı, yüzündeki şok ifadesiyle öylece izliyor herhangi bir müdahalede bulunmuyordu. Bu saçma ortamı bölen Kai oldu, neredeyse koşarak yanlarına vardığında ben de adım atmaya başladım.

Baek'i güç bela adamın üstünden kaldırırken bağırıyordu. "Baek, delirdin mi sen? Kendi adamını yumruklamak da ne oluyor?" Demek onların kumarhaneden biriydi, anlamayarak kaşlarımı çattım. Onu neden dövüyordu?

"Bırak beni, öldüreceğim orospu çocuğunu."

Baek gözü dönmüş gibi kendini kurtarmaya çalıştığında, adam öksürerek kafasını yere koydu. Gücü bitmiş gibi duruyordu, tekrar saldırma ihtimali olan Baek'ten uzaklaşmaya bile çalışmıyordu.

"Neler oluyor Baek?"

Olayın anlamsızlığına daha fazla dayanamayarak sorduğumda, Baek Kai'nin elinden kurtuldu ve kendini koltuklardan birine atarak başını ellerinin arasına aldı. Kai ile birbirimize baktık, en az benim kadar şaşırmış görünüyordu.

Kısa bakışmamızı bölen Tao'nun kısık sesi olmuştu.

"Onun Chanyeol ile gitmesi gerekiyordu ama burada kalmış ve-" Yutkunarak yerdeki adama ve Baek'e baktı. Bize döndüğünde yüzündeki ifadeyi hiç beğenmemiştim.

Hoşuma gitmeyecek şeyler duyacaktım.

"Chanyeol'ün çoktan dönmesi gerekiyordu."

+600 VOTE SINIRIMIZ💋

Continue Reading

You'll Also Like

9.7K 1.2K 25
Gökyüzüne salıncak kurdum, sonra yıldızlara dokundum parmak uçlarımda. Gün güneşten öncedir, kraliçe ise hepsinden önce. Rosékook AU Düzyazı
156K 9.7K 55
Soo Yun yine bütün arkadaslarindan daha hızlı bir şekilde yapbozunu tamamlarken yüzünde ki tebessüm yapbozunun onun gibi kücük elleri olan biri tar...
43.6K 3.3K 28
jungkook kendisine takıntılı eski kız arkadaşından kurtulmanın tek yolunu eşcinsel olduğunu ileri sürmekte görüyordu ve bunun için taehyung'tan yardı...
215K 8.8K 38
ʜᴇʀ şᴇʏ ꜱᴀʟᴀᴋ ᴋᴀʀᴅᴇşɪᴍɪɴ ʏᴀʟᴀɴıʏʟᴀ ʙᴀşʟᴀᴅı... ꜱɪᴢ: ᴅᴇʟɪᴋᴀɴʟıʏꜱᴀɴ ᴋᴏɴᴜᴍ ᴀᴛᴀʀꜱıɴ!