Lyssa | KAI ✓

By Elyios

686K 70.6K 29.7K

Hayran Kurgu #1 Gerçeği saklamak istiyorum, Seni her şeyden korumak... Ama biliyorsun, İçimizdeki kötülüklerl... More

Tanıtım
Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 35
Bölüm 36
Bölüm 37
Bölüm 38
Bölüm 39
Bölüm 40
Bölüm 41
Bölüm 42
Bölüm 43
Bölüm 44
Bölüm 45
Bölüm 46
Bölüm 47
Bölüm 48
Bölüm 49
Bölüm 50
Bölüm 51
Bölüm 52
Bölüm 53
Bölüm 54
Bölüm 55
Final Part 1
Final Part 2
Teşekkürler
Yeni Kitap | Elyora

Bölüm 34

10.8K 1.3K 300
By Elyios

Şükür kavuşturana♥️
Keyifli okumalar efenim🍷

Arabanın içinde gergin bir sessizlik vardı, Kai yola çıktığımızdan beri ağzını bir kere bile açmamıştı ve sanki ufacık gözü kaysa, kaza yapacakmışız gibi yola odaklanmıştı.

Neden böyle olduğunu biliyordum, Luhanı kurtarmak için çok geç kalmış olabilirdik ve bunun herkes farkındaydı.

"Kai." Daha fazla sessizliğe dayanamayarak ona döndüm. Zaten endişeliydim, bir de onun ağzını bıçak açmayınca iyice geriliyordum.

Yüzünde hiçbir mimik oynamadan, aynı şekilde yola bakmaya devam ettiğinde derin bir nefes verdim. "Kai." Biraz daha sesimi yükseltmem işe yaradı ve sanki transtan çıkmış gibi, boş gözlerle bana bakmaya başladı.

"Bu kadar endişelenmene gerek yok, Luhanı öldürdüklerini sanmıyorum"

Kafasını sallayarak tekrar yola döndü ve bir süre gözlerini kısarak düşündü. Onu rahatsız eden bir şeyler olduğu belliydi ama ne olduğunu çıkaramıyordum.

"O adam, neden seni de kaçırmadı? Elinde iki üyenin olması daha çok işine gelirdi."

Omuz silkerek ona bakmaya devam ettim, bunun sebebini ben de pek anlamamıştım ama Kainin aklına bu kadar takıldığını bilmiyordum. "Belki de hedefleri sadece Luhandı." diyerek düşüncemi belirttiğimde kafasını salladı.

"Bizimle oyun oynuyor olmalı."

Muhtemeldi, yer altı dünyasında böyle küçük oyunlar her zaman oynanırdı ama benim aklım hala adamın seni tanıyorum diyişindeydi.

Tanıdığı Iseul hain olan mıydı, yoksa gruba yeni giren miydi?

Araba düzlük bir alanda sessiz bir şekilde durduğunda, camdan etrafı inceledim. Gene ürkütücü bir yerdeydik ve yine etrafta ağaçlar vardı.

"Bu orman olayı artık canımı sıkmaya başladı."

Söylenerek arabadan inmek için kola parmaklarımı koydum. Daha baskı yapamadan, Kainin elini kolumda hissettim ve ona döndüm.

"Sana arabada otur desem, beni dinler misin?"

"Luhan kaçırıldığında ben oradaydım, kurtarılırken de orada olacağım."

Başka bir şey demesine izin vermeden kendimi arabadan dışarı attım. Bir korkak gibi burada işlerinin bitmesini bekleyecek değildim, böyle bir şeyi asla yapmazdım.

Arka arkaya duran arabalara gözüm kaydı ve Kai yanıma gelene kadar, arabalardan inen çete üyelerini izledim. Sehunun arabasından DOnun indiğini görmemle kaşlarımı kaldırdım, planın hazırlık aşamasında hiç onu görmemiştim.

Herkes açıklık alanda toplandığında, yanımıza başka adamlar getirmediğimiz için hala salak olduğumuzu düşünüyordum. Ne kadar kalabalıksak, o kadar iyiydi ama Krisin felsefesi asla buna uymuyordu.

"Luhanı bulup, bu evden hemen çıkacağız. O adamı aramakla vakit kaybetmek yok, anladınız mı?" Kris herkese tek tek bakarak tembihlediğinde, kafa salladılar. "İçeride ne var bilmiyoruz, tuzağa düşme ihtimalini sakın unutmayın ve sadece Luhana odaklanın."

"Onun burada olduğuna eminiz, değil mi?" Sehunun mor gözaltıları ve her an bayılacakmış gibi görünen görüntüsü beni bile endişelendiriyordu. Krisin yerinde olsam onun buraya gelmesine asla izin vermezdim, Luhanı görünce ağlama krizine gitme ihtimali bile vardı ve zorluk çıkarırdı.

Krisin ya bunu düşünecek aklı yoktu ya da Sehunun kendini kaybetmeyeceğine çok güveniyordu.

"Emin olsak da olmasak da elimizde tek seçenek bu Sehun."

Kris yerine Kai onu cevapladığında, Sehun kafasını sallayarak gözlerini kapattı. Onun bu hali rahatsız hissetmeme sebep oluyordu, bu hissi geçiştirmek için arkama döndüm ve eve tekrar göz attım.

Sehunun sakinleşmesi kısa sürdü, silahlar kontrol edildi ve eve doğru yürümeye başladık. Kainin özellikle benim yakınımda durmaya çalıştığını fark ediyordum ve bu bana oldukça garip geliyordu.

Kendi canımı hep ben korumuştum, başkasına ihtiyaç duymamıştım ve şu anda da duymuyordum ama Kainin hareketleri içten içe hoşuma gidiyordu.

Bana bir can borcu vardı, yaptıklarını buna bağlamak istiyordum.

"Iseul." Bana seslenen Kaiye döndüm. "Dikkatli ol, tamam mı?"

"Hep beraber gidiyoruz Kai, kahramanlık yapmaya niyetim yok. Merak etme."

Yamuk bir şekilde güldü ve bakışlarını tekrar yola çevirdi.

Gecenin sessizliğine uyum sağlayarak, dikkatli adımlarla yürüyorduk. Arabaları evi görebilecek bir yere bırakmıştık, elbette evin önüne kadar götürecek kadar salak değildik.

"Birbirinizin arkasını kollayın, bir kişiyi bile yaralanmış görmeyeceğim."

Kris otoriter ses tonuyla konuştuğunda, kafamı eğerek alayla sırıttım. İçinde kaç adamın olduğunu bile bilmediğimiz bir eve giriyorduk, zaten bizi yaralanmış göremezdi.

En iyi ihtimalle ölürdük, cesetlerimizi bu evden çıkaramazlardı bile.

Eve yaklaştıkça silahı tutuşum sıkılaşıyordu, içimde garip bir his vardı. Sanki istemediğim bir şeyin içine çekiliyor gibiydim.

Zaten ormanın ortasında olan evin bahçesine girebilmek için duvardan sıra sıra atladık, bir anlık dikkatsizliğimle kolumu hafifçe çizmiştim.

"Kanıyor mu?" Kai fısıldayarak, karanlıkta kolumu görmek için bana yaklaştı. Şu an bulunduğumuz durumda düşündüğü şey neredeyse gülmeme neden olacaktı, panik bu çocuğun beyin hücrelerine mi vurmuştu?

"Direkt içeri girelim, Luhanın bulunduğu odayı bilmedikçe gizlice onu alıp çıkamayız zaten."

Chanyeol herkesin bildiğini dile getirince, kimse itiraz etmedi.

Talimat yerine geçen konuşmadan sonra, profesyonel insanlarla olduğumu hissedeceğim kadar kısa sürede içeri girmiştik. Xiuminin bir diğer yeteneği de kapı açmaktı.

Gruptaki vasfının kilit açmak olması üzücüydü.

Önde Kris ve onun arkasında Kai olmak üzere girdiğimiz salonu inceledik. Ellerimiz tetiklerde silahlarımız karanlığa doğrultulmuş şekildeydi.

Evin olağan dışı sessizliği içimi ürpetirken, Kainin el hareketini görerek ona odaklandım. İlerlememizi işaret ediyordu.

Yavaş adımlarla neredeyse tüm alt katı kontrol ettiğimizde, artık bir terslik olduğundan şüphem kalmamıştı. Kimse yoktu, yaşam belirtisi gösterecek bir şey bile yoktu.

"Yolunda gitmeyen bir şeyler var." Dibimdeki Sehun mırıldandığında, içimdeki tüm kötü duyguları bastırarak ona gülümsedim. Her an kendini salacakmış gibi duruyordu, bir de onunla uğraşmak iyi olmazdı.

"Endişelenme, Luhanı alıp gideceğiz."

Tabi eve bir bomba koymadılarsa ya da açtığımız bir kapının ardından bizi taramazlarsa.

"Üst kata çıkalım."

Krise kimse itiraz etmedi ve temkinli adımlarla bu sefer üst kata çıktık. Garip bir şekilde burada sadece iki oda vardı. Kai ilk odada şansını denediğinde, kapı kilitli olduğu için geri çekilmek zorunda kaldı.

Krisin yöneldiği kapıysa açılmıştı. Ortada bir tezgahın olduğu, garip bir oda karşımızda duruyordu. İçeride kimse yoktu, birilerinin saklanabileceği bir yer bile yoktu.

Odada gözlerimizi gezdirirken duyduğumuz bir haykırışla, hepimiz duraksadık. Arkamdan gelen derin nefes alışverişi duyunca oraya döndüm, Sehun dolu gözleriyle açılmayan kapıya bakıyordu.

"Bu Luhanın sesi."

Kendine gelmesi sadece saniyelerini aldı, kafasını iki yana sallayarak kendini topladı ve geri geri adımladı. Hızla kapıya yürüyerek omuz attığında, yüzümü buruşturmuştum. Bu kapı kırma olayı hiçbir zaman hoşuma gitmemişti.

Defalarca denemesine rağmen kapıda bir etki bırakamadığında, Kai onun kolunu tuttu. Oldukça vahşi bir hareketle kolunu çekti ve tekrar kapıya vurduğunda, kırılma sesiyle birlikte kapı ardına kadar açıldı.

Sehun dengesini zar zor toparlayarak, duruşunu dikleştirdi ve gözleri anında odanın ortasındaki yatağı buldu.

Bakışlarımı yatağa çevirdim, Luhanı en son gören ben olduğum için halini az çok tahmin edebiliyordum. Kanlar içinde yerde yattığını hatırladığım her an, onu çok da iyi bir halde bulamayacağımızı biliyordum.

Gördüğüm ise, tahmin ettiğimden bin kat daha kötüydü.

Nefesimin ciğerlerime ulaşmadığını fark ettim. Ellerindeki kelepçelerle yatağa bağlanmış, saçlarını elleriyle çekiştiren ve acı dolu çığlıklar atan Luhan, beynimdeki her şeyi kısa süreliğine duraksatmıştı.

Ben bu grubun içinde intikam için vardım, ben onların bir parçası değildim. Onlar için üzülmezdim, onlara acımazdım. Onlarla duygusal bir bağ kurmazdım.

Bunların hiçbirini yapmazdım, yapmazdım ama neden Luhana bakınca ağlama isteğiyle doluyordum?

Kendime izin verdim, kafamı eğdim ve gözlerimi kapattım. Yüzündeki canlılık gitmişti, gözlerindeki ifade neredeyse aç bir hayvanın saldırganlığının aynısıydı.

Ne kadar çirkin bir dünyanın içinde olduğum bir kez daha yüzüme çarptı. Bu gerçeği unutuyordum, pisliğin içinde yaşıyordum. Bir insana bunu yapabilecek insanlarla konuşuyordum, bazen onlardan biri oluyordum.

"Luhan."

Sehun'un fısıltısı, kulaklarımda yankılandı. Onun sesiyle herkes kendine gelmiş gibi bir hareketlilik oldu. İlk olarak Luhanı yatağa bağlayan kelepçelerden kurtardılar, bunu yaparken hiç kimse ona bakmıyordu.

Elleri kurtulunca sulanmış gözlerini sildi, derin nefes alışverişleriyle göğsü inip kalkıyordu ve sanki kendini tutmaya çalışıyor gibiydi.

"Kai, Chanyeol." Kris konuştuğunda, Kai ve Chanyeol ona döndü. "Biz çıkıp etrafı kontrol edelim."

"Saatler önce gittiler buradan."

Luhanın çatallı çıkan sesiyle, Kris yumruklarını sıktı. Bunu yapanları yakalamak istediği çok açıktı, elinde kaçırmış olmak onu memnun etmemişti.

Sehun büyük adımlarla Luhanın yanına gitti ve yatağının kenarına oturdu. Ters giden bir şeyler vardı, Luhanın donuk suratı bile anlamak için yeterliydi.

"İyi misin?" Sehun, Luhana bakarak sorduğunda derin bir nefes verdim. İzlemesi zor bir görüntüydü.

Luhan dolu gözlerini etrafta gezdirdi, gözlerindeki donuk ifadenin yerini keder aldı ve yutkundu. Sehun'a bakarak kafasını salladı ve üstündeki siyah kazağın kollarını çekiştirdi.

"İyiyim, sorun yok." Krise dönerek hafifçe öksürdükten sonra devam etti. "Sizin geleceğinizi saatler önce öğrenmişlerdi."

"Seni neden burada bıraktılar?"

Lay temkinli bir sesle konuştuğunda, Luhan kelepçelerden dolayı kızaran bileklerini ovdu. "Bilmiyorum." Kafasını eğerek konuşması garip gelsede üstünde durmadım.

"Neden çığlık atıyordun?" Bu sefer Sehun soru sorma sırasını devralmıştı. Luhan, elini yüzüne çıkardı ve sertçe ovuşturdu. "Geleceğinizi biliyordum, sesleri duyunca beni fark edin istedim."

"Acı çekiyorsun sandım."

Sehun yine kısık bir sesle konuşunca Luhan ellerini birbirine kenetleyerek zoraki olduğu belli olan bir şekilde gülümsedi. "Saatlerce dayak yedim, olsun o kadar."

"Seni bir odada tutup, dövmek için mi kaçırdılar yani?"

Mantıksızlık silsilesini dile getiren Chenle kafamı salladım. Olaylar o kadar saçma gelişiyordu ki, anlam veremiyordum.

"Bunu bana mı soruyorsunuz?" Luhan ters bir şekilde konuştuğunda Sehun beklemeden ona sarıldı. Günlerdir üstünde olan tüm yükün omuzlarından kalktığını hissediyordum.

Luhan da Sehun'a sarıldı ve bir süre öylece kaldılar. Evi terk etmeden önce onların sarılmalarını ve Luhanın kimsenin gözlerini bulmayan bakışlarını izledim.

Bunun altından ne çıkacağını merak ediyordum.

...

"Luhan nasıl?" Kai, oturduğu bar taburesinde Sehun'a dönüp konuştuğunda ben de döndüm. "İyi olduğunu söylüyor."

"Seninle konuşmuyor mu?"

Baekin meraklı ses tonuyla Sehun omuz silkti. Gözaltları olduğundan daha da çökük duruyordu. Ruh hali Luhanın kayıp olduğu zamanlara göre daha iyiydi ama hala kendini toplamış gibi durmuyordu.

"Geçiştiriyor. Daha önce benimle paylaşmadığı bir şey olmamıştı, nasıl yaklaşacağımı bilmiyorum." diyerek ellerini saçlarına soktuğunda herkes kafasını eğdi. Buna denilecek bir şeyleri yok gibi duruyordu.

"Ona biraz zaman ver, bir oda içinde o kadar süre kapalı olmak ve o adamlarla uğraşmak kolay olmamıştır." Kimse konuşmayınca, Sehun'a ben teselli vermeye çalışmıştım. "Çok daha zor şeyleri paylaştı benimle daha önce."

"Üzme kendini." diyerek hafifçe omzuna vurdum. Kafasını sallayarak önündeki içkiden bir iki yudum aldı ve dalgın bir şekilde bardağı izlemeye başladı.

Ondan bakışlarımı çekerek Kaiye döndüm, yüzü ifadesiz görünüyordu ama altında yatan endişeyi hissedebiliyordum. Onu tanımaya başlamıştım, gizlediği ifadeleri okuyabiliyordum.

"Suho, Baekle bana da aynısından." Chanyeol, Sehunun elindeki bardağı göstererek konuştuğunda Suho kafasını salladı.

Bir süre sessizce bekledik. Arada Kaiyle göz göze geliyordum ama genel olarak bakışlarını benden kaçırıyordu. Tam elimi kendi bardağıma uzatacağım sırada merdivenden gelen gürültüyle hepimizin kafası o yöne döndü.

Luhan, nefes nefese merdivenlerden iniyordu.

Hareketlerindeki acelecilik ve hakimiyetsizlik kaşlarımı çatmama neden oldu. Hepimiz onun yanımıza gelmesini bekliyorduk ama o, bizi geçerek kapıya yöneldi.

Sehun anında ayağa fırlayarak kolunu tuttu ve önüne geçti. "Nereye?" diye sorduğunda, bakışlarımı istemsizce Luhana çevirdim. Boynundaki damarlar şişmişti, yüzü terliydi ve gözlerinde çok garip bir ifade vardı. Sürekli dudaklarını ısırdığı için hafifçe kanattığını görebiliyordum.

"Sehun, bırak beni."

Titreyen sesiyle Sehun'a emir verdiğinde, kaşlarımı kaldırdım. Bir şeyler yolunda gitmiyordu, Luhan onu bulduğumuz halden çok daha kötü görünüyordu.

Sanki can çekişiyordu, aldığı nefes ona yetmiyormuş gibi sık nefeslerini daha da sıklaştırdı. "Nereye diye sordum." Sehun'un net konuşmasına karşılık, hepimizi şaşırtan bir şey oldu.

Luhan, Sehun'a sağlam bir yumruk attı ve onu düşüremese bile sendelemesine neden oldu. "Sana beni bırak dedim!" Bağırarak hala koluna sarılı ellerden kurtulmak için sertçe çekti.

Kolunun üstünde duran, dışarı çıkınca giyeceğini tahmin ettiğim ceketi sert hareketiyle yere düştü. Luhan bir iki adım geriledi ve Sehunun donakaldığını fark ettim.

Etraftaki ölüm sessizliği tedirgin olmama sebep oldu, diğerlerine baktığımda dehşetle Luhana baktıklarını gördüm. Sehunun bakışlarını takip ederek Luhana baktığımda, bakışlarım mosmor olan kolunu bulmuştu.

Bunun ne anlama geldiğini biliyordum, buradaki herkes gibi.

"Luhan sen," Sehun gözlerini Luhanın yüzüne çevirdi. "S-sana ne yaptılar?" Cevabını bildiği bir soruydu, yüzünden bile görüyordum.

Luhan gözlerini etrafta gezdirdi ve kollarını elini çıkararak güçlü bir şekilde kaşımaya başladı. Bunu biliyordum, onun hareketlerinin anlamını biliyordum. Sanki damarları patlayacak gibi geliyordu, etrafa bakıyordu ama görmüyordu.

Belki Sehunu bile ayırt edemiyordu.

Bunları biliyordum, hepsini biliyordum. "Ben, istemedim." Bu sefer elini saçlarına çıkarak güçlü bir şekilde çekip çığlık attı. "İstemedim." Sehun kendine zarar vermesin diye onu tutmaya çalıştığında, Luhan direndi.

Karşısındakinin direnmemesi gereken bir insan olduğunu biliyordu ama buna engel olamıyordu.

Tüm bunları biliyordum.

"Çek ellerini." Luhan bağırarak tekrar Sehundan kurtulmaya çalıştı, hareketleri çok güçlü olmadığı için pek mümkün değildi. "Luhan, sakin ol."

"İstemedim diyorum sana!"

Sanki Sehun ona karşı çıkmış gibi bağırarak, tekrar kurtulmaya çalıştı. Sehun onun bu halini sakinleştirmeye çalışacaktı, onun iradesiyle savaşmasına yardım etmeye çalışacaktı.

Hep böyle olurdu.

Sehun onun hareketlerine hakim olmaya çalışarak ona sarıldı, birbirleri ile verdikleri savaş diz çökmeleri ile biraz sakinlemişti. "Ben istemedim, hiçbir zaman istemedim." Yutkundu ve gözlerinden akan yaşlarla, konuşmaya devam etti. "O lanet şey için bir kez bile yalvarmadım."

"Biliyorum, yalvarmazsın." Sehun onun sırtını sıvazladı, Luhan dudaklarını koparmak istercesine ısırıyordu. "Geçecek, daha önce de geçti. Biliyorsun, değil mi? Geçti Luhan."

"Geçti."

Kısık sesiyle onu onayladıktan sonra Sehun'a sarılan kollarını sıkılaştırdı, savaştığını görebiliyordum. Kör olmayan herkes görürdü. Sehundan destek alıyordu, ona tutunuyordu.

Kafasında net olan tek şey Sehundu ve ona tutunarak kendini yenmeye çalışıyordu.

"Bana sakladıkları yeri söylediler," Hafifçe öksürerek dişlerini sıktı. "Buradan çıkmama izin verme."

Sadece dakikalar sonra, çığlıklar atarak Sehun'un kollarından kurtuldu. Gözyaşları içinde onu tutmaya çalışan herkese ve her şeye karşı savaştı. Etrafa, kendine ve Sehun'a zarar verdi.

Sehun'un her geçen dakika daha fazla yıkılmış görünmesini anlıyordum. Onu çok iyi anlıyordum.

...

"Abi, dur." Kafasını iki yana sallayarak, dolabı kırmaya çalışan abimi tutmaya çalışıyordum. "Abi!" Beni duymadığına adım kadar emindim.

Abimin gücüne daha fazla dayanamayan kilit kırıldığında, dolabı açtı ve hızla kıyafetleri sağa sola atmaya başladı. Sonunda durduğunda, elindeki dikkatimi çekti.

Lanet olsun, bu eve nasıl girmişti o?

"Sakın yapma," Abimin elindekine yöneldiğimde, geri çekilerek onu benden kaçırdı. "Karışma, İseul. Git buradan."

"Gitmeyeceğim, ver şunu."

Ona uzandım, güçsüz halinden yararlanarak elindekini alabilirim sanıyordum ama yanağıma inen güçlü darbeyle, geriye doğru savrulduğumu hissettim.

Sırtım yerle buluştuğunda, inleyerek gözlerimi kapattım. Başımı çok kötü çarpmıştım ve burnumdan süzülen kanı hissediyordum. Saniyeler içinde sırtımdaki acıyı umursamadan ayağa kalktım ama çok kalmıştım.

Abimin onu kendine bastırışını izlerken, dolan gözlerimi gizlemek için kafamı eğdim. İnsan her şeyi yeniyordu, herkesle savaşabiliyordu ama kendini yenemiyordu.

Abim her kriz geçirdiğinde, bunun daha çok farkında oluyordum.

Rahatlayan düzenli bir hale gelen nefeslerini izlerken bile midem bulanıyordu, onu teninden çekti ve yere atarak, kendini de yere bıraktı. Onun yanına giderek yüzünü ellerimin arasına aldım.

"Abi," Gözyaşlarım hızlı bir şekilde yanaklarımdan süzülüyordu. "Bir daha olmasına izin vermeyeceğim, söz veriyorum."

Bakışları benim yüzümde odaklandı ve o da ellerini yüzüme çıkararak, burnumdan akan kana dokundu. Gözlerini dolduğunu görmek içimi yakarken, zoraki gülümsedim.

"Sana bunu ben yaptım." Kafamı iki yana salladım. "Ben yaptım, biliyorum." Derin bir nefes vererek gözlerini kapattı. "Buna direnemiyorum."

"Anlatmak zorunda değilsin."

Kafasını iki yana sallayarak, iyice derinleşen nefesiyle kafasını duvara yasladı. "Siktiğimin aklı, seni bile ayırt edememe neden oluyor. Senin için canımı veririm ama o an, o an başka bir şeye ihtiyacım yokmuş gibi geliyor."

Yenilmiş görüntüsüyle, karşımda mırıldanarak konuşan ve yavaş yavaş uykuya daldığını gördüğüm abimle, hıçkırıklarıma daha fazla mani olmadım.

O benim bu dünyadaki her şeyimdi.

Muhtaç olduğunu düşündüğü bir madde yüzünden bu hale gelmesi, bana vuracak duruma gelmesi ve her şeyi yapmaya hazır olması içimi parçalıyordu. Onun denediğini, acı çektiğini, dayanamadığını görmek beni mahvediyordu.

"Yeneceğiz, abi. Bunu beraber yeneceğiz."

...

"Luhan, sakin ol. Bunu yendik, tekrar yeneceğiz." Sehun, tekrar Luhanı zaptetmeyi başardığında, kalbimin sızladığını hissettim. Bu çaresizliği iyi biliyordum.

Luhan, Sehun'a güçlü bir yumruk attı. Ellerimi sıkarak sakin kalmaya çalıştım, etraftaki hiçbir şey dikkatimi çekmiyordu. Sadece Luhan ve Sehun'a odaklanmıştım.

Bana yaşadığım en zor günleri hatırlatıyorlardı.

Sehun patlayan dudağına aldırmadan derin bir nefes verdi ve kendini hızlıca toplayarak Luhanın karşısına dikildi. "Özür dilerim." Daha neden özür dilediğini düşünmeme kalmadan, Sehun Luhana sıkı bir yumruk geçirdi ve yere düşmesine neden oldu.

İkinci yumruğu da yerde attığında, Luhan gözlerini kapatmıştı.

Onun bayıldığını anlayınca yavaşça üstünden kalktı. "Chanyeol, Krise haber ver." Sehun, daha fazla konuşmayarak Luhanın yanında diz çöktü ve onun kafasını dizlerine yasladı.

Gözlerimi ayırmadan onları izliyordum, abimi kaybettiğimi öğrendiğim an aklıma doluyordu.

Ben abim için buradaydım, abimin emaneti için buradaydım. Bu çeteyi bitirip, hak ettiğim yere, abime ait olan yere oturmak için buradaydım ama şu an, sadece onların acısını paylaşmak istiyordum.

Bir insana bunu yapmak, kabul edilebilir bir şey değildi. Luhanın deliklerle ve morluklarla dolu kolunu görmeye bile dayanamıyordum.

"Özür dilerim kardeşim."

Özür dilerim abi.

"Seni bir daha böyle görmemek için elimden ne geliyorsa yapacağım," Gözünden akan yaşları silerek kafasını iki yana salladı. "O orospu çocuklarını bulacağım ve bu yaptıklarının hesabını soracağım. Bir daha o hale gelmene izin vermeyeceğim, söz veriyorum."

Bir daha olmasına izin vermeyeceğim, söz veriyorum.

Baek ve Chanyeol, Sehun'un yanına giderek, Luhanın yanına diz çöktüler. Ortada yatan mahvolmuş arkadaşları olmasaydı, çok güzel bir görüntüydü.

"Bunlar her kimse, canımızı nasıl yakacaklarını iyi biliyorlar." Baek derin bir nefes vererek konuştuğunda, Sehun kafasını salladı. "Bu yüzden onu kolayca almamıza izin verdiler. Onun çektiği acıya bizzat şahit olalım diye."

Daha fazla dayanamayarak arkama döndüm ve onlardan biraz uzaklaştım. Kalbimin her atışı, sanki vücuduma daha çok acı yayılmasına neden oluyordu. Asla sonu gelmiyordu, bitmek bilmeyen ve gittikçe kuvvetlenen bir zehir gibiydi.

Daha kimsesiz, daha yalnız ve daha boş hissetmeme neden oluyordu. Luhan orada yatarken, bir an tüm yaşadıklarına rağmen Sehun'u kıskandığımı hissettim.

Onun hala savaşacak bir şeyleri vardı, kardeşini tekrar kurtarma umudu vardı. Ona tutunabilirdi, Luhanın ona tutunmasını sağlayabilirdi.

Ben ise abimin mezarına bile gidemezdim, ait olduğum yerde uyuyamazdım, ben bir yere ait bile olamazdım.

Elimi tutan başka bir elle, gözlerimi kapattım. Elimi saran elin sahibinin kim olduğunu biliyordum, bakışlarımı yavaşça Kaiye çevirdim. Ona daha hiçbir anlatmamış olmama rağmen, sanki biliyormuş gibi bakıyordu. Sanki beni anlıyormuş gibi.

Dudaklarını oynattığını fark ettiğimde gözlerimi dudaklarına indirdim. Hiç ses çıkarmayarak konuştuğunda, dudak hareketlerini takip ettim.

Yanındayım.

Tek bir kelime, bir anda tüm gücümü çektiğinde, ondan güç almak istercesine elini sıktım ve bakışlarımı tavana çevirdim. Ağlamayacaktım, dolu gözlerimi çok kez yenmiştim.

Sanki ona baksam, Sehun gibi çöküp saatlerce ağlayacak gibi hissediyordum.

Gözyaşlarımın akmayacağına emin olduğumda, bakışlarımı gözlerinden uzak tutarak ona yaklaştım ve kafamı göğsüne, tam kalbinin hizasına yasladım. Boş elinin beni sardığını hissetmiştim.

Gerçekten yanımdaydı.

Gözlerimi kapatarak, hızlanan kalp atışlarını dinledim. Tek düşündüğüm, gerçekten benim yanımda olduğuydu.

-Hepinize beklediğiniz ve anlayışınız için teşekkür ederiz. Hasta olduğumu öğrenince geçmiş olsun dileklerini ileten, dua eden, içinden bir kez bile olsun iyi olmamı geçiren herkese çok teşekkür ederim ♥️ Nasıl olduğumu soranlar olmuştu, eskiye göre daha iyiyim şükürler olsun, ölmedim yani dkfjdkdk
+Sınırımız 650 vote, kocaman seviliyorsunuz💋

Continue Reading

You'll Also Like

11.8K 2K 54
[Tamamlandı] Avustralya prensesi Roséanne ve Joseon Hanedanlığı'nın yegâne kralı Jungkook'un büyüleyici aşk hikâyesi... ♛...
214K 8.7K 38
ʜᴇʀ şᴇʏ ꜱᴀʟᴀᴋ ᴋᴀʀᴅᴇşɪᴍɪɴ ʏᴀʟᴀɴıʏʟᴀ ʙᴀşʟᴀᴅı... ꜱɪᴢ: ᴅᴇʟɪᴋᴀɴʟıʏꜱᴀɴ ᴋᴏɴᴜᴍ ᴀᴛᴀʀꜱıɴ!
15.2K 900 47
Okulun şımarık çocuğu Jimin. Okulun serserisi Jeon Jungkooka yatak arkadaşı olmayı teklif eder ve ikiside koca bir hikayenin içine gireceklerini tahm...
134K 14.5K 52
Jungkook, erzağının bitmesiyle kendine yiyecek birşeyler ararken, Taehyung'un liderlik yaptığı bir küçük bir şehirle karşılaşır. Jungkook, açlığını d...