SİYAH KAR (KITAP)

By siyah_kelebekk2

7.7M 127K 18.2K

Bir adam düşün simsiyah bir kalbi var. Nefretle harmanlanmış buz mavisi gözleri, keskin ve soğuk bakışları... More

-Siyah Kar-
❅1.Bölüm❅
❅2.Bölüm❅
❅3.Bölüm❅
❅4.Bölüm❅
❅5.Bölüm❅
❅6.Bölüm❅
❅7.Bölüm❅
❅8.Bölüm❅
❅9.Bölüm❅
YENİ KİTAP☑
❅10.Bölüm❅
❅11. Bölüm❅
❅12. Bölüm❅
❅13.Bölüm❅
❅14.Bölüm❅
❅15.Bölüm❅
❅16.Bölüm❅
❅17.Bölüm❅
❅18.Bölüm❅
❅19.Bölüm❅
❅20.Bölüm❅
❅21.Bölüm❅
❅22.Bölüm❅
❅23. Bölüm❅
❅24.Bölüm❅
❅25.Bölüm❅
❅26.Bölüm❅
🙈❤🙈
❅27.Bölüm❅
❅28.Bölüm❅
❅29.Bölüm❅
❅30.Bölüm❅
❅31.Bölüm❅
❅32.Bölüm❅
❅34.Bölüm❅
❅35.Bölüm❅
❅36.Bölüm❅
❅37.Bölüm❅
❅38.Bölüm❅
❅39.Bölüm❅
❅FİNAL-1 BÖLÜM❅
❅FİNAL-2.BÖLÜM❅
☃Son Söz☃
✈Dönüyoruz
❄Kitap Olduk Sürpriz! ❄
ÇEKİLİŞ❄
☄ ÇEKİLİŞ ☄

❅33. Bölüm❅

155K 2.4K 391
By siyah_kelebekk2

Öyle bir yere geldik ki hiçbir sokağın adı yok.

Cemal Süreya

Levent canımı yakmamaya çalışarak yataktan kalkmama yardım etti, ardından Koray'ın getirdiği sandalyeye nazikçe oturtturdu. Bu kadarını kendim yapabilirdim, gözlerimi onlardan kaçırıyor, gerek olmadıkça konuşmuyordum. En azından yapmak istediğim şey kesinlikle buydu. Ruhum başta olmak üzere herkesten kaçmak istiyordum. Çıkış işlemlerini Ömer Bey yapmıştı, o zaten ortalarda olmak yerine kıyıdan köşeden her şeyi hallediyordu her zaman, bu hiç değişmemişti.

Sandalye hareket ettiğinde sanki bir parçam o yatağın üzerinde kalmış gibi incindim, geride kalan hiçbir şey yoktu oysaki. Koridorda ilerlemeye başladığımızda gözlerim beyaz fayans çizgilerindeydi, gitgide inceldi ve kayboldular.

Asansöre girdiğimizi fark ettiğimde aklım hâlâ kaybolan çizgilerdeydi. "Eylül?" İfadesiz bakışlarım Betül'ü buldu. Bakışlarımın susturucu gücü olduğunu bilmiyordum fakat Betül'ün susuyor olması bu özelliğimi gözler önüne seriyordu.

Hastaneden çıkıp arabaya binene kadar geçirdiğimiz kısa sürede soğuktan buz kesmiştim. Soğuk ve acı alıştığım bazı şeylerdi, ön koltuğa oturduğumda zihnimi işgal eden anılar nefes almamı güçleştirdi. Burada kucağımda Arsu varken şu an hissettiğim acının çok daha fazlasını hissediyordum. Acının işleyiş şekli karışıktı, Levent'in sürücü koltuğuna oturduğunu gördüğümde yavaşça gözlerimi gözlerine ittim. Açık renk gözlerinin etrafı kızarmış, göz altları iyice ortaya çıkmıştı. Hani bazen söylenecek onca şeye rağmen susarsınız ya, işte şu an o durumun tam tersiydi. Söylenecek tek bir söz bile yoktu, bakışlar ise haddinden fazla duyguyu ortaya seriyordu. Koray ve Betül içine gömüldükleri sessizliğin içinde nefes dahi almamaya çalışıyor ve varlıklarını unutturuyorlardı.

Betül'ün bu sessizliği alışabileceğim bir şey değildi, aynı durum Koray için de geçerliydi. "İstanbul'a dönüyoruz akşam." Göz ucuyla Levent'e bakıp bakışlarımla buna inanmadığımı belirttim, bu karmaşanın içinde her şeye inanırken yaşadığım şehre döneceğime inanamıyor oluşum da ayrı bir ironiydi. "Gerçekten," dedi sanki zihnimi okumuş gibi. Cevap vermek yerine küçük bir baş hareketiyle onayladım. Gözlerim yola çevrildi, aslında nerede olduğumun bir önemi yoktu. Her yer taş duvarlar ve asfalt yollarla çevriliyken nerede olduğumu unutabilirdim. Yaptığım basitleşen şeylerin başında her şeyi unutmak gelmiyor muydu zaten?

Levent'i bile unutmuştum, hayatını karattığım adamın adını.

"Bir şey söylemeyecek misin?"

"Hayır." Bakışlarım ellerimdeki izlerdeydi. Ben konuş- mayınca onlar da sustu, sessizlik hepimizin paylaşabildiği tek şeydi. Araba durduğunda Koray ve Betül hızla indi, gözlerim Levent'e kaydığında bir adım bekliyormuş gibi baktığını fark ettim. "İçine kapanma, sessizlik hiçbir şeyi çözmez Eylül." Hafifçe omuz silkip dudaklarımı birbirine bastırdım. "Bu saatten sonra bir şeylerin çözülebileceğini sanmıyorum zaten. En azından sessizlik içinde huzur bulabiliyorum."

"İstersen bir yerlere gidebiliriz, akşama kadar dinlenebileceğin bir yere."

"Hayır, teşekkür ederim." Gözlerimi kaçırıp kapıyı açtım. Koray sandalyeyi getirmişti bile, dudaklarımın titremesini gizlemeye çalışarak sandalyeye geçtim. Topallayarak da olsa yürüyebileceğime seviniyordum, hayatım boyunca tekerlekli sandalyeye mahkûm olmak... Düşüncesi bile kalbimi parçalıyordu, ürkütücü olansa bir sonraki adımda başıma onun da gelebileceği gerçeğiydi. Asansör kapısı açıldığında artık buradan korkmadığımı fark ediyordum, o kadar çok şey yaşamıştım ki bu şeyler artık gözüme görünmüyordu bile. Kapının önünde Levent'in kapıyı açmasını beklerken gözlerim merdivene kaydı. Kapıda o kadar adam varken bunu yapabildiklerine hala inanamıyordum, sandalye hareket ettiğinde gözlerim merdiven arasında takılı kalmıştı. Görünen gözlerimin takılı kaldığıydı fakat gerçek olan ruhumun takılı kalmasıydı...

"Tamam Koray, Eylül kalkabilir misin?" Betül gözlerimin içine baktığında başımı sallayıp çabalamaya başladım, Koray'ın desteğiyle kalkabilmiştim. Betül'ün koluna girip kesik bir nefes aldım. "Odana gidelim," diye fısıldadı, bir cevap vermedim, cevap beklediğini de sanmıyordum zaten. Odaya girdiğimizde kapıyı yavaşça kapattı, tek kişilik yatağa oturup gözlerimi pencereye diktim. "Bunlar hep benim yüzümden." Betül'ün kırgın ses tonu ve manasız sözleri dikkatimi dağıtmıştı. "Sevdiğim insanların başına bela geliyor. Önce ailem, sonra sen." Pencerenin önüne geçip kollarını bağlayarak dışarıya bakmaya başladı. "Tüm bunlar tesadüf olamaz, onca şey geçmiş başından ama işin içine ben girince izi kaldı geçenlerin."

"Betül saçmalama." Başını sallarken bana döndü, iri yeşil gözleri öyle bitkin görünüyordu ki, tıpkı ruhum gibiydiler... "Görünen bu! Saçmalamıyorum, hiç gelmemeliydim. Hiç araştırmamalıydım. Benim suçum."

"Yeterince kötüyüm zaten, Allah aşkına saçmalama daha fazla. Olacağı varmış, seninle ne alakası var?"

"Herkese mi olacağı varmış Eylül? Kardeşime, anneme, babama. Sana... "

"Evet, herkese bir şeyler olacağı varmış." Sessizleşirken kırgın bakışlarını yeniden pencereye çevirdi. Gözlerim sol bacağıma kaydığında güçsüz bir nefes süzüldü dudaklarımdan. Yatağa uzanıp gözlerimi kapattım. Betül şu an saçma sapan bir şekilde kendini suçlu görüyordu, Levent fazlasıyla üzgündü, Koray'da. Belki de onlara iyi olduğumu söyleyip mutlu olmaları için uğraşmalıydım, başka bir zaman olsa tam olarak bunu yapardım ama şu an sadece kendimi dinlemek istiyordum, gözlerimi açtığımda hissettiğim acıyı hisseder gibi oldum. Soğuk, tenime çarptı; yağmur taneleri rüzgârın etkisiyle saçlarıma kondu, pes etmedim. Tüm acıya, soğuğa ve karanlığa rağmen çabaladım. Bu benim için fazlasıyla tuhaf bir durumdu. Hayat gerçekten insanı acıyla güçlendiriyordu.

Kapı açıldığında hareket etmeden kimin geldiğine baktım. "Gelebilir miyim?" Levent'in kırgın sesi içimde varlığından habersiz olduğum hassas bir damara baskı yapıyordu. Betül odadan çıkmadan önce gözlerime baktı, başımı hafifçe salladığımda tek kelime etmeden odadan çıktı. "Konuşmak istemiyorum," dedim. "Ben de," diyerek yanıma uzandığında hiçbir tepki vermedim, gözlerini gözlerime kilitledi, birkaç saniye sonraysa sarılıp gözlerini kapattı.

Sevdiğim kokusu bir nevi uyuşturucu gibi gelmişti, kolumu beline sarıp gözlerimi kapattım. Hangi ara bu kadar yakınlaşmıştık biz, o hangi ara geçmişiyle savaşmayı öğrenmişti, ben hangi ara bırakmıştım ondan korkmayı?

***Betül'den***

"Sen de ister misin?" Göz ucuyla Koray'a bakıp ne isteyip istemediğimi anlamaya çalıştım. Elindeki hazır kahveyi görünce başımı sallayıp istemediğimi söyledim. Kendine kahve hazırlayıp karşımdaki sandalyeye oturdu, koyu yeşil gözlerini gözlerime dikip, "Neyin var?" diye sordu. "Aynı şeyler." Gözlerimi kaçırıp cebimdeki telefonu çıkardım. "Aklıma bir şey takıldı." Koray'a bakıp, "Ne takıldı?" diye sordum. Kahvesinden bir yudum alıp dudaklarını birbirine bastırdı.

"Ömer'e âşık mısın?"

"Bu tarz şeyleri konuşmayı sevmiyorum." Biraz öne eğildi ve gülümsedi. "Genelde cevaptan korkan insanlar sevmez." Kaşlarım çatılırken ne diyeceğimi şaşırmıştım. "Hayır. Korktuğum bir şey yok. Sadece yeri değil, şu an aşktan meşkten daha önemli şeyler var." Başını sallarken arkasına yaslanıp gülümsedi. "Öyle olsun bakalım." Telefonumu avucumun içinde sıkıp ayağa kalktım ve direkt salona geçtim.

Cevabını benim dahi bilmediğim sorularla yüzleşmek gerçekten sinir hücrelerime dokunuyordu. Kapının kapanma sesini duyduğumda hiç hareket etmedim, asla kapıya bakmadım. Ömer'in geldiğini biliyordum. "Ooo, Ömer Bey hoş geldiniz." Koray'ın imalı ses tonu bu seferde içimdeki sonsuz meraka dokunmuştu. İkisi de ayrı ayrı koltuklara oturduğunda gözlerim Koray ve Ömer arasında mekik dokuyordu.

"Eylül nasıl?" Koray Ömer'e bakmadan cevapladı. "İyi."

Ömer'in ifadesiz bakışları gözlerime çarptığında ruhum kapana kısılıyormuş gibi hissettim. O bana her baktığında tuhaf duygular deryasına kapılıyordum. "İyi misin?" dedi, ifadesiz bakışlarının ardındaki fırtınayı görebiliyordum.

"İyiyim," dedim aynı ifadesiz bakışlar ve aynı soğuk ses tonunu kullanmaya çalışarak. Koray'ın dikkatle bizi izlediğini fark etmem gözlerimi kaçırmama neden olmuştu. "Ben tuvaletteyim." Koray her zamanki gibi ortadan kaybolduğunda Ömer'le baş başa kalmıştık. Aman ne iyi!

"Betül, gerçekten üzgünüm." Fırtına yavaş yavaş gün yüzüne çıkarken sadece başımı salladım. "Bana onu koruyacağına dair söz vermiştin Ömer. Hani saç teline dahi zarar gelmeyecekti, hani güvendeydi?"

"Betül sen de buradasın gördün kapıda kaç tane koruma var, hepimiz sürekli tetikteyiz."

"Bu beni ilgilendiriyor mu sanıyorsun? Sonuçta benim kardeşim topal kaldı. Kaç tane adam, hiçbiriniz koruyamadınız."

Gözlerini acı çekiyormuş gibi birbirine bastırıp başını salladı. "Haklısın. Ne desen haklısın." Yerinden kalkıp yanıma oturduğunda gerildim, gözlerini gözlerime dikip öylece durduğundaysa kelimenin tam anlamıyla boşluktaydım. Soğuk parmakları parmaklarıma dolanıp beni boşluktan kurtarmaya çalıştığında tamamen karmakarışıktım. "Biliyorum, özür dilemem veya herhangi başka bir şey yapmam artık önemli değil. Olan olduktan sonra her şey anlamsızlaşıyor ama şunu bilmelisin. Ben tüm imkânları kullandım, bazen olanın önüne geçemiyoruz. Bu her zaman olur. Her şey kusursuzken bir anda bir şeyler olur. Anlatamıyorum ama buna kader deniliyor."

Gözlerim birleşen ellerimize kaydı. "Sana güvenmiştim," dedim, ses tonum benim bile duymakta güçlük çekeceğim kadar kısıktı. "Biliyorum ve öylece bırakıp gitmenden korkuyorum."

"Ömer korkman gereken şey benim seni bırakmam olmamalı, burası tam bir savaş meydanı gibi. Korkman gereken tek şey yenilmek olmalı." Elimi elinden çekip gözlerimi kaçırdım. Ondan uzak durmalıydım. "Bana böyle arkanı döndüğün zaman ben zaten yeniliyorum. Yenilen birini bir kez daha yenmek, yendiğini düşünmek ahmaklıktır."

"Sana arkamı dönmüyorum, sadece..."

"Ne?"

"Sadece biz diye bir şey olması yanlış ve bunu engellemeye çalışıyorum." Dudaklarında acı dolu bir gülümseme ortaya çıktı. "Yanlış? Kime göre, neye göre? Biliyor musun, sen her şeyi saklayabildiğini sanıyorsun ama her şey ortada Betül. Açık bir kitap gibisin, seni okuyabiliyorum ve şu an o kitabın baş karakteri olan sana acıyorum." Nefesini dışa vurarak gülümsedi. "Sanki beş yaşında bir çocuksun ve ben de seni lanet diye bir şeyi olmadığına inandırmaya çalışan babanım."

"Ömer, konu bu değil!"

"Konu tam olarak bu. Konu tam olarak senin bunu düşünmen! Konu tam olarak senin hassas korkuların!"

"Bak, üzerime gelme."

"Üzerine gelmek? O mahkemede gösterdiğin güçlü yüzünü özel hayatında göstermekten neden korkuyorsun? Sen sadece seni tanımayan insanlara karşı mı güçlüsün?"

"Beni kışkırtma!"

"Niye bağırıyorsun ki?" dedi kaşlarını imayla kaldırarak.

"Sadece gördüğümü söylüyorum, neden sinirleniyorsun?

Hayatın boyunca insanlardan kaçamazsın. Benden kaçtın, bunu anladım ama şu an... Şu an Eylül'den kaçmaya çalışıyorsun değil mi? Senin karşında aptal yok güzelim! O kafanın içinde dönenleri asla gerçekleştiremeyeceksin. Artık insanlardan kaçmayacaksın!"

"Bu seni neden ilgilendiriyor ki? Sana ne? Sen bana saygı duyduğundan bahsediyordun."

"Anladım ki sana saygı duymamam gerekiyormuş." Dişlerimi sıkarken dudaklarımı birbirine sıkıca bastırdım, içimdeki öfke çukurunun gitgide alev aldığını hissediyordum.

"Hayatıma karışamazsın," dedim sesimi düz tutmaya çalışarak. "Bana karışabilecek kadar yakınım değilsin."

Eylül ve Levent'in sesini duyduğumda paniklemiştim ama öfkeli bakışlarımı Ömer'in öfkeli bakışlarından kaçıramıyordum! "Evet," dedi basitçe.

"Evet," dedim, birkaç saniye sessiz kaldı. "İşte bu yüzden," diyerek birkaç adımda yanıma yaklaştı. "Yakının olmam için, bana izin ver. İzin ver ki o inandığın şeylerin gerçek olmadığını sana göstereyim." Bu adam gerçekten sabrımı tamamen tüketmişti, tam sesimi yükselterek onu reddedecektim ki kırmızı bir kutu çıkardı ve gözlerimin içine bakarak açtı. "Evlen benimle." O beklentiyle gözlerime bakarken âdeta kal gelmişti. Bu her zaman gördüğüm karmaşık rüyalardan biri olmalıydı, gerçek olamayacak kadar imkânsız ve saçmaydı!

"Evlen benimle Betül."

*EYLÜL'DEN*

Bir Levent'e bir Betül'e bakarken âdeta küçük dilimi yutmuştum. Levent de şaşkınca gözlerime bakıp elini ensesine attı.

Koray'ın varlığını hissettiğimde bu sefer de ona bakmaya başladım. "Hayatımda gördüğüm en romantik evlenme teklifi," diye fısıldayıp gülümsedi, şapşal adam üzerimdeki şoku atmamı sağlamıştı. "Benim de, benim de." Levent Koray'ı onayladığında gülümsememi elimle sakladım.

"Bahse varım kabul edecek," dedi Koray. "Bence düşünmem lazım der," diyerek omuz silkti Levent. "Levent'e katılıyorum," diyerek dudak büküp Betül ve Ömer Bey'e bakmaya devam ettim. Birkaç dakika sonra Betül'ün sessizliği sinir bozmaya başlamıştı. Filmin en heyecanlı yerinde giren reklam gibiydi...

"Ömer ben..."

"Hayır bir cevap değil," diyerek inatla kızın gözlerine bakmaya başladığında içimden Ömer Bey'in suratına tokat atmak gelmişti. Resmen arkadaşıma baskı uyguluyor! Ama Betül'ün karakterini biliyordum, rahatsız olduğu zaman ortalığı ayağa kaldırırdı. Sustuğuna göre sorun yok demektir.

"Düşünmem lazım." Ömer Bey başını sallayarak cebin- den bir kutu daha çıkardı, içinden aldığı zincire yüzüğü geçirip Betül'e uzattı. "O zamana kadar boynunda taşırsın, emin olduğun zaman parmağında..." Her zamanki gibi tedbirliydi, itiraf etmem gerekirse bu teklif bana bayağı şok yaşatmıştı. Betül'ü düşünemiyorum bile.

Arkasını dönüp bizi gördüğünde omuzlarını dikleştirip Ömer beyin elindeki kolyeyi alarak hepimizi geçti ve odaya gitti. "Muhteşemdi," diyerek kıkırdadı Levent, Ömer Bey ters bir bakış fırlatıp koltuğa oturdu, titrediğini görebiliyordum...

                                                                                                       ***

"Eee anlat bakalım. Çok kaçtın." Dedi Betül sakince. Neşeli bir tebessüm ele geçirdi dudaklarımı. "Çok şey oldu." Kaşlarını kaldırıp elini çenesine yasladı. "Bana savaşacağını söyledi."

"Kiminle?"

"Geçmişiyle." Dudakları acıyla büzüldü ve omuz silkti. "Onun için de zor bir durum." Onu onaylayıp gözlerimi pencereye kaydırdım. "Ve beni arılardan korudu." Betül kıkırdayarak detay istediğinde gülümseyerek dudağımı ısırdım. "Alerjim olduğunu biliyordu, ben koşmaya başlayınca o da koştu, sonra bir anda üzerime atladı, arılar onu soktu."

"İnanmıyorum! Bay Köksal arılara karşı."

"Evet, öyle bir şey. Sonra buz pistine gittik, o an heyecandan bir şey düşünemiyordum ama şu an düşününce peri masalı gibi. Her şeye rağmen onu tanıdığım için mutluyum."

"Bu tarihi bir an, biliyorsun değil mi? İlk defa gerçekten mutlu olduğunu söylüyorsun." Kıkırdadım. "Kırk yılda bir olur böyle şeyler, bilirsin mucizevi şeyler her zaman olmaz."

"O zaman bu mucize uzun sürsün." Ne kadar uzun sürer bilemiyordum, tek bildiğim uzun sürmesini istediğimdi. "Bir de Arsu var," diyerek üzerime çöken hüzne teslim oldum. "O kim?" Betül'e göz ucuyla bakıp cevapladım. "Hayata yenik başlayan bir melek..."

                                                                                    ***

Sözde koruma olan adamlardan biri valizimi alıp odadan çıktığında Betül ve Ömer Bey bakışıp imayla bana bakmaya başladılar. "E gidelim bari," dedim. O kadar imalı bakış atmak için uğraşmışlardı, boşa gitmesin. Ben elimden gelen her şeyi yapmıştım fakat hâlâ bakışıyorlardı. "Ne bekliyorsunuz?"

Koray'ın sesiyle bir nebze rahatlamıştım ve onlar da bakışmayı bırakmışlardı. "İş bunlara kalırsa sabaha kadar gidemeyiz, biz gidelim onlar kalsın," diye homurdanarak Koray'ın koluna girdim.

"İyice baş belası olmaya başladınız. Her köşede aşk, midem bulanıyor." Kıkırdayıp göz ucuyla Koray'a baktım. "Sen de bul birini kendine, o zaman miden bulanmak yerine kelebeklere ev sahipliği yapar."

"Aman aman kalsın, ben böyle iyiyim."

"Böyle diyenler herkesten önce evlenir."

"Ne evliliği be?" Kıkırdayıp onu Buket'le yan yana ha- yal ettim. Tamam, ortada böyle bir durum yok ama neden olmasın ki? Hem bence çok yakışıyorlar. "İzninle." Levent bir anda beni kucağına alınca onun nereden çıktığını düşünmek yerine beni düşürmemesi için dua etmeye başladım. "Asansörden artık korkmuyorum, beni taşımana gerek yok. Hem kendim de inebilirim."

"Biliyorum." Gözlerindeki ciddiyet beni sustururken ona bakmayı bıraktım. Madem taşımak istiyordu benim için sorun yok.

Arabanın önünde kucağından indiğimde derin bir nefes alıp apartmanı süzmeye başladım. Burası kötünün de kötüsü anılara ev sahipliği yapmıştı. Koray kapıdan çıktığında ellerini deri ceketinin içine sokmuştu. Doğrusu gerçekten yakı- şıklıydı, eğlenceliydi ve iyi kalpliydi. Hayatında biri olmaması fazlasıyla tuhaf.

"Soğuk savaş başlatmışlar resmen, Ömer Betül'ün peşine takıldı, Betül de inat edip asansöre binmedi. Şimdi Ömer kapının önünde onu bekliyor." Gülümseyip arabaya bindim, sonunda İstanbul'a dönüyorduk. Şu sıralar olan en iyi şey buydu. Betül arka koltuğa yerleşirken Ömer Bey de hemen yanına oturdu. Koray'a yer kalmadığı için diğer arabaların birinde gelecekti. Başımı cama yaslayıp derin bir nefes aldım. "Benimle konuşmazsan bir yol bulamayız." Ömer Bey hâlâ saçma sapan girişimlerde bulunurken Betül'ün aldığı gergin nefesler her şeyi ortaya seriyordu: Konuşmak istemiyordu.

Kısık sesli bir müzik açtım ve birkaç dakika sonra sesi iyice yükselttim. Böylelikle Ömer Bey susmak zorunda kalmıştı. Levent her fırsatta göz ucuyla bana bakıyordu, ben de ona bakıyordum. Her şey fazlasıyla tuhafken neden normal hissediyordum?

Havalimanına geldiğimizde Betül ve Ömer Bey hızla inip kedi fare oyunlarına devam ettiler. Kemeri açarken gözlerim yeniden Levent'in gözlerine çarptı. İkimiz de sessizdik, en sonunda gülümseyerek kapıyı açtım ve kendimi dışarı attım, arabadan destek alarak birkaç adım atıp durdum.

"Seni kucağımda taşımamı ister misin?" Levent'e bakarken kaşlarımı kaldırıp yüzünü inceledim, anormal bir şekilde ciddiydi ve bana iyi davranıyordu. Tamam, yakınlaşmıştık ve bazı hisler devreye girmişti ama yine de tuhaftı. "Hayır," dedim başımı öylesine sallayarak ve dudaklarımı birbirine bastırıp bu tuhaf durumu sorgulamayı bıraktım. Betül koluma girip Levent'e ters bakışlarını diktiğinde hareket etme zamanı gelmişti, Levent arkada kalırken Koray diğer yanımda yürümeye başladı.

Yaklaşık on beş dakika sonra uçaktaydık. Betül hemen yanımda oturuyor ve anlamadığım birtakım cümleler kuruyordu. Bakışlarımı pencereye itip derin bir nefes aldım. Zihnimde dönüp duran sesler ve silik görüntüler vardı. Her şey bin parçaya bölünmüş yapboz gibiydi ve ben hayatımda bir defa bile yapboz tamamlamıştım. "Eylül." Yavaşça Betül'e döndüm. "Sence Koray'ın sorunu ne?"

"Bu nereden çıktı?"

"Sence de çok tuhaf değil mi? Yani insan neden işi gücü bırakıp bu karmaşanın içine girer ki?"

"Bilmiyorum ama bir şeyler olduğu ortada, bir gün anlatır. Hiçbir şey gizli kalmıyor."

Başını sallayıp tırnaklarına bakmaya başladı, ben de başımı yeniden cama yaslayıp sıkıcı düşüncelerimin içinde boğulmaya... Çok alakasız ama aklıma Levent'in bana aldığı defter gelmişti, bana çizdirdiği ilk şeyi hatırlamaya çalıştım. Hatırlayamıyordum...

Sanki ben yaşamaya devam ederken anılarım silinip gidiyordu, çok fazla darbe almıştım, duygusal ve fiziksel olarak birçok darbe... Nedeni bu olmalıydı.

"Şu bahsettiğin kız." Betül düşünceli bir nefes alıp bana baktı. "Sence bir gün yeni bir ailesi olsun ister mi?" Biraz düşünüp hafifçe omuz silktim. "Bilmiyorum, isteyebilir ama kimseye güvenemez. Neler yaşamış çocuk." Betül anlamış fakat anlamak istemiyormuş gibi bakmaya başladığında onu sorgulamak yerine bakışlarımı kaçırdım.

                                                                                               ***

Zaman huzuru, sevgiyi, mutluluğu ve aşkı yuttu. Geriye kalan acı ve acının getirdikleriydi. Deftere bakarken ürperdiğimi hissettim, çöp konteynerı çizmiştim. Görene kadar hatırlamamış olmam rahatsız ediciydi, bir ağaç çizseydim bu kadar garip olmazdı ama çöp konteynerı... Bunu unuttuğuma

inanamıyordum! Çoğu insan için öylesine çöp atılan bir kutuyken benim canımı yakan bir kutuydu. Levent hayata ora- da başlamıştı, hatırladıkça kalbim parçalanıyormuş gibi hissediyordum.

Omzumda bir baskı hissedince ürpererek arkama döndüm. "Bir sorun mu var?" Levent bir deftere bir bana bakarken şaşkınlığı bir kenara bırakıp defteri kapattım. "Sadece o günü hatırladım." Kaşları imayla kalkınca omuzlarımı dikleştirip arkama yaslandım, o da tekli koltuğa oturup deftere bakmaya başladı. "Zaman hızlı geçiyor," diye mırıldandı, gerçekten hızlıydı. "Bu ev kimin?" Levent'in buz mavileri gözlerime çarptı. "Benim." Gözlerim koltuklarda ve evin diğer detaylarında gezindi. Hiç de ona ait bir ev gibi değildi, açık tonlar hakimdi ve ferahtı.

"Benim bir yere ait olamayacağımı düşünüyorsun değil mi?"

"Senin bu eve sahip olmadığını düşünüyorum sadece."

"Burada çizim yapıyorum, tam şuraya masayı koyup çizmek büyük bir haz," diyerek pencereyi gösterdi, muhteşem deniz manzarası tabii ki de huzur ve ilham verirdi. O an merakıma yenik düştüm. "Hayatında kaç kadın oldu?"

"Üniversite zamanlarında çok çapkındım." Omuz silkip gülümsedi. "Net bir cevap veremem ama geçmişimin bir önemi yok. Biri geliyor ve her şeyi silip atıyor."

"Nasıl bir şey, yani sen tecrübelisin. Âşık olmak nasıl?" Bu soruyu ona sorduğuma inanamıyor olmam normal değil mi? "Hiçbir şeyin farkında olmuyorsun, aşkı güçlü kılan da bu sanırım." Bilinçsiz olmanın nasıl bir güç olduğu merak konusuydu benim için.

"Sen hiç âşık olmadın mı?" Sorusu gözlerimi gözlerinden kaçırmama neden olurken cevabı bilmiyor oluşum ruhumu sıkıyordu. "Aşk..." Dudaklarımı birbirine bastırıp gözlerimi yeniden gözleriyle buluşturdum. "Olduysam bile bunu fark edemeyecek kadar aptal olduğumu düşünüyorum." Dudaklarımdan silik bir tebessüm geçti. "Sen aptal değilsin." Normal olan her insanın vereceği cevabı verdiğinde gülümseyip pencerenin sunduğu güzel manzaraya bakmaya başladım. Ona âşık olduğumun farkındaydı, ben de farkındayım ama hani her şeyden eminken kıyıda köşede bekleyen sorular ve korkular olur ya, şu an onlar zihnimi işgal ediyordu.

Rüyasında Melek'i görmüştü ve beni rüyası için suçlamıştı. Hiçbir şeyden emin olamıyorken işlerin böylesine karışması tüm hücrelerimi öldürüyordu. Sessizliğe bürünen bakışları üzerimdeydi, bakışlarının ardına sakladığı koca bir hayat vardı ve şu an alev alevdi. Ateş yakardı ve o gözlerimin önünde yanıyordu.

"Levent." Beklentiyle gözlerimin içine bakınca zorla yutkunup iç dudağımı ısırdım. "Ne olduğunu bildiğin hislerim için bana kızma," diye fısıldadım. "Öyle bir şey yapmam."

"Yaparsan hak veririm, tıpkı daha önce olduğu gibi ama... Elimde olan hiçbir şey yok."

Yerinden kalkıp hızla yanıma geldi ve ellerimi ellerine hapsetti, tıpkı gözlerimi gözlerine hapsettiği gibi. "Senin kadar ben de günahkârım. Eğer ortada bir suç varsa bu ikimizindir, yoksa da yine eşitiz. Ben de bilmiyorum açıkçası ama o dediğin dengeyi kuruyorum ve koruyorum. Sen de yap."

"Sen kesinlikle bu dünyaya ait olamazsın," diyerek gülümsedim gözyaşlarımı umursamadan. "Gerçek hayatta

böyle adamlar olmaz. Ya kusurlu bir rüyanın içindeki tek kusursuz sensin ya da şu an bu hasta zihnimin bana oyunu." Ellerimi dudaklarıyla buluşturup olumsuz anlamda başını salladı. "Gerçek, hiç olmadığı kadar." Sağ eli saç tellerimle buluştu. "Seni hissediyorum, tam burada." Elimi kalbine bastırdı. "Ve burada." Dudaklarına değdi parmaklarım ve o nefesini kastetti.

"İçime işledin ve bu karanlığın içindeki tek huzurum seni hissetmek... Varlığın, ışığım." Kirpiklerime kadar titrerken dudaklarımı dudaklarıyla buluşturdum, kalbim tuhaf bir çelişki içerisindeydi, delice atmak ve bir köşeye sinip sessizce ölmek gibi. Parmaklarım yumuşak saçlarıyla buluştu. Sanki şu an ruhum ruhuna sarılıyordu, beden bedene sarılırdı ve unutması kolay olurdu ama ruh başka bir ruha sarıldığında geri dönülmesi imkânsızdı.

O benim imkânsızımdı.

Dudakları dudaklarımdan ayrılıp nefesi yüzüme çarptığında güç bela gözlerine baktım. "Gözlerim karanlığına alışıyor." Hafifçe gülümsedi. "Alıştığın karanlık renklerle dolu."

Kapı çalınca biraz daha uzaklaştık. "En güzel anlar hep bozulur," diyerek gülümsedim, yüzünü buruşturarak yanağıma bir öpücük bıraktı. "Zaman şu andan ibaret değil." Kapıyı açmaya gittiğinde elimi kalbime bastırıp gülümsedim, yanaklarım yanıyordu, kıpkırmızı olduğumu biliyordum. Daha basit şeylerde bile kızarırken bu yaşananlardan sonra kızarmamış olsam anormalliğin seviye atlamış hâli olurdu zaten.

Koray gelmiş olmalıydı. İşi olduğunu söyleyerek gittiğinden bu yana tam iki buçuk saat geçmişti, aynı durum Betül için de geçerliydi ama o gittiği yerden zor gelirdi, her zamanki huyuydu işte. Hani bir söz vardır onu işe gönder arkasından sen git diye, onunki de o hesap. Başımı arkaya çevirdim ama kimin geldiğini görmem için bu yeterli değildi, beyaz koridorun sonundaydı kapı. Kimse gelmediği için merakıma yenik düşüp ayağa kalktım, önce koltuktan tutundum, ardından duvardan destek alarak kapıya ilerlemeye başladım.

Levent bacaklarını omuz genişliğinde açmış öylece kapıya bakıyordu. İçime düşen korkuyla yürümeye devam ettim. Levent'in yanına ulaştığımda ve kapıda dikilen kızıl saçlı kadını gördüğümde ensemden aşağı soğuk bir ürperti geçti. Bu kadın daha önce gördüğüm kadındı.

"Carol?" Levent'in dudaklarından anlayamadığım bir şey çıktı, zihnim tüm algılarını kapatmıştı âdeta. "Evet," dedi kadın bozuk Türkçesiyle. "Ben geldim." Tehlikeli bakışları gözlerimi bulduğunda imalı bir şekilde gülümsedi. "Girebilirim değil mi?" Kime söylediği belli olmayan sözleri havada kalırken içeri girdi ve üzerindeki kırmızı montu çıkarıp koluna attı, ardından topuk sesini peşinde sürükleyerek hole doğru yürümeye başladı... 

Continue Reading

You'll Also Like

113K 5.4K 58
Alınması gereken intikamlar, verilmesi gereken canlar vardı. Herkes kurbanını seçmişti, oyun kimin üzerinden oynanacak belliydi. Karşılarına aldığı r...
2.4M 38.3K 55
- Ahh...abim gelicek yapamayız.. Üstümdekileri delice yırtarak çıkardı. - Abini boş ver gece. Bugün gelmeyecek güzelim Erkekliğini boxer'ından çıkar...
781K 29.6K 91
Genç kızın arkadaşının verdiği yeni numarayı yanlış yazan kızın gelecekteki kocasına tesadüfen yazması. İlk başta kız engel yesede engel bir şekilde...