❅FİNAL-2.BÖLÜM❅

150K 2.4K 340
                                    

Onun nefretle harmanlanmış kalbine rağmen eşsiz bir merhameti vardı. Korkaklığı bir kenara bırakıp derin bir nefes aldım, arabanın içindeki gergin havayı dağıtmak için konuşmam gerekiyordu ama konuşmak gerçekten zordu! Araba durunca boş gözlerle Levent'e döndüm. Sessizce arabadan indi, onu takip etmek için yavaş bir şekilde kapıyı açtım. Arabanın kaputuna yaslanıp kollarını birbirine bağladı, kollarının arasında yüreğimi sıkıyor gibi hissetmiştim. Canı yanıyordu, canımı yakıyordu...

"İçinde dinmeyen bir fırtına var ve nedenini bilmek istiyorum," diye mırıldandım. Cevap vermedi. Sustu, onun suskunluğu alıştığım bir şeydi. "Başkasının aydınlığı olma şansın var." Sesindeki acı gözlerimin dolmasına neden olmuştu. Seviyordum onu, hayatımda kimseyi sevmediğim kadar seviyordum. Kendimden bile çok seviyordum...

"Ben senin aydınlığın olmak istiyorum," diyerek küçük bir adım daha attım. "Ben senin ancak karanlığın olurum toprak!" Derin bir nefes aldım. Onun yaptığı gibi kollarımı bağlayıp arabaya yaslandım.

Gözlerim karanlıkta parlayan denizin üzerinde gezindi.

Bakışları aniden bana döndü, gözümün ucuyla görmüştüm, kalbim âdeta yerinden çıkmak için atmaya başlamıştı. "Bak," diye mırıldanıp başımla işaret ettim sonsuz gibi görünen denizi. "Ne kadar güzel duruyor değil mi? Ayrıca karanlıkta üzerine yansıyan ay ışığıyla büyülüyor insanı." Derin bir nefes alıp, "Eylül," dedi, elimi inatla kaldırıp devam ettim.

"Sen de böylesin Levent."

Bakışları kalbime bir ok gibi batıyordu, acıtıyordu, kanatıyordu aynı zamanda, iyileştiriyordu. "Karanlıksın, aynı zamanda kendine özgü bir ışığın var. Tehlikelisin, aynı zamanda muhteşem bir koruyucusun."

Buz mavisi gözlerinde alev alev tehlike vardı ve bu umurumda değildi.

"Karanlık denize yansıyan ay ışığı, denizin umut ışığı değil midir?" Pes edercesine salladı başını.

"Sen de benim umut ışığımsın."

Şaşkın şaşkın yüzüme bakıp uzun bir süre sessiz kaldı. Arkamızda bıraktığımız milyonlarca şey vardı. İçimde pişmanlık duygusunun oluştuğunu hisseder hissetmez, derin bir nefes aldım. "Ansızın gelen ilham gibisin," diye mırıldanıp önüme geçti.

Yavaşça bileğimi kavrayıp gözlerini gözlerime kilitledi. Teninin sıcaklığı tenimi kavuruyordu. Derin bir nefes aldım, elini bileğimden çekip saçlarımda gezdirmeye başladı. Saçlarımla oynandığı zaman gülümserdim ben, yine öyle oldu. Yüzümde hafif bir tebessüm oluştu. "Gamzelerin huzurun adresi," diye mırıldanıp sıkıca sarıldı, beklemediğim bir anda sarılması gözlerimde biriken yaşların akmasını sağlamıştı...

*LEVENT'TEN*

Ona sıkıca sarılmaya devam ederken geçmişimizi hatırlamamak için derin bir nefes aldım, hatırladığım anda değişecektim. Eylül benden uzaklaşıp gözlerimin içine baktı, gözlerinde o tanıdığım sıcaklık belirdi. Onunla evlendiğimde gördüğüm türden bir sıcaklık. "Vedat bizi bulup intikamını alacak," diye fısıldadı, ellerimin içindeki elini biraz daha sıktım. "Yanlış anlama ama bana anlatmadığınız şeyler var, sen ve Koray sürekli bir şeyler saklıyorsunuz. Daha dün yatak odasında bulduğum not yüzünden apar topar şehir değiştirdik ama şu an İstanbul'dayız, ne yapmaya çalışıyorsunuz?"

"Kimse bize bir şey yapamaz. Korkma, sadece seni sevdiğimi düşün." Gözlerini gözlerimden ayırdı ve omuzlarını düşürerek arkasını döndü. "Sende beni rahatsız eden bir şey var," diye mırıldandı. "Hatırlatıp acını tazelemek istemiyorum ve hatırladıkça acı çekiyorum ama gerçek bu. Sevdiğin kadın benim yüzümden öldü ve senin beni böylesine sevmen çok garip, ürkütücü." Eylül hastaydı, zaman kavramı onun için sürekli değişiyordu, bir sabah uyandığında kendini katil sanan Eylül Demir'i buluyordum yanımda. Ürkerek gözlerime bakıyordu ve bir hata yapıp yapmadığımızı anlamaya çalışıyordu. Onu öldüreceğimden korkarken bana sığınıyordu... Başka bir sabah olması gerektiği kadına dönüşüyordu, gerçekleri hatırlayan, düştüğümüz cehennemin farkında olan o güçlü kadın olarak gözlerime bakıyordu.

"Benim istediğim sadece sensin, kalbin... Hiç kimse bunu değiştiremez. Korkma." Bana döndü, tam olarak hangi renk olduğunu kestiremediğim güzel gözleri ürkekçe gözlerime bakıyordu. "Bazen zihnimde savaş varmış gibi hissediyorum, senin sözlerin zihnimde canlanıyor ama o sözleri bana hiç söylemedin Levent."

"Hangi sözleri?"

"Bilmiyorum... Katilsin diyorsun, gözlerimi kapatıyorum seni görüyorum. Karşımdasın, delici bakışların gözlerimde. Belinden silahı çekiyorum ve kendimi vuruyorum, ölürsen seni öldürürüm diye bağırıyorsun. Sonra gözlerime bakıyorsun ve seni incitirsem beni affet diyorsun... Sonra baban bana miras bırakıyor, sonra beni çatıdan atıyorsun. Çok karışık, çok tuhaf." Yüzünü inceledim, öyle narin, öyle savunmasızdı ki... Ona bunları yaşattığım için sonsuza dek kendimden nefret edeceğimi biliyordum.

Bir rüzgâr esti, saçları savrulurken hızlı ve şapşalca gülümseyerek saçlarını tuttu. Kolundan nazikçe tutarak onu kendime çektim ve başını göğsüme bastırdım, narin elleri göğsümde birleşti. "Kedi gibisin," diyerek gülümsedim, o da gülümsemişti, nefesindeki değişimden fark etmiştim. "Seni seviyorum," diye fısıldadı. "Eğer günün birinde onu özlersen ve benden nefret ettiğini hatırlarsan sana kızmam biliyor- sun... Eğer beni korumak yerine öldürmeyi tercih edersen de sana kızmam. Kızamam..."

Acıyla konuşuyordu, sözleri zehirli bir yılan gibi kalbime süzülüyordu ve onu durduramıyordum. "Böyle konuşma," diyebildim sadece, keşke anlatabilseydim ve keşke hatırlayabilseydi... "Sadece bil istedim," dedi narince, başını kaldırıp gözlerime baktı. Hiçbir şey söyleyemedim, tüm sözleri zehir gibi yuttum ve işaret parmağımı yüzüne değdirdim. O an bakışları parmağımdaki yüzüğe takıldı, daha sonra elini kaldırıp parmağına baktı ve yüzüğüyle buluştu gözleri. "Bu yüzükleri hatırlamıyorum," dedi kafası karışmış bir şekilde. "Biliyorum," dedim güçlü görünmeye çalışarak, kaşları çatılmıştı, parmağımı kaşlarının üzerinde gezdirip gülümsedim.

"Seni seviyorum umut ışığım," diye fısıldadım. "Ama?" dedi kafası karışmış bir şekilde, zihni öyle karışıktı ki bir şeyler hatırladığını ve bir şeyleri unuttuğunu tahmin ediyordum. Onu iyice kendime, çektim izin istercesine gözlerime baktı, bir tepki vermemi beklemeden sırtını bana döndü ve göğsüme yaslandı, ellerimi kollarının altından geçirip karnının üzerinde duran ellerinin üzerine koydum. Başını da göğsüme yaslayıp beni iyice sıcaklığına ve kokusuna hapsetti. Onu tutabileceğim en sıkı şekilde tuttum. Özgürlüğe âşık bir kuştu fakat uçmaktan korkuyordu, korkmasını istemedim, tıpkı benden gitmesini istemediğim gibi...

"Kalbim senin için çarpıyor," diye fısıldadı, biraz eğilip başımı omzuna yerleştirdim ve gözlerimi kapattım...

Benim güzel huzurum...

Cennetim, aşkım...

Işığım... 

 

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
SİYAH KAR (KITAP)Where stories live. Discover now