❅27.Bölüm❅

174K 2.4K 374
                                    

Çocukluk; sınırları olmayan, büyülü bir krallıktı. Hassastı ve kırılgandı. Benim doya doya yaşadığım tek dönemimdi. Annemin masallarıyla, babamın sıcacık sevgisiyle büyümüştüm, herkes benim kadar şanslı değildi. Levent benim kadar şanslı değildi... Zihnimde dönüp duran karmaşık düşünceler kancasını ruhuma takıp nefesimi kesmeye çalıştığında kesik bir nefes süzüldü dudaklarımdan. Odadan çıkıp salona geçtim, hiç kimse yoktu. Yapayalnızdım, gün ortasında bana tamamen yabancı bir evde kalakalmıştım. Bir ev böylesine yabancıyken nasıl benimsenirdi bilemiyorum.

Anılar vardı, beni sarsan ve kendime getiren anılar... O yatak odasında, şu duvarda, mutfakta, hemen karşımda duran koltukta... Her yerde kalbimi tekleten anılar vardı. O kusursuz koku ara ara esiyordu, elimi çenemin altına yaslayıp gözlerimi kapattım. Sabah olanlar hâlâ içimi titretiyordu. Tam olarak ne olmuştu anlayamıyorum ama sanırım iyi bir şeyler olmuştu. Zaman o anı benden çalmıştı ama zihnimde her şey tazeydi.

Düşünceleri kafamdan uzaklaştırmaya çalıştım, her zaman olduğu gibi aptallık yapacak bir yol bulmuştum. Kendimi sürekli ateşe atıyordum ve biri beni son anda tutup çekiyordu ama bu sefer herhangi biri beni kurtaramazdı, beni ben bile kurtaramazdım. Ona âşık olmuştum... Uğursuz bir kazada sevdiği kadını öldürdüğüm adama âşık olmuştum. Bu zehirliydi. Düşünceler zehirli, gerçekler ise öldürücüydü.

Odaya geçip montumun cebinde bıraktığım telefonu alarak yatağa oturdum. Notları okurken dudağımı sertçe ısırıyordum, takip uygulamasına girip hiçbir şey düşünmemeye çalıştım. Bazı şeyleri zihnimden uzaklaştırdığım takdirde güvendelerdi. Zihnimden uzaklaştırarak gizemi nasıl çözeceğim ise merak konusuydu. İşime yarayacak bir şey gördüm, kaşlarım çatılırken hemen not alıp telefonu kapattım. Bu işin sonunda tüm taşlar un ufak olacaktı.

Dolaptan siyah pantolonu alıp hızla bacaklarıma geçirdim, üstümdeki ceketi çıkarttığımda gözlerim karnımdaki dikiş iziyle buluştu. Dikiş izi beyaz tenimde parlıyordu. Gözlerim aynada buluşunca altlarının mor olduğunu fark ettim. Tenim bir ölünün tenini anımsatıyordu...

Kokun ölüm toprak, sen ölümü hatırlatıyorsun...

Kulaklarımda Levent'in sesi yankılanınca gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Her şey yoluna girecekti, belki defalarca kez kırılacaktık ama her şey bitecekti. Siyah kazağı giyip saçlarımı taradım ve sıkı bir at kuyruğu yaptım. Siyah trençkotu kazağın üzerine giyip derin bir nefes daha aldım. Sürekli dört duvar arasındaydım ve bu monotonluk benim gibi bir ev kuşunu bile sıkmıştı. Kapıya ilerlerken Koray'ı aradım.

"Neredesin?"

"İnsan bir nasılsın der, odun musun sen?" Göz devirip nasıl olduğunu sordum, sırtımı duvara yaslayıp telefonu omzumla kulağım arasına sıkıştırdım. Ayağımı kaldırıp sanki çok becerikliymişim gibi bu vaziyette spor ayakkabımın iplerini bağlamaya çalıştım, tuhaf ama başardım da. Aferin bana...

"Yanına geliyorum, sıkıntıdan ölmek üzereyim." Telefonu kapatıp kapıdaki adama Koray'ın yanına gideceğimi söyledim. Benimle geleceğini söyledi, bunu sorun etmeyecektim. Ayrıca geldiği için memnundum. Artık kendimi aptal gibi ateşe atmayacaktım, sanırım kafama saksı düştü veya tenime batan cam kırıkları aklımı başıma getirdi, musibet nasihatten iyi derler.

Koray'ın dedesinin evini zar zor bulduğumda hemen kapıya koştum ben kapıyı çalmadan Bay Sırık kapıyı açmıştı bile. Evet, ona da bu klişe lakabı taktım.

Merhaba, ben Eylül Demir. Namıdiğer klişe lakaplar bulan serçe. Nasıl da kendimle barışık bir kadın kişisiyim değil mi?

Kadın kişisiyim nasıl bir şey ya?

SİYAH KAR (KITAP)Where stories live. Discover now