❅1.Bölüm❅

222K 4.1K 1.1K
                                    

Müzik=CEM ADRİAN- BENİ AFFET BU GECE

Şiddetle başlayan hazlar, şiddetle son bulurlar. Ölümleri olur zaferleri, öpüşürken yok olan ateş ve barut gibi.

(Romeo ve Juliet)

Ölüm sessizliği karabasan gibi çökmüştü adamın güçsüz omuzlarına, kulaklarında naif bir fısıltı dolaşıyor ve gözleri siluetinden ayrılmıyordu

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Ölüm sessizliği karabasan gibi çökmüştü adamın güçsüz omuzlarına, kulaklarında naif bir fısıltı dolaşıyor ve gözleri siluetinden ayrılmıyordu. Gözlerinin harelerine sakladığı acı gün yüzüne çıkmıştı, hayır hayır acı her zaman gün yüzündeydi. "Katil." Hiçbir mimiği oynamıyorken dudaklarından çıkan harfler ruhuna sert bir darbe indirdi.  

  Acı, özlem, öfke, nefret... Kalbindeki tüm duygular birbirine girmiş durumdaydı, dişlerinin arasından bir kez daha bağırdı...  "Katil."  Dudaklarını  birbirine  bastırdı,  alaycı  bir tebessüm belirdi ince dudaklarında. "Melek..." Sevdiği kadının ismi tüm kötülüklerin üzerini kapatmıştı, onun ismini fısıldamak tüm gücünü almıştı elinden. 

Buz mavisi gözlerini gri bulutlar sardı, dudaklarından ince bir titreme geçti... Kalbi kafese konulan özgürlüğe aşık bir kuş gibi çırpındı.    Ve gözleri ellerine kaydı. "Neden nefes almaya devam ediyorum?" diye sordu, sanki Melek ellerinden tutmuş sorusuna kızarak cevap verecekti. Bir damla yaş süzüldü gözlerinden, hızla  açıp  kapadı  göz  kapaklarını.  "Neden  kalan  benim? Senin burada olman gerekiyordu, gitmesi gereken biri varsa o bendim!" Yıllara meydan okuyan umut ve hayal kırıklığı dolu  kelimeleri  kalbine  saplandı,  gözleri  yeniden  aynayla buluştu.    Mahvolmuş bir Levent Köksal görüyordu... Beş yıl elli beş yıla bedeldi. Mor göz altlarını yorgun bakışlar sarmalıyordu.

Kalbinde  acı  çığ gibi  büyümeye  başladı.  Bu gece rüyasında görmüştü Melek'ini, bu zaten bir nefes uzağında bekleyen şeytanın eline ipleri vermişti.  Açık renk gözleri karardı,  kalbi  çılgınca  atarken  yumruğunu  sıktı.  "Bize  ne oldu?" diye fısıldadı güçsüzce, dizlerinin titrediğini hissediyordu, aşk öyle tuhaftı ki denilenin aksine yıllar geçtikçe güçleniyordu.    Yumruklarını  gevşetti,  bir  ürperti  ensesinden  içerisine süzüldü. Gözlerini kapattığında omuzlarındaki ağırlıkla gülümsedi.   "Melek?" diye fısıldadı umutla, kulaklarına dolan nefes içindeki ateşi söndürdü. "Buradayım deli adam...  Buradayım." Kadının elleri yavaşça kalbinin üzerine kaydı. "Sana kaç defa dedim beni üzme diye? Bilmiyor musun, sen üzülünce ben de üzülüyorum." Levent gerginliğinden kurtulmak istiyormuşçasına kesik bir nefes aldı.

 "Neden sürekli yanımda değilsin? Neden beni yokluğunla, koca bir boşlukla savaşmak zorunda bırakıyorsun?" Kadın sıkıca sarıldı, "Yokluğum mu?" diye sordu sitemkâr bir tavırla. "Ben hep senin kalbindeyken sen saçma sapan savaşlara giriyorsun. Sürekli birbirimize dokunmak zorunda mıyız? Hani aşk dokunmak değil hissetmekti?" Levent acıyla kapattı gözlerini. "Bu farklı... Sana sarılmak istiyorum ama elime geçen tek şey toprağın. Toprağına sarılmak acı veriyor Melek... Her saniye beni yavaş yavaş öldürüyor ama ben inatla nefes alıyorum." Melek gülüp narince adamın önüne geçti, ellerini boynuna koyduğunda Levent'in elleri Melek'in ince beline dolandı. "Seni seviyorum," diye fısıldadı sadece. 

Tüm bahanelere bedeldi. Bu iki kelime her şeye bedeldi.    "Benim seni sevdiğim kadar değil Melek... Benim seni sevdiğim  kadar  değil."  Levent  gözlerini  kapattığında  her zamanki boşluk içine çekti onu. Gözlerini açamıyordu, daha doğrusu açmıyordu. Hazır değildi o boşlukla karşılaşmaya. "Benim küçük kadınım..." diye fısıldadı. Gözlerinden süzülen inciler kıvrılarak yere düştüğünde ıslak kirpikleri birbirinden ayrıldı. Boşluk adamı içine aldığında gözleri karardı. Dayanamıyordu, ruhu enkazın altında can çekişirken hiç düşünmedi, hiçbir şey hissetmedi, yumruğunu karşısındaki aynaya indirdi. Dağılan cam parçaları etrafa saçılırken gözleri diğer aynalara takıldı. Her şey karanlıktı... Her şey acı veriyordu, dizlerinin üzerine çöktü zayıfça.    Avucunun içine hapsettiği cam parçalarını birbirine bastırdı, acı kalbindeki manevi acının üzerine örtüldüğünde cam parçalarının üzerine uzandı. Kan avuçlarının arasından sızarken güçsüzce ağladı... Kalbi ürkekçe sindi köşesine, karanlık yavaşça çekildi. Şeytan kayboldu, Melek gitti... Geriye kalan acıydı.

Acı aşk kadar güçlüydü.    Ellerini yana açıp sağ bacağını uzattı, sol bacağı içe bükülmüştü. Avuçlarını birbirine bastırdı ve ıslak kirpiklerini buluşturdu. Acı en derinine işledikçe ruhundaki azap diniyordu. Harap olmuş bedeninde acı asla varlığını unutturmuyordu adama... Gözyaşları yanaklarında kururken kan kokusu Levent'in burnuna doldu. Bu kadar kan yeterli değildi ama daha fazlası için gücü kalmamıştı... Levent Köksal güçsüzlüğün vücut bulmuş hâliydi. İstedi Levent, daha fazla acı istedi ruhuna. Elde edemeyeceğini bile bile istedi... Avuçları açıldı, avuçlarına batan cam parçaları ince ince akıttı kanı.  Bu,  ölümcül  bir  zehrin  kendini  dışarıya  atmaya  çalışması kadar zayıftı.    Zehir karıştığı kandan kurtulmaya çalışır mıydı? Son kez fısıldadı adam. "Sen sevdiğin kadının katilisin Köksal. Atacak tek bir adımın, alacak tek bir nefesin yok. Senin bu dünyada yerin yok. Ve her şeyden önce sen yoksun adam."     

"     

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
SİYAH KAR (KITAP)Where stories live. Discover now