SİYAH KAR (KITAP)

siyah_kelebekk2 tarafından

7.7M 127K 18.2K

Bir adam düşün simsiyah bir kalbi var. Nefretle harmanlanmış buz mavisi gözleri, keskin ve soğuk bakışları... Daha Fazla

-Siyah Kar-
❅1.Bölüm❅
❅2.Bölüm❅
❅3.Bölüm❅
❅4.Bölüm❅
❅5.Bölüm❅
❅6.Bölüm❅
❅7.Bölüm❅
❅8.Bölüm❅
❅9.Bölüm❅
YENİ KİTAP☑
❅10.Bölüm❅
❅11. Bölüm❅
❅12. Bölüm❅
❅13.Bölüm❅
❅14.Bölüm❅
❅15.Bölüm❅
❅16.Bölüm❅
❅17.Bölüm❅
❅18.Bölüm❅
❅19.Bölüm❅
❅21.Bölüm❅
❅22.Bölüm❅
❅23. Bölüm❅
❅24.Bölüm❅
❅25.Bölüm❅
❅26.Bölüm❅
🙈❤🙈
❅27.Bölüm❅
❅28.Bölüm❅
❅29.Bölüm❅
❅30.Bölüm❅
❅31.Bölüm❅
❅32.Bölüm❅
❅33. Bölüm❅
❅34.Bölüm❅
❅35.Bölüm❅
❅36.Bölüm❅
❅37.Bölüm❅
❅38.Bölüm❅
❅39.Bölüm❅
❅FİNAL-1 BÖLÜM❅
❅FİNAL-2.BÖLÜM❅
☃Son Söz☃
✈Dönüyoruz
❄Kitap Olduk Sürpriz! ❄
ÇEKİLİŞ❄
☄ ÇEKİLİŞ ☄

❅20.Bölüm❅

176K 2.7K 240
siyah_kelebekk2 tarafından

Zamanın içinde bir yerlerde sıkışıp kalmıştık, tıpkı diğer insanlar gibi. Dünyada trilyonlarca insan vardı ve hepsine ait bir acı... Acaba ben mi abartıyordum kendi acılarımı? Ölüm vardı, bunun herkes farkındaydı ama... Kötünün kötüsü de vardı. Şu an sanırım saat üç ve biz televizyon izliyoruz, Ömer Bey yatak odasında uyuyor ama bizim gözümüze zerre uyku girmiyor. Açlıktan ölen bebekleri, kemiklerinin dahi gıdasızlıktan eriyen çocukları ve tüm acıları yıkıp devirecek sessiz yardım çığlıklarını izliyor ve dinliyorduk. Evet, herkes gibi şu an izlemekle yetiniyorduk.

Kalbimin ortasına öldürmeyen ama canımı yakan bir ağırlık çöktü. Kelimelerin yok olduğu, sadece duyguların harmanlandığı ve sessiz kalındığı anlar vardır, işte biz şu an oralardaydık. Bu saatte bu programı nasıl bulduk hatırlamıyorum, hiç hayatın gerçeklerini izleyip bu denli yaşadığım anlar oldu mu? Hayır, olmadı. Çünkü ben bencilin tekiyim! İzlemekten kaçıyorum, düşünmekten kaçıyorum, bana ait olmayan ne varsa onlardan bir geri zekâlı gibi kaçıyorum!

Aslında bana ait olmayan şeylere sahip olmamın ne kadar mümkün olduğunun da farkındayım... Televizyon aniden kapandığında ürpererek Levent Bey'e döndüm. "Artık ağlama, senin gözyaşının kimseye faydası yok. Üzüldüğün insanlara biraz dua edip elinden geldiğince yardım etsen daha çok makbule geçer," diye mırıldandı, haklıydı da...

"İyi geceler." Battaniyeyi üzerine çekip bana sırtını döndü, ben de koltuğun ucunda duran battaniyeye sarılıp uzandım. Ağladıktan sonra daha çok uykusu geliyordu insanın...

 "Eylül," diye mırıldandı dalmak üzereyken. "Efendim?" İçini çekti ve, "Huzurlu uykular," diye mırıldandı, dudaklarımdan hayalet bir tebessüm geçmişti.

                                                                                                       ***

"Neden burada saklanıp duruyoruz?" diye mırıldandım,

Ömer Bey acı kahvesinden bir yudum aldı. "Saklanmıyoruz Eylül, sadece olması gerektiği gibi bir süredir burada yaşıyoruz." Kesik bir nefes eşliğinde kahvemden bir yudum aldım, acı aroma beni kendime getirirken ne söylemem gerektiğini düşündüm. "Kötü şeyler hissediyorum, sanki benden bir şeyler saklıyorsunuz."

"Evet," diyerek omuz silkti. "Ne?" Cevap vermek yerine gülümsedi, "Küçük kızlar her şeye karışmaz," diyerek güldü.

"Ömer Bey ciddiyim, bilmek istiyorum."

"Eylül, sadece sus ve kahveni iç tamam mı? Gerçekten bilmen gereken bir şey yok."

"Kapıda on tane koruma var, siz ikide bir ortalıktan kayboluyorsunuz. Ben adamın birinin cebine böcek yerleştiriyorum ve gerçekten sorun yok."

"Çenen açıldı," diye homurdandı ve telefonuna bakmaya başladı. "Bak Levent seni uzak tutmak istiyor."

"Beni uzak tutmak isteyen siz olmayasınız," diye mırıldanıp derin bir nefes aldım, omuz silkti. "Ben de istiyorum." Oflayarak fincanları makineye attım. "Biraz etrafı gezmek istiyorum." Biraz mırın kırın etti ama Koray ile gezeceğimi söylediğimde sustu. Amacım köyü gezmek falan değildi tabii, Koray'ı yalnız bulmuşken sıkıştırıp ağzından laf almaya çalışacaktım. Koray'dan mesaj gelince Ömer Bey'e veda edip sessizce evden çıktım, Levent Bey hâlâ uyuyordu. Çok yorgundu ve birkaç saat daha uyusa hakkıydı.

"Günaydın somurtkan yüz," diyerek saçımı karıştırdığında ona ters bir şekilde, "Günaydın," dedim, saç karıştırmak nedir ya askerlik arkadaşı gibi? "Nereye gitmek istersin?" Omuz silktim, "Bilmem, nereye gidebiliriz?" O da omuz silkti. "Köy işte, nereyi gezdirebilirim bilmiyorum." Gülümsedim. Bir süre sessizce yürüdük, bu süre zarfında yanlış anlamasına engel olarak sorularımı nasıl soracağımı düşündüm.

"Koray." Okulun önündeki küçük parkta sallanırken ismini mırıldandım. "Şu tepedeki mavi ev ne?" Omuz silkip, "Su depose," dedi. "Eskiden orada akşama kadar oynardık." Gülümsedim. "Biraz kendinden bahsetsene, gizemli bir havan var." Bu konuda ciddiydim. "Gizemli mi? Yok canım, kendimden pek bahsedemem. Sıradan bir adamın sıradan hayatı. Tek tuhaf şey çılgın olmam." Bence çılgın değildi, sadece öyle olduğunu düşünüyordu. "Peki, neden hastanede falan değilsin?"

"Çalışmıyorum Eylül." "Neden?

"Uzun mesele, bir süre ara verdim işte. Hem burada aksiyon kokusu alınca heyecanlandım."

"Yalancı," diyerek gülümsedim. "Hadi çıkalım şu tepeye," diyerek ayağa kalktığında itiraz etmeden peşine takıldım. Uzun boylu ve zayıftı, siyah dağınık saçları ve koyu

yeşil gözleriyle gerçekten yakışıklıydı. Mavi gözlü insanlar bana genelde soğuk gelirdi ve tanıdığım tüm maviler bunu onaylıyordu, yeşil gözlüler ise genelde sıcak kanlıydı. Yani gözlemlediğim buydu, arkama geçip elini sırtıma yerleştirdi ve beni yukarı doğru itmeye başladı. Kıkırdarken desteği için ona teşekkür etmiştim, sıra bana geçtiğinde tüm gücümü kullandım ama tabii benim gücümle onun gücü bir değildi.

"Sonunda," diyerek elimi belime attım. "Bak işte burası benim çocukluğumun geçtiği tepe," diyerek güldü. "Hoşlandığımız kızların evinden de görünür burası, burada takılmamız havalıydı o zamanlar."

"Neyi havalıydı ki?"

"Bilmem, bizi izlerlerdi oradan. Çocuk aklı işte."

"Çok şirinsiniz," diyerek gülümsedim. "Bence de." Göz kırpıp ağaca yaslandı. "Koray, senin olanlardan haberin var değil mi?"

"Var ama bence ikimiz de o konulardan bahsetmek istemiyoruz."

"Aksine ben bahsetmek istiyorum." Gerginleşerek kaydı ve ağacın dibine oturdu. Ben de biraz ötesindeki taşın üstüne oturdum. "Neler oluyor?" Yarım ağız güldü "Sanki bilmiyorsun." Homurdanıp eline bir taş aldı. "Bilmiyorum, yani neler döndüğünü bilmiyorum, olayın tam ortasındayım ama kabataslak biliyorum."

"Levent ve Ömer bir yıl burada okudular, tabii o zamanlar karşımızdaki okul yoktu, bize daha yakın küçük okul vardı.

Levent ile anlaşamazdık ama Ömer'le iyi anlaşırdık. Olay neydi hatırlamıyorum ama Ömer bir defasında bana küçük bir sır vermişti. Eğer Levent birinden bir şey saklıyorsa ona değer verirmiş."

"Çok saçma, değer verdiğin insandan neden gerçekleri saklarsın ki?"

"Onu korumak için, üzülmesine engel olmak için. Birçok nedeni var bunun."

"Ama söz konusu benim, farkındasın değil mi? O nedenler benim için geçerli değil ve şimdi bana bazı şeyleri anlatmanı istiyorum."

"Canıma susamadım güzelim ve abartma senden ölesiye nefret etmiyor. Biliyor musun, Melek'e benzemiyorsun o kadar. Bazı şeyler; gözler dudaklar, hmm, biraz kulak yapısı ama tıpatıp ikizi gibi değilsin."

"Melek'i gördüm canım, bence beni avutma ve söyle işte."

"Söyledim işte, sana zarar gelmesini istemiyor ve bu yüzden seni uzak tutuyor, anlama problemin mi var senin?"

Güldüğünde göz devirip okulun önündeki adamlara baktım. Korumalar hangi ara gelmişti? Belki de hep oralarda bir yerdeydiler?

"Karamel nerede?"

"Arkadaşıma bıraktım, zaten sevmek için deli oluyordu, iyi oldu." Keşke o da burada olsaydı, hem kadro tam olurdu hem de özlemiştim. Yani çok uzun süredir tanımıyorum ama öyle işte...

"Silahın yanında mı?" diye sordu, başımı sallayıp derin bir nefes aldım. "Hadi gidelim," diye mırıldandım ardından.

Koray eğlenceliydi, onun yanında gülebiliyordum ama ketumdu ve sabah kurduğum hayalleri suya düşürmüştü. "İstersen sen evine git," diye mırıldandım. "Beni kovuyor musun?" diyerek gülümsedi. "Hayır, sadece işin vardır diye düşünüyorum."

"Çok sinsi bir kızsın," diyerek güldü. "İşim yok merak etme asık surat." Koluna çimdik atıp onu taklit ettim. "Sinsisin, asık suratsın, gömdükçe gömdün." Kolunu okşarken elimin sert olduğunu söyleyip duruyordu.

Eve ulaşmak üzereydik, gidip bir şeyler yemeyi planlıyordum. Sabah açken acı kahve içmiştim ve şu an midemden sesler gelip duruyordu. Levent kapının önünde telefon konuşması yapıyordu. Fazla sinirliydi, elini kolunu sallayıp yumruğunu sıkıyordu. Yine işler ters gidiyordu ama bahse varım bana söylemeyeceklerdi. "Bizimki yine formunda," diyerek güldü Koray. "Bizimki derken?" diye homurdandım. "Seninki mi dememi isterdin?" diyerek zeka seviyesine göre soru sorduğunda kolunu vurup, "Manyak," diye mırıldandım.

"Neredesin sen? Neden benim haberim yok?" diye bağırdı, öfkeden kararan gözlerini gözlerime sabitlerken.

"Biraz dolaştık ve ne bu tavır, izin mi almalıyım!?" Dişlerini sıkıp, "Evet!" diye bağırdı, tam onunla tartışacaktım ki Ömer Bey valizlerle dışarı çıktı. "Gidiyoruz!" diye bağırdı ve biz hareket etmeyince sesini yükseltti. "Ne bekliyorsunuz korkuluk gibi? Binin arabalara."

Koray ve ben şaşkındık. "Dedeni araman gerekiyorsa ara, geliyorsun herhalde?" Ömer Bey merakla konuşunca Koray başını salladı ve hemen telefon etti. "Seninle sonra görüşeceğiz serçe!" Fısıldayıp arabaya bindi, neler olduğunu anlayamıyordum ve olmayan aklımı kaybetmek üzereydim. Tam arabaya binecektim ki bir anda donup kaldım.

Hiçbir ses yoktu ama tarif edemediğim bir acı hücrelerime yayılıyordu. Acının bir sınırı yoktu, müdahale edilmediğinde sonsuzluğa uzanabilirdi ve ben sanki sonsuzluğun sonundaydım. "Eylül, ne bekliyorsun binsene!" diye bağırdı Levent. Gözlerim kararıyordu, kolumdaki acı her saniye şiddetini artırıyordu. "Bir şey oldu!" diye bağırdı biri, artık sesleri ayırt edemiyordum. Üç, belki de dört dakika geçmişti. Kısa bir zaman dilimiydi ama her şey birbirine giriyordu.

"Vurulmuş!" diye bağırdı biri, Koray'dı sanırım. Birkaç küfür doldu kulaklarıma, hareketlilik artmıştı. Artık sadece hislerimle anlamaya çalışıyordum her şeyi, dişlerimi sıkarken nefes almaya çalışıyordum. "Sakin ol güzelim, sadece sıyrık. Acıyor biliyorum ama geçecek." Koray'ın sesi dingindi, elleri soğuktu ama acı sıcaktı ve tazeydi. Bitmiyordu ve asla bitmeyecekmiş gibiydi.

"Eylül bana bak," derken gözlerimi hafifçe araladı. "Sadece sıyrık, dişlerini serbest bırak." Nefes alamıyordum, Levent'in elini elimin üzerinde hissettim. "Bana bak serçe," diye fısıldadı, "Küçük bir sıyrık," diyerek diğer elini saçıma yerleştirdi. Neden küçükse acı bu kadar büyüktü ve neden beni kimse bu soğuk kaldırımdan kaldırmıyordu? Kulaklarıma dolan silah sesleri bunun cevabını veriyordu aslında.

"Eylül bana bak!" Sesi endişeli ve yüksekti. "Kahretsin kapatmaya çalışma gözlerini!" Çaresiz gibiydi veya çaresizdi... "Levent bakmasını sağla!" diye bağırdı Koray, gözlerim kapanıyordu. Acı saç tellerime kadar titrememe sebep oluyordu. Aynı acıyı yaşamıştım ama kendi kurşunum mu az acıtmıştı canımı, yoksa bu sefer her şey daha mı ağırdı?

Bilmiyordum, cevaplar yoktu sadece sorular meydandaydı.

"Bana bak güzelim," diye fısıldadı Levent, saçlarımı okşarken elleri yüzümü kavradı. "Ben buradaydım. Birazdan buradan gideceğiz, Koray hızlı yap!" Ne yaptıklarını bilmiyordum, fazla mı güçsüzdüm? Fazla mıydı tüm kötü huylarım?

"Tamam!" diye bağırdı Koray. "Ömer yardım edin, eve taşımamız lazım." Levent beni kaldırdığında daha fazla açık tutamadım gözlerimi, o sırada ilk yardım çantasını nereye koyduklarını arıyorlardı ve tek duyduğum şey Levent'in mutfakta bir tane daha olduğunu bağırarak söylemesiydi. "Kurşun sıyırmış ama dikiş atmam lazım," diyerek sustu Koray. Ardından tüm acı yetmezmiş gibi vücuduma iğne girdiğini hissettim... Sonrası tüm hislerin içerisinde hissizlikle sarmalanmaktan ibaretti. 

Okumaya devam et

Bunları da Beğeneceksin

830K 35K 50
30-50k izlenen Yağız her gün yayın açar, Sohbet eder ve korku oyunları oynar. Işıl ise o yayıncıya aşık bir kızdır. Işıl habire yağıza Instagramdan y...
571K 35.8K 94
"Sen bana nefretle bakarken ben seninle ailenden sana kalan en değerli mirasmış gibi sahiplendiğin çayı içmeye can atmaya başladım. Evden nefret eden...
7.2M 308K 98
Kalbini aşka, sevgiye, mutluluğa, en önemlisi de yaşamaya kapatmış bir adam ve kendi mazbut dünyasından bir anda alınarak, ışıltılı bir hayata mahkum...
1.4M 79.2K 48
Hale, sosyal medyada yazdığı bir yorumun hayatını bu denli değiştireceğini nereden bilebilirdi ki.