ejderha günceleri

Galing kay atila-s

31.3K 2.5K 447

bildigin bütün dünyaları unut, bu dünya başka; burada herşey bambaşka... Higit pa

Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Part 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
kartal bakisli kiz
yeni bolum degil
Bölüm 32
Bölüm 33
bölüm otuz dört
Bölüm 35
Bölüm 36
Bölüm otuz yedi
bölüm otuz sekiz
Bölüm 39
Gök Gri Kurt
Bilinmezler Girdabı
Omchur
SAVAŞ DAVULLARI
Hasat
Keşmekeş
Karanlık
Ukdema
Rehberlik
Ayak sesleri
veda
kuzey batı ordusu
nultas
eski sehir
karşılaşma
Deniz ötesinden gelen
DEGISEN DENGELER
eski şehre doğru
GİRİŞ
KARAKTERLER HAKKINDA
GÜZERGÂH
SEVGILI GÜNLÜK
KARTAL
SAVAŞ
ELÇİ
ANTRLAR DİVANI
ANTRLAR DİVANI II
ANTRLAR DİVANI III
ANTRLAR DİVANI IV
BATI ORDULARI KOMUTANI
ILK SAVUNMA HATTI
DUYURU DUYURU DUYURU

BEKLENMEYEN

183 19 1
Galing kay atila-s



Darius uzun bir aradan sonra karşısında kızını gördüğü zaman sevinmişti ancak bu sevinci kısa sürmüştü. Zira Nultas'ın ifadesi belirsizdi, diğer taraftan kendisinden yayılan bir aura da yoktu. Geniş salondan içeri kızı ağır adımlarla ilerlerken sanki bir kasvet de Darius'un yüreğine çörekleniyordu. Kızından her hangi bir aura yayılmadığını fark eden diğer insanlar da Nultas'a ilk önce şaşkınlıkla bakmıştı, sonra ise şaşkınlık yerine aşağılar bakışlara bırakmıştı. Güçlünün güçsüzü ezdiği bu diyarlarda başınıza gelecek tüm kötülüklerin başlangıcı, bu bakışlardı. Herkes gibi Darius da bunu gayet zorlu yollardan öğrenmişti. Sırf bu bakışlara maruz kalmamak için babasını bile kendi elleriyle öldürmüştü,

"Darius –"

"yol yorgunusun sanırım Nultas istersen dinle –"

"dinlenmeye zaman yok Darius, başımızda çok büyük belalar var ne senin ne de kahinin tahmin bile edemeyeceği belalar hem de –"

"dedi bir sülük" Darius sinirlenmişti ama bu siniri hemen çıkartmamak adına sadece derin bir nefes vermişti, ilerleyen zamanlarda bu adamın cezasını kendi elleriyle verecekti: kimse kızına bu şekilde hitap edemezdi. Eğer ipin ucun bir defa kaçırırsa mutlaka devamı gelirdi. Bu düşünce aklına geldiğinde adama hamle yapmak için enerjisini toplamıştı ki, Nultas adamın hemen arkasında belirerek tek hamlede omurgasını yerinden sökmüştü. Adam acılar içinde çığlıklar atarken yüz üstü düşmüştü ve dehşet bir tablo ortaya çıkmıştı: adamın kafatası yerinde duruyordu ancak omurgası kafatasının hemen altından kalçasına kadar yerinden sökülmüştü. Yer yer iç organlar görünürken yer yer de düzensiz kırılan kaburga kemikleri ve yerinden yırtılmış etler gözler önüne serilmişti.

"dediğim gibi Darius bilmediğin bir sürü derdimiz var ve senin ivedi olarak tahttan ve tahttaki haklarından feragat etmen gerekiyor –"

"bu ne deme –"

"aksi takdirde seni öldürerek bile olsa o tahta çıkacağım." Darius henüz Nultas'ın yanında o kadar kısa sürede nasıl peydah olmuştu ve adamın omurgasını görünmeyecek kadar hızlı bir şekilde nasıl çıkartmıştı bunu bile anlayamamıştı ama kızı şu anda kendisinden tahtı istiyordu. Ortamı kontrol altına alamazsa şayet kesinlikle buradan sağ çıkamazdı. Bu yüzden de güvendiği adamlardan bir tanesinin direk gözlerinin içine bakmıştı: adam ne demek istediğini kesinlikle anlardı,

"bak kızım, muhtemelen aradığımız şeyi buldun. İnan buna çok sevindim ama bunu sadece kendi emellerini için kullanman imparatorluğumuzun –" odada bir esinti oluşmuştu ve arkasından da odadaki herkes olduğu yerde kitlenip kalmıştı Darius hala ne olduğunu anlayamamıştı,

"boşuna uğraşma Darius, ya tahttan inersin ya da buradaki diğer herkes gibi senin de sonunun geldiğine emin olurum."

"neler oluyor –"

"ooo Sahip Nultas hoş geldin –"

"senin de devrin bitti Kahin –"

"o kadar hızlı değil Nultas..." Darius, son bir cesaretle etrafına bakıp kızına bir saldırı yapmak istemişti ama gördüğü manzaranın korkunç olması bir tarafa daha saldırıya bile başlamadan kas katı kesilmeye başladığını fark etmişti. Sarayın geniş salonunda az önce hareketsiz duran herkesin taşlamış olduğu gerçeğini, kemiklerinden kaslarına doğru ilerleyen çıldırtıcı acı ile fark etmişti. İlk önce nefes alışı kesilmişti; sonrasında kalbi yavaş yavaş durmuştu, damarlarındaki kanın taşlaşmaya ne zaman başladığını fark edememişti oysa...

*-*-*-*-*-*-*-*-*-*

Kahin, şimdiden Darius'la ilgilenip Nultas'ı göz ardı ettiği için pişman olmuştu bile, ama küçük orospunun nereye kaçtığı konusunda en ufak bir fikri yoktu. Oysa kızla birazcık baş başa kalabilse nasıl olup da bu kadar güçlenebildiğini öğrenebilirdi, yoksa gerçekten de eski şehirde insanların gücüne güç katan bir şeyler mi vardı... Kendi kendine ufak bir değerlendirmede bulundu ve sonuç olarak Nultas'ın nasıl güçlendiğini çözemeyeceğini fark etti, küçük orospu gitmeden önce, daha doğrusu saraydaki güç dalgalanmasını fark edip salona gelmeden önce Nultas orospusu Darius'un bütün kurmaylarını taşlaştırmamış olsaydı şayet; kendisini kraliçe ilan edebilmesi zor olmazdı. Kralı tahttan indirme sürecinde babasının bütün akıl hocalarını öldürmek güzel bir fikir olabilirdi ama bu fikir şu anda onun hiç mi hiç işine yaramıyordu. Darius'un tahttan kalkmaya çalışırken taşlanmış bedenine ufak bir bakış atıp salonun kapısına doğru yürümeye başladı,

"asker, buradaki adamların kim –"

"kral –"

"kapa çeneni ve beni dinle –askerin kendisini dinlemesi için ufak bir enerji salınımı yapmıştı ve bu hiç şüphesiz işe yaramıştı- buradaki adamları tanıyor musun?"

"e – e – evet "

"iyi, bunların muhtemelen yardımcıları vardır, hemen onları bulup geliyorsun, anlaşıldı mı?"

"e –"

"sen hala burada mısın?" adamın korku dolu kaçışını hüzünlü bir gülümsemeyle izlemişti Nultas, zira adamın bu kaçışı ona yıllar önce Antrlardan kaçışını hatırlatmıştı. O da bu şekilde korkmuştu, çaresizdi... binlerce yıl önce, antrlar onun için ailesini öldürdükleri zaman. Derin düşüncelerin içerisinde; kasvetli bir ruh haline bürünmüşken ikince kez bir enerji dalgalanması hissetmişti Kahin ve kafasını kaldırıp baktığında karşısında bir genç görmüştü,

"demek şu meşhur kahin sensin ha?"

"sen de kimsin ve ne cüretle karşımda konuşabilirsin?" değişik bir varlıktı karşısındaki, belirli bir enerji seviyesine sahipti ama daha önce karşılaştığı enerjilere hiçbir şekilde benzerlik göstermiyordu. Korkutucu veya baskıcı da değildi bu enerji ilginç bir şekilde,

"aymaz diyebilirsin benim için. Senin bir adın var mı?"

"bir önemi var mı?"

"neden olmasın ki sana bir şekilde hitap etmek istiyorum –"

"az sonra öleceksin zaten neden bilmek isteyesin ki?"

"ilk kez tehdit edilmiyorum biliyor m –" kahin beklenmedik bir saldırı yapmıştı: her ne kadar çok yüksek bir güç kullanmamış olsa da bu saldırının neticesinde odadaki taş kesilmiş herkes şeffaf camlardan heykellere dönüşmüştü. Saldırının yakıcı etkisi o kadar yüksekti ki taş olan şeyler camlaşmıştı; taş olmayan şeyler ise yeşil alazlar yayarak buharlaşmıştı. Alevler çekildiğinde ise az önce ukala ukala konuşan gençten eser yoktu. Bu sırada geniş kanatlı kapı açılmıştı ama dışarıda bekleyen kimse içeriye girememişti: içeriden dışarıya yayılan hararet dolayısıyla girmeye çalışan askerin üzerindeki kıyafetler tutuşmuştu bile. Kahin sakinleşerek içeriyi soğuttu ve insanların içeri girmesi için bekledi,

"bundan sonra ne Darius ne Nultas: bu imparatorluk benim, karşı durmak istemeyi düşünürseniz etrafınızdaki camdan heykellerin yanında durun: sizleri de aynı şekilde yok edeyim..."

-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*

Nultas, gençlerin yanına getirildiğinden beri titremesi geçmemişti. Ona karşı yapmuş olduğu saldırı hiçbir etki göstermemişti, üstüne üstlük babasını da az daha elinden kurtaracaktı. Neyse ki birkaç saniyelik gecikme Darius'un sefil hayatını bitirmeye yetmişti. Yeni yoldaşlarına yani Üykül ve diğer genç sahiplere durum hakkında bilgi vermekte titremekten dolayı gayet zorlanmıştı ama geçen iki saatlik sürenin sonunda her şeyi tam olarak anlatabilmeyi başarmıştı. Titremesinin ise asıl sebebi karşılaştığı güçten ziyade o gücün sahibiydi: Kahin. Bu sırada diğer arkadaşlarının bakışları fark ederek o da Üykül'e döndü,

"tamam şimdi hepiniz ne yaptığımı falan merak ediyorsunuz, özetle söylemek gerekirse yine dövme kaşıntısı oldu. Bizler burada tehlikede olmadığımıza göre tehlikede olan Nultas'tı ve ben de ona destek olabilmek için ufak bir rün yaptım –"

"babanl – yani kralla görüşmek için kullandığın gibi mi?"

"hayır Ennab, biraz daha karmaşık bir şey: babamla aramda bir kan bağı olduğu için bu kadar karmaşık olmuyor ama Nultas'la aramızda sadece 'dövme' yoluyla bir bağ var ve bu yüzden onu da göz önüne almak zorunda kaldım. Neyse gittiğim zaman ilk önce Kahinden Nultas'ı kaçırdı –"

"neden o zaman gideceğimiz yerlere –"

"buraya Nultas kendisi geldi onu ben getirmedim kaldı ki atlarımızı bile bir yerden bir yere göz açıp kapatıncaya kadar yüzlerce kilometrelik yolu taşımaya muktedir degil – daha doğrusu denemedim. O sadece dumanlaşma yeteneğini kullanarak buraya geldi."

"vay tebrikler büyük başarı Nultas"

"evet Ritka'ya katılıyorum ama şimdi daha büyük bir sorunumuz var: Darius'un planladığı bokları biliyorduk ama Kahin – adı ne bu kadının – ne haltlar karıştıracağından hiçbir şekilde emin olamayız. Diğer taraftan da kadın gayet güçlü –"

"ne yani –"

"yok Niran, benimle eşdeğer olduğunu zannetmiyorum ama yine de dengeleri değiştirecek kadar güçlü."

"peki nasıl emin olabilirsin?"

"Basit Ritka, kadın oradaki bana saldırdı ama bunun bir suret, bir yansıma, bir yanılsama olduğunu anlamadı: yine de enerji sahibi olduğumu gördü. Bununla ilk kez karşılaştım...."

Bir süre herkes sessizlik içerisinde beklemişti ama bu sessizliği bozan yine Üykül oldu. Son gelişmeleri haber vermek üzere babasıyla irtibata geçmesi gerektiğini söyleyerek yere rünleri çizmeye başlamıştı bile. Bugün şaşkınlık günü ilan edilebilirdi, zira henüz üykül rünleri bitirmeden etrafta dumanlar peydah olmaya başlamıştı bile. Bunu gören genç sahipler hemen yeni silahlarına sarılmışlardı bile,

"merhaba genç – sakin olsaydınız keşke"

"o ne beeee –"

"çüş Ritka karşındaki bir kral –"

"yanlış sahibe Niran ikisi de Kral –"

"tamam gençler neden diken üstündesiniz?"

"öncelikle saygıdeğer kralım sahi'liginizi kutlarım daim –"

"burada bana kral demene gerek yok Üykül –"

"şu an en çok ihtiyaç duyduğumuz şey krallar ve tecrübeleri efendim: Nultas, verdiğim – bu arada tanışmış mıydınız: Nultas, Nira Prensesi –"

"eski Prenses efendim, babamı tahttan indirecek zamanı buldum ama kahin denen kaltak tahmin edemeyeceğim bir hamlede bulundu. Artık muhtemelen Nira'nın kraliçesi ilan etmiştir kendini ve peşime kell –"

"nasıl yani?"

"özetle Kral'ım, Nultas babasını tahttan indirerek tahta çıkacaktı ve gelen savaşı engelleyecekti ancak kahin Nultas'ı saf dışı bıraktı, artık Nira tahtında Darius'tan daha güçlü birisi var"

"güçlü olduğunu nerden biliyorsun efendi Üykül?"

"gücümü hissetti Sahip Theshup. Daha önce kimse hissedememişti." İki kralın da yüzlerine bir kasvet ifadesi çökmüştü. Öyle ki Üykül babasının artık bir sahip olduğuna bile yeteri kadar sevinememişti. Ama ikisi de üzerlerindeki umutsuzluğu kısa sürede atarak kendi aralarında nasıl bir yol izlemeleri gerektiğini konuşmaya başlamışlardı bile. Sonuç olarak Üykül ve ekibi –yeni katılmış olan Nultas da dahil olmak üzere Antr'ları bulma işine devam edeceklerdi; Kral Rebid, savaş planlarındaki değişikliklerle beraber hızlandıracaktı: Apki ve Ganaf'ın da katılabilmesi için savaş Nira imparatorluğunun başkenti Ahtran'ın güneyinde yapılacaktı. Gayrular ve kuzey halkları –Üykül kuzey halklarını uzun zaman önce denkleme zaten dahil etmişti, savaşı kuzeyden başlatarak güneye doğru istila ederek ilerleyeceklerdi. Kuzey halkları genel olarak savaş yanlısı insanlar değillerdi ancak Gayrularla beraber çok büyük bir yıkımı gerçekleştirecekleri aşikardı. Nubdu, batıdan; Apki ve Ganaf ise doğudan girerek savaşa dahil olacaklardı. Kendi aralarında siyah ve beyaz olarak ayrılan Sahipler de tüm ordulara mümkün mertebe eşit olarak takviyede bulunacaklardı.

"çok belirsiz bir savaşa girdiğimizin farkındasınız değil mi?"

"evet sahip Theshup ama yapabileceğimiz de maalesef çok fazla bir şey yok. Muhtemelen sizin de babama söylediğiniz –"

"hala delil –"

"maalesef artık var geçenlerde bir devle savaştık, bir tanesi bile yeterli destek olmadan –ki yeterli destek dediğimiz şey silahlarımız, yüz seviyesindeki bir savaşçının öldürebileceği bir şey degil –"

"yalan söylemeniz hiç doğru bir tutum degil Prens Üykül, her ne kadar insanlara ümit vermek istiyor olsanız bile. Dev bir sahiple başa çıkabilecek kadar güçlü"

"teşekkürler Ennab – evet duydunuz ama burada –"

"silahlarınızı neyle değiştirdiniz peki?"

"arkadaşlarıma yeni silahlar yaptım, hatta yeni bir çok silah yaptım" Üykül yüzüğünden çeşitli ebatlarda ve şekillerde silahlar dökmüştü bile. Herkesin gözleri yuvalarından uğramıştı: kimse ne arada bu kadar silah yapmış olabileceğini bilemese de bilmedikleri birçok şey vardı...

"tüm sahipleri ve bilgeleri bu silahlarla –"

"kadim efsunlar; kadim büyüler; kadim rünler, bunları nereden bulduğunu sorsam sorun olur mu?"

"birkaç ülkenin kütüphanelerine gizlice girmiş; nadide eserleri okumuş ve hatta kopyalamış olabilirim, tabi Niran'ın uzak akrabalarından da bazı bilgileri ödünç aldım. Kısaca sormamanız daha iyi –"

"peki bu silahlar rünlere nasıl –"

"dayanabiliyor, çok basit Niran: hepsi ejderhanın 'yediği' metaller ve ejderhanın kemiklerinden dövüldü; tabi ek olarak ejderha pulları da var. Özetle büyü efsun ve rünü talan edebilecek kadar güçlü olan ejderhaların gücü var bunlarda..." etrafındakilerin yüzlerindeki şaşkınlık ifadesini buruk bir sevinçle izlemişti Üykül. Silahları nasıl teslim edebilecekleri konusunda ise neredeyse hiçbir fikri yoktu. Ama beklemediği bir şey olmaya başlamıştı: sahipler dumanlaşarak peyda olmaya başlamışlardı; bilgeler ise aralıklarla kendilerine has yöntemlerle kah yıldırım olup düştüler kah rüzgar olup estiler. Nihayetinde ortam alenen bilge- sahip meclisine dönmüştü bile.

"vay be bu kadar kıdemliyi bir arada –"

"sen de bir kıdemlisin Ritka, hatta bilinmez bir şekilde en güçlü kıdemlisin."

"ve evet şimdi büyük bir sorunumuz var: bendeki silahlar en fazla –"

"üykül Alchamı neden denemedik –yani devin üzerinde?"

"hoş geldiniz kıdemliler ama sanırım pek hoş bulmadı –"

"meraklanmayın efendi üykül, binlerce yıldır her şeyi takip ediyoruz, devlerden de haberimiz var diğerlerinden de. Sorunuzun cevabına gelecek olursak: silahlarımız bizlere göre zaten yeteri kadar güçlü, dirayetli silahlar; diğerleri gibi efsunlamanız yeterli olacaktır. Aksi takdirde çok zaman kaybedebiliriz." Üykül aklından bir hesaplama yapmıştı: yaklaşık elli silahı yapmak için kendi dünyalarında iki saate tekabül eden bir zaman geçirmişti, yaklaşık bin silah yapmak o kadar uzun olmamalıydı,

"aklınızdan geçenleri tahmin edebiliyoruz efendi Üykül, ancak sizin irfanınızın ötesinde olan olaylar var ivedi olarak yolunuza koyulmalısınız. Ennab Hanım, gideceğiniz yeri bildiğinizi düşünüyorum"

"birincisi sen kimsin, ikincisi Ennab'ı nerden tanıyorsun –"

"sakin olun Sahip Ritka, burada bilmediğimiz birkaç şey var ve bildiklerimizin tamamını diğer sahiplerle paylaşacağız. Bilmediğimiz şeylerden birisi Üykül; diğeri de sensin. Kartal bakışlı kız kartal kutsaması aldı, bundan sonra güzergahınızı o söyleyecek"

"Ennab eklemek istediğin bir şey var mı?"

"Prens Üykül, turnuva esnasında karşılaştığım –"

"dur bi dakka o zaman ejderhaları –"

"ejderhalar ve antrlar hakkında maalesef bilgi sahibi değiliz Üykül ve onlar da zaten burada değiller."

"turnuva esnasında iki tane cevher kazanmıştım hatırlarsanız: biri gölge panteri ve diğeri de ebrid kartalı. Ve yine bildiğiniz gibi gölge yeleye dönüşebiliyorum ancak ebrid kartalına dönüşemiyordum. –insanların söylediklerini sindirebilmesi için bir müddet durmuştu Ennab- yani yine istesem dönüşebilirdim ama ebrid kartalı biraz daha farklı bir yaratık, bana kartala dönüşebilmeyi veya irfanı teklif etti –"

"ne zaman oluyor bu?"

"Üykül ikinci kez ejderha ile savaştığında hatırlarsanız bizi derin meditasyon durumuna sokmuştu, işte o zaman. O zamandan beri verilen kararlarda bazen ayak diretmemin sebebi ebrid kartalının bahşetmiş olduğu bu irfan. Gideceğimiz yönü de –"

"araya girdiğim için –"

"sen kimsin sorusuna hala cevap vermediğinin –"

"Ritka sus"

"teşekkürler efendi Üykül, ebrid kartalı sıradan bir ebrid kartalı değildi, kartalların kralı olan ebrid kartalının; bu kartallara isim veren kartalın yavrusuydu –"

"ve ben onu öldürdüm"

"ebrid kartalının bunu kafasına takacağını sanmam zira aldığın kut'la beraber artık o yavru sensin"

"özetle kartalların kralını bulmaya gidiyoruz zira Ennab'ı çağırıyor doğru mu anladım?" kimseden ses seda gelmeyince planın bu olduğuna kanaat getirmişti Üykül ve sessizce herkesten izin isteyip atına doğru ilerlemeye başlamıştı. Neyse ki artık düşünmesi gereken bir mevzuyu kafasından silebilmişti: Ennab'da gördüğü ve ne olduğunu anlayamadığı enerji ebrid kartalının bahşettiği 'kut'tu. Bu esnada bir enerji dalgası etrafında titremişti,

"sanırım bu şekilde daha hızlı gidersiniz efendi Üykül, atlar geri dönebilirler"

"teşekkürler Sahip Theshup" ilk kez, uzun zamandır ilk kez, Üykül ve arkadaşlarına nihayet birisi dişe dokunur bir yardımda bulunmuştu: dumanlaşarak yer değiştirmeyi enerji aktarımıyla öğretmişti Theshup. Bu yüzden de atına son bir kez bakarak veda etti ve diğerleri ile beraber Apsyny'a girmek üzere dumanlaştı...

Ipagpatuloy ang Pagbabasa

Magugustuhan mo rin

2.5M 77.7K 54
Babasının borcu yüzünden genç kızı alı koyan Karahan başına büyük ama tatlı bela alır... Genç kız Karahandan küçük olmasına rağmen yalnız adama eş ol...
489K 81.5K 71
❝Karanlık çöktüğünde parlayan tek yıldız benim. Ben, sonsuz ışığın başladığı yerim.❞ Eleta tanıdığı bütün kişiler tarafından yalanlarla kandırılmıştı...
207K 13.6K 62
Kitap en baştan düzenleniyordur bu yüzden bölümlerde karışıklık olabilir. Bu yüzden düzenlenmeyen bölümlerin olunmaması önerilir !!! Dünya baştan koy...
7.7M 450K 84
Fantastik #1 Siz hiç bir ruha aşık oldunuz mu? Gülüşünden bihaberken ya da öfkelendiginde nasıl baktığı bilemeden sonsuz bir melankoninin içine düştü...