DEGISEN DENGELER

259 19 5
                                    

Theshup’un kanı ilk gördüğü andan itibaren Kral Rebid’e kaynamıştı. Bunun sebebi ise görü yeteneğiyle Rebid’in kalbine ve aklına baktığında gördüğü tek şeyin halkına karşı sorumluluklarındaki hassasiyetiydi. Rebid için halkı; devleti ve ülkesi o kadar büyük bir önem arz ediyordu ki adamın kendisi bile zaman zaman ailesine yeteri kadar ilgi gösteremediğini düşünüyordu. Bilmediği şeyse bir kral olarak gösterdiği kadar bir baba olarak da başarı göstermişti. Bunu Üykül’den anlayamıyor olsa bile Shavkan’dan kesinlikle anlıyordu. Yaşanan son olaylarla beraber bu odadakileri düşünmeye başladığında yaklaşık olarak bir yarım dakika geçmiş olmasına rağmen ne kimse konuşmuş ne de hareket edebilmişti. Haksız da sayılmazlardı: bugünlerde yoktan peydah olan insanlara rastlanmazdı. Her ne kadar kendisi bir gerilim veya endişe duymuyor olsa da geri kalan herkesin gergin olduğunu hissetmesi için yetenek kullanmasına elbette gerek yoktu,
“bu arada kusuruma bakmayın: nicedir buralardan uzak olduğum için adabdan da uzak kalmışım. Ben Omchur’un sahibi; koruyucusu; kralı Theshup: Sahip Theshup veya kısaca sahip olarak da biliniyorum”
“yok artık” konuşan yaşlı Druid’di ve devamında ne diyeceğini merak etmişti Sahip Theshup ama adamın nutku tutulmuş gibi görünüyordu. Bundan dolayı olacak ki, Rebid araya girmeyi uygun görmüştü,
“Bildiklerini bizimle de paylaşır mısın Antrank?”
“Şu anda pek de mümkün değil efendim zira doğru olabileceğine ihtimal vermek şöyle dursun hayal edebileceğim bir şey bile değ –“
“danışmanınızın demek istediği şu Kral Rebid, Nubdu ve diğer tüm devletlerden önce burada hüküm süren Omchur Krallıgının son Kralı Theshup’um ben” Armo ve Urud aynı anda konuşmuşlardı buna karşılık olarak,
“imkansız”
“konuşulacak şeyler var saygıdeğer krallar ama önce savaş planlarınızın başlaması gerekir: Efendi Atlia, Prens Ouegheday’la birlikte neden başlamıyorsunuz? Prenses Aibhalah’ın da bu durumda burada misafir kalması uygun olmaz: malum savaş kapıda, Efendi Baibair; Efendi Chinebourteh prensesinize eşlik eder misiniz?”
“Kim olduğunuzu bilmiyorum Efendi Theshup ama ben sadece Prensim ve Prensesim emir verdiğinde hareket ederim ve henüz savaş planları sonlanmış gibi görün-“
“Efendi Baibair, bırakın da krallar konuşsun. Prens Ouegheday, savaş planlarınızı Üykül ile paylaşmanız önemli bir nokta zira bu savaşa Ukdema da dahil olacak –“
“yok katırın dölü artık”
“sen de kimsin?”
“kusura bakmayın efendim, ben Thep: öğrencilerinizden Ulyatau’in hizmetkarıyım. Sizi görse muhtemele –“
“biraz sonra o da burada olacak efendi Thep, lütfen bir daha sözümü kesmeyin. Dediğim gibi Ukdema da dahil olacak ve güç dengesi büyük oranda değişecek. Ancak bizlerin dahil olmasının tek sebebi henüz hiç birinizin haberdar olmadığı daha büyük bir savaşta zayiatı azaltmak. Nira savaşı gireceğimiz asıl savaş değil kısaca…” Theshup insanların yüzlerine baktığı zaman darlanma görmüştü ama nedenini anlaması zor olmamıştı: her gelen bir öncekinden daha büyük belalardan bahsediyordu. Hak vermemek elde değildi. Ne hazin bir savaş beklediğini bilselerdi muhtemelen yerlerin altına mağaralar açarak yerin dibinde yaşamayı tercih ederleri ama bunu şimdilik onlara söylemenin bir yararı olmayacaktı. Ve daha insanlar üzerlerindeki şokları atamamışken salonun ortasında bir patlama sesi duyulmuştu:
“güzel rünler, antik Druid eserleri ama rünlerin sahibinin buralarda olduğunu sanm – affedersiniz Sahip Theshup, nasılsınız efendim”
“Bilge Ulyatau hoş geldiniz. Tanıştırayım –“
“hepsini tanı –“
“Bilge Ulyatau benim en eski öğrencilerimden birisidir az önce efendi Thep’in bahsettiği kıdemli.”
“özür dilerim sahip. Neyse konumuza dönelim… Hmmmm… Evet… iyi iyi… güzel… bu ne be” bilge Ulyatau kendine has sesler çıkartarak ve kendine has mimikleri ile insanları kendisine has yöntemlerle incelemeye koyulmuştu. Theshup uzun zamandan beri görmediği bu hadiseyi keyifle inceliyordu zira buradakilerin krallar prensler olduğunu bilmeyen birisi izliyor olsa Ulyatau’nun köle pazarından köle satın aldığını düşünebilirdi. İlk önce sağ eliyle karşısındakinin çenesini kavrayarak gözlerinin içine bakabilecek şekilde adamın kafasını sağa sola; öne arkaya çekiştiriyordu. Sonrasında kollarını kaldırtarak pazılarına bakıyordu en son olarak da göğüslerini açarak elini iman tahtalarının üzerine koyuyordu.
“prenses şimdi sizden ricam bana tüm yeteneklerinizle; gücünüzle ve iradenizle karşı koymanız zira size sağlam bir yumruk atacağım –“
“sen kim –“
“size de sıra gelecek prensim o zamana kadar beklemenizi rica edeceğim” Ulyatau sadece elini kaldırmış ve Prens Ouegheday olduğu yere çivilenmişti. Ulytau’nun gücünün kimse farkına varamamış olduğu için tepki vermek gayretine giren Prens onun gücünü zor yoldan öğrenmişti,
“ha bu arada söylemem gerek ben sizden bir alem yukarıdayım o yüzden sizler gücümü net olarak kestiremezsiniz. Güç kıyaslamasına girmeyelim o yüzden.” Ulyatau kişilik olarak da davranış olarak da değişik bir insandı. Theshup onu izlemeyi severdi bu yüzden. Tekrardan bütün ilgisini Prenses Aibhalah’a yönelterek söylediklerini tekrar ettikten sonra ciddiyetle kıza baktı. Kız Ulyatau’nun gözündeki ciddi ifadeyi görünce ikinci kez düşünmeden tedbirini almıştı bile. Ulyatau kızın göğüs kafesinin hemen bittiği noktaya tüm gücüyle vurduğunda ise fiziksel etkisiz bir ses patlaması ve alenen enerji dalgalanması olmuştu sadece,
“bu yöntem konusunda çekincelerin var sanıyordum Ulyatau, fikrini değiştiren ne oldu?”
“Üykül artı zor zamanlar artı cesaret efendim” Theshup Rebid’in yüzündeki o küçücük ifade değişikliğini yakalamıştı ama her hangi bir şey söylemek niyetinde değildi. Ulyatau şimdi Presn Ouegheday’ın karşısına geçmişti aynı şeyleri tekrar ettikten sonra ona da vurmuştu. İkinci yumruk birincisinden daha şiddetliydi ve buna oranla da odada enerji dalgalanması olmuştu. Sonrasında ise yaverler Baibar ve Chinebourteye Prensese vurduğundan biraz daha hafif şekilde vurmuştu. Sonrasında Shavkan; Urud ve Armo için de aynı şeyleri yapmıştı ve geriye bir tek Rebid kalmıştı. Adam ulu orta üç kralı; iki prensi ve bir prensesi yumruklamıştı,
“ne oldu Ulyatau?”
“efendim bu beni aşar yani sizden rica edeceğim” Ulyatau anlamayan gözleri fark ettiğinde hocasına bir enerji dalgası yollayarak bilgi vermişti bile. Theshup aldığı bilgilere hayret etmişti ve yapacağı da çok bir şey olmadığından dolayı yapmaya karar vermişti,
“beni Kral Rebid’le başbaşa bırakır mısınız rica etsem” diyerek Antrank’ın yerde baygın yatan herkesin dışarı taşınmasını sağlamıştı. Bundan sonra kral ve sahip baş başa kalacaklardı. Odanın tamamen boşaltılmasını Rebid endişeli gözlerle izlemişti ancak karşısındakilerin ne olduğunu ve ya ne yaptıklarını anlamadığı için ne aklına bir fikir geliyordu ne de kendisinde bir takat bulabiliyordu. Bu durumu fark eden Theshup konuşmaya başladı,
“sizin hakkınızda oğlunuzla görüş –“
“üykül’le tanıştığınız aklımdan çıkmış, nasıl iyi mi?”
“gayet iyi, hiç meraklanmayın. Tabi her maceranın kendisine göre zorlukları vardır ve Üykül de bunları yaşamıştır ama halinden gayet memnun. Hiç meraklanmayın. Şimdi gelelim yaptığımız şeye… Biliyorum tedirgin hissediyorsunuz ama meraklanmayın korkulacak bir şey yok.
Üykül’le sizin hakkınızda konuşurken sizin enerji seviyenizin yüksek olduğundan bahsetmişti. Ki şimdi gördüğüm şey Üykül’ün haklı olduğu. Kısaca şöyle anlatayım Kral Rebid, bilge alemine çıkmanız gerekli ancak bir rehberiniz olmadığı için çıkamıyorsunuz. Lütfen bekleyin sözümü kesmeyin… Sizin yüz seviyesi olarak bildiğiniz seviye nihai seviye degil bunun ötesinde bilge alemi ve sonrasında da sahiplik alemi var –evet ben de sahibim. Özetle şöyle: bulunduğunuz alemde enerjiyi kullanabilirsiniz maüple edebilirsiniz. Bilge alemindeyseniz enerjiyi anlarsınız ve bu anlayışla kontrol edebilirsiniz. Sahip alemindeyseniz enerji artık sizde emanet değildir kaybetmezsiniz…
Üykül de sizin seviyenizi bildiği için benden sizi bilge seviyesine çıkartmamı rica etti ancak az önce Ulyatau’nun verdiği bilgilere göre potansiyeliniz onu zorlayacak cinstenmiş –“
“peki nasıl işliyor bu?”
“oğlunuz heyecanını sizden mi almış acaba o da yerinde duramaz”
“şu an heyecandan ziyade tedirginlik hissediyorum: kimsenin bilmediği bir aleme yine muhtemelen sizlerden başka kimsenin bilmediği bir yöntemle çıkacağım…”
“Üykül ilerleme yolunda deneysel yöntemlere çok meyilli, sanırım bu özelliğini de sizden almamış”
“deneysel?”
“şöyle ki –bu arada tamamıyla Ulyatau’nun verdiği bilgileri aktaracağım- normal şartlar altında senin enerjiyi kavraman ve bu kavrayışla; bu anlayışla seviye atlaman gerekmekte ancak içerisinde bulunduğumuz durum buna pek de müsait değil. Bu yüzden süreci hızlandırmak adına, sana enerji ile bilgi aktarımı yaparak dentia ve dağıtım kanallarının da –yine aynı enerji ile- zorla geliştirme yoluna gideceğiz. Tabi bunun acısız bir süreç olduğunu kesinlikle söyleyemeyeceğim: senden önce herkesin bayılmasının sebebi de bu. Bu bayılma aynı zamanda seni derin meditasyon durumuna sokacak ve bu esnada anlayışını geliştireceksin –“
“yani her şey aslında belirsiz”
“hazır mısın?”
“tabi ki hayır –“
“öyleyse başlayalım…” Theshup Rebidin gözlerine baktığı zaman teslimiyet görmüştü ve fark ettiği şeylerden bir tanesi de kendisini savunmak üzere enerjisini toplamaya başlamış olmasıydı. Tüm enerjisini diğerlerinden farklı olarak tek bir yoğunluk üzerinde kullanmak yerine, enerjisini katmanlar haline getirerek savunmasını hazırlamaya başlamıştı. Theshup adamın artık hazır olduğunu fark ettiğinde Ulytau’nun bu işi neden kendisine vermek istediğini de anlamıştı: kral Rebid gerçekten daha iyi bir seviyedeydi, belki bilge alemini aşarak sahip alemine bile ulaşabilirdi. Vermesi gereken bilgilere ve salınımını yapacağı enerji miktarına odaklanarak Rebidi son bir kez süzdü. Sonrasında ise Rebid’in hiç beklemediği bir anda uygun miktarda enerjiyle adamın gövdesine hiç beklemediği bir yumruk atmıştı.
Theshup, enerjilerin birbirleriyle çarpışmasını; bir birine karışmasını yavaş çekimde takip ediyordu. Yumruğuna topladığı enerji Rebid’in altı katmandan oluşan ve altıgen yapıdaki enerjisine ilk çarptığı anda Theshup savunmanın aslında tahmin ettiğinden daha güçlü olduğunu fark etmişti. Altıgen savunma eğilip bükülmüş bile olsa gayet iyi bir şekilde direnmişti. Ancak sonuç olarak Theshup’un attığı yumruk enerjisi azaltılmış olsa bile Rebid’in savunmasından daha güçlüydü. Ve daha fazla dayanamayarak Theshup’un enerjisi Rebid’in enerjisine karışarak Rebid’in dentiasına doğru hücuma başlamıştı. İlk etapta Rebid direnebilmiş olsa da aradan geçen birkaç saniyenin ardından enerjinin akışı hızlandığı zaman Rebid ilk önce sararmış sonra beyazlamış en sonunda boncuk boncuk terlemeye başlamıştı. Enerji akışı en yüksek seviyeye çıktığı zamansa Rebid artık daha fazla dayanamamış ve kendisinden geçerek bayılmıştı.
Theshup istemeden de olsa ilk önce Üykül’ü sonrasında ise Rebid’i düşünmeye başlamıştı. İkisi de gerçekten ayarsızdı. Normal şartlar altında rebidin bu kadar bile direnç göstermemesi gerekirken beklediğinin çok üzerinde bir direnç göstermişti. Üykül zaten çok rahat bir şekilde sahiplerin sahiplerine kafa tutmayı başarabiliyordu. Belki Ritka; Niran ve Ennab’ın da sahip olmalarına rağmen sahiplerin sahiplerine kafa tutabilmelerinin sebebi buydu. Emin olamıyordu. En son yaşanan karşılaşmada Niran; Ritka ve Ennab kendilerinden sayıca ve açık ara enerji ile çok üstün olan bir gruba direnmişlerdi. Hayret verici bir durumdu…
“sahip Theshup”
“Ooo Kra Rebid, beklediğimden erken kendinize geldiniz. Nasıl hissediyorsunuz?”
“aslına bakarsanız o kadar erken değil Antrank’ın söylediğine göre bir saat kadar baygın kalmışım: siz içeriden haber göndermeyince Antrank içeri girmiş. Sizi düşüncelere dalmış beni de baygın bulmuş. Bu kadar düşünceli olmanızın sebebini bizimle paylaşır mısınız?”
“diğerleri ne alemde?”
“henüz kimse uyanmadı sahip…”
“Âlâ… Âlâ… Ulyatau ve Thep’in söylediklerini duydunuz: artık enerji aramızdan çekiliyor, korkarım ki artık sahip olmayan kimse de enerji olmayacak bundan sonra. Ancak Üykül mesela sahip olmadığı halde sahiplerle kapışacak kadar güçlü. Acaba o da enerjisini kaybeder mi…?”
“tam olarak kaç sahiple kapıştığı hakkında bilgi verir misiniz sahip?”
“dört tane sahiplerin sahibi vardı Rebid; on iki tane de sahip… Enerji kıyaslaması yapmak için yeterli bir bilgi olduğunu sanmıyorum. Şöyle düşünebilirsiniz: yüz seviyesindeki on kişi ancak bir seviyesindeki bir bilge kadar güçlüdür. Bir seviyesindeki bir sahip yüz seviyesindeki yirmi bilge kadar güçlüdür. Sahiplerin sahibi ise yüz seviyesindeki kırk sahip kadar güçlüdür.”
“kafam karışmadı desem yalan olur”
“karışması normal Antrank… Seviyeleri geçmeden bunları bilemezsin. Ancak Üykül seviye atlamadığı halde –hatta enerji yaymadığı halde- beş tane sahiplerin sahibi ile –“
“az önce dört demiştiniz sahip –“
“istemeden ben de müdahil oldum sonradan- hiç zorlanmadan mücadele edebiliyor. İşte bu kadar güçlü. Gücün nereden geldiği nasıl geldiği de tamamen belirsiz…”
“şu olayı anlatır mısınız Sahip?”
“Oğlun, kral Rebid, herkesten farklı bir bakış açısına düşünce sistemine sahip bir insan. Gireceğiniz savaşın seyrini tamamen değiştirebilmek adına birbirinden bağımsız planlara sahip. Siz sadece Gayru’larla olan işbirliğinden haberdarsınız ancak o uzun zamandır Nira prensesini takip ediyormuş. Hatta kendi yöntemlerini kullanarak onun gelişmesine bile ön ayak olmaya çalışmış. Kadim şehirde Nultas diğer sahiplerin dikkatini çekmiş. Bu arada Üykül bütün bunları uzaktan yapıyor. Bir şekilde kızın aklına girebilmiş.
Neyse, diğer sahipler de –“
“diğer sahipler kimler peki?”
“çok heyecanlısın efendi Antrank –gülümsemişti Theshup- kısaca biz beyaz olanlarız onlar siyah olanlar. Yanlış anlaşılma olmasın düşman değiliz: olamayız da ama enerjilerimiz farklı. Onlardan kimisi nefret’in sahibi; kimisi intikamın; kimisi felaketin sahibi… bizlerse onların aksine tabiatın sevginin hoşgörünün irfanın yolunu tutanlarız –“
“peki neden düşman olamıyorsunuz?”
“sizlerde olduğu gibi enerjimiz bizi kontrol etmiyor çünkü Kral, biz enerjilerimizi kontrol ediyoruz. Devam edeyim mi? – ses çıkmayınca devam etmişti Theshup- söylediğine göre Nultas zaten kendi ailesinden Nira’nın kendisinden; Niradaki düzenden nefret eden bir insanmış ve eğer, Nultas’ı babasına karşı kışkırtabilirse –“
“bilge mi yaratmaya çalışmış yoksa sahip mi? Nultas da bildiğimiz kadarıyla çok düşük seviyelerde değ –“
“bilgeden öteye geçirebilir miydi emin değilim ama evet kızın alemini değiştirmeyi kafasına koymuştu. Siz beni konuşturmayacaksınız anlaşılan. Sonuç olarak kıza fiziksel olarak ilk ulaşanlar sahipler oldu ve kızın gelişimi için onu farklı bir diyara gönderdiler. Üykül kızı orada da bularak yardım etti ancak bu yardım diğer sahipler tarafından –taktir edersiniz ki- hoş karşılanmadı. Üykül sahiplerle bizzat mücadele etmek yerine yol arkadaşlarının kendilerini denemeleri için onların savaşmasını istedi. Ritka Niran ve Ennab gerçekten çok iyi mücadele ettiler ancak sonuç olarak sahiplerin sahipleri var işin ucunda başarılı olamayacakları aşikardı. Yine de eger orada dört tane sahiplerin sahibi; on iki tane sahip degil de on altı tane sahip olsa idi gençler kazanabilirlerdi.
Bu yaşıma kadar oyle sağlam bir mücadele görmemiştim. Ama sahiplerin sahibi artık kin ve nefret kusmaya başlayınca olaya Üykül müdahil oldu ve ilk önce dört sonrasında beş sahiplerin sahibi ona karşı başarılı olamadık. Hayatım boyunca unutmayacağım bir yenilgidir… Alenen dağlar tepeler titredi ki gittiğimiz diyarda tepe denen şey buradaki dağlar kadar… Yine de Üykül’de ne yorgunluk emaresi gördüm ne de doğru düzgün bir darbe vurabildik…”
Theshup karşısında duran adamlara baktığı zaman ikisinin de ağızlarının açık kaldığını görmüştü. Üykül’ün güçlü olduğunu biliyorlardı ancak bu kadar güçlü olabileceğini tahmin edemedikleri aşikardı. Zaten odaya ilk girdiği daha doğrusu yoktan var olduğu anda onun ne kadar güçlü olduğunu fark etmişlerdi bu güç bile kimsenin aklına gelebilecek bir güç değildi. Bu kadar büyük bir güce karşı hatta bunun gibi beş tane güce karşı gelebilecek bir gücü şu anda hayal bile edemediklerini biliyordu…

*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-

Sahibe İklebe ne yaşadığı şoku atlatabilmişti ne de üzerine sinen korkudan kurtulabilmişti. Karşılarına çıkan yeni yetmeler az daha onları tuzla buz edeceklerdi. İsmi Ritka olan savaşçı diğer ikisiyle beraber öyle bir mücadeleye girmişti ki on iki tane sahibi püskürtmeyi başarabilmişlerdi. İşin daha ilginç tarafı ise Theshup’un söylediğine göre bunlar daha yeni yetme sahiplerdi. Eğer kendisi veya Theshup kadar tecrübeli olmuş olsalardı muhtemelen bu kadar bile zorlanmayacaklardı bu mücadelede. Savaşçı Ritka’nın aklı kullandığı teknikler kendi hayal güçlerinin ötesindeydi: bu zamana kadar neden kimsenin aklına enerjiyi rünle birleştirerek kullanmak gelmemişti, bu aklından çıkartamadığı sorulardan bir tanesiydi. Bir diğeri okçu kız Ennab’ın rün şekillerini vererek yaptığı atışlar olmuştu ki rün temelli saldırılar bile karşı konması çok zor saldırılar olmasına rağmen bir de bunu rünle harmanladığı zaman karşı konulması imkansız saldırılar ortaya çıkmıştı. Eğer yılların tecrübesi ve birikimi olmamış olsaydı İklebe bu saldırıları kesinlikle bertaraf edemezdi ki yoldaşlarının bu denli zarar görmelerinin sebebi de bu olmuştu. Niran… doğa kara druidi, masallarda geçen bir karakterden fazlası olmamalıydı. Tabi bu üçlünün on iki sahiple olan mücadelesine yoldaşlarının dağıldığını gören İklebe ve diğer sahiplerin dahil olması ile Üykül denen yaratık da dahil olmuştu. Belki sahiplerin sahibi olan dört kişi bu üçüyle baş edebilirdi ama Üykül’ün olaya müdahil olması her şeyi değiştirmişti. Öyle ki Theshup bile mücadeleye dahil olmak zorunda hissetmişti kendisini ve hiç kimse Üykül’e zarar bile verememişti…
“yani efendi Üykül sizi bu dünya üzerinde durdurabilecek kimse yok mu?” Nultas hala Üykül’e soru sormaya devam ediyordu,
“bütün dünyayı gezmedim, bu yüzden bilemem kaldı ki diğer taraftan da dünyamız birçok sürprize gebe: nelerle karşılaşacağımı bilemem…”
“peki efen –“
“sen ne oluyorsun bu durumda Üykül?”
“aslına bakarsanız sahibe ben de kendimin ne olduğunu anlamaya çalışıyorum. Bu yola çıkmış olmamın bir sebebi bu –“
“peki diğer sebebi ne Efendi Üykül?”
“seninle açık konuşacağım Prenses Nultas, babanın girdiği yol kendince haklı –“
“başlatmasın kendince haklılığından –“
“şşşşttt… kendince haklı sebepleri olsa da dünyada bazı şeyler maalesef değişiyor. Bu değişimin içerisinde Nira imparatorluğunun gereksiz güç sevdası tüm dünyanın boka gömülmesine sebep olabilir.”
“nasıl bir değişiklik bu efendi Üykül”
“şöyle ki sahibe, en son ne zaman ejderha gördünüz?”
“tabi ki görmedim, gören birinin olduğunu da –“
“ben –hatta biz gördük hem de birden çok –“
“şaka –“
“aslında bunların antrlar tarafından dünyamızdan sürülmüş olmaları gerekiyordu ama geri gelmenin bir yolunu bulmuşlar ve tek niyetleri de intikam ve –“
“daha önce kimsenin savaşmadığı bir şeyle siz nasıl –“
“savaşamayız. Bu yüzden lanetli topraklara Antr’ları bulmaya gidiyoruz. Tanıdığınız bir antr var mı sahibe?”
“Sahip Theshup tanımıyorsa benim tanımam pek de mümkün degil, ilk enerji sahiblerinden birisi o ve tabi ki de ilk sahip alemine çıkan da o”
“o da sadece kendisini eğiten antrları görmüş o kadar.”
“e peki öyleyse benim sahip alemine çıkmamı neden istiyorsunuz?”
“prenses Nultas bu savaşa ya babanızı ve ordularını ezerek gireceğiz ya da sadece babanızı tahttan indirmek suretiyle gireceğiz. İlk seçenekte herkes çok büyük kayıplar verecek ki bu durumda da –“
“savaşacak adam bile kalmayabilir ama ejderhalarla zaten mücadele edemeyiz ki –“
“biz değil ejderhaları püskürtebilecek olanlar sadece antrlar; eğer ejderhalar tekrar bu dünyaya girebildilerse bunun anlamı antrların sürgüne gönderdiği diğer her şeyin geri gelebileceği. Antrların bile uzun yıllar süren mücadelelerin bir benzerine bir defa da girebileceklerini zannetmiyorum”
“nasıl yani Üykül?”
“ne nasıl yani Ritka?”
“evet Üykül bize bundan bahsetmemiştin”
“Prens hazretleri gayet büyük bir sorunu göz ardı etmediniz umarım bu zamana kadar?”
“Ritka antrların tek derdi biz sıradan insanlar için dünyanın yaşanılabilir bir yer olmasının derdindeydi. Gitmeden önce Theshup bana bir şeyi hatırlattı: antrlar sadece ejderhaları sürgüne yollamamışlar; devleri; cadıları; ifritleri ve daha nicelerini yollamışlar. Kısacası Niran; Ennab ben de bundan daha yeni haberdar oldum. Bu yüzden de şu anda antrları bulmamız; Nira’yı savaştan uzaklaştırmamız; tüm askerleri gelebilecek tehlikelere karşı yetiştirmemiz gibi farklı görevlerimiz var artık.”
“sahibe İklebe sizin –“
“yüz ifadeniz neden değişti?”
“Nultas, ne olursa olsun bu savaşta Üykül’le beraber hareket etmek zorundasın: Üykül senin rehberin herşeyden önce ve daha da önemlisi, benim de şimdi anlayabildiğim bir durum var bu yüzden yüz ifademiz değişti Efendi Üykül.”
“nedir?”
“geçenlerde bir grup peri ile karşılaşmıştık ve hepsi diken üzerindeydi. Sebebini sorduğumuzda bir ifrit gördüklerini söylemişlerdi ancak ispat edememişlerdi. Bilirsiniz periler bazen çok dengesiz oluyor. Biz de inanmamıştık ama Theshup’un söylediği doğru –“
“doğru olsa bile sahibe Nira hedef –“
“o cümleyi tamamlama çocuk beni delirtme” İklebe patlamıştı ve bu patlama artık sahip seviyesinde bile olsa hala gayet çömez olan  Nultasın metrelerce uçmasına sebep olmuştu. İklebe sadece sinirlenerek ayaklarını yere vurmuş ve bağırmıştı oysa. Diğer gençler de –Üykül hariç- bu sarsıntılardan nasiplerini almışlardı ama metrelerce uçmamışlardı. Nultas seviye olarak sahibe olsa da hala birşeyin sahibesi olamadığı için bu haldeydi: kızla alakalı her şey tersti…
İklebe gençlere tekrar baktığı zaman onlarda nefret ettiği bir şeyin daha olduğunu hissederek dişlerini sıkmıştı: normal şartlar altında tecrübe veya enerji ile bilgi aktarımıyla öğrenilebilen şeyleri ne hikmetse gördükleri zaman öğrenebiliyorlardı. Ennab, dumanlaşarak Nultasın yanına gitmiş ve onu geri getirmişti bile,
“sahibe, artık o da bir sahip –“
“ve bir daha benim öğrencime hakaret ettiğine şahit olursam bu sefer seni elimden kimse alamaz: sizler sahipler olarak bir birinize düşman olmayabilirsiniz ama ben sahip değilim, bunu aklından çıkartma” Üykül’ün uyarısının yersiz olmadığını biliyordu zira ne zaman onun gözlerinin içine baksa korku hissediyordu. İliklerine kadar işleyen bir korku…
“şöyle düşünün Prenses –artık herkes hakkınızda her şeyi biliyor bu yüzden açık konuşuyorum- kendi öz abisinin veya babasının tecavüzüne uğrayıp yaşamak zorunda kalan çocukların sayısı artsın mı; güç için kardeşler bir birlerine en ağrı işkenceleri yapmaya bütün dünyada devam mı etsin?”
“ya da şöyle düşün Nultas: işimi gücümü bırakıp korumak, yaşantılarını biraz daha güzelleştirmek istediğin, babanın ve güçlülerin zulmünden kurtarmak istediğin halkını yok edeyim mi?”
“dikkatli düşün Nultas: Üykül bir defa kendi krallığındaki beylikte yaşayan neredeyse herkesi öldür –“
“sadece insanları öldürmedi Ritka, evlerini barklarını bile tarumar etti”
“Ritka ve Niran’ın söylediklerinden fazlası var Nultas: Üykül zorunluluk durumunda bile öldürmekten her zaman kaçınır ama kendi halkını yine kendi halkının refahı için öldürdü.”
“kendi halkını derken?”
“söylemeyi sevmediğim bir şey iklebe: ben Nubdu ikinci Prensi Üykül… ve görevlerimden birisi halkımın refahını korumak gerekirse bir kısmının hayatı pahasına korumak hatta. Kısaca seni burada en iyi anlayacak olan benim…” iklebe Nultas’ın gözündeki titremeyi fark etmiş olsa da bir şey dememişti. Sonuç olarak tercih hakkına sahip olan Nultas’ın kendisiydi: bu tercihlerin sonuçlarına da katlanması gereken kendisi olacaktı. Bu arada gün çoktan düşmüş gece yükselmeye başlamıştı bile ve kimse henüz yerinden hareket etmek için bir çaba göstermiyordu. Diğer sahiplere döndüğünde ise hepsinin yüzlerinde tedirginlik okumuştu ve bu gayet olağan bir şeydi. Kendisinde her hangi bir sıfat olmayan bir çocuk dağları tepeleri ovaları titretmesine rağmen ne terlemişti ne de yorulmuştu. Bu zamana kadar en güçlüyü kendileri zannederken aslında Üykül’ün yarısı kadar bile irfana sahip olmadıklarını anlamışlardı: bütün dünyayı gezmedim ve dünya bir çok sürprize gebe demişti, Üykül onların sürpriziydi.
Hizmetçi kadın elinden geldiğince herkes için yemek hazırlamıştı ve buna en çok sevinenler hiç şüphesiz Üykül ve arkadaşlarıydı. İklebe bunun bir hafta önce kendi başlarına gelenle aynı şey olduğunu düşünmüştü: onlar da sıcak yemek gördüklerinde bu şekilde heyecanlanmışlardı. Beş dakikadan kısa bir süre içerisinde yemeklerini bitirmeleriyle de bundan emin olmuştu.
“peki efendi Üykül planınız nedir?”
“lanetli topraklara gideceğim başka bir alternatifim maalesef yok.”
“ne demek gideceğim?”
“kusura bakma Üykül ama beraber gelenler beraber dönerler unutma –“
“kusura bakmayın prens hazretleri yalnız gidemezsiniz.”
“bakın gençler biliyorum beni bırakmak istemiyorsunuz ama –“
“amasını çok merak ettim Üykül”
“Niran sen de farkısındasın herkes farkında şu anda Nultas bizim tarafımızda olmazsa Niraya karşı yapılacak savaşa hepiniz katılmak zorunda kalacaksınız.”
“hala meditasyon halinde mi o?”
“derin meditasyon halinde sahibe ne olacağını neye dönüşeceğini çıktıktan sonra göreceğiz ama şu durumda plan benim lanetli toprak –“
“gidemezsin Üykül, delirtme beni” İklebe istemese de titremişti zira Niran’ın saçları yine alev almış gibi bir hale bürünmüştü. Türünün kesinlikle tek örneğiydi zira bu zamana kadar bir druidin sahip olduğuna hiç rastlamamıştı…
İklebe bu grupla takılmaya devam ettiği müddetçe farklı şeyleri gözlemliyordu. Ennab Üykül’e her zaman prens diyerek hitap ederdi; Ritka arkadaşı gibi davranırdı Niran ise alenen Üykül’ün üzerine giderdi. Ama üçü bir olup Üykül’ü yerinden kıpırdatmamayı başarmışlardı ve bu yüzden de Nultas’ın derin meditasyon halinden çıkmasını beklemekten başka seçenek kalmamıştı. Nultas derin meditasyon durumuna geçtiğinden beri bu üçüncü gündü. Üykül delirecek gibi bir o yana bir bu yana gidiyordu ama yine de bir şey yapamıyordu: diğerleri alenen Üykül’ü tehdit etmişlerdi…
Beşinci gün olduğunda ise Nultas sonunda meditasyondan çıkabilmişti: sahipler dumur olmuşlardı zira Nultas’ın çizginin siyah tarafında duracağına dair net bulgular olmasına rağmen o siyah veya beyaz tarafta değildi:
“bedenime tecavüz edildi Üykül ama bu bilincime tecavüz edilmesi kadar koymamıştı bana ve şimdi sen benim rehberimsin –“
“gücümün bazen ayarı yok Nultas, bunun için gerçekten özür –“
“senin özrünü dinlemek istemiyorum Üykül. İstediğini yapacağım ama birincisi beni azad edeceksin ve ikincisi her şey bittikten sonra ülkemin ve halkımın refahı için bana yardım edeceksin –“
“bu imkans –“
“sahibe, Üykül her şeyin bir çaresini bulur zira Üykül karanlıkta yön gösteren işaret; umutsuzlukta yeşeren umut demektir. Öyle degil mi Üykül?”
“bir yolu varsa şayet bulacağıma dair söz veriyorum –“
“şim –“
“şimdi olmaz lanet kadın, şimdi olmaz: ne siyahsın ne de beyaz, sadece söyledin diye güvenilemezsin herşey bittikten sonra seni azad etmenin bir yolunu bulacağım ve yapacağım.” İklebe ilk kez Üykülden enerji yayıldığına şahit olmuştu belki de Ritka Niran ve Ennab da bu yüzden şaşırmışlardı. Ama şöyle bir durum vardı: Üykül enerji yaydığında ne yerlere kapaklanmışlardı; ne dizleri titremişti; ne üstlerinde baskı oluşmuştu, sadece kendi enerjilerinin çekildiğini hissetmişlerdi…
“öyleyse Sahibe İklebe yoldaşlarınızla beraber Sahip Theshup’a katılın; Nultas doğruca Nira’ya gidiyorsun ve babana her ne şekilde olursa olsun engel oluyorsun; bizler de lan – Kedil?” herkes kafasını Kedil’in olduğu tarafa çevirdiğinde kızın kaslarının eriyerek öldüğüne korkuyla şahit olmuşlardı…

ejderha günceleriWhere stories live. Discover now