Hayalet Dünya [Hayalet Serisi...

By kayciayca

132K 12.1K 3.2K

#1 15.03.2017 Akça ve Pars, artık avlanılması gereken birer hedeftir. İhtiyarlar, şimdiden bir araya gelmiş i... More

1. Bölüm 'G. Kore'
Yeni Kapak Oylaması
Yılbaşı Çekilişi
Karakter Seçimleri :)
2. Bölüm 'Hayalet Dünya'
Hazır mısınız?
3. Bölüm 'Arayış'
4. Bölüm 'Ortak İye Meclisi'
5. Bölüm 'Dokkaebi'
6. Bölüm 'Rüya'
Fantastik Roman
7. Bölüm 'Özgürlük'
8. Bölüm 'Kasa Obake'
9. Bölüm 'Tongdosa'
10. Bölüm 'Kilin'
11. Bölüm 'Dolunay'
12. Bölüm 'Morçi'
13. Bölüm 'Geçmiş'
14. Bölüm 'Kamçı'
15. Bölüm 'Astana'
16. Bölüm 'Tatil'
17. Bölüm 'Al Bozkurt'
18. Bölüm 'Niyet'
19. Bölüm 'Soura'
20. Bölüm 'Zehir'
21. Bölüm 'Mücadele'
22. Bölüm 'Soruşturma'
23. Bölüm 'Hikaye'
24. Bölüm 'Öfke'
25. Bölüm 'Cüce'
26. Bölüm 'Köprü'
27. Bölüm 'Çöl'
28. Bölüm 'Avcılar'
29. Bölüm 'Savaş ve Ölüm'
30. Bölüm 'Dönüş'
31. Bölüm 'Hak'
32. Bölüm 'Oturum'
33. Bölüm 'Sorular'
34. Bölüm 'Oğlum'
35. Bölüm 'Torun'
36. Bölüm 'Teklif'
38. Bölüm'Vicdan'
39. Bölüm'Kan'
40. Bölüm 'Yalan'
41. Bölüm 'Kayrak'
42. Bölüm 'Kayıp'
43. Bölüm 'Hüzün'
44. Bölüm 'Son'
Ek Bölüm

37. Bölüm 'Hırsız'

2.3K 243 41
By kayciayca

Selamünaleyküm,

Ciciler bugün size 6 sayfaya yakın bir bölüm hazırladım. İnşallah afiyetle yer içer yutar ve mutlu olursunuz. Az buçuk polisiyecilik oynadığımız bir bölüm oldu. Öptüm efem. :)

_______

Pars, Tuzla şehir merkezinde Baybora ile buluşarak, Ortak İye Meclisine gitti. Kendisi cadı Admina ile konuşurken Baybora da Soura Antik Kent'te buldukları hançerin üzerindeki kan analizi için DNA merkezine gitmişti. Laboratuvarın kuruluş amacı Bosna savaşında soykırıma uğrayan Müslüman Bosnalıların kimlik tespitini yapmaktı.

"Sence kabul edecek mi?" diye sordu, Baybora. "Etse iyi olur."

"Doğrudan gelmeye cesaret edemiyor." diye cevapladı, Pars. "Bu yüzden meclise adım atmadan konuşabilmesinin bir yolunu bulmalıyız."

Baybora sırıttı. "Bilgisayar ve benzeri konularda iyi olduğumu, Akça söylemedi mi? Teknoloji çok gelişti, telekonferansla falan bir bağlantı sağlamak zor olmaz."

"Bu kadar basit değil. Admina, avcıların daha sonra peşine düşeceğinden endişeli."

"Düşmezlerse şaşarım. Düşmeliler de!"

"Düşerlerse ve bunu o da bilirse konuşmasını bekleyemezsin. Kadın haklı, ölü torunları uğruna kendi hayatını tehlikeye atmaz. Torunlar yaşasaydı, belki..."

"O zaman Akça ve senin, onları öldürdüğün kötü olmuş."

Pars cevap vermedi. Doğruca asansöre binip kurt adamların olduğu katın düğmesine bastı. Kendi katlarına girince doğruca meclis liderlerine özen tesis edilen bölüme gidip, kendi dairelerine girdiler.

İçeri girer girmez Akça'yı kanepenin koluna oturmuş, huzursuzca beklerken buldu. Kayrak da tekli koltuğa oturmuş, minicik boyu yüzünden oyuncak bebek gibi görünüyordu.

"Ne oldu?"

Akça düşünceleri arasından sıyrılıp başını kaldırdı. "Kilin boynuzu kayıp."

Pars'ın kalbi bir iki saniyeliğine, duracak kadar, çok hızlı attı. "Ne? Nasıl kayıp?"

"Bilmiyorum. Odamıza girdiğimde etrafın dağıldığını ve yatağın bozulduğunu gördüm. Sakladığımız yerde yok, araya kimse bulmuş."

Baybora'nın kaşları kalktı. "Kilin boynuzu mu? Ben onu tamamen unutmuştum." Sadece bir kez, Akça'nın elindeyken görmüştüm. Kavisli çizgileri olan, altın rengine sahip çok güzel bir boynuzdu. O an buna sahip atın daha güzel göründüğünü düşünmüştü.

"Babamlar aramaya başladı bile." dedi, Akça.

Pars sinirden gerilmiş, boyun damarları ortaya çıkmış bir halde odada volta atmaya başladı. Kayrak bile Kara Bozkurt'un öfkesinin kokusunu almış koltuğuna iyice sinmiş, konuşmaya bile cesaret edemiyordu.

"Kilin boynuzuna sahip olduğumuzu kim nasıl bilir?" Pars durdu. "Birine söyledin mi?" diye sordu, Akça'ya.

"Tembihlediğin gibi kızlara bile göstermedim ya da bahsetmedim."

"Kimseye bahsetmediğiniz doğru değil." dedi, Baybora. Kaşları çatılmış, ciddi ifadesi geri dönmüştü. "Bize boynuzu gösterip, nasıl bulduğunuzu anlatmıştınız."

Akça yüzünü buruşturdu. "Ne yani faillerden biri sen, babam, annem, teyzem veya amcam mı?" Çünkü o gece özel salonlarında sadece yakın aile üyeleri vardı. Elbet bir de Kayrak ama o da zaten oda dışına çıkmıyor gibi bir şeydi. Çünkü kimsenin cücelerin hala yaşadığını bilmesini istemiyordu.

"Onu demek istemedim. Birileri kapı falan dinlemiş olabilir. Kurt adam ve Vampirler için ne kadar zor olabilir ki?"

Pars öfke dolu bir nefes aldı. "O zaman bu kişi bir kurt adam."

"İyi de Vampirler de olabilir. Eğer mesele kulak becerisiyse." dedi, Akça. "En azından tamamen göz ardı etmemek gerek."

"Vampirler, kurt adamların katına çıkmaz. Sebebini biliyorsun... Bir tek Lucas Vampire gelirse gelir ama... daha önce hiç geldi mi?"

Baybora düşündü. "Sadece bir kez. O da ilk oturumda babamla görüşmek için. Bir daha uğramadı. Laf arasında şaka yoluyla kurtlarla dolu bir yerde olmaktan hoşlanmadığını söylemişti, Aurick için bile olsa."

Pars sesli düşündü. "Fakat Aurick bu katta ikamet ediyor ve Lucas ile yakın dost."

Akça başını iki yana salladı. "Onlar bizim destekçimiz, neden çalsınlar ki?"

"Lucas, güç bulduğunda onu almak isteyebilecek biri. İngilizler, fırsatları gördüğünde kullanmadan durmazlar. Yine de bizim bölüme bir İtbarak gelse bu, dikkat çekecek bir şey. Elbette ben sadece olasılıkları gözden geçiriyorum."

"Ben ikisi de olduğunu sanmıyorum." dedi, Baybora. "Bengi'nin ejderha kanı olduğu haberini uçuran kimse Kilin boynuzunu öğrenip alan da o, derim."

"O zaman bir kurt adam hatta Bozkurt olduğundan eminiz?" dedi, Pars. "Azna'nın tarafını tutan Bozkurtlar olduğuna şüphe yok, bugün peşime birkaçını takmıştı."

"Hemen hemen... Ne zamandır araştırmayı düşünüyordum ama fırsat bulamamıştım. O gün kütüphaneye girip, çıkan kişilerin güvenlik kaydına bakacaktım. İlla ki bize kim olduğunu gösterecektir."

"Şimdi yap."

"Şimdi mi?" Pars başını salladı. "İyi de alan kişi çoktan ihtiyarlara ulaşmıştır."

"Vakit kaybedemeyiz. O kişiyi ne kadar çabuk bulursak cezasını o kadar çabuk keseriz. Ayrıca etrafta dolanan bir hain varken rahatça uyumamı bekleyemezsin?"

"Uykuya düşkün olduğunu bilmiyordum."

Pars soğuk bir şekilde gülümsedi. "Bir hain yeri gelir hırsızlık yapar yeri gelir katil olur. Üçüncü ejderha doğmak üzere ve bu ejderha karşıtlarının hoşuna gitmiyor."

"Ah, anladım." dedi, Baybora. "O zaman hemen şimdi ilgileneceğim."

"Keşke dünün işini belirsiz bir zamana ertelemeseydin. Böylece bizi öldürecek bir boynuzun çalınmasının önüne geçerdin. Ayrıca Allah bilir başka ne bilgiler edindi de ihtiyarlara ulaştırdı."

Baybora sessizce başını eğdi. Bu sefer itiraz edebileceği bir şey yoktu. Pars haklıydı. Son oturum öncesinde teyzesine bu kişi bulunması gerektiğini ve nedenini anlatıp, dikkat çeken de kendisi olmuştu ama işi savsaklamıştı. Atalar, bugünün işini yarına bırakma, sözünü boşa dememişti.

"Pekala..." dedi, Baybora. "ilk önce koku tespiti yapalım."

Baybora, Akça ve Pars'ın yatak odasına giderken kız kardeşi, "Koku yok." dedi.

Yatak odası, bol güneş alması için çok sayıda pencereye sahipti ama akşam olduğu için her biri kalın güneş perdeleriyle kapalıydı. Neredeyse gerçek bir evin yatak odası gibi döşenmişti; fil dişi renginde mobilyalar ve zarif avizeleri vardı. Yine aynı renkte inci süslü yatak örtüsü yatağın üstünde duruyordu ama yatak bozulmuş, çarşafları kenarlardan çıkmıştı. Zarif işlemeli dolap ağzına kadar açıktı ve kıyafetler sağa sola saçılmıştı. Odayı sarı bir ışık aydınlatıyordu.

Baybora içindeki kurdu serbest bıraktı ve odanın havasını derinlemesine içine çekti. Aslında koku alması için iyesini serbest bırakmaya gerek yoktu ama bu şekilde duyu organları çok daha güçlü çalışıyordu.

Ciğerlerine kadın ve erkek parfümlerinin karışık esansı doldu. Bu parfümler Akça ve Pars'a aitti, biliyordu ve sanmıyordu ki Akça, odayı kokuya boğsun.

"Biri burnumuzu yanıltmak istemiş." dedi, yüzünü buruşturarak. Bir anda o kadar yoğun kokuyu içine çekince rahatsız olmuştu.

Pars hemen yanındaydı ki ne ara dibine girdiğini bilmiyordu; havayı kokladı ve siyah parlak gözleriyle odayı taradı. Baybora ne kadar zaman geçerse geçsin bu adamın gözlerine bakınca içinin ürpermesine engel olamayacaktı, bunu biliyordu.

"Bir iki koku sıkınca kendi kokusunu bizden saklayabilir mi ki?" dedi, Akça.

Cevap veren Pars oldu. "İnsan burnu, doğal beden kokusunu her zaman yoğun bir şekilde alıp ayırt edemez ama bizim burnumuz için aynı şeyi söyleyemeyiz. Ne kadar farklı koku olursa olsun muhakkak ayırt edebiliriz ama şu an farklı bir koku alamıyorum."

"Sanki kokusu diğer tüm kokulardan daha hafif gibi." dedi, Baybora.

"Öyle."

Bir süre üçü de konuşmadı. Sonunda sessizliği bozan Baybora oldu. "Ben soruşturma katına ineceğim. Teyzemi bulup güvenlik kaydını incelemek için izin ayarlamasını istemek zorundayım."

"Ben de seninle geliyorum." dedi, Pars.

"Ya Akça?"

"Çocuk muyum?" dedi, genç kadın. "Siz gidin. Ben de babam ile annemi bulurum. Hatta Elf katına inerim; Morçi nine ile Yağaç Bey bugün taburcu oldu, kızlar tüm gün oradaydı."

"Önce seni oraya bırakayım. Baybora da Günden ile konuşsun."

Pars, söylediği gibi ilk önce Akça'yı Morçi ninenin yanına bıraktı. Kayrak da onunlaydı. Baybora'nın yanına döndüğünde Günden ile buluşmak için güvenlik odasına indiler.

Güvenlik odası, binanın eksi katında kuzey bölgesinde yer alan orta büyüklükte geniş bir odaydı. Duvarlar boydan boya monitörlerle kaplıydı. Binanın her bit katı, meclis bölümü ve koridoru, köşesi hatta binanın dışı kameralarla izleniyordu. Kısacası binada, soylara ait daireler dışında izlenmeyen hiçbir yer yoktu. Güvenlik odası bile kayıt altındaydı.

Duvardan duvara dikdörtgen şeklinde bir masa uzanıyor, masanın başında da sırayla bir sürü güvenlik görevlisi oturuyordu. Bunların işi gücü monitörleri izlemekti. Her soydan ve milletten çalışan vardı. Günden, Türk bir Meçik'ten yardım istedi.

"Haydi, Morçi ninenin saldırıya uğradığı zamanı biliyorsun."

"Evet, biliyorum. Biraz bekleyin, üzerinden kaç gün geçti, ha deyince görüntüler önümüze düşmüyor."

Meçik kadın birkaç tuşa basınca bahsi geçen günün, kütüphanedeki güvenlik kaydına ulaştı. "Saat kaç gibi?"

Aslında bu konuşmayı saat tam olarak kaçta yaptıklarını bilmiyorlardı. "Öğle ile ikindi arası." dedi, Günden. Bu saat aralarında kütüphanedeydiler.

Kadın yeniden birkaç tuşa basınca kayıt sarmaya başladı ve öğleye geldiğinde durdu ve hızlı ilerleme tuşuna basarak tekrar oynattı. O kadar saati olağan hızıyla takip etmeleri için bir o kadar saat harcamaları gerekirdi. Neyse ki Bozkurt ve Meçik gözleri hızı takip etmekte iyiydi.

Öğlen ve ikindi arasında kütüphaneye ilk gelenler Algün ve kızlardı. Onun dışında kütüphanede üç kişi önceden gelmiş, masa başlarında oturmuştu; biri Çakal, diğeri Vampir ve üçüncüsü de kütüphane görevlisi olan Meran kadındı. Daha sonra Siren bir erkek ve kadın girmiş, bir saat kadar kitap okumuş ve ayrılmıştı. Eğer Melodi olsaydı muhakkak bu ikisinden şüphelenirdi.

İkindiye doğru daha önce gelmiş olan Çakal ve Vampir gitmiş ve sonunda kütüphanede bir tek görevli kalmıştı. Sadece bir kişi, Algün ve kızlar çıkmadan 20 dakika önce, kütüphaneye girmiş, görevli ile konuşmuş ve tekrar dışarı çıkmıştı. Adam bir Bozkurt idi ama toplasan beş dakika bile kalmamıştı ve ihtiyarların bölümüne yaklaşmamıştı bile.

Kalan dakikalarda Meran kadın, kitap topluyor, düzenliyor, bir masaya yığıyordu. Hatta bir masaya üst üste dizdiği kitap yığınları düşmüş ve kadın da sinirli bir şekilde masaya gelip sağına soluna bakmış, başını olumsuz bir şekilde sallayıp kitapları toplamaya koyulmuştu. Daha sonra bir başka masadaki kitap yığınlarından biri daha düşmüştü. Pars, kadının dengeli dizme işleminden bihaber olduğunu düşündü. Bundan 5 dakika sonra da Algün ve kızlar, kütüphaneyi terk etmişti.

"Hiçbir şey yok." dedi, güvenlik görevlisi kadın.

Pars bir şeye anlam verememişti. Madem kimse ihtiyarlar odasına yaklaşmamıştı hatta kütüphaneye o gün gelenler sınırlıydı, o zaman Bengi'nin özel durumunu kim nasıl öğrenmişti?

"Belki de önceden öğrenmişler ve o gün saldırma kararı almışlardır?" dedi, Baybora. "Daha önce aklıma gelen bir olasılıktı."

Algün başını olumsuz bir şekilde salladı. "Bilgiyi kimden nasıl aldıklarını söylemediler ama saldırıyı çok yakın bir zamanda tertiplediklerini ağızlarından kaçırdılar."

"Aslında o adamlarla görüşsem, onları konuşturabilirim." dedi Pars, gülümseyerek.

"Fena olmazdı ve içimden bir ses iyi iş başaracağını söylüyor ama komite üyeleri dışında kişilerin adamlarla görüşmesi mümkün değil."

"İye Varlıklar Komitesinde olmaman kötü olmuş." dedi, Baybora.

"Öyle gibi. Belki ileride telafi ederim." Meçik kadına dönerek, "Bu görüntülerin kopyasını alabilir miyiz?" diye sordu.

Kadın başını salladı."Olur. Birkaç dakika bekleyin."

"Kütüphaneye dinleme cihazı falan koymuş olabilirler mi?" dedi, Baybora.

Algün gülümsedi. "Çok fazla polisiye film izliyorsun. Kütüphanede telefonları etkisiz hale getirmek için sinyal kesici var. Oldukça hassas ve güçlü bir cihaz kullanıyoruz."

"Belki eski usul kayıt cihazı vardır."

"Hmm. Öyle olsa bile şimdiye değin yerinden sökülmemiş midir?"

"Ben sökmezdim." dedi, Meçik kadın. "Morçi Elf'in ihtiyarlar arasında yegane ejderha destekçisi olduğu biliniyor. Madem öyle en başından beri orada bir cihaz vardır, eğer haklıysanız. Çünkü kütüphane odaları, ihtiyarların en özel bölümlerinden biridir. Kulis çalışmaları için kullanıldığına birkaç kez şahit olmuştum." Kadın hemen sağına ve soluna baktı. "Sakın bunu söylediğimi demeyin."

Algün gülümseyerek kadına eğildi. Ellerini cesaret verircesine kadının omuzlarına koyup hafifçe sıktı. Gözlerini kocaman açıp en sevimli haliyle gülümsedi. "Bizim için Morçi nine geldikten sonra kütüphanedeki odasına girip çıkan var mı, diye denetlemen mümkün olur mu?"

Meçik kadının gözleri kocaman açıldı. "Ahhh, ciddi olamazsın?"

"Haydi ama... Söz veriyorum, sana bir iyilik borcum olsun. Ben de bir müşkül durumunda yardım edeceğim."

Kadın bıkkın bir iç çekti. "Söz verdin?"

"Tamam, tamam. Söz."

"Anlaştık. Ne zaman biter bilmem, sonuç alınca sana haber ederim."

"Harikasın!"

Kaydı aldıktan sonra geri döndüler ve birkaç kez tekrar tekrar izlediler. Yine de hiçbir şey bulamadılar. Akça da geldikten sonra artık saat iyice geç olmuştu. Pars, sözünü tuttu; o gece gerçekten uyumayı reddetti ama sabah namazından sonra içi geçti.

Gözlerini açtığında saat 9 civarıydı. Akça uyanmış, banyo yapmış ve tuvalet masasının önüne oturmuş saçlarını tarıyordu. Üzerinde ipek beyaz bir elbise vardı. Kumral saçları giydiği elbiseden bile daha yumuşak ve parlak görünüyordu. Karnında hafif bir çıkıntı elbise üzerinden kendini gösteriyordu. Üçüncü ayı bitmek üzereydi ve karnı git gide büyümeye başlamıştı. Kısa boylu olduğu için olağandan daha önce belirginleşmeye başlıyordu.

Yataktan inip doğruca karısının yanına gitti ve belinden tutup, nazikçe kaldırarak sarıldı. Elleri karnını okşarken dudakları da boynunu ve yanağını okşadı. Akça gülümseyerek Pars'ın elleri üzerine kendi ellerini koydu.

"Hayırlı sabahlar." dedi, yumuşak bir sesle.

Pars gülümseyerek, "Hayırlı sabahlar. Bugün çok güzel görünüyorsun." dedi ve dudağına bir öpücük kondurdu. "Bir kadın bir erkeği bu kadar mı etkisi altına alır?"

Akça kıkırdadı. "Ben güneş, sen ise dünya?" Pars başıyla onayladı. "Hoşuma gitti. Bu durumda çekim gücümün alanına çıkarsan uzayda savrulur gider ve sonunda yok olursun. Bu yüzden yanı başımdan ayrılma."

"Kesinlikle niyetim yok." dedi ve bir kez daha, bu sefer daha uzun ve tutkulu bir şekilde, Akça'yı öptü.

Kahvaltı için özel salona gittiklerinde kızlar dahil herkesin masada toplanmış buldular. Bir tek Kayrak ortalıkta görünmüyordu. Turgut bile vardı. Bir süredir etrafta görünmüyordu. Akça, babasını onu bir süreliğine Türkiye'ye gönderdiğini ve oradaki işleri halletmesi için vazifelendirdiğini söylemişti. Masada ise zengin bir kahvaltı sofrası kendilerini bekliyordu. Akça'nın mide gurultusu aç olduğunu gösteriyordu.

"Bugün çok güzelsin." dedi, Ecmel.

"Evet, evet. Beyaz elbise çok yakışmış." dedi, Melodi.

Meylis ağzı dolu olduğundan baş parmağını kaldırıp, göz kırparak görüntüsünü onayladığını gösterdi.

Berkut hayran bir bakışlar, "Benim kızım ne giyse güzeldir. Bu konuda annesine çekmiş."

Algün sıcak bir şekilde gülümsedi. Kadının yanakları kızarmış ve gözlerinin içi parlamıştı. Kadınları mutlu etmek ne kadar kolay, diye düşündü Pars. Sadece onları sevmek ve bunu göstermek yetiyordu. 'Kadınlar ne ister?' sorusuna en net ve kesin cevap buydu işte; sevgi ve ilgi. Küçük bir çocuk gibi, bu ikisi olmadan yaşayamıyorlardı. Baştan aşağı sevgi talep eden ve sevgi saçan canlılardı. Sanki Allah, kadınları sevgi maddesinden -öyle bir şey varsa- yaratmıştı. Bu özelliklerinin en sevdiği yönleri olduğunu itiraf etmeliydi.

Sonraki bir saatte kahvaltılarını yapıp, sohbet ettiler. Sanki alelade bir günde, ailecek evlerinde toplanmış gibiydiler. Gülüşüp kahkahalar atıyorlar, eski anıları anlatıyorlardı. Öyle ki Pars ve Berkut arasındaki gerilim bile bir süreliğine unutulmuş, bir süre birbirlerine baba oğul gibi davranmışlardı.

Baybora bir süre sohbetlerine katılsa da kafayı video görüntülerine takmıştı. Bu yüzden bir köşeye geçip, dizüstü bilgisayarından tekrar videoyu izliyordu.

"Olmayan bir şeyi 1000 kere de izlesen bulamazsın, Baybora." dedi, Pars.

"Belki gözümüzden bir şey kaçırıyoruzdur?"

Akça iç çekti. "Pars haklı, Baybora. Dün geceden beri kaç kere izledin, bırak artık."

"Haklısınız galiba. Hey Melodi, o gün ki saç modelin ne kadar şirinmiş."

"Hı?"

Melodi masadan kalkıp Baybora'nın oturduğu kanepeye gitti ve kahve sehpasına eğilip, bilgisayardan kendini izledi. "Ayyyy ne kadar kötü!!! Saçım elektrik yemiş gibi kabarmış. Niye kimse bana bir şey demedi?"

"O gün hiç mi aynaya bakmadın?" dedi, Meylis.

"Hatırlamıyorum ki ama şimdi fark ettim. Ay sil şunu!"

"Saçmalama." dedi, Baybora. "Çek elini, vallahi kurt ısırığı yaparım."

"Ayyy!"

"Baybora!" Balaban suratını astı. "Bir hanımefendiyi ısırmakla tehdit etmek çok ayıp bir davranış."

"Bir an karşımda babam var sandım."

"Amcan haklı." dedi, Berkut. "Masaya dön."

Baybora itaat edip masaya döndü ama Melodi'ye, "Sakın dilmeye kalkma!" diye de uyarmaktan geri duymadı.

"İyi de bir şey yokmuş ki!" Genç Göl Perisi, bilgisayarı kucağına koyup videoyu izlemeye başladı. Kendini kamerada görmek hoşuna gitmişe benziyordu. "Bunu Serdar'a göstermeyin. Saçım çirkin çıkmış."

Kızlar baygın sesler çıkardı ama yorumda bulunmadılar. Birkaç dakika daha sohbet devam etti.

"Hey!" dedi, Melodi. "Bir şey buldum!"

"Haydi canım!" dedi, Baybora. Kendisinin bulamadığı şeyi iki dakika izlemekle Melodi'nin bulmuş olabilme ihtimali şimdiden canını sıkmıştı.

"Ne buldun?" dedi, Turgut.

"Masadaki kitaplar düşüyor ve kütüphaneci kadın onları topluyor."

Turgut başını onaylamayan bir şekilde salladı. "Biz de bir şey sandık."

"Onu ilk izlediğimizde gördük zaten. Bu muydu?" dedi, Baybora.

Pars hafifçe tebessüm etti. Bu kızın kendine has komik bir havası vardı ve birkaç dakika izlemek bile eğlenmesine neden oluyordu. "Maalesef kitaplar bize bir şey anlatmıyor, Melodi."

"Fakat kitaplar neden düşüyor? İki kere hem de!"

"Çünkü görevli kadın, onları dengesiz yerleştirdi." diye açıkladı, Akça.

"Hayır, yerleştirmedi. Gayet muntazam duruyor. Baksanıza düşmeden hemen önce masa titriyor. Yani belli belirsiz ama dikkatli bakarsanız görürsünüz."

Pars ve Baybora kısa bir an birbirine baktı ve hızla masadan kalkıp Melodi'nin yanına gittiler; bilgisayarı elinden kaptıkları gibi bir de kızı kenara kovaladılar. Göl Perisi bu hareketten rahatsız olduğunu belli eden sesler çıkartsa da Pars ya da Baybora'nın umurunda değildi. Onlar videoyu incelemekle meşguldü.

"Melodi, haklı mı?" dedi, Günden.

"Elbette haklıyım! Bizde de göz var yani."

"Tamam, alınma canım."

"Vallahi haklı." dedi, Baybora. "İlk seferinde masa gerçekten titriyor ve kitaplar öyle düşüyor. Lakin ikincisinde böyle bir titreme yok. Fakat onda da tüm kitaplar değil sadece ilk iki kitap düşüyor."

"Kadın da ilk seferinde sanki bir şey ya da birini arıyormuş gibi değil mi? İlk izlediğimde dikkatimi çekmemişti ama... Titreyen masa ses çıkartmalı, değil mi?" dedi, Pars.

"O zaman görünmeyen bir şey mi?" dedi, Algün.

Balaban aklına gelen şeyle birlikte manidar bir sesle, "Görünmezlik yeteneğine sahip bir iye tanıyor musunuz?" dedi.

Pars ve Akça göz göze geldi ve aynı anda, "Bir Dokkaebi." dedi.

SORU: Anaaa bir Dokkaebi daha mı? :D

Continue Reading

You'll Also Like

7.4K 4.8K 71
❝𝐄𝐯𝐞𝐫𝐲 𝐭𝐢𝐦𝐞 𝐈 𝐜𝐥𝐨𝐬𝐞 𝐦𝐲 𝐞𝐲𝐞𝐬, 𝐢𝐭'𝐬 𝐥𝐢𝐤𝐞 𝐚 𝐝𝐚𝐫𝐤 𝐩𝐚𝐫𝐚𝐝𝐢𝐬𝐞.❞
40.9K 879 44
0531*******; Tanışalım mı 0531*******; Hadi ama cevap verr Aram; Anlamadım? 0531*******; Neyi anlamadın hayatımın anlamı tanışmak istiyorum Aram; Par...
1.2K 207 11
Hayatımızın sonunda yoluna girdiğine inanmıştık hepimiz. Yeni bir kasaba, hiçbir şey olmamış gibi edindiğimiz alışkanlıklar... Daha sonra yeni biri g...
168K 17K 46
Savaş nedeniyle başka evrene gönderilen elli genç. Bu evrende hiç beklemedikleri bir türle karşı karşıya kalmak durumda kalırlarsa, ne olur? Kurtad...