Hayalet Dünya [Hayalet Serisi...

By kayciayca

132K 12.1K 3.2K

#1 15.03.2017 Akça ve Pars, artık avlanılması gereken birer hedeftir. İhtiyarlar, şimdiden bir araya gelmiş i... More

Yeni Kapak Oylaması
Yılbaşı Çekilişi
Karakter Seçimleri :)
2. Bölüm 'Hayalet Dünya'
Hazır mısınız?
3. Bölüm 'Arayış'
4. Bölüm 'Ortak İye Meclisi'
5. Bölüm 'Dokkaebi'
6. Bölüm 'Rüya'
Fantastik Roman
7. Bölüm 'Özgürlük'
8. Bölüm 'Kasa Obake'
9. Bölüm 'Tongdosa'
10. Bölüm 'Kilin'
11. Bölüm 'Dolunay'
12. Bölüm 'Morçi'
13. Bölüm 'Geçmiş'
14. Bölüm 'Kamçı'
15. Bölüm 'Astana'
16. Bölüm 'Tatil'
17. Bölüm 'Al Bozkurt'
18. Bölüm 'Niyet'
19. Bölüm 'Soura'
20. Bölüm 'Zehir'
21. Bölüm 'Mücadele'
22. Bölüm 'Soruşturma'
23. Bölüm 'Hikaye'
24. Bölüm 'Öfke'
25. Bölüm 'Cüce'
26. Bölüm 'Köprü'
27. Bölüm 'Çöl'
28. Bölüm 'Avcılar'
29. Bölüm 'Savaş ve Ölüm'
30. Bölüm 'Dönüş'
31. Bölüm 'Hak'
32. Bölüm 'Oturum'
33. Bölüm 'Sorular'
34. Bölüm 'Oğlum'
35. Bölüm 'Torun'
36. Bölüm 'Teklif'
37. Bölüm 'Hırsız'
38. Bölüm'Vicdan'
39. Bölüm'Kan'
40. Bölüm 'Yalan'
41. Bölüm 'Kayrak'
42. Bölüm 'Kayıp'
43. Bölüm 'Hüzün'
44. Bölüm 'Son'
Ek Bölüm

1. Bölüm 'G. Kore'

7.6K 359 100
By kayciayca

Selamünaleyküm,

Hemen heyecanlanmayın sakın! Aslında ben baya heyecanlandım ama şimdilik hikayemiz hala bekleme durumunda. Sadece ön okuma olan kısmı da ekleyerek, şimdiden Hayalet Dünya için ön hazırlığı yapmak istedim. Söz verdiğim gibi size arada kısa da olsa kesitler, bölümler atmak istiyorum ama fırsat bulmak kolay değil zira daha tamamen kurgu üzerinde çalışmadığım için yarım yamalak bir şey yazmak istemiyorum. Yine de çaba sarf edeceğim inşallah. 

Bu arada başka bir kurt adam maceramı okumak isterseniz sizi fantastik tarihi romanım Gökbörü ve Ertuğrul Gazi kitabıma davet ediyorum. ;) Çalışmalarım kısmından bulabilirsiniz.

İşte ilk bölümü hemen ekliyorum. Öpüldünüz.

SORU: Bu arada merak ettim. İlk iki kitap ismi de HAYALET olarak isimlendirildi ve bunların gizli saklı olduğu için lise ve üniversite olduğu belliydi. Peki, bu sefer Hayalet DÜNYA derken neyi kast ediyorumdur. Bu sefer size neleri göstereceğim sizce? ;) Doğaüstü alem hakkında bilhassa merak ettiğiniz şeyleri de sorun ha. Yazarken sorarsanız romana eklerim.

_________

Akça

Genç kadın derin bir nefes aldı. Gözlerini yavaşça açarken yüzünde hafif bir tebessüm belirmişti. Yaşadığı onca şeye ve sorunlara inat; mutlu olup, neşe saçmasını biliyordu. Zaten başka imkanı mı vardı? Değiştiremeyeceği şeyi kabullenmesi gerekirdi. Aksi halde hayatını cehenneme çevirmiş olurdu.

Solundaki pencereden odaya doluşan gün ışığı gözlerini kamaştırırken, Akça alışmak için bir kaç dakika beklemek zorunda kaldı. Yavaşça yerinden doğrulurken üzerindeki ağır kolu nazik ve yavaş bir şekilde kaldırdı ve yatağa bıraktı. Genç adam kıpırdanınca Akça da nefesini tuttu. Pars hala derin bir uykudaydı. Beyaz çarşafa sarılmış, yüz üstü yatıyordu. Uyurken bir bebek gibi görünüyordu. Akça, kocasının bu haline gülümsedi. İçinden onu öpüp mıncıklamak geliyordu ama kendine hakim oldu. Pars, sabah namazından sonra yatmıştı ve daha uyuması gereken iki üç saati daha vardı. Zaten günlük dört beş saat uyuyan biri için yattığı saat o kadar da önemli olmuyordu. Sabahın köründe kalkmasını yine de biliyordu.

Akça ayaklarını yataktan sarkıtıp kalktı ve yavaş adımlarla banyoya gitti. Tuvalet ihtiyacını giderip, el ve yüzünü yıkadıktan sonra lavabonun yanında duran siyah lastik tokasını alıp, kabaca, saçını tepesinden toplayıp fiyonk yaptı. Sonra da banyodan çıkıp doğruca mutfağa yöneldi. Mutfak ve salon, Amerikan tarzında olduğu gibi tek bir oda içerisindeydi. Daha önceki günlerde yaptığı gibi sabah kahvaltısını hazırlamaya başladı.

Buradaki insanlar sabah kahvaltısında, ana öğünlerde olduğu gibi çorba, et ve benzeri şeyler yedikleri için geleneksel Türk kahvaltılıklarını bulmak umduğu kadar kolay olmamıştı. Elbette her şey şehri ve neyi nerede bulabileceğini keşfedene kadardı. En büyük sıkıntısı dinine göre et temin edebilmek idi. Bu sorunu Pars halletmişti. Ekmek kültürleri pek yoktu. Bu yüzden her yerde, Türkiye'de olduğu gibi, ekmek fırınları bulmak da pek mümkün değildi. Bu sorunu da ekmeği kendisi yaparak çözüyordu. İlk başlarda üşense de zamanla alışmış ve bu şekilde ev yapımı ekmeklerin, hazır ekmeklerden daha lezzetli ve sağlıklı olduğuna kanaat getirmişti. Bu işi baya baya kapmış, her çeşit ekmeği yapar olmuştu. Hatta Pars, ekmek yapımında kullanması için şekilli kaplar bile almıştı. Bu sayede ekmekleri de şekilli şekilli çıkıyordu. Bu gidişle Güney Kore'de ekmek fırını açacaktı ve yaptığı leziz ekmek çeşitleri ile Korelilerin midesini fethedip, tüm bu bap saçmalığına son verecekti. Zaten bu gidişle eve yakın zamanda dönecekleri yoktu.

Akça masayı donattıktan sonra balkonun kapısını yana çekerek açtı. Bu sayede sıcak rüzgar püfür püfür içeriye doldu. Kore'de balkonlar yeterince büyük değildi; öyle oturup Türkiye'deki gibi balkonda mangal yapamazdı ama yine de nefes almasını sağlayacak kadar yeterliydi. Havayı içine çekti. Ağustos ayıydı ve yaz mevsiminde burasının sıcaklığı Türkiye'ninkinden nispeten daha düşüktü.

Altı yedi ay önce, kendi şehrinden, kendi ülkesinden kaçıp Güney Kore'ye gelmişti. Pars ile birkaç gün başkent Seul'de kalktıktan sonra başkente 80 küsur kilometre yakınlıkta olan Cheonan şehrine gelmişlerdi. Burada da birkaç gün boyunca bir otelde kalmışlardı. Sonunda Pars, Cheonan Stadyumuna çok yakın bir bölgeden ev kiralamıştı. Bir çeşit rezidans- site tarzındaki bu yerleşim yerinin sokağa bakan, ön cephedeki, apartmanlardan birine yerleşmişlerdi. Site yeşil bir park havasındaydı ki bu yerleşim yerinin de park ile ilgili bir ismi vardı. Sokağın hemen karşısında sayısız lokanta ve kafe vardı. Türklerin, Güney Koreliler ile ilgili en benzer noktalarından biri saygı konusundaki duyarlılıkları diğeri de yemeğe olan düşkünlükleriydi. Birkaç Kore yemeği denemiş ve damak tatlarının uyumlu olduğunu görmüştü. Hatta 'mandu' isminde mantıları bile vardı ki isim zaten Türkçe idi. Fakat Türkiye'deki mantılar gibi küçük değil, Ahıska Türklerinki gibi büyüktü. Zaten söz konusu yemek olduğu zaman Akça da her şeyin büyüğünü severdi.

Temiz hava alırken rüzgar, saçını ve boynunu yalayıp geçiyordu. Genç kadın, parmağındaki yüzüğü ile oynadı. Basit, sade bir alyanstı. Akça, evlendiğine hala inanamıyordu. Pars ile Güney Kore'ye adım atar atmaz ilk işleri evlenmek olmuştu. Bunun için Seul Merkez Camiine gidip, imamdan ricacı olmuştu. Maalesef kendi gerçek kimlikleri ile ülkeye giriş yapmadıklarından ve arkalarından, kendilerini öldürmek için koşturan bir kalabalık olduğundan başka türlüsüne imkan bulamamışlardı. Resmi nikah yerine dini nikah ile yetinmişlerdi. Zaten hayatlarında hiçbir şey olağan değildi.

Akça, olur da boşanırlarsa nafakasını söke söke alacağını, evliliklerini devlet gözünde yasal olmamasına aldanmamasını söylemişti. Pars ise buna gülmüş, isterse sahip olduğu birkaç mülkü şimdiden üzerine yapabileceğini söylemişti. Eh, makul bir teklifti ve kesinlikle kabul etmişti. Kadınların, kendilerini ve çocuklarının hayatlarını teminat altına alma içgüdüleri vardı ve Akça, bunun yaratılıştan geldiğine inanıyordu. Oysa erkekler bu özelliklerini anlamıyor, para gözlü olmakla eleştirenler çıkıyordu. Tüm mesele en başta çocuklarıydı. Kadının beyni, erkeklerde olduğu gibi, sonuca odaklı değildi. Onlar yolun sonuna nasıl gideceklerini ve karşılarına ne tür engeller çıkabileceğini düşünerek hareket eder ve önlem almak isterdi.

"Ne düşünüyorsun?"

Pars'ın güçlü kolları, genç kadının belini sımsıkı sardı.

"Evliliğimiz, nafaka, başlık parası..."

"Başlık parası mı?"

"Evet, almayı hak ediyorum."

Pars güldü. "Onu babanın alması gerekmez mi?"

"Dönemi geçmiş bir adet ama bence oldukça faydalı." dedi şakayla karışık.

"Hmm. İye aleminde başlık parası hala var. İnsan aleminde de bir çok bölgede var."

Akça'nın yüzü şaşkın bir ifadeye büründü. Başını hafifçe çevirerek kocasına baktı. "İnanmıyorum! İyeler de mi bu işe bulaşmış?"

"Evet. Artık simgesel elbette. Minik bir hediye verip, geçiyorsun... Ne? Yoksa başlığın, kızın para karşılığı satılması gibi mi görüyorsun?"

"Genelde öyle algılanır."

Pars başını iki yana salladı. "Eskiden beri ailenin her üyesi, aile içi üretimin bir parçası olmuştur. Yani iş gücü. Kız, ailesinin evinden kocasının evine geçince ailesi iş gücü kaybına uğruyor ve erkek tarafı da bu zararı nispeten kapatmak için belli bir miktar maddi karşılık veriyor. Temel sebep bu. Sosyoloji okumak istemiş biri olarak, geleneklere karşı fazla ön yargılısın sanki?"

Akça burnunu büzüştürdü. "Beni yakaladın. Ben ön yargıların sultanıyım."

Pars gülümseyerek, "Bence bulunduğun şartları göz önüne alarak bu kötü huyundan kurtulmalısın."

"Haklısın. O zaman babama en kısa sürede başlık parasını gönder. Sevgili kızı tüm gün ev temizleyip, yemek yapıyordu. Şimdi hepsini kendi yapmak zorunda kalacak. Büyük bir iş gücü kaybına uğradı."

Aslında uğramamıştı. Aksine tüm bunları, çoğunlukla, babası hallediyordu. Bilhassa Akça yatılı okumaya başladığından beri bu böyleydi.

Pars sırıttı. "Bence baban başlık parası olarak, başımı ister."

Akça kıkırdadı. Artık durumlarını o kadar kanıksamışlardı ki hassas olan konularda bile şaka yapmaya başlamışlardı. Aslında Pars'ın bu şekilde rahat davranmasından çok umutluydu. Bu, artık onun ailesi ve babası arasındaki durumu aştığını mı gösteriyordu? Pars'ın ilelebet babasını öldürme isteği ile savaşmasını istemiyordu. Her şey bittiğinde hepsi beraber mutlu mesut bir aile olsun istiyordu.

"Elbette!" dedi, Akça. "Özellikle de babamın izni olmasını bırak, haberi dahi olmadan benimle evlendiğin için senin kelleni talep etmesi beklenen bir şey."

Pars kahkaha atarak içeri girdi. Akça bir süre daha karşısındaki manzaranın ve temiz havanın tadını çıkarttı. "Cheonan." dedi genç kız. Pars'ın neden burayı tercih ettiğini merak etmişti. Başkente yakınlığı yüzünden olabilirdi ama oraya daha yakın başka şehirlerde vardı. Sonra internetten bir araştırma yapınca şehrin, hayvan simgesinin ejderha olduğunu okumuştu. Oldukça manidar bir durumdu. Salona küçük bir bakış atınca Pars'ın altın sarı gözleri ile buluştu. Daha da manidar olanı çiçek simgesinin altın çan çiçeği olmasıydı. Kocası bu şehri sırf bu yüzden mi seçmişti? Aklınca şaka mı yapıyordu? Veyahut ejderha kanını öldürmek isteyenlerle dalga mı geçiyordu? Bilmiyordu.

Pars, tezgahın üzerindeki sürahiden bardağa su koyup, tezgahın da üstüne oturarak, bir çırpıda suyu içti.

"Oturacak başka yer mi yok?" dedi, Akça kaşlarını çatarak. Balkonun kapısını kapatıp, beyaz işlemeli tüllerini çekti.

"En kestirmesi buydu. Ayakta içemem."

"Sebep?"

Pars yanlış duymuş gibi baktı. "Aaaa yoksa sen oturarak yenip içmemesi gerektiğini öğrenemedin mi? Senin yaşındaki biri için ne kadar da ayıp."

"Allah Allah. Ne oluyor? Bilmem kaç şiddetinde mideye çarpıp, deliyor mu?"

"Hayır, mide bu şiddeti kaldırabilir. Sorun mideye inen sıvının, ayakta iken hızlıca bağırsaklara geçmesi. Oysa mide asidinde mikroplarının arındırılması ve yavaşça emilmesi gerekir. Aksi halde gelsin bağırsak kanseri."

"Ha. Demek ihtiyar haklıymış."

"Hangi ihtiyar?"

"Orta okulda iken ayakta su içtiğimi gören bir dede, oturarak yeyip içmem konusunda uyarmıştı. Sebebini sorunca da 'şeytan altından hepsini geri alır.' demişti. Bu cümleyi kurana kadar onu dinleme eğilimindeydim."

Pars gülümsedi. "Altında yatan sebepleri bilmediğimiz için nice bilgimizi yanlış zannederiz. İhtiyarların tecrübe ve bilgisini asla hor görmemelisin. Bazı hatalı görüşlerine rağmen onların varlığı sayesinde geçmişi bilir, geleceğe sağlam yol alırız."

Akça başını salladı. İnkar edemezdi. Oysa gençler, ihtiyarlardan daha bilgili ve daha akıllı olduklarına inandıklarından, gençlerin tabiri ile onları hiç takmıyorlardı.

Sonuç mu? Tarih tekerrürden ibarettir, sözünün ilk elden tecrübe etme imkanı bulmak.

"Haydi," dedi Pars. "Kahvaltıyı hemen yapalım. Daha sonra seni biriyle tanıştıracağım."

"Kiminle? İye mi yoksa insan mı?"

"İye. Bir gumiho."

Akça'nın gözleri heyecanla açıldı. Artık afyonu kesinlikle patlamıştı. Daha önce uzak doğuya has iyelerle hiç tanışmamıştı. Hoş, Kore'ye geldiklerinden beri daha önce hiç bir iye ile tanışmamıştı. Pars, güvenlik gerekçesi ile aylardır iyelerden uzakta bir yaşam sürdürüyordu. Zamanında babasının yaptığı gibi o da kendisini insanlar alemine hapsetmişti. Gerçi kendini de hapsetmişti. Bu durum oldukça manidardı.

"Hemen yiyelim." dedi Akça. Heyecanlı bir şekilde çayları doldurmak için mutfağa yöneldi. Pars, karısının halini görünce sırıtmadan edemedi. Masaya oturup, çok sevdiği eşinin çocuksu hallerini izlemeye koyuldu. Muhtemelen Akça, yaşı kaç olursa olsun asla içindeki çocuğu kaybetmeyecekti.

- Bap, Kore pilavı. Her öğün, ekmek yerine kendilerine özel sade pilavı yerler.

Continue Reading

You'll Also Like

407K 27.4K 23
Ruh eşim vahşi bir alfaydı. omegaverse | mini fic
10.7K 337 15
Orman, yağmur, yaralı genç bir adam, şömine ve şefkat. Merhametin sonuçları belki iyi ve belki de ağırdır... Yazdığım ilk hikaye çıtır çerez İçinizi...
30.7K 1.7K 17
Işık Çelikel Bir fantastik yazar, iki öğretmenin tek kızıyım.Hayatım her zaman sakin geçti, hiç bir zaman huzurlu olmadığımı fark ettim. Onunla tanıs...
11.3K 210 24
Wattpad'de okuduğunuz hikayelerden çok farklı bir hikayeye hazır olun ... Aşk , dram , aksiyon , macera ... Diğer hikayelerim için profilime girebil...