ORMANTİK MAFYA

By besd1122

33.1M 1.1M 357K

3 kız, saf ve masum. Güneş: 20 yaşında. Üniversiteye gidiyor. Annesi ve babasıyla yaşıyor. Sidal: 22 yaşında... More

1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5.Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
41. Bölüm
42. Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
45. Bölüm
46. Bölüm
47. Bölüm
48. Bölüm
49. Bölüm
50. Bölüm
51. Bölüm
52. Bölüm
53. Bölüm
54. Bölüm
♣İŞKENCE♣
55. Bölüm
56. Bölüm
57. Bölüm
58. Bölüm
59. Bölüm
60. Bölüm
61. Bölüm
Final Part 1/2
Final Part 2/2
Özel Bölüm 1
Özel Bölüm 2
Özel Bölüm 3
Özel Bölüm 4
Özel Bölüm 5
Özel Bölüm 6
BESD'DEN :)
ORMANTİK MAFYA/YENİ HAYAT- 1.Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm "Yılbaşı"
4. Bölüm "Gülümse "
5. Bölüm "Günlük"
6. Bölüm ''Ateş''
7. Bölüm "Özür dilerim"
8.Bölüm "Senin sarhoşunum"
9. Bölüm "Sevmiyorum"
10. Bölüm "Altın Günü"
11. Bölüm "Yanındayım, geldim"
12. Bölüm "Balo"
13. Bölüm "Lunapark"
14. Bölüm "Alya'm"
15. Bölüm -Sürpriz!-
16. Bölüm ''Asansör''
17. Bölüm "Pijama Partisi"
18. Bölüm "Aşkın Gücü"
19. Bölüm "Yaklaşma"
20. Bölüm "Sen benimsin"
21. Bölüm "Canımın içi"
22. Bölüm "Acı gerçekler"
23. Bölüm "Sinirini yerim"
24. Bölüm "Seni özledim"
25. Bölüm ''Git''
26. Bölüm "Bırakmam"
27. Bölüm ''Her şeyini aldım''
28. Bölüm ''Oyun başlasın''
Karakterlere Sorular
29. Bölüm "Her şeyim"
30. Bölüm "Dayanamıyorum"
31. Bölüm ''Sevdicek''
32. Bölüm ''Pofuduk''
33. Bölüm "Tatil"
34. Bölüm "Vuslat Vakti"
35. Bölüm "En sonuma yazsam seni"
36. Bölüm "Sadece sarıl"
37. Bölüm ''Seni kaçırıyorum''
38. Bölüm "Sen benim kalbimsin"
39. Bölüm "Çok güzel bakıyorsun"
40. Bölüm "Dans"
41. Bölüm "Huzurun tanımı"
42. Bölüm "Düğün"
~Özel Bölüm~
43. Bölüm "Piknik"
44. Bölüm "Canıma can katan Rüya'm"
~Özel Bölüm~
46. Bölüm "Haltey oluyorum"
47. Bölüm "Aşık kalalım"
48. Bölüm "Doğuruyorum"
49. Bölüm "İlacım sensin"
50. Bölüm "Okyanus gözlüm"
51. Bölüm "Gitmişti"
52. Bölüm "Yeni ev"
53. Bölüm "Yeni üye"
54. Bölüm "Sonsuz aşk"
55. Bölüm ''Sensiz yapamam''
56. Bölüm "Melina'm"
57. Bölüm "Gülüşün yeter"
58. Bölüm "Romantik dakikalar"
59. Bölüm "Rüya iki"
60. Bölüm "İyi ki varsın"
Final
Karakterlere Sorular
|SÜRPRİZ DUYURU|
Özel Bölüm 1/2
Özel Bölüm 2/2

45. Bölüm "Hayatımın anlamı"

109K 4.3K 1.1K
By besd1122

MASAL ALYA

"Böyle birbirimize sarılı, sarmaş dolaş vaziyette dururken Mirza 'Sanırım zamanı geldi.' diyerek beni mekanın tam ortasına götürdü. Sonra önümde diz çöktü. "

Rüya heyecanla konuşmaya devam ederken Rüya'nın her bir cümlesiyle sevinçle çığlık atan Vuslat bir çığlık daha kopardı.

"Ay sonra?"

"Sonra da 'Sana aşık ölmek istiyorum Rüya.' dedi ve evlenme teklifi etti!" Rüya ve Vuslat neşeyle oldukları yerde gülüp, zıplarken gülümsüyordum. Fakat sevinç nidaları atıp, bağıran Vuslat gülümsememi her seferinde çığlıklarıyla siliyordu.

"Ya inanamıyorum! Görüyor musun şu Mirza'yı? Sana evlenme teklifi edeceğini hiç bize haber vermedi. Ay ama olsun. Sonuç, mutlu son!" Ve yeni bir çığlık orkestrası alıp başını giderken bu defa sesi bastırmak için ben bağırdım.

"Kızlar! Evet, Mirza beklenmedik bir şey yapıp, Rüya'ya evlenme teklifi etmiş. Evet, siz de bende çok mutluyuz. Ve yine evet, artık evlenecekler. Ama sevincimizi biraz içimizde yaşasak? Aralıksız yarım saat sevinçten çığlık attınız. Benim ki de kulak! İnsaf be kızım!"

Rüya neşesini hiç bozmadan onlardan fırsat kalırsa bulaşıkları yıkamaya çalışan beni yanına çektiğinde yanağıma sulu sulu öpücükler bıraktı.

"Çok mutluyum yenge, çok! Evleniyorum!"

Tekrardan hoplayıp zıplamaya başladıklarında son bardağı da hızla yıkayıp, seri adımlarla mutfaktan çıktım.

Bugün işten erken çıkmanın verdiği sevinçle eve gitmiştim fakat Vuslat ve Rüya boş zamanımı fırsat bilerek eve damlamışlardı. Zaten yorgundum, bir de başımı ağrıtıyorlardı. Rüya'nın mutluluğunu sakin sakin paylaşmak varken çığlık atmalarındaki amacı anlayamamıştım.

"Kaçma Masal! Tamam tamam, bağırmayacağız. " dedi arkamdan koşturarak gelen Vuslat.

Salona girdiğimde tekli koltuğa yayılarak otururken ellerimi karnımda birleştirdim. Bu sırada Vuslat ve Rüya da karşımdaki ikili koltuğa oturmuşlardı.

İkisi tekrardan konuşmaya başlamadan aklıma öylesine gelen fikri dile getirdim. Maksat Mirza'nın Rüya'ya evlenme teklifi etmesini artık olağanüstü bir şeymiş gibi konuşmalarından vazgeçirmekti.

"Bakın ne diyeceğim. Beş, altı ay sonra abim ve Vuslat evlenecekler. Mirza'da Rüya'ya evlenme teklifi etti, bugün yarın isteme de olur. Ayrı ayrı düğünler yapmak yerine aynı gün iki çiftte evlensin!"

Öylesine ortaya attığım bu fikrin kabul olacağını tahmin etmezken Vuslat ve Rüya'nın hayret dolu konuşmaları başladı bu sefer.

"Bunu nasıl düşünemedik?"

"Çok mantıklı!"

"Ay harika olur! "

"Kesinlikle!"

"Durun durun! Bu konuyu da şimdi uzatmayın. Bu fikri bir köşeye kaldıralım, ailenin diğer üyeleriyle de istemede konuşuruz. "

Rüya konuşmak için dudaklarını araladığında hızla atıldım. "Artık ne olur susun. Belki inanmayacaksınız ama kemiklerim dahi sızlıyor. Yorgunum, halsizim.. Ellemeyin beni. Köşede kendi çapınızda oynayın."

"Sende hep yorgunsun yenge. Ne bu halsizlik? Enerjik olsana bizim gibi!" dedi Rüya.

"Ben halimden memnunum kardeşim. "

Dağılmış olan saçlarımdaki tokayı çözüp, düzgünce saçlarımı toplarken Vuslat, Rüya'ya bakarken boğazını temizledi. Bunun üzerine Rüya yavaşça başını aşağı yukarı salladı.

"Hayırdır?" dedim kaşlarım çatılırken. "Neden birbirinize kaş göz yapıyorsunuz? Bir şey mi oldu?"

Saçlarımı topladıktan sonra tekrardan sırtımı koltuğa yaslarken Vuslat derin bir nefes aldı.

"Bak Masal, biz kardeşiz. Aramızda gizli saklı olmaz. Ne yaparsak birlikte yaparız. Gerektiğinde beraber güler, yeri geldiğinde beraber ağlarız. "

Kaşlarım iyice çatılırken şüpheyle gözlerimi kıstım. "Hım... Ciddi bir konuşmayla başladı. Demek ki önemli bir konu. Anlatın bakalım. Dinliyorum. "

Rüya önüne gelen uzun saçlarını sağ omzunda topladıktan sonra ellerini birbirine kenetledi.

"Biz seni çok ama çok seviyoruz Masal. Bir sıkıntımız olduğunda beraber çözdük, üzüldüğümüzde birbirimizi hep teselli ettik. "

"Sadede gelecek misiniz?" diye sordum bir Vuslat'a, bir de Rüya'ya bakarak.

Belli ki anlatmak istedikleri bir şey vardı ama bir türlü konuya giriş yapmamışlardı.

"Konu aslında senin de, bizim de yabancısı olmadığımız bir şey. " diyerek başladı Vuslat.

"Ama üzülmek yok bak! Sen üzül diye konuşmuyoruz bunları. Baştan söyleyeyim de.." dedi Rüya hemen.

"Artık başlasanız."

Vuslat ciddi bir ifadeyle gözlerini yerde gezdirirken konuşmaya başladı. "Senin bebeğin düştü ya hani.. "

Bu bir cümle içime kor gibi düşerken yüz ifademin değişmemesi için kendimi sıktım.

"Evet, çok üzüldün. Yani üzülmüş olman gerekiyor. Ama sen kendini içine kapattın Masal. Ne kadar üzüldüğünü, ne kadar ağladığını bilmiyoruz ki.. Hani biz kardeştik? Kardeşler böyle mi yapar? O olayın üstünden birkaç sene geçmiş olabilir ama biz hep bekledik. Belki yanımıza gelirsin de üzüntünü bizimle paylaşırsın diye... Ama sen bunu yapmak yerine biz o zamanlar seni teselli etmek için her yanına geldiğimizde hiçbir şey yapmayıp, öylece durdun. İçini bize dökmedin. Hatta kimseye dökmedin. Hep içine attın. Böyle olur mu kardeşim? Dışından değil de içinden ağladın. Zaten bir ara hastalanmıştın da... Biz de senin kadar üzüldük. Kardeşlerin olarak bizimle ağlamak varken hep tek başına ağladın. Bir kez olsun ne bizimle ne de bir başkasıyla oturup bu konu hakkında konuşmadın. Kendi kendine üzülüp, kendi kendine bu olayı aştın. Ya da aşamadın ama dışarıya mutluyum havası veriyorsun. Bu bizi çok daha üzüyor. Yapma böyle. Sert duruşunu bir kez olsun boz. Ne kaybedersin ki? Bir kez olsun içini döke döke ağla, bağır, çağır. Bu senin için daha iyi olabilirdi. İçine ata ata nereye kadar?"

Vuslat konuşmanın sonunda nefessiz kaldığı için duraksayıp, derin bir nefes aldığında Rüya başladı.

"Daha çok üzülmen için bunları söylemiyoruz biz. Sadece her zaman senin yanında olduğumuzu göstermek istiyoruz. Ne olur hislerini bizimle paylaşsan, biz senin karamsar enerjini alsak da biraz olsun kendini iyi hissetsen? Sanki mutlu olmak sana haram! Ne zaman bir çocuk görsen kaçıyorsun Masal. Ne yapmaya çalışıyorsun anlamıyoruz. Bu şekilde üzüntünü dillendirmezsen, gözyaşlarını içine akıtırsan sana zararı olur. Abim de ne kadar üzülüyor görmüyor musun? Sen sadece kendine değil, abime de ne yapıyorsan yapıyorsun. O da en az senin kadar bu şekilde zarar görüyor. "
Ne kadar kendimi sıksam da gözlerim yine dolmuştu işte. O gözyaşının akmaması için verdiğim çaba boşa çıkarken gözyaşını sildim.

"Bitti mi?" Sesimin titrememesine şükrettim içimden.

Rüya'nın ağzı aralanırken Vuslat şaşkınca "Ciddi misin Masal?" dedi.

"Ne Vuslat? Ne istiyorsunuz? Oturup karşınızda ağlayayım mı?"

"Böyle yapma Masal. Şu an için nasıl parçalanıyordur. Bizim tek isteğimiz düşüncelerini bizimle paylaşman. " dedi Rüya üzgünce.

"Paylaşacak bir düşüncem yok kızlar.. Gerçekten çok yorgunum. Uyumak istiyorum. Siz de eve gidin geç olmadan. "

"Bence mantıklı düşünemiyorsun Masal! Aman ağlama sen! Çünkü ağlarsan, kardeşlerine içini dökersen kıyamet kopacak. Sen sakın ağzını açma zaten! Biz yerimizde sayalım sadece. " dedi Vuslat sinirle.

Bimiyorlardı içimin kan ağladığını.

Bimiyorlardı onları evden gönderdikten sonra bağıra çağıra ağlayacağımı.

Bilmiyorlardı nasıl üzüldüğümü.

"Sadece sen ve abim mutlu olun istiyoruz Masal. Hem sen bebeğini düşürdüğünde çok ağladık. Ama sen kendini hep geri çektin. Yanımızda ne ağladın ne de üzüldüğünü belirttin. Hatta kızma ama bir ara delirdiğini düşünmüştüm. "

O anlar gözümde canlanırken kızların istedikleri şey olmuştu işte. Gözyaşlarım patır patır dökülmeye başlamışlardı.

Yatakta yatarken yanıbaşımda duran Rüya ve Vuslat gözlerini bana dikmeye devam ettiler.

"Yemek yemek ister misin Masal?"

Rüya'nın sorusuyla boş bakışlarımı ona çevirdiğimde başımı olumsuz anlamda salladım.

"Peki dışarı çıkıp, hava almak ister misin? "

Vuslat'ın sorusuna da olumsuzca başımı salladıktan sonra Rüya sordu bu sefer.

"Im.. Televizyon izlemek ister misin? "

Her sordukları soruya artık 'hayır' cevabını vermekten sıkıldığım için gözlerimi yere dikip, bir tepki vermemeyi tercih ettim.

İki hafta geçmişti.

Bebeğimi kaybedeli iki hafta olmuştu.

Artık ağlamaktan o kadar çok yorulmuştum ki göz pınarlarım kurumuştu sanki. Birisi gelip, tüm duygularımı almış gibiydi. Hissizdim.

"Peki, ne yapmak istersin?"

Yine cevap vermedim. Yalnız kalmak istiyordum. Yine yalnız kalıp, sessizce ağlamak istiyordum. Kimsenin yanında ağlayıp da benim yüzümden hiç kimsenin üzülmesini istemiyordum.

"Bizimle konuşamayacak mısın Masal?"

"Bence çıkalım Vuslat abla. Masal yalnız kalmak istiyordur belki. Uyumak da isteyebilir. Onu yormayalım. "

"Ama Ömür ben gelene kadar yalnız bırakmayın demişti. "

"Birazdan gelir abim. Baksana, Masal konuşmuyor. En iyisi yalnız bırakmak. "
"İyi o zaman. "

Vuslat elini saçlarımda gezdirirken Rüya yanağımdan öptü.

"Biz gidiyoruz biricik yengem. Abim çabucak gelir. Annemlere kadar gitmişti. Sen de uyu, dinlen. Görüşürüz yarın. "

Kızlar odamdan çıktıklarında bir süre parkeyi izledikten sonra gözüm vitrinin altında, köşede kendini belli eden pembe patiği görünce bir hıçkırık kaçtı ağzımdan.

Yavaşça yataktan kalktıktan sonra vitrine ulaştığımda yere eğilip, pembe patiği aldığım gibi ayağa kalkamadan oraya çöküverdim.

Gözlerimi patikten ayırmazken bir kez daha hıçkırdım. Eğer ölmeseydi doğacak olan torunu için cinsiyeti belli olmasa da yine de annemin yaptığı patiğe sarıldım.

Yanaklarım hızla ıslanmaya başlarken hıçkırıklarım artmıştı.

"Bebeğim.." diye fısıldadım sessizce.

Ne olurdu bizi bırakıp gitmeseydi? Güzel bir anne olamaz mıydım acaba? Bu yüzden mi gitmişti bebeğim? Annesini istememiş miydi?

Ben çok iyi bakardım ki ona. Ömür'den sonra gelen en değerlim olacaktı. Hatta Ömür'le bebeğimiz hakkında hayaller kurmaya bile başlamıştık. Bebeğimiz kız olsun istiyordu Ömür. Aynı benim gibi mavi gözleri, sarı saçları olsun istemişti. Ama gitmişti işte. Ellerimden kayıp gitmişti. Onu tutamamıştım.

Çöktüğüm yerde sarsıla sarsıla ağlarken avucumda sıktığım patikle birlikte kollarımı karnıma sardım.

"Benim yüzümden gitti! Hep benim yüzümden.."

Bu iki cümleyi hıçkırıklarım arasından sayıklarken bağırarak ağlıyordum. Kendimi durduramıyor, yerimden kıpırdayamıyordum. Tek yapabildiğim ağlamaktı. Öyle yorulmuştum, öyle bitkindim ki...

"Masal'ım.. Alya'm."

Endişeyle odaya dalan Ömür'ün gözleri köşeye çökmüş, ağlayan beni görünce hızla yanıma geldiğinde yanıma oturduktan elleriyle yüzümü avuçladı.

"Ne oldu güzelim? Nasıl bu hale geldin? Bir şey mi oldu? " Hıçkırdım.

"Benim yüzümden gitti! Hep benim yüzümden.."

Ömür gözlerini sıkıca kapattıktan sonra derin bir nefes alırken bedenimi sarıp, saçlarıma öpücükler bırakmaya başladı.

"Ağlama Alya'm. Hiçbir şey senin yüzünden olmadı. Demek ki olması gereken buymuş. "

"Hayır, Ömür! Ben tutamadım bebeğimizi! Gitti. "

"Yalvarırım ağlama. Bu bir daha çocuğumuz olmayacağı anlamına gelmiyor ki Alya'm. Elbet tekrardan olur. Ne olursun kendini yıpratma. "

"İstemedi beni Ömür! Annesi olarak beni istemedi ve gitti! Ben anne olamayacak mıyım? Anne olmayı hak etmiyor muyum? Neden böyle oluyor? Neden, neden, neden?"

Ömür beni bir anda kucağına aldıktan sonra yatağa yatırdığında kollarını benden çekmeden yanıma kıvrılıp, daha sıkı sardı beni.

"Dayanamıyorum, yapma. Sen elbette çok güzel bir anne olacaksın. Hem de dünyanın en güzel, en iyi annesi. Ama zamanı değilmiş güzelim. Bu da bizim sınavımız. Sen böyle yaparsan ben ne yaparım? Her gün ağlamana şahit oluyorum. Gerçekten dayanamıyorum. Ağlama."

"Beni teselli etmeye çalışma Ömür! " diye bağırdım öfkeyle. "Sen bir bebeğimiz olmasını o kadar çok istiyordun ki.. Ama ne oldu? Bebeğimizi kaybettim! Anlıyor musun? "
Ömür'ün kollarından kurtulmaya çalışırken Ömür hiçbir şekilde beni bırakmayarak göğsüne çekip, yüzümü göğsüne gömdüğünde pes ederek ona sokuldum.

"Ortada bir suçlu arama artık Alya'm. Suçlu yok. Kimse yüzünden olmadı. Kendini bir sebep olarak görmeyi bırak. Bizim yine bir bebeğimiz olacak. Yine hayaller kuracağız. Bu sefer onu kaybetmeyeceğiz. Çok ama çok mutlu olacağız. Her şey yoluna girecek. Sen sakın kendini üzme. Güzelim benim..."

Ömür saçımı usulca okşarken tane tane konuşuyor, bana sıkıca sarılıyordu.

Söylediklerine inanmak istiyordum.

"Ben üzülmüyor muyum sanıyorsunuz? Hiç ağlamadığımı, mutlu olduğumu mu zannediyorsunuz? Her gün canım çıkana kadar ağladım! Ömür zor sakinleştirdi beni. "

Elimin tersiyle gözyaşlarımı silerken hıçkırdıktan sonra devam ettim.

"Bize anlatmıyorsun diyip duruyorsunuz. Anlatınca ne olacak? Boşu boşuna siz de üzüleceksiniz. Zaten Ömür'ü üzüyorum. Sizi neden üzeyim? İnsanları üzmekten, onların üzüntülerinin sebebi olmaktan bıktım! "

Ağlamamak için kendimi sıkmaktan titreyen ellerimi yumruk haline getirirken kolumla yanağımı sildikten sonra mırıldandım.

"Artık ağlamak istemiyorum.. Birilerini üzmek istemiyorum.."

"Masal.." diye mırıldandı gözyaşları akan Vuslat.

Daha sonra Rüya burnunu çekerken sağ tarafıma geldiğinde ağzımı açmama izin vermedi kollarını bana sardı.

"Ben seni çok seviyorum kardeşim. "

Hiçbir şeyden eksik kalmayan Vuslat da sol tarafımdan sarılırken gözlerimi kapatıp, kollarımı onlara uzattım.

"Ağlamayın işte. Ağlamaya devam ederseniz kapının önüne koyarım sizi! Susun.."

Kızlar gözyaşlarını temizlerlerken "Ama sende ağlama. " dedi Rüya.

"Tamam tamam. Geçin bakayım karşıma!" dedim burnumu çekip, hızla yanağımdaki yaşları silerken.

Rüya ve Vuslat eski yerlerine geçtiklerinde duygusallığımı bir kenara bırakmaya çalışıyordum.

"Hala çok üzülüyor musun? " diye sordu Rüya masum bir ifadeyle. Vuslat, Rüya'yı dirseğiyle dürttü.

"Sus Rüya. Kızı daha fazla üzmeyelim."

"Elbette üzülüyorum.." dedim gözlerim yerdeyken.

"Belki kızacaksın ama bizce bir bebeğiniz olmalı artık. " dedi Vuslat hevesle. Rüya da aynı heyecanla devam etti.

"Böyle sana ve abime benzeyen sarı, küçük çocuklar.. Çok güzel olmaz mıydı? Sence de artık zamanı gelmedi mi yenge? Bence abim de çok istiyordur ama sen üzülme diye sana belli etmiyordur. "

"Çabucak haltey olmak istiyorum!" dedi Vuslat neşeyle.

"Haltey?" dedim kaşlarım çatık. Yine nasıl bir kelime türetmişlerdi merak ediyordum.

"Sen de benim kardeşimsin, Ömür'de kardeşim. O zaman ben sizin bebeğinizin hala ve teyze karışımı bir şey oluyorum. Bunu kelimeye dökmek gerekirse biz de haltey kelimesini türettik! Çok akıllıca değil mi?"

"Ya.. Öyle. " dedim gülümsemeye çalışırken.

Düşük yapalı birkaç sene olmuş, aradan epey zaman geçmişti. Herkes artık bizden bir çocuk bekliyordu haliyle. Her fırsatta bunu dile getiriyordu büyükler. Kaç sene geçmesine rağmen o anları unutamıyordum. Benim için fazlasıyla zordu. Bebeğini kaybetmek hangi anne adayı için kolay olabilirdi ki?

Bir yanda Ömür vardı. Kimseye değişmeyeceğim canımdan çok sevdiğim kocam. Önceleri futbol takımı kuracağını ağzından düşürmez, çocukları çok sevdiğini bana hep söylerdi. Bir bebeğimiz olsun öyle çok istiyordu, öyle hevesliydi ki... Ama bebeğimiz gitmişti. Beni teselli etmekten kendi üzüntüsünü yaşayamamıştı. Zaten benim o hallerimi gördüğü için o olaydan sonra bir kez olsun bana bebek istediğini söylememişti. Her bu konu açıldığında da beni kimseyle muhatap ettirmeden konuyu kapatırdı. İşte Ömür'ü sevmemin nedenlerinden sadece bir tanesiydi bu.

Benim mutluluğum için, bir damla gözyaşımın akmaması için kendi mutluluğundan, isteklerinden vazgeçiyordu.

Futbol takımı kurmak isteyen adama bir çocuk bile veremiyordum.

Böyle güzel seven bir insanı mutlu etmek için hiçbir şey yapamıyordum. Bu beni daha çok üzüyordu.

Belki bir bebeğimiz olsa her şey daha farklı olabilirdi. Ömür'ü çok daha mutlu edebilirdim. Ama korkuyordum işte. Yine aynı şeyleri yaşamak beni korkutuyordu. Tekrardan bebeğimi kaybetmek istemiyordum. Bu sefer kaldıramazdım.

"Ee, ne diyorsun bebek işine yenge? " diye sordu Rüya meraklı gözlerle bana bakarken.

Buruk bir tebessümle iç çektim. "Ya yine aynı şey olursa? Yine... Bebeğim giderse. "

Vuslat'ın gözleri hemen dolmaya başlarken "Gitmez ki. " dedi. "Senin gibi anneyi, Ömür gibi babayı bulmuş, gider mi hiç? "

Rüya neşeyle yüzüne gülümseme yerleştirdi. "Tabii öyle! Sen en iyi anne olacaksın. Abim de en yakışıklı baba olacak. Yeğenim sizin gibi anne ve babaya sahip olduğu için çok ama çok şanslı olacak. "

Kızların cıvıldamaları, yüksek enerjileri beni de gülümsetmeye yetmişti.

"Öyle mi dersiniz? Mutlu olacak mıyız?"

Rüya gözleri parlarken şakıdı. "Hem de çok mutlu olacağız! İnan bize. "

Ardından Vuslat sinsi bir sırıtmayla saçlarını geriye attıktan sonra öne doğru eğilip, sessizce fısıldadı.

"Ama bunun için bir takım şeyler gerekiyor tabi ki. Havadan gelmiyor ya bu bebek! "

Rüya muzip bir ifadeyle ellerini birbirine çırptı. "Bu akşam için abime romantik bir yemek hazırlamakla işe başlayabilirsin. "

"Tabi bunun öncesinde şöyle güzelce seni hazırlayalım! Kendini çok saldın kızım. Seni olduğundan daha güzel yapacağız. Harika olacak!"

Kızlar her an üzerime atlayacakmış gibi konuşurlarken gülümsemeye çalıştım.

"Ben de tam gidiyordum. "

Vuslat hızla ayağa kalkarken işaret parmağını iki yana salladı.

"Yok öyle kaçmak!"

Arkasından Rüya sevinçle ayaklandı.

"O zaman hazırlık başlasın!"

Vuslat ve Rüya'ya karşı gelemezken kollarımdan zorla tutarak beni yatak odasına çıkardıklarında Rüya beni makyaj masasının karşısındaki sandalyeye oturturken Vuslat da dolabın kapaklarını açmıştı.

"Ya bu kadar abartıya gerek yok kızlar! Hem daha yemek yapacağım, vaktimi boş işlerle harcıyorsunuz!"

"Boş iş mi?" diye sordu Vuslat hayretle. Bu sırada bulduğu elbiseleri yatağa atıyordu. "Kocana güzel gözükmek için hazırlanman boş iş mi? Önce dış güzellik! Adamın gözü tatmin olsun ilk önce!"

Yüzümü buruştururken "Saçmalamayın. Ben böyle gayet iyiyim. " dedim.

Rüya bilmiş bir ifadeyle elini beline koydu. "Dağınık topuz, üstünde pijama, ayağında ev botları... Ciddi misin Masal? Ay vallahi sen bizi delirteceksin. Şimdi sus ve dediklerimizi yap!"

Rüya'nın beni bastıran ses tonu derin bir nefes alıp, başımla onaylamamı sağladı. Bir yandan haklılardı tabi. Bu şekilde nereye kadar gidecekti? Hem annemde hep söylüyordu.

Yuvanızın neşelenmesi, daha çok mutlu olmanız için bebek şart. Bak gör ne kadar çok mutlu olacaksınız.

Artık birilerini dinleme vaktim gelmişti sanırım.

"Peki. Kendimi size bırakıyorum. "

Sadece bir saat içinde bu söylediğim cümleden bin pişman olabilmek mümkün müydü?

"Bu halim ne?! "

Evde yankılanan sesim kulaklarımı doldururken karışımdaki aynada kendimi süzüyordum.

Dizlerimin üstünde olan açık mavi, kalın askılı, pileli elbiseyle birlikte hayatım boyunca hiç yapmadığım kadar çok makyajlı olan yüzüme baktım. Olduğumdan büyük gösteriyordum. Kızlar beni bildiğin şaklabana çevirmişlerdi!

"Ne var halinde? Çok güzel oldun işte. " dedi Vuslat gülümserken.

"Ay gerçekten efsane oldun yenge!"

Sinirli gözlerimi kızlara çevirdiğimde elimle yüzümü gösterdim.

"Yüzüme bir bakın! Boya küpüne döndüm! Ağlayacağım şimdi.. "

"Ay ne yapalım Masal?" diye çekirmeye başladı Vuslat. "Üstüne hiçbir şey olmuyor ki! Kilo almışsın deyince de kızıyorsun. Yüzüne gelince..."

Vuslat suratımı inceledikten sonra eliyle 'biraz' işareti yaptı. "Sadece azıcık fazla kaçmış. "

"Bende ondan bahsediyorum. Hemen şu makyajı temizleyin!"

"Kızma kızma. Hallederim şimdi."

Sinirle makyaj masasına oturduktan sonra Rüya hızlıca yüzümdeki makyajı azaltıp, en az seviyeye indirdiğinde şöyle bir kendime baktım.

Şimdi daha iyi görünüyordum.

"İyi. Bu oldu. "

"Abim hayran kalacak! Ay vallahi mükemmel oldun. "

"Erkek olsam yürümeyi bırak, koşardım! Nasıl da güzel oldu kardeşim. "

Kızlar beğenilerini sıralarken elimi havaya kaldırdım.

"Abartmayın. Hadi saçımın kalan kısmına da fön çekin. Daha yemek yapacağım. Acele edin!"

Rüya saçlarımı da halletiğinde benim işim bittikten sonra kızlar gitmeye hazırlanıyorlardı.

Rüya evden çıkarken hala konuşuyordu.

"Bak o tarifini verdiğim yemeği yapmayı da unutma. Abim çok sever. Sen biliyorsundur zaten. Ay bu akşam çok güzel olmalı!"

"Ay bir de mumları sakın unutma! " dedi saçlarını geriye ittiren Vuslat. "Romantik bir akşam yemeğinin en önemli unsuru mumdur! "

"On kere söylediniz. Tamam! Gidin artık. "

Kızları evden gönderdikten sonra hızla mutfağa girdiğimde yemek işine giriştim. Ömür'ün sevdiği yemekleri sırayla yaptıktan sonra gözüm duvardaki saate gittiğinde Ömür'ün gelmesine çok az kaldığını görünce dudağımı dişledim. Elimi çabuk tutmalıydım.

Hızla salondaki masayı hazırladıktan sonra Vuslat'ın unutmamam için on kez söylediği şeyi yaparak iki tane mum koydum.

Elde ettiğim zaferle gülümserken masayı baştan aşağı süzdüm. Eksik var mı diye düşünürken duyduğum kapı kilidiyle içim kıpır kıpır oldu. Ömür gelmişti.

Heyecandan ellerim terlerken üstümü son kez düzeltiyordum. Bu sırada Ömür'ün sesini duydum.

"Alya'm? Ben geldim güzelim. "

Boğazımı temizledikten sonra "Salondayım Ömür. " dedim. Heyecandan sesim titremişti! Böyle şeyler yapmaya alışkın değildim ve ister istemez heyecanlanmıştım.

Salona giriş yapan Ömür'ün gözleri beni bulduğunda konuşmak için araladığı dudakları 'o' şeklini aldı.

Onun için hazırladığım masaya baştan aşağı baktıktan sonra kaşları havalanırken gözleri beni bulduğunda "Vaov!" diyebildi sadece.

Bana doğru yavaşça bir-iki adım atarken kocaman gülümsedim.

"Senin için hazırladım. Şirkette bir şeyler atıştırmadan geldin değil mi? Çünkü sevdiğin yemeklerden yaptım ve kaçırmak istemezsin herhalde."

Yüzümden eksilmeyen gülümsemeyle Ömür'ün vereceği tepkiyi beklerken Ömür yanıma ulaştığında gözleri hala gözlerimdeydi.

Ömür'ün her bir adımıyla kalbimin atışı hızlanıyor, sanki dilim tutuluyordu. Gözlerime her bu kadar derin baktığında hipnotize oluyor gibiydim.

Bir eli yanağıma çıktığında baş parmağıyla yanağımı usulca okşadı.

"Her şey öyle harika olmuş ki... Sen öylesine güzel olmuşsun ki anlatamam. Gözlerimi güzel gözlerinden alamıyorum. "

Ömür'ün güzel sözleri mutluluğumu iki katına çıkarırken sonraki cümlesi beni rüyadan uyandırmaya yetmişti.

"Her şey çok güzel ama bu akşam annemler yemeğe gelecekti Alya'm."

Ağzım aralanırken unuttuğum konu kafama dank etmişti.

Tabi ya! Bu akşam annemler yemeğe geleceklerdi!

"Tamamen aklımdan çıkmış! Nasıl unuturum ben? İşten geldikten sonra eve kızlar geldi, unuttum tabi. Ben hemen şu mumları kaldırayım. "

Rezil olmanın verdiği utançla yanaklarımın kıpkırmızı olduğunu hissederken mumları söndürdükten sonra hızla masadan kaldırdım onları.

Ömür'ün yanından geçip gideceğim sırada Ömür beni durdurdu.

"İstersen annemleri arayayım, senin yorgun olduğunu söyleyeyim. Yarın gelsinler. O kadar hazırlık yapmışsın.."

Ömür gözleri beni süzerken yutkundu. "O kadar hazırlanmışsın. Yok yok. Ben arıyorum annemi. "

"Olur mu öyle Ömür? Çok ayıp olur. Ben masadan şu fazlalıkları kaldırır, üstümü de hemen değiştiririm. "

"Emin misin güzelim?" diye sordu Ömür kaşları havada.

Gözlerimi kaçırırken başımı aşağı yukarı salladım. "Ben şuraları toplayayım. "

Elimdeki mumlarla hızlı adımlarla salondan çıkarken dişlerimi birbirine bastırdım.

Bir ara kendim için saygı duruşuna geçecektim! Tam anlamıyla yerin dibine girmiştim!

Oyalanmadan masadan fazlalıkları kaldırdıktan sonra yatak odasına çıktığımda Ömür üstüne tişörtünü geçiriyordu.

"Günün nasıl geçti? Yorucu muydu?" diye sordum dolaptan bir pantolon ve tişört çıkarırken.

"Yanımda sen olmayınca sanki bir kolum eksik gibi oluyor. Kendimi eksik hissediyorum. Bunun dışında iyiydi. "

Yine beni gülümsetmeyi başarırken kıyafetlerimi yatağa bıraktıktan sonra Ömür'ün yanına gidip, sıkıca sarıldım ona. O da kollarını belime sararken suratını boynuma götürüp derin bir nefes aldı.

Birkaç dakika birbirimize sarılı durmanın ardından Ömür sessizce mırıldandı.

"Hiçbir şeye zorunlu olmadığını biliyorsun değil mi Alya'm? Ben seni asla hiçbir şeye zorlamam. Sen ne zaman istersen, kendini hazır hissettiğinde bana gel. Dışarıdaki insanların zoruyla, üstelemeleriyle değil de kendi isteğinle gel. "

Bu cümleler bir nevi üstü kapalı sözlerdi.

Bir bebeğimizin olması konusunda bizimkilerin zorlamaları değil de kendi isteğimle olsun istiyordu. Kendimi mecbur hissettiğim için değil de gerçekten bebeğimiz olsun isteğiyle ona gelmemi istiyordu.

Haklıydı tabi. Zaten ben beni etkileyecek bir konu hakkında kimsenin baskısını takmaz, kendi düşüncelerime göre hareket ederdim. Bu akşam da olduğu gibi... Kızlar bana sadece cesaret vermişlerdi.

Başımı aşağı yukarı salladıktan sonra geri çekildiğimde gülümserken dudaklarımdan öptü.

"Ben aşağı iniyorum. Sen de hemen hazırlan, gel. Annemler şimdi gelir. "

Sıcak bir tebessümle "Tamam. " dediğimde Ömür odadan çıktı.

Derin bir iç çekerken üstümdekileri çıkartıp, yatağıma bıraktığım tişörtü giydikten sonra pantolonu bacaklarımın arasından geçirdiğimde düğmesini iliklemeye çalışıyordum.

Birkaç dakika sonunda uğraşlarım boşa giderken karşımdaki aynada gözlerim takılı kaldı. Bakışlarım karnıma kaydığında direk gözlerimi oradan çektim.

Hayır.

Kızların da dediği gibi sadece kilo almıştım.

"Pekâlâ.." diye mırıldanırken dolaptan dizlerimde olan sade bir elbise çıkardıktan sonra onu giydim. En kısa zamanda bir beden büyük kıyafetler almaya başlasam iyi olacaktı. Yoksa elbiseden başka bir şey giyemiyordum.

Saçlarıma da çeki düzen verdikten sonra yatak odasından çıktığımda merdivenlerden inerken kapı zilini duyunca adımlarımı hızlandırmıştım.

Salondan çıkıp, görüş alanıma giren Ömür bana bakarak "Güzelim yavaş ol. " derken sondan ikinci basamakta kısa bir göz kararmasıyla dengemi kaybettiğimde merdivenin yanından geçmekte olan Ömür anı bir refleksle tuttu beni.

"Alya'm bir şey mi oldu? Kendini kötü mü hissediyorsun? Ne oldu? İyi misin?"

Ömür endişeyle sorularını sıralarken ufak bir tebessümle kollarından çıkıp, ellerimi havaya kaldırdım.

"Gayet iyiyim. Sadece bir an başım döndü o kadar. Neyse, misafirlerimizi bekletmeyelim. "

Zil bir kez daha çalarken kapıyı açtığımda Sidal annem, annem, Rüzgar babam ve babam karşımdaydı.

"Hoş geldiniz. "

Misafirlerimiz geldi, akşam yemeği yendi, babamın olduğu yerde eğlence olmaması mümkün olmadığı için kahkahalar havada uçuştu, sohbet edildi derken saat geç olduğunda gitmişlerdi.

Üstümdeki yorgunlukla paytak adımlarla sallana sallana merdivenlerden çıkarken esniyordum. Tam bu sırada arkadan gelen Ömür beni hızla kucakladığında gülerken "Ya!" dedim.

O da gülerken kucağında benimle birlikte merdivenleri çıkıyordu.

"Hayatım bıraksana beni. Bak belin sakatlanacak, bir şey olacak. "

Merdivenin son basamağında durup bana baktığında dilini şaklattıktan sonra kafasını bana doğru eğdi ve dudağıma uzun bir öpücük bıraktı.

"Hayatımın anlamı... " dedi burunlarımız birbirine değerken.

Gülümserken kollarımı boynuna dolayıp, yüzümü göğsüne gömdüm.

"Çok yoruldum.. Hadi odamıza taşı beni. "

Son kez saçlarımdan öptükten sonra hareketlendi ve yatak odasına girdiğinde bedenimi yavaşça yatağa bıraktı.

"Sen kalkma, ben sana pijamalarını getiririm Alya'm. "

Gülümseyerek Ömür'ü onayladığımda ayaklarımı sallarken Ömür dolaptan pijamalarımı çıkarıp yanıma bıraktı. O da kendi üstünü değiştirirken ben de pijamalarımı giydim.

Bu şekilde çok daha rahat hissediyordum kendimi. Gecelik giymeyi sevdiğim söylenemezdi. Çok nadir giyerdim. Hem Ömür de bundan gayet memnundu. Önemli olan buydu ya.

Yatağa yattığımızda Ömür beni sarıp sarmaladıktan sonra alnımdan öptüğünde her gece uyumadan önce söylediğimiz iki kelimeyi söyledik.

"Seni seviyorum."

Ertesi sabah yüzümün her bir noktasına konan öpücüklerle gözlerimi araladığımda hemen yanımda olan Ömür'e gülümsedim.

"Günaydın. "

"Günaydın Alya'm. Aslında seni uyandırmayı hiç istemedim ama saat geç oldu ve hala uyumaya devam etseydin işe geç kalacaktık. "

Esnerken başımı onaylar anlamda salladım. "Kalkıyorum şimdi. "

Mırıltımla birlikte Ömür'ün yüzünde bir gülümseme peydah oldu. Sadece iki parmağı karnıma değdiğinde uykulu halimden eser kalmayarak yatakta doğruldum.

"Huylanıyorum Ömür."

Sırıtırken bu sefer elleri karnıma gittiğinde elinden kaçamamıştım.

Ömür beni gıdıkladığı için kahkahalarım evi sararken yatakta kıvranıyor, bırakması için dil döküyordum. Fakat Ömür de artan kahkahalarımla gülüyordu.

"Gülmekten ağlayacağım. Bırak artık. " dedim zar zor.

Sonunda geri çekildiğinde "Tamam. " dedi gülmeye devam ederken.

Ben de gülerken yataktan kalktım. Normalde bir başkası tikimle bu şekilde oynasa kızabilirdim. Ama söz konusu kocam olunca istisnalar baş gösteriyordu.

Hazırlandıktan sonra güzel bir kahvaltı etmenin ardından Ömür şirkete, ben ise ofisime gittim.

Birkaç hastamla ilgilendikten sonra arada bulduğum boşlukla birlikte kahvemi içerken Vuslat aramıştı.

Büyük ihtimalle dün geceyi soracaklardı. Ne meraklılardı öyle.

Aramayı yanıtladığım gibi konferans olduğu için telefonun diğer ucunda olan Rüya'dan da sorular başladı.

"Yenge! Nasıldı dün akşam? Ay babamlar gelmiş! Benim haberim yoktu. Olsa, haber verirdim. "

"Rüya anlattı. Dün akşam Eslem teyze ve Sidal teyzeler gelmiş. Şimdi tüm plan gitti mi? Romantik yemek falan olmadı mı? Ay o kadar uğraşmıştık bir de..."

Kahvemden bir yudum aldıktan sonra kupayı masaya bıraktım.

"Öyle oldu. Yapacak bir şey yok. "

"Ama asla vazgeçmek yok! Günler çuvala girmedi ya... Sen de bu akşam için güzel bir yemek hazırlarsın. " dedi Vuslat neşeyle.

Rüya cıvıldayarak devam ettirdi. "Ay istersen biz gelelim, yine güzelce hazırlayalım seni!"

"Aman aman!" dedim kaşlarımı çatarken. "İstemez. Ben üstüme düzgün bir şeyler giyerim. Siz karışmayın. "

"Bak emin misin? Senin zevkin güzeldir ama kendin için bunu hiç kullanmıyorsun! Şahane olman lazım kızım."

"Neden bir olayı bu kadar abartıyorsunuz Vuslat? Şahane giyinirsem ne değişecek? Sonuçta evdeyim. Dışarı mı çıkacağız? "

"Olsun yenge! Sen yine de güzel güzel giyin. "

Yumruk yaptığım elimi yanağıma yaslarken "Bakarız. Hadi, kapatıyorum. İşim gücüm var benim. " dedim.

"Kocaman öpüyorum güzel yengeciğim!"

"Görüşürüz Masal!"

Telefonu kulağımdan çektikten sonra yanaklarımı şişirdim.

Aslında bu akşam için böyle bir planım yoktu fakat kızlar ne yapıp edip ben anlamadan beni de kendilerine uydurmuşlardı. Kısaca bu akşam için de dün ki gibi hazırlık yapacaktım. Aslında gerek bile yoktu. Romantik yemek olmasa olmuyor muydu sanki? Ama kızların dilinden korktuğum için bunca hazırlık yapacaktım yine. Aksi takdirde beni parçalayabilirlerdi.

Çıkış saatinden yaklaşık bir saat önce çıktıktan sonra eve vardığımda hızla hazırlıklara başladım.

Yine yemeklerle donatılmış güzel bir masa, mum ve hazırlanmış olan bir ben..

Masada oturmuş, Ömür'ün gelmesini beklerken iyice sıkılmaya başlamıştım. Aslında bir buçuk saat önce gelmesi gerekiyordu ama hala gelmemişti. Yaklaşık kırk beş dakika daha bekledikten sonra telefonum çalmaya başlayınca hemen ekrana baktığımda Kalbim yazısını görünce aramayı yanıtladım.

"Ömür neredesin? Gelmiyor musun? Seni bekliyorum.."

"Alya'm haber vermeyi unutmuşum. Bugün geç çıkacağız şirketten. İşle ilgili sıkıntılar oldu. Beni yemeğe bekleme, sen ye güzelim."

Gözlerim oturduğum masadaki yemeklere gidince buruk bir tebessümle mırıldandım. "Tamam. Peki, ne zaman gelirsin? Bir saat, iki saat?"

"Hiç belli değil. Sen yemeğini ye, geç olmadan yat Alya'm. Benim bekleyerek uykusuz kalma. "

Nedense gözlerim buğulanmaya başlarken "O zaman iyi işler. " dedim.

"Görüşürüz Alya'm."

Telefonu yavaşça masaya bıraktığımda birkaç saniye boş boş masaya baktıktan sonra ellerimi gözlerime bastırdım.

Ağlamak için bir sebep yoktu. Neden gözlerim dolmuştu ki sanki? Duygusallığın lüzumu hiç yoktu.

Derin bir nefes aldıktan sonra masadan destek alarak kalktığımda iştahım kaçtığı için yemekleri sırayla mutfağa götürdüm.

Belki de iki gündür üst üste çabalarım boşa gittiği, hayal kırıklığına uğradığım için sinirlerim bozulmuştu ve bu yüzden gözlerim doluyordu.

Yine de gülümsemeye çalıştım. Elbet tekrardan bir masa hazırlardım ve romantik bir akşam olurdu. Evet. Günler çuvala girmemişti.

Masayı topladıktan sonra üstümü değiştirdiğimde salona gittim ve televizyonu açıp, karşısındaki koltuğa uzandım. Tabi ki Ömür'ün dediğini yapmayıp, onun gelmesini bekleyecektim.

Üstümdeki pikeyi karnıma kadar çektikten sonra kanallarda gezmeye başladım. Zaman geçirmek için rastgele bir dizi izlemeye başladıktan ne kadar sonra bilmiyorum gözlerim kapanmaya başlamıştı. Esnerken karşı duvardaki saate baktığımda gece yarısını geçmiş olduğunu gördüm. Hala açık olan televizyonu kapatmaya dahi mecalim yoktu.

Belki bir yarım saat sonra evin kapısı açıldı. Göz kapaklarımı zorla açmaya çalışırken salona giren Ömür'ü gördüm. Yorgun olduğu her halinden belliydi.

Ne o ne de ben hiç konuşmadan Ömür ceketini bir koltuğa attıktan sonra büyük koltukta yatan benim yanıma geldiğinde bedeninin yarısı üzerimde olacak bir biçimde uzandı. Ardından bir bacağını bacağıma attıktan sonra kolunu da bana sararken gözleri kapalıydı.

Kulağıma mırıltısı gelmişti. "Seni seviyorum."

Hiçbir şekilde atlamadığımız cümleyi tekrarladım. "Seni seviyorum."

Ömür'ün yanımda olmasının verdiği huzurla gözlerimi kapattıktan sonra iyice ona sokuldum. Sanırım artık uyuyabilirdim.

Sabah gözlerim yavaşça açıldığında birkaç saniye bulunduğum yeri algılamaya çalıştım.

Salondaki büyük koltukta, Ömür'le yatıyorduk.

Gözlerim neredeyse üstüne çıkmış olduğum, uyuyan kocama gittiğinde kocaman gülümserken elimi yüzüne götürdüm ve yanağını usulca okşamaya başladım.

Ne çok seviyordum bu adamı.

Eskiden büyük bir aşk yaşamayacağımı düşünürken, hatta aşkın var olup olmadığından bile emin değilken böyle kuvvetli bir aşkın içine düşmüştüm. Düştüğüm yerden hiçbir zaman çıkmak istemiyordum..

Kahvaltı hazırlamak için Ömür'ü uyandırmamaya dikkat ederek elimi kendime çektikten sonra sessizce üstünden kalkmaya yeltendiğimde Ömür kıpırdanırken kolunu ve bacağını bir koala gibi bana sardı. Kollarından çıkmayı bir kez daha denedim ama başarılı olamamıştım.

Omuzlarımı silkerken başımı boynuna gömüp, kokusu içime çektim. Bulunduğum konumdan ayrılmasam da olurdu. Bir yarım saat işe geç kalsak, kocamın kollarında biraz daha huzurlu dursam bir şey olmazdı ya. Halimden gayet memnundum.

Tahmin ettiğim gibi yaklaşık yarım saat daha yattıktan sonra Ömür de uyanmıştı.

"Günaydın ömrüm." dedim gözleri gözlerimdeyken.

"Gün seninle aydın Alya'm. " Yüzümdeki saçlarımı kulağımın arkasına iterken onun gibi gülümsedim. Ömür'ün yanında gülümsememek, mutlu olmamak mümkün değildi ki...

"Dün beni bekleme demiştim güzelim. Neden uyumadın?" diye sordu saçlarımı okşarken.

"Sana 'seni seviyorum' demeden uyumak istemedim."

Yüzü gülerken alnımdan öptükten sonra "Kahvaltıyı hazırlayayım. İşe geç kalmayalım." dedim.

"Tamam güzelim. "

Ömür koltuktan kalktıktan sonra benim kalkmama fırsat vermeden bedenimi kucakladı.

"Yine mi kucak?" dedim gülüp, kollarımı boynuna sararken. Güldü.

"Evet, yine kucak. Senin gibi mükemmel bir kadın el üstünde tutulmasın da ne yapılsın Alya'm? "

Söylediği cümleye bir cevap bulamadığım için yine gülümserken yüzümü göğsüne sakladım. Güzel anı mahvedip odunca şeyler söylemek istemiyordum.

"Ama yürüyebilirim. Sen yorulma. "

Adımlarını hareket ettirmeye başlarken "Kadınımı taşımaktan neden yorulayım? Sen şu anda sadece anın tadını çıkar." dedi göz kırpmadan önce.

Gülümsemem iyice genişlerken beni merdivenlerden çıkarmasını izledim.

Yatak odasına girdiğimizde Ömür'e giymesi için bir takım verdikten sonra bende üzerime göre bir şeyler giydim.

Beraber merdivenlerden inip, mutfağa girerken Ömür'ün kaşları hafifçe çatıldı.

"Kaç gündür söyleyeceğim unutuyorum. Sen sanki birazcık kilo mu almışsın Alya'm? Giydiğin kıyafetlerden fazla belli oluyor. "

Elimi karnıma götürürken dudaklarımı büktüm. "Öyle oldu. Peki kilo almam kötü mü olmuş? Çirkin mi duruyorum?"

"Saçmalama güzelim. Aksine, yakışmış. Çok zayıf olmana gerek yok. Hem sen her halinde harikasın." dedi tezgahın yanına giderken.

Yine yüzüm gülmeye başlarken dolaptan kahvaltılıkları çıkarmaya başladım.

Genelde olduğu gibi Ömür kahvaltıyı hazırlamam da bana yardım ettikten sonra oyalanmadan kahvaltımızı ettik. Daha sonra kendi işlerimize doğru yol aldık.

Kızlar ne zaman arayacak diye beklerken daha arabadayken telefonum çalmaya başlamıştı.

Meraklılar bugün bekleyememişlerdi anlaşılan.

"Hiç konuşmaya başlamayın! Yine ve yine olmadı! Çünkü Ömür işten geç geldi. Tamam mı? Merakınız gittiyse kapatıyorum."

Boş yere konuşup uzatacaklarını bildiğim için direk konuya giriş yapmıştım.

"Dur dur! Kapatma." dedi Rüya hemen.

"Ay evet! Yalın da mesaiye kalmış. Ben babama kendimi acındırarak eve gelmiştim. Demek ki işten epey geç çıkmışlar." dedi Vuslat.

"Tüh! Ama olsun. Bu akşam-"

Hızla Rüya'nın sözünü kestim. "Bu akşam falan yok! Bitti artık. Olmuyor işte. Belki de Ömür'ün hep dediği gibi zamanı değil. Uzatmayın sizde."

"Ama olur mu Masal? Hemen pes ediyorsun! Evet, aksilikler üst üste geldi. İlk gün Eslem teyzeler ve annemler geldi. Sonra bu mesai olayı... Ama bu akşam hiçbir şey yok? Ne olacak sanki üç beş çeşit yemek yapıp bir de masaya mum koysan? " dedi Rüya.

"Rüya çok haklı. Hem dün yaptığın yemekleri çöpe atmadın ya. Onları ısıt, masaya koy. Sana bir sürü kolay yol buluyoruz daha ne istiyorsun?"

Ofladıktan sonra sinirle birkaç cümle söyleyip, telefonu kapattım. "Tamam tamam! Kapatıyorum."

Anlıyorum, bizim iyiliğimizi istedikleri için bu kadar çaba sarf ediyorlardı. Ama zorlamak istemiyordum. Birkaç gündür olanlar malum. Belki de böyle olması gerekiyordu. Zamanı değildi.

Bugün de ofiste akşama kadar çalıştıktan sonra eve geldiğimde kızların dediği gibi dünden kalan yemekleri ısıtıp, masaya yerleştirdim. Ve Vuslat'ın vazgeçilmezi olan mum da koydum. Bu sefer öyle süslenip püslenmeyi düşünmüyordum. Böylesi daha iyiydi.

Ömür'ü beklerken kapı zili çaldığında neredeyse koşar adımlarla kapıya ulaştım. Bu sefer her şey daha güzel olacaktı.

Bir umut kapıyı açtığımda Ömür'ün yanında abimi görünce gülümsemem soldu, omuzlarım düştü.

Şimdi düşüp bayılacaktım! Abim nereden çıkmıştı?

"Hoş buldum! Beni çok özlediğinizi düşünerek bu akşam misafiriniz olayım dedim. Yüzünden de anlaşıldığı üzere çok sevindin geldiğime..." dedi abim keyifle.

Dudaklarımı yukarı kıvırmaya çalışırken "Ya.. Çok sevindim. " dedim.

Abim ve Ömür içeri girerken aklıma masadaki mumlar gelmişti. Gözlerim irileşirken hızlı adımlarla salona girip, mumları kaptığım gibi arkama sakladım. Tam bu sırada abimler salona girdi.

"Vay vay! " dedi masaya bakan abim. "Benim hamarat kardeşim neler yapmış böyle. "

Abim, Ömür'ün sırtına vururken sırıttı. "Vallahi çok şanslısın kardeşim. Masal böyle her akşam masayı donatıyorsa..."

Ömür elini ensesine götürürken bakışları üzerimdeydi. Bu akşam da geçen akşam olduğu gibi onun için bu masayı hazırladığımı anlamıştı.

"Ben çok acıktım. Hemen masaya oturuyorum. "

Abim ve Ömür masaya geçerken arkama sakladığım mumlarla salonun çıkışına ilerledim.

"Nereye sarı kız?"

"Geliyorum abi!"

Mumları mutfağa koyduktan sonra salona geçtiğimde Ömür'ün yanına oturduktan sonra yemeklerimizi yemeye başladık.

"Aslında geçen gün size gelecektim. Ama annemlerin geldiğini duyunca vazgeçtim. Sonraki akşam geleyim diye düşünmüştüm ama eniştemle mesaiye kalınca yine gelemedim. En sonunda bu akşam geldim!" dedi abim.

"Biz de seni ne çok özledik abi. Her akşam burdasın zaten. İki gün arayı açtın, bir üzüldüm bir üzüldüm. "

Abim yüzüne sırıtma yerleştirdi. "Tahmin edebiliyorum."

Gözlerimi devirirken yemeğimi yemeye devam ettim.

Elbette abimin evime gelmesi problem değildi. İstediği zaman gelebilirdi. Fakat abim bu 'istediği zaman' kavramını her gün olarak algılamıştı! Ciddi ciddi neredeyse istisnasız her akşam bizdeydi. Bir de geç saatlerde ancak gidiyordu. İnsan bıkıyordu bir yerden sonra.

Yemekler yendiğinde masayı topladıktan sonra abim ve Ömür'ün yanına, salona geçtim.

"Gel kardeşim, gel." dedi yanına eliyle vuran abim. "İki günde seni özlemişim. Abinin yanına otur bakayım."

Asık suratla abimin yanına oturduğumda abim insan dışı bir şekilde beni sevmeye başladı.

"Abisinin güzeli.." dedi saçlarımı karıştırıp, beni hırpalayarak severken.

"Ya abi! Bırak beni. Seviyor musun, dövüyor musun belli değil! "

Abim gülerken beni serbest bıraktığında sinirle saçlarımı düzelttim. Deli ediyordu beni!

"Ben ne zaman dayı olacağım?" Abimin ani sorusuyla saçlarımı düzeltmeye bir sorun verirken gözlerimi devirmeden edemedim.

Sen ne zaman eve gelmezsen o zaman dayı olacaksın abi! Tabii bu cümleyi söyleyemediğim için Ömür yanıtladı.

"Elbet olursun abi. "

"Artık yeğen sevmek istiyorum. Haberiniz olsun kardeşim."

Yapmacık bir gülüşle konuştum. "Tabii abiciğim şimdi sana bir yeğen çıkarırım. "

Öyle siparişle oluyordu tabi (!).

Dakikalar, saatler geçerken başım koltuğa yaslı, maç izleyen abim ve Ömür'ü sessizce izliyordum. Maç bittiğinde gider diye umduğum abim iyice yayılmıştı. Saat geç olduğunda neredeyse uyudum uyuyacaktım. Ama abimin gitmeye niyeti yok gibiydi.

"Abi yatıya da kalacaksın herhalde?" diye sordum dik dik ona bakarken.

"Aslında kalmak isterdim ama annem kızıyor. " Abim gülerken devam etti. "Çok çocukça bir cümle oldu ama öyle. Sizi rahatsız etmeyecekmişim. Kardeşimin evine gelmişim ne rahatsızlığı? Öyle değil mi Masal?"

"Tabi abi, tabi. Haklısın. " dedim esnerken.

Uyumamak için direnirken gözlerim kendiliğinden kapanmaya başlamıştı. Bir ara başımın Ömür'ün omzuna düştüğünü hatırlıyorum. Sonrası yoktu.

Gözlerimi açtığımda yatakta, Ömür'ün kolları arasında yatıyordum. Büyük ihtimalle dün akşam salonda uyuyakalmıştım ve Ömür de beni odaya getirmişti. Gözlerimi kamaştıran gün ışığıyla gözlerim kısılırken dün akşam gözlerimin önünden geçti.

Yine ve yine ortada hiçbir şey yoktu. Buna ne denir bilmiyordum. Şaka gibi kaç gündür birçok şey üst üste gelmişti. Sinirden ağlayabilirdim.

Her sabah olduğu gibi Ömür uyandığında kahvaltı ettikten sonra onu kapıya kadar geçirdim. Bugün kendimi halsiz hissettiğim için ofise gitmeyecektim.

Ayaklarımı yere sürterek yatak odasına girdikten sonra uyumayı planladığım için yatağa giderken gözüm aynaya ilişti. Kendini belli eden karnıma gitmişti yine gözlerim. Korkak adımlarla aynanın önüne geldiğimde elim istem dışı karnımı buldu.

Hayır hayır.

Aklımdaki düşünceyi silmeliydim. O ihtimal olamaz. Kilo almıştım ben. Evet. Sadece kilo almıştım. Başka bir şey yoktu.

Ne kadar kendimi 'kilo aldım' diye inandırmak istesemde o ihtimal bir adım öne geçiyordu.

Bir an acaba diye geçirdim içimden. Acaba olabilir miydi? Umutlanmak istemiyordum. Hayal kırıklığı yaşamak hiç istemiyordum.

Yine de karar vermiştim. Emin olmam gerekiyordu. Tüm cesaretimi toplayarak üstümü değiştirdikten sonra yakınlardaki eczaneye gidip, o şeyden aldım. Adını söylemeye dahi korkuyordum. Bir de düşündüğümün tam tersi olursa yıkılırdım. Eve geldiğimde oyalanmadan büyük bir heyecanla testi yaptım.

Zaman geçmek bilmezken tuvalette, elimdeki hamilelik testiyle bekliyordum.

Kalbim hiç olmadığı kadar hızlı atarken çubuğa bakmak için cesaret toplamaya çalışıyordum. Derin bir nefes aldıktan sonra titreyen elimdeki çubuğa baktım.

İki, belki de üç aydan beri inanmak istemediğim, zihnimde inkar ettiğim şey gözlerimin önüne serilmişti.

Çift çizgi.

Hamileyim..

Önümüzdeki haftayla birlikte sınav haftası başlıyor. İki ya da üç hafta bölüm gelmeyebilir.

♡BESD♥

Continue Reading

You'll Also Like

4.9K 248 10
Hiçbir zaman aklımdan çıkmayan ikiliye..❤ (Eğlencesine devam edeceğim, ciddiye alınacak birşey yok. Gerçek hayatlada alakası yok tamamen, herşey kafa...
274K 1.9K 3
" Al iç şunu." elimdeki fincanı uzattım. Hala tavana bakıyordu. "Seni hak etmiyorum." Başımı salladım. "Evet, hak etmiyorsun." "Ben çok pislik bir...
1.1K 25 1
Doğumu acı, kan ve gözyaşı getiren veliaht Prenses, büyüdüğünde herkesin gözünde nahif bir genç kız olmuştur. Tahta geçmek için yıllarca eğitim görmü...
26K 2.9K 32
"Yapma Çöl Ahusu,yanarsın!" "Yanmaktan hiç korkmadım Ateş! Boşuna uğraşma ben kararımı verdim ama sen benim yanmamdan değil seni o yangının içine çek...