TEPELERİN KIZI

By odnoliub

204K 16.9K 7.5K

Karanlık yükseliyor. Drunemeton bir mıknatıs gibi kötüleri kendine çekiyor. Sayısız intihar ve sayısız kurban... More

İTHAF
Bölüm 1: "KURBAN"
BÖLÜM 2: "FERYAT"
BÖLÜM 3: "SIRLAR"
BÖLÜM 4: "TAKVİM"
BÖLÜM 5: "İNAN"
BÖLÜM 6: "İYİLEŞME"
BÖLÜM 7: "KÖPRÜ"
BÖLÜM 8: "EKİP"
BÖLÜM 9: "İNTİHAR"
BÖLÜM 10: "RÜYA"
BÖLÜM 11: "ORMAN I"
BÖLÜM 12: "ORMAN II"
BÖLÜM 13: "MEZAR"
BÖLÜM 14: "PLAN"
HAKKIMDA YİRMİ ŞEY
BÖLÜM 15: "KURTARMA"
BÖLÜM 16: "PASTANE"
BÖLÜM 17: "ORMAN III"
BÖLÜM 18: "AİLE"
BÖLÜM 19: "OKUL"
BÖLÜM 20: "EĞİTİM"
BÖLÜM 21: "KAMP I"
BÖLÜM 22: "KAMP II"
BÖLÜM 23: "GERGİNLİK"
BÖLÜM 24: "KORKU I"
BÖLÜM 25: "KORKU II"
BÖLÜM 26: "ÇIĞLIK"
BÖLÜM 27: "ÖLÜM"
BÖLÜM 29: "İFADE"
BÖLÜM 30: "CEREM"
BÖLÜM 31: "ORMAN IV"
BÖLÜM 32: "ARAYIŞ"
BÖLÜM 33: "KATİL"
BÖLÜM 34: "KRETA"
BÖLÜM 35: "HASRET I"
BÖLÜM 36: "HASRET II"
BÖLÜM 37: "SON"
TEŞEKKÜRLER
2.KİTAP YAYINDA

BÖLÜM 28: "VİCDAN"

3.1K 348 210
By odnoliub

Bazen küçük bir his ele geçirir bedenini. Bir daha hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağını bilirsin. Geriye dönmek için yalvarırsın; ancak bu boş bir çabadan başka bir şey değildir. Hayattaki seçimlerin geri dönüşü yoktur.

Rima korkuyordu. Her saniye kendini suçluyordu. Afra ve Barlas'ın ona bir pislikmiş gibi bakacaklarını biliyordu. Eğer onların peşinden ormana gitmeseydi Afra yaralanmayacaktı ve Cerem'i iyileştirebilecekti. Her şeyi mahvetmişti. Kendinden nefret ediyordu. Hiçbir zaman iyi bir insan olmamıştı. Arkadaşını kıskanarak onun ablasının ölmesini isteyecek, Afra ve arkadaşlarına bir erkek yüzünden kötü davranacak kadar aşağılık biriydi o.

Yol boyunca Yasemin onu teselli etmeye çalıştı. Rima bozuk plak gibi aynı şeyleri tekrarladığı için tüm sözleri uçup gitmişti. Onunla sakin bir zamanda konuşması lazımdı. Zaten şu an kafasını toplayamıyordu. Cerem ölmüştü ve o şu an diğerlerinin yanında değildi. Afra'nın durumu kötüydü. Yarasından yeşil sıvılar akmaya başlamıştı. Bir de bu Yasemin'in zihnini esir almıştı. Onun iyileşmesi lazımdı. Neden iyileşmiyordu ki? Neden her şey berbat bir hal alıyordu?

Afra'yı hastaneye götürdüklerinde aniden iyileşirse açıklama yapmak zor olacağı için oraya gidemezlerdi. Bu yüzden Kerem'lere götürüyorlardı. Kerem'in annesi bitkiler konusunda iyi olduğu için Afra'yı onların evine götürdüler. İyileşmesini hızlandıracak bir şeyler hazırlarlarsa eğer onun iyileşeceğini düşünüyorlardı.

Yasemin kendisinin ve Afra'nın çantasını yere bıraktı. Vildan salondaki yemek masasının üzerindeki örtüyü kaldırdığında Kerem ve Ali Afra'yı yüzüstü oraya yatırdılar. Kızın saç dipleri ıslanmıştı. Sürekli terliyor ve yutkunuyordu. Perişan bir haldeydi. Cerem'in öldüğünü gördükten sonra nasıl yaşayacağını bilmiyordu. Belki de en iyisi ölmekti. Onu iyileştirecek olan sesleri duyuyordu; ama o iyileşmek istemiyordu. Cerem'in yanına gitmek istiyordu.

Ali banyodan ilk yardım eşyalarını getirirken Vildan mutfağa gitti. Bitkilerini sakladığı lavobonun altındaki dolaptan biraz söğüt kabuğu çıkarıp tencereye koydu. Üzerine bir miktar su ekledikten sonra kaynaması için ocağa koydu.
Tezgahın üzerinde duran havluluktan birkaç tane havlu koparıp onları nemlendirdikten sonra salona geri döndü. Ali Afra'nın pantolonunu yarası görünecek şekilde kesmişti. Vildan elindeki nemli havlularla yaraya dokunmadan kızın kanlı bacağını temizledi. Bunu yaparken Afra'nın canı yanmıştı; ama sesini çıkarmamıştı. Beş tane derin tırnak izi göze çarpıyordu. Her ne kadar Rima uzakta da dursa sanki kanın kokusu burnuna geliyordu. Bu midesini bulandırıyordu. Kendini kusacakmış gibi hissediyordu. Buradan uzaklaşması gerekiyordu. Bu yüzden Kerem'e söyleyip onun odasına gitti.

Yasemin, Kerem ve Hazan masanın etrafında Ali'nin yarayı temizlemesini izlediler. Vildan yaranın etrafındaki kanı temizledikten sonra Ali izotonik ve tentürdiyot ile yavaşça yarayı temizledi. Kızın acısını daha da arttırmak istemiyordu. Temizleme işi bittikten sonra gazlı bezle kızın bacağını sardı. Bu işlem sırasında Afra'nın ağzından küçük iniltiler çıktı. Bacağının hareket ettirilmesi canını yakmıştı. Üstelik bu masanın üzerinde hiç rahat değildi. Fazlaca su kaybettiği için susamıştı; ama su isteyecek mecali yoktu. Hayal ve gerçeği ayırt edemiyordu. Dünya etrafında dönüyordu sanki. Ölüyor muydu emin değildi. Cerem'in de böyle hissedip hissetmediğini merak ediyordu. Cerem... Ne garip bir isim?

Yasemin neler olduğunu merak ediyordu. Afra'nın iyileşmesini böyle bekleyecekler miydi? Beklemek istemiyordu. Onun bir an önce iyileşmesini istiyordu. Sonunda dayanamayıp ne olacağını sordu. Ona yanıt veren Ali oldu.

"Vildan kabukları getirdiğinde gazlı bezi açıp onu kızın bacağına koyacağız. Sonra gazlı bezle tekrar saracağız. Bu iyileşmeyi hızlandıracak."

Bu iş yine de Yasemin'in içine sinmiyordu. Afra'nın nemli suratına bakıp sıkıntıyla nefes verdikten sonra sandalyelerden birini çekip oturdu. Cerem'i düşündü. Ölmüş olamazdı. Sanki her an kapıdan içeri girecekmiş gibi geliyordu. Ağlamak istiyordu; ama yapamıyordu. O kadar çok kişi kaybetmişti ki artık alışmış hissediyordu. Boğazından aşağı indiremediği bir düğüm vardı; ama gözyaşları yoktu. Belki umutlarım gibi gözyaşlarım da tükenmiştir.

Hazan'ın telefonu çaldığında Yasemin Rima'ya bakmak için içeri gitti. Kapının önünde bir-iki saniye bekleyip içeriyi dinledi. Rima'nın burnunu çektiğini duydu. Kapıya iki kere tıklattığında Rima'nın "Gel." dediğini duydu. Kapıyı yavaşça açıp içeri girdi. Yine aynı şekilde kapıyı kapattı. Yatağın önünde oturan Rima'nın yanına gidip oturduğunda kızın burnunun ve gözlerinin kızardığını fark etti. Onun neden ormanda olduğunu merak ediyordu. Sesini yumuşak tutmaya çalışarak bu konuyu açtı. Tabii boğazındaki yumru konuşmasını zorlaştırıyordu.

"Senin evde olduğunu sanıyordum."

Rima kucağındaki çantayla oynarken yere bakıyordu. Suratı her an ağlayacak gibiydi. Kendini berbat hissediyordu. Cerem'in ölmesini istememişti. Barlas'a sevdiği birini kaybettiğinde onu anlayacağını söylerken Cerem'in ölmesini kastetmemişti. Suçluluk bedenini ele geçirmişti. Hep aynı şeyleri düşünüyordu.

"Durum ciddi olduğu için evde durmak istemedim. Bir kere olsun işe yaramak istedim. Eve uğramadan peşinize takıldım."

Durup burnunu çekerken ormana gittiği için kendine lanet etti. Vicdanı kalbini kemiriyordu.

"Sonra?" dedi Yasemin fısıltıyla.

"Afra'nın yalnız gittiğini görünce onun peşine takıldım. Sonra bir sembol gördüm. Senin Drop Bear'ı öldürdüğün zaman gördüğümüz şeklin aynısı, bir sarmal... O şekille ilgilenirken bir cücenin saldırısına uğradım. Çığlık atınca Afra beni fark etti ve cüceyi öldürdü." dedikten sonra ağzından "hıh" sesi çıktı. "Onun yerinde olsam kendimi öldürürdüm. Dünya bir pislikten kurtulmuş-"

Yasemin "Rima!" diyerek onun sözünü kesti. Arkadaşının kendisinden bir pislikmiş gibi bahsetmesini istemiyordu. Bu kendisine yaptığı bir haksızlıktı.

Rima "Hikayenin sonunu dinle Yasemin! Pislik olduğuma o zaman hak vereceksin." derken sesi ister istemez yüksek çıkmıştı. Kucağındaki çantayı fırlatıp elleriyle suratını kapattı. Sonra saçlarını çekip tavana baktı. Ağlamamak için kendini sıkıyordu; ama en sonunda ağlayacaktı. Anlatmaya devam etmeden önce nefesini verdi.

"Afra silahının birini bana verdi ve ormanın içine ilerledik. Cücelerin geldiğini görünce bir çember oluşturduk. Ben ateş edince silah elimden kayıp yere düştü. Afra silahı aldı; ama çembere dönerken cüce onu bacağından yakaladı. Attığı çığlık hala kulaklarımda. Cüceyi vurdum ve Afra çembere geri girdi. Birlikte tüm cüceleri öldürdük; ama bir sorunumuz vardı. Afra iyileşemiyordu. Uzunca süre çemberde bekledik. Ormanın içindeki kahkaha sesleri iyice azaldığında Afra'nın telefonu çaldı. O acı çektiği için telefonunu ben açtım. Barlas Cerem'in yaralandığını söyleyince zor da olsa onların yanına gittik. Afra Cerem'i iyileştirmeyi denedi; ama kendisi de acı çektiği için yapamadı. İki acı birden ağır gelmiş olmalı."

Yasemin Rima'nın isteyerek kötü bir şey yapmadığını biliyordu. Sadece yanlış zamanda yanlış yerde bulunmuştu. Hepsi birer tesadüftü.

"Cerem için kendini suçlamamalısın Rima." dedi sanki karşısında bir çocuk varmış gibi. Tam elini kızın saçlarına koyup saçlarını okşayacakken Rima birden Yasemin'e döndü. Ela gözlerinde garip bir ifade vardı. Korku, pişmanlık ve hüznün karışımı bir ifade...

"Anlamıyorsun Yasemin! Afra iyileştiğinde ne olacak sanıyorsun? Beni suçlayak. Hele Barlas'ın suçlamamak için nedeni bile yok!"

Durup gözyaşlarını sildi. Sonra Yasemin'in ellerini tuttu. Gözlerinde bu sefer sadece pişmanlık vardı. Yasemin anlayışlı gözlerle Rima'nın ağzından çıkacak kelimelere odaklandığında Rima zorlukla konuştu. Hissettiklerini söylemek ağlarken hep daha zor olurdu.

"Sana yemin ederim. Yasemin... Barlas'a sevdiği birini kaybettiğinde beni anlayacağını söylerken Cerem'in ölmesini kastetmemiştim." dedi Rima. Kafasını iki yana sallayıp iki kere daha yemin ettiğinde yaşlar yanaklarından süzülüp tişörtüne damladı.

Yasemin Rima'ya sarıldı. Bazen sarılmak hissettiğin tüm acıyı unutturdu. Onun da şimdi böyle bir şeye ihtiyacı vardı. Elbette Rima'nın onu kastetmediğini biliyordu.

"Elbette biliyorum. Sen kötü biri değilsin. Pislik hiç değilsin. Tüm bunları aklından silip at. Hem de hemen."

"Herkesin beni suçlayacak olmasından korkuyorum." dedi geri çekilip. Ayrıca daha asıl önemli noktayı söylememişti. Köprüdeyken düşündüğü o şeyi Yasemin'e anlatacaktı. Bunu uzun bir süredir düşünüyordu. Yasemin'in bilmeye hakkı vardı. Sonuçta o Melisa'nın kardeşiydi. Yutkunup "Bir şey daha var." dedi.

Yasemin onu dinlediğini ifade etmek için kaşlarını kaldırdığında Rima gözlerini kaçırdı. Bunu onun koyu yeşil gözlerine bakarak yapamazdı. O kadar cesur değildi.

"Hatırlıyor musun, biz küçükken bazen beni unutup Melisa'yla oynardın?" deyip Yasemin'in vereceği tepkiyi bekledi. Bu soruyla beraber artık geri dönüşü yoktu. Uzunca bir süre kendisini Yasemin'in ondan nefret edecek olmasına hazırlamıştı.

Yasemin omzunu silkip "Çocukluk işte." diye cevap verdiğinde Rima da içinden o cevabı tekrar etti.

"Bazen öyle çok kızardım ki sana..."

Yasemin lafın nereye gideceğini bilmiyordu. Konularıyla bunun ne alakası vardı aklı almıyordu. Hafifçe gülümseyip bunun konularıyla alakasını sordu. Rima yeniden ağlamak üzere olduğu için gözlerini tavana çevirdi; ama bunun ağlamamak konusunda hiçbir yardımın olmadığını biliyordu. Göz kapaklarını ağırca kapattığında iki damla yaş yanaklarından aktı. Yutkundu. Bunu ilk defa birine söyleyecek olmak zordu.

"Benden nefret edeceksin Yasemin."

Yasemin'in artık sabrı kalmamıştı. Rima aynı şeyleri tekrarlayıp duruyordu ve bu yüzden asıl konuya giremiyordu. Eski günlerde olsalar Rima'ya sadede gelmesi için bağırırdı; ama şimdi bağıracak gücü kendinde bulamıyordu. Bunun yerine sert bir ses tonuyla konuştu.

"Sürekli birilerinin senden nefret edecek olmasından bahsediyorsun. Cerem konusunda kendini suçlamayı kes ve söylemek istediğin şeyi söyle. Senden nefret falan etmeyeceğim."

"Hayır edeceksin!" diye çıkıştı Rima. Yasemin bunu beklemediği için biraz korkmuştu.

"Ben bir pisliğim. Neden biliyor musun Yasemin?"

Yasemin kafasını iki yana sallarken gözleri Rima'nın gözlerine kenetlenmişti. Kardeşim dediği insan bugüne kadar hiç görmediği bir şekilde ona bakıyordu. Bu bakışı çözmek imkansızdı.

"Ben bir pisliğim; çünkü..." deyip durdu. Ses tonu alçalmıştı. Eskisi gibi korkunç değildi. Cesur olması gerektiğini kendine hatırlatıp gözlerini Yasemin'in gözlerinden bir an olsun ayırmadı. "Çünkü ben seni ablandan ayıran kişiyim."

Yasemin durdu. Rima'nın ne dediğini idrak edemedi. Aynı cümle defalarca zihninde yankılandı. Çünkü ben seni ablandan ayıran kişiyim. Ablandan ayıran... Kişiyim...

"Bu da ne demek Rima?" diye sorduğunda sesi çok zayıf çıktı. Gözleri sorgulayıcı bir o kadar da boştu. Zihninde her şeyi yakıp yıkan dinmek bilmeyen bir fırtına vardı. Sert rüzgara karşı koyamayıp fezaya yükselen yapraklar gibi güçsüzdü. Rima o korkunç şeyi söylerse fırtına aniden dinerdi; ama o yapraklar gibi yavaşça yere süzülemezdi. Yere çakılırdı.

"Söylüyorum sana Yasemin. Her şey benim yüzümden oldu." derken gözyaşları ara vermeden akıyordu. Bu sefer kendini savunacak bir şeyi de yoktu elinde. Her şey Yasemin'in vicdanına kalmıştı.

"Küçükken beni unuttuğun için Melisa'yla seni kıskanırdım. Bir gün onun ölmesini istemiştim ve sonra... O zaman ölümün gerçekten ne anlama geldiğini bilmiyordum."

Sesi sona doğru iyice kısılmıştı. En son karşısında bir çocuk varmış gibi "Çok küçüktüm." dedi. Melisa'nın ölmesini istediğinde yıllar sonra ölmüştü. Barlas'a sevdiği birini kaybettiğinde onu anlayacağını söyledikten sonra Cerem ölmüştü. Melisa'nın ölmesini istemek fazla bencilceydi. Bu yüzden kendinden nefret ediyordu.

"Saçmalama Rima." dedi Yasemin düz bir sesle. Aslında fırtınanın yavaşça etkisini kaybetmesiyle içini bir huzur kaplamıştı; ama bunu sesine yansıtmamıştı. Yere çakılmamıştı. Rima'nın böyle bir şey için kendini suçlamasını saçma bulduğu için bir cümle daha söyledi.

"Çocukken içinden geçirdiğin kötü bir düşünce seni kötü biri yapmaz."

Rima Yasemin'in böyle bir tepki verecek olmasını hiç düşünmediği için şaşkındı. Dakikalardır durmayan göz pınarları şimdi kurumuştu. Artık korkmuyordu. Yasemin onu suçlamamıştı. O Yasemin'den başka birinin ne düşündüğünü umursamazdı. Bu ona güç verecekti.

"Hala arkadaş mıyız?"

"Hayır." dedi Yasemin sertçe. Bu Rima'nın suratının bozulmasına neden olmuştu. Yasemin'in istediği de buydu zaten. Hafifçe gülümseyip "Kardeşiz." dedi ve Rima'ya sarıldı.
Rima da kollarını onun beline doladığında köprü olayından sonra ne kadar hafiflediğini hissetti.

Sarılmayı kestiklerinde Yasemin Afra'ya bakacağını söyledi. Rima da çekingence Yasemin'in peşine takılıp salona gitti. Yasemin kötü bir şey dememiş olabilirdi; ama bu Afra'nın da demeyeceği anlamına gelmezdi.

Salona geldiklerinde Afra'nın bacağına çoktan kabuğu sardıklarını gördüler. Bir şey daha vardı. Cihan gelmişti. Bu adamı görmek Yasemin'e Selim'i hatırlatıyordu. Selim'in ona karşı duyduğu antipatinin bir sebebi vardı; ama Yasemin emin olamıyordu. Kafası çok karışıktı.

Rima masanın yanına yaklaşıp Afra'nın bacağına baktı. İğrenç görünüyordu ve buna o sebep olmuştu.

"İşe yaramıyor mu?" diye sordu Yasemin. Vildan kafasını hayır anlamında salladığında Yasemin gergince boynunu kaşıdı. Çantasından gelen telefon sesini duyunca buna bir son verip telefonu çıkardı. Arayan Selim'di.

"Efendim?" dedi kuru bir sesle. Şu an Selim'in yanında olmak isterdi. Cerem onun yakın arkadaşlarındandı. Afra da öyle. Ona destek olmak isterdi.

Selim'den belli bir süre cevap gelmedi; ama nefes alış verişleri duyuluyordu. Yasemin nefes almadaki bu ritmi iyi biliyordu. Kendini korkuya teslim ettiğinde ağlamaya başlamadan hemen önceki ritimdi bu.

"Onu morga götürüyorlar. Nerdesiniz? Yanınıza geleceğim."

Yasemin Selim'in naif sesini duyduğunda içinde bir şeylerin koptuğunu hissetti. Onun acı çekmesini istemiyordu. Onun yerine de acı çekebilecek kadar çok seviyordu onu. İçindeki ağlama isteğini güçlükle bastırdı.

"Kerem'lerdeyiz. Gelince konuşuruz."

Karşı taraftan cevap gelmedi. Telefonun kapanma sesi duyuldu. Ya Selim cevap vererek zaman kaybetmek istememişti ya da karşı tarafın görmeyeceğini bildiği halde kafasını sallamıştı. İlk durum Yasemin'e daha mantıklı geldi.

Aradan ne kadar zaman geçti kimse tahmin edemiyordu. Hepsi sabırla Afra'nın iyileşmesini bekliyordu. Kapı çaldığında Yasemin oturduğu berjerden kalkıp kapıyı açtı. Gelen Selim'di. Gözleri kan çanağı gibiydi. Yasemin ilk kez onun ağlamış olduğunu görüyordu. Onun boynuna atlayıp onu teselli etmek istedi; ama yapmadı. Sadece onu içeri davet etti.

Selim yemek masasının yanına yaklaştığında herkes ayağa kalkıp onun yanına geldi. Parmak uçlarını gazlı bezin üzerinde gezdirirken "Durumu nasıl?" diye sordu. Sesindeki çaresizlik Yasemin'i daha kötü yapıyordu.

Kerem önündeki sandalyeyi sıkarken onu "İyileşemiyor." diye cevapladı. Bu Selim de daha fazla ağlama isteği uyandırmıştı. Bir elini alnına koyup yumruk yaptığı diğer elini ısırdığında gözlerindeki ıslaklık dikkat çekti.

Yasemin buna kendi bile inanmıyorken "Ama iyileşecektir. Her zaman ümit vardır." dedi. Daha sabah Selim'in söyledikleri aklına gelmişti bunları söylerken. Sabah ne kadar mutlu olduğu aklına gelince bir hüzün kavurdu yüreğini. Oysaki akşam buluşacaklardı. İlk defa bir şeyler yolunda gidiyor derken arkadaşlarını kaybetmişlerdi. Ümit yoktu. Bunu Yasemin de biliyordu.

Cihan duvara dayanmayı kesip bir iki adım yaklaştı. Yaklaşık beş saniye yüzüstü masada yatan Afra'yı inceledi. Kızın hali iyi değildi.

"Bence boşuna bekliyoruz. Baksanıza kıza, kireç gibi ve sürekli terliyor." dedi Cihan. Sonra ilerleyip Afra'nın gözlerine baktı. Gözaltları mora çalıyordu. "Hepimiz biliyoruz. Kız kurtulamayacak. Ailesine haber verin."

Bu Selim için bardağı taşıran son damla olmuştu. İki adımla Cihan'ı duvara yapıştırıp Barlas'dan öğrendiği gibi yumruğunu onun suratına geçirdi. Bir kereyle de yetinmedi. Eklemleri acıdan sızlayana kadar devam etti. Kimse onları ayırmaya yeltenmedi. Hatta Kerem Selim'e yardım etmeyi bile düşündü.

Cihan duvardan da destek alarak Selim'i üzerinden attı. Bu çocuğun haddini aştığını düşündü. Çenesi ve yanağının sol tarafı acıyordu; ama onun takıldığı yer acı değildi. Daha dünki çocuğun kendini bir şey sanmasıydı.

Başını hafifçe sağa eğip çenesini oynattıktan sonra "Kendini kandırma çocuk." dedi. Belli ki cücelerin zehri iyileşmeyi yok ediyordu.

Selim Cihan'a saldırmak için tekrar hareketlendiğinde Ali onu tuttu. İlk başta hırsını alması için bir şey yapmamış olması bu sefer de yapmayacağı anlamına gelmezdi. Diğerleri hala sessizce ortamdaki gerginliği seyrediyordu.

Selim sakin olduğunu belirtmek için kollarını havaya kaldırdığında Ali onu bıraktı. Selim işaret parmağıyla Afra'yı gösterip sert bir ses tonuyla "Bu kız senin için hiçbir şey olabilir." dedi. Durup gözlerindeki bağlılığın Cihan'ın görmesini sağladı. "Ama o bizim ailemizden bir parça."

Cihan bu son söz karşısında bakışlarını yere eğip suratındaki pis gülümsemeyle "Aile ha?" dedi. Salondaki herkes bu sözle daha da gerilmişti. Yasemin Selim'in nasıl bir hamle yapacağını kestirmeye çalışırken hiç ummadığı bir şey oldu.

"Bazen aile olmak için kan bağı gerekmez ve bizim gibi insanlar aileleri için savaşırlar."

Bu cümleyi söyleyen kişinin Rima olması Yasemin, Kerem ve Selim'i şaşırtmıştı. Öyle ki üçü birden Rima'ya dönmüştü. Rima'nın Afra'ya bir can borcu vardı ve bunu şu an ödemek istiyordu. Heyecanlı bir şekilde salonun ortasında volta atarak konuşmaya başladığında arkadaşlarının saşkınlıkları daha da artmıştı. Rima ve Afra'ya yardım etme fikri aynı cümlede tuhaf oluyordu.

"Şimdi hızlı bir şekilde beyin fırtınası yapalım." deyip durdu. Bu sürede düşünüyordu. "Ayberk gibi düşünelim. Evet evet! Onun gibi düşünelim."

"Rima biraz sakin ol." diye uyardı onu Hazan; ama kız aldırış etmeden volta atmaya devam edip "Afra'nın durumu stabil. Ne daha kötüleşiyor ne de iyileşiyor." diye mırıldandı. Demek ki durumunun aynı kalmasını sağlayan bir şey vardı. Peki ama neydi? Bu sorunun cevabını verebilirse Afra'yı kurtarabilirdi.

"Yine de ailesine haber verin derim." dedi Cihan tüm umursamazlığıyla. Bu sefer sinirlenen sadece Selim olmamıştı. Ali "Kapa çeneni!" diye bağırırken ailesi ilk defa onu böyle görmüştü.

"Ya susarsın ya da buradan defolup gidersin." dedi Kerem. Cihan susmayı seçtiğini belirtmek için dudaklarındaki hayali fermuarı kapattı. Tabii ki buradan gitmeyecekti.

Tüm bunlar olurken Yasemin ilk defa Cihan'ın kötü biri olduğunu düşünmüştü. İnsan hayatını bu kadar hafife alan bir adama güvenebilir miydi? Çaktırmadan Cihan'ın mavi gözlerine baktığında orada şeytani bir parıltı olduğunu fark etti. Gözleri çok soğuktu. İnsanın içini ürpertiyordu.

Rima salonun ortasında "Buldum!" diye sevinç naraları atarken Yasemin düşüncelerini kesmek zorunda kaldı. Rima'ya merakla bakarken Selim ne bulduğunu sordu.

"Afra'yı hastaneye götürdüklerinde ne olduğunu hatırlıyor musunuz?"

Bu soru Yasemin, Selim Kerem ve Cihan içindi. O gün onlar oradaydılar çünkü. Üçü de kafalarını hayır anlamında salladıklarında Rima Afra'nın yanına doğru yürüdü ve anlatmaya başladı. Anlatırken bir yandan da Afra'nın bacağındaki gazlı bezi açıyordu.

"O kaçık doktor Afra'nın iyileşme özelliğini bildiği için ona bir şey enjekte ediyordu. Bu da onun bilincini kapalı tutuyordu."

"Yani?" diye böldü Kerem onu. O sırada Rima gazlı bezi tamamen açmıştı. İçindeki kabukları dökmemeye çalışarak masanın kenarına koydu.

"Yanisi, belki cücenin tırnaklarından biri Afra'nın bacağında kalmıştır ve bu onun iyileşmesini engelliyordur."

Bu fikir Yasemin'e oldukça mantıklı gelmişti. Katil cüceyi ilk gördüğünde tırnaklarının arasından süzülen yeşil sıvıyı fark etmişti. Eğer Rima haklıysa Afra'nın bacağındaki tırnak o zehri üretmeye devam ediyordu. Tırnağı çıkarabilirlerse tüm sorun hallolurdu.

"Tırnağın orada olduğundan emin olduk diyelim. Ya sonra? Onu bacaktan nasıl çıkaracağız?" dedi Selim. Bunu Rima da fazla düşünmemişti açıkçası. Aklında bir fikir vardı; ama bunu o yapamazdı. Bir gönüllüye ihtiyacı vardı. Dudaklarını kemirip gözlerini kıstığında Yasemin onun kötü bir fikri olduğu kanısına vardı.

"Tırnak oradaysa onu çıkardığımızda zaten Afra iyileşecek. Bir cımbızla tüm tırnak izlerinin içini kontrol ederiz ve bulunca çıkarırız."

Yasemin haklı çıktı. Bu plan pek sağlıklı görünmüyordu. Ya onun daha kötü olmasına yol açarlarsa ne olacaktı? Bu yükün altına girmek istemiyordu; ama başka çareleri yoktu. Afra'yı da kaybedemezlerdi.

"Peki kim yapacak o işi?" diye sordu. Sesi tedirgindi. Kalp atışları hızlanmıştı bile. Kimseden cevap gelmedi. Vildan gidip cımbız getirirken Yasemin de o işi kimin yapabileceğini düşündü. Rima yapamazdı, onu kan tutuyordu. Kendisinin öyle bir sorunu yoktu; ama bir başkasının canını yakmaktan her zaman çekinirdi. Kerem ve Selim'den de emin değildi.

Vildan elindeki cımbızı havaya kaldırıp "Kim yapıyor?"diye sordu. Kendisinin gönüllü olmadığı açıktı. Ali'ye baktığında Ali kaşlarını havaya kaldırıp yapamayacağını belirtti. Bu hayati sorumluluğun altına o da girmek istemiyordu.

"Ben yaparım." dedi Kerem biraz titrek bir sesle. Kendinden fazla emin değildi. Annesinden cımbızı alıp masaya yaklaştı. Rima bu sahneyi görmek istemediği için uzaklaşırken Kerem bir eliyle Afra'nın bacağını tutup yavaşça cımbızı yaklaştırdı. Gerçekten bunu yapacak mıydı? Yanlış bir şey yaparsa ne olacaktı? Kızın ailesine ne diyecekti ki? "Kusura bakmayın efendim kızınızı kurtarmaya çalışırken birazcık onu öldürmüş olabilirim." mi diyecekti? Hayır, hayır. Bunu yapamazdı.

"Sanırım yapamayacağım." deyip geri çekilirken sesindeki titremeyi kendisi bile fark etti.

Cihan dayandığı duvardan uzaklaşıp Kerem'in elindeki cımbızı aldı.

"Sanırım iş bana kaldı." derken yumuşak bir ses tonu kullanmıştı. Yasemin bu adamı çözemiyordu. Biraz önce sözü bırakalım ölsün demeye getiren adam şimdi ediyordu. Selim haklı olabilirdi. Bu adam tuhaftı.

Cihan Afra'nın yaralı olan bacağını tutarken "Kollarını ve diğer bacağını tutun. Acıdan bilinci yerine gelirse debelenmesin." dedi. Bunun üzerine Kerem Afra'nın sağ bacağını, Selim ve Ali de kollarını tuttular.

Cihan gözlerini kapatıp nefesini verdi. Kafasını bir sağa bir sola eğip rahatlamaya çalıştı. Cımbızı yavaşça birinci tırnak izine sokarken bir miktar kan sıçradı. Buraya kadar her şey normal sayılırken cımbızı hareket ettirmesiyle Afra çığlık attı. Bilinci açılmıştı. Masanın üzerinde debelenirken onu zapt etmeye çalıştılar. Cihan ilk izden bir şey bulamadığı için ikinci ize geçti. Afra'nın acıdan kıvranması Rima'yı kötü yapıyordu. Kendini bayılacak gibi hissettiği için başını tutarak koltuğa oturdu.

Cihan ikinci izden de bir şey bulamayınca üçüncüye geçti. Cımbız bir şeye takılınca gözleri parladı. Dikkatlice o şeyi cımbızın arasına aldı. Yavaşça cımbızı çekerken Afra'nın debelenmesi daha da artmıştı. Cımbız tamamen çıkınca gözleri cımbızın ucundaki tırnakta takılı kaldı. Tırnaktan yeşil bir şey akıyordu. Eline bulaşmaması için dikkatlice onu Rima'nın çıkardığı gazlı bezin üzerine koydu. İkinci defa birinin hayatını kurtarmıştı. Gerçi ilki pek kurtarma sayılmazdı.

Afra'nın çığlıkları yerini ağlamaya bıraktığında onu bıraktılar. Cihan'ın gözleri Afra'nın yarasındaydı. Yara yavaşça kapanıyordu. Bu hayranlık uyandıran bir şeydi.

Yara tamamen kapandığında Selim Afra'nın kalkmasına yardım etti. Afra ayağa kalktığında Selim'e sarıldı. Aklı Cerem'deydi. Arkadaşını kaybetmişti. Onu iyileştirememişti. Bunun için kendisini affetmeyecekti.

"Onu kaybettik." diyebildi hıçkırıklarının arasından. Selim bir şey diyemedi. Afra kendisini düşünmek yerine arkadaşını düşünüyordu ki o da ölmek üzereydi.

"Ama seni kurtarabildik." dedi Yasemin. Bunun bir teselli olmadığını biliyordu. Amacı Afra'nın biraz daha iyi hissetmesini sağlamaktı.

"Az kalsın seni de..."

Selim cümlesinin devamını getiremedi. Buruk sesi kesildi. Boğazındaki yumru yeniden baş göstermişti.

Afra Selim'le olan sarılmasını bitirdiğinde olduğu yere oturdu. Gözleri boşluğa bakıyordu. Sessizce ağlıyordu. İnanamıyordu. Cerem'i bir daha göremeyecek olmasına inanmak istemiyordu. Neden hep kötü şeyler iyi insanların başına gelirdi ki?

Barlas ve Ayberk'in yanında olmalıydı burada değil. Gözyaşlarını hızlıca silip ayağa kalktı. Teşekkür etmeyi de unutmadı.

"Beni kurtardığınız için teşekkür ederim." dedi sessizce. İlk defa ölmek istemişti ve onu ölümden döndüren insanlara teşekkür ediyordu.

"Bize teşekkür etme." dedi Kerem. "Ona et." diyerek koltuktan kalkan Rima'yı gösterdi. Afra şaşkınlıkla bakarken Rima çekingen gözlerle bakıyordu. Afra'nın kötü bir şey demesinden korkuyordu.

"O olmasaydı, cücenin tırnağının bacağında kaldığını bile fark edemeyecektik." diye açıkladı Selim.

Afra "Öyle mi?" dediğinde Rima'nın içindeki korku daha da artmıştı.

"Sana bir can borcum vardı." dediğinde Afra kafasını evet anlamında salladı. Rima'nın borcunu böyle ödeyeceği aklının ucundan dahi geçmezdi.

Cihan göğsünü dikleştirip "Ben de olmasaydım o tırnağı bacağından çıkaracak kimse olmayacaktı. Tabii bu küçük bir ayrıntı." dedi. Son cümleyi söylerken parmaklarıyla küçük olduğunu gösterdi. Hazan ve Rima gülümserken Afra "Teşekkür ederim." diye mırıldanıp Selim'e baktı.  "Çocukların yanına gitmeliyiz."

Herkes bu konuda hemfikirdi. Rima içerden çantasını alıp geldiğinde Afra ve Yasemin çantalarını takıyorlardı. Hep beraber evden çıktıklarında sokağın başından kendilerine doğru gelen askeri arabayı gördüler. İçinde Ahmet vardı.

Arabadan inip Yasemin'in yanında durduğunda Yasemin onun ne söyleyeceğini anlamıştı. Zaten bu konuyla ilgili onunla konuşmayı düşünmüştü. Bu sabah olanlardan sonra saklamanın anlamı yoktu.

Yasemin "Sanırım zamanı geldi." dediğinde herkes ona garip bakışlar atıyordu.

"Ne demek bu?" diye sordu Hazan. Yasemin gözlerini kapatıp olacakları düşündü.

"Her şeyi öğrenmesinin zamanı geldi." dedi sonra.

"Katılıyorum." dedi Selim. Bu Cihan'ın hoşuna gitmemişti.

"Saçmalamayın." diyerek kestirip attı bu yüzden. Yasemin bu sefer kararını vermişti. Katilin ya da canavarların birini daha almalarına izin vermek istemiyordu. Her şeyi anlatacaktı. Bir şeylerin sonunun gelmesi lazımdı artık.

***

Bölümle ilgili fikirleri alalım. Oy vermeyi unutmayın. Okuyan herkes yıldıza bassın. Siz böyle yapınca kötü mü yazıyorum acaba düşüncesine kapılıyorum ve yazmak istemiyorum. Böyle giderse sınır koyacağım. Yüzsüzlük olarak algılamayın, hakkım olanı istiyorum.

Bu arada geçen bölüm rekor sayıda yorum istemiştim. 74 yorum yaparak rekor kıran Crescenthigh 'a bir alkış! :D

Continue Reading

You'll Also Like

3.6M 300K 82
Ölüm uşaklarını peşime salmıştı. Soluğum korkunun soluğuna karışmıştı. Koşuyordum. Sivri dalların berelediği bacaklarım hiç durmadan hareket ediyor...
259K 22.9K 43
Astsubay Kıdemli Başcavuş Tuğra Duman, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin seçkin bir birimi olan Pençe timinin yardımcı komutanıdır. Görev, sınır ötesindeki...
9.1K 2.6K 152
"Onlar tonlarca haram yese dokunmaz, Sen Niyet etsen zehirlenirsin.' Çünkü Allah seninledir ...
7.4M 307K 57
Fantastik #1 Siz hiç bir ruha aşık oldunuz mu? Gülüşünden bihaberken ya da öfkelendiginde nasıl baktığı bilemeden sonsuz bir melankoninin içine düştü...