Kayıp Dudaklar

By gokadan

779K 37.3K 12.5K

"Ben de papatyaydım. Kokumu merak eden bir adam için kırmıştım boynumu. Soldum. Çok yağmur yağdı. Hiç açm... More

Kayıp Dudaklar Hakkında
1. Bölüm: "Önyargı."
2. Bölüm: "Sarhoş."
3. Bölüm: "Kimse beni aslen tanımıyor."
4. Bölüm: "Tatlı Laden."
5. Bölüm: "Saklı kalan."
6. Bölüm: "Özlemek?"
7. Bölüm: "Sanal arkadaş."
8. Bölüm: "Sana ihtiyacım yok."
9. Bölüm: "Korumak."
10. Bölüm: "Korku."
11. Bölüm: "Tanıdık."
12. Bölüm: "Kardeş."
13. Bölüm: "Maskeli."
14. Bölüm: "Hissetmek."
15. Bölüm: "Sevgili."
16. Bölüm: "İlk öpücük."
17. Bölüm: "Boşlukta."
18. Bölüm: "Pişman Prens."
19. Bölüm: "Şaşırtıcı bir çift söz."
20. Bölüm: "İçindeki İyi."
21. Bölüm: "Yardım."
22. Bölüm: "Yalan."
23. Bölüm: "Taciz."
24. Bölüm: "Öldürmeyen Acı."
25. Bölüm: "Eray'dan"
26. Bölüm: "Lütfen..."
27. Bölüm: "Gerçekler."
28. Bölüm: "Platonik."
29. Bölüm: "Yalancı."
30. Bölüm: "Git."
31. Bölüm: "Yeniden."
32. Bölüm: "Takip."
33. Bölüm: "Ateş."
34. Bölüm: "Gözyaşı."
35. Bölüm: "Karşılama."
36. Bölüm: "Dilek."
37. Bölüm: "Karanlık."
38. Bölüm: "Özlem."
39. Bölüm: "Kırık."
40. Bölüm: "Gülümseme!"
41. Bölüm: "Arkadaş."
42. Bölüm: "Af."
43. Bölüm: "Teşekkür."
44. Bölüm: "Gül güzeli."
EPİLOG: "masal."

SON: "beni böyle bırakma."

14.7K 768 534
By gokadan

Zaman acımasızdı.

Geçerdi ama yaşananları unutmamıza izin vermezdi.

Tik,

tak.

Tik,

tak.

Saatten çıkan sessiz tıkırtılar eşliğinde geçen sürelerde, onu aklımdan çıkarmama izin olmamıştı. Kazımıştı zaman onu benliğime. Onu unutmam mümkün değildi, olamazdı.

İlk aşkımdı, ilk kalp kırıklığım ve ilk kaybedişim...

Kendimi kaybetmiştim, onu kaybettikten sonra.

Çocuk ruhumu, benliğimi silmiştim onun yüzünden. Kendimden nefret etmeme sebep olmuştu. Şimdi benim için burada olduğunu bilmek beni nasıl hissettirmeliydi?

Mutlu mu olmalıydım yoksa öfkeli mi?

Sarp'tan gerçekleri öğrendikten sonra ona biraz olsun hak vermiştim. Eğer Ahsen'in aşık olduğu bir çocukla birlikte olsaydım ve bunu sonradan öğrenseydim, onun gibi düşünürdüm ama onun yaptığı gibi kırmazdım.

Yerle bir etmezdim sevdiğim çocuğu.

Aşağılamazdım, ağlamasına izin vermezdim.

Onun içi nasıl el vermişti beni öyle görmeye?

Belki de beni gerçekten sevmiyordu. Sevdiğini sanmıştı.

O halde neden buradaydı?

Derin bir nefes aldım. Onu aylar sonra yeniden görecek olmak iyi hissettirmiyordu. Yaşadıklarımı unutamamıştım ve onun gözlerine bakmak yaşananları yeniden yüzüme vuracaktı.

Karşısında nasıl titrediğimi, hıçkırdığımı hatırlayınca ürperdim.

O, artık gözümde aşık olduğum çocuk değildi sadece.

Beni mahveden, yerle bir eden umursamaz biriydi aynı zamanda.
İsmini duyunca, onu görünce hatırladığım şey onu nasıl sevdiğim veya geçirdiğimiz güzel zamanlar değildi. Onun bana yapmış olduklarıydı.

Ama buna rağmen onunla olduğum için pişman değildim. Onu sevdiğim için hiçbir zaman pişman olmayacağımı biliyordum.

Onun sayesinde sevmeyi öğrenmiştim. Düştükten sonra, kimsenin yardımı olmadan, tek başıma ayağa kalkabilmiştim.

Ondan başka birini sevdiğimi bile düşünemiyordum.

"Neden bu kadar düşünceli olduğunu bilmiyorum ama yardımcı olmak isterim." Dedi Sıla. Bana destek olmak istiyordu, biliyorum. Onun düşüncelerine ihtiyacım vardı.

"Geri döndü." Sesim istemeden fısıltı halinde çıkmıştı. Yerimde dikleştim ve boğazımı temizledim.

"Kim geri döndü?"

"Çağlar."

Kaşları çatıldı. Anlamaya çalışıyordu beni. Ona yardımcı olmak istedim. "Benden ayrılmıştı." Dedim kısaca. Ona nasıl bütün olayı anlatabilirdim ki? Yeniden ağlayabilirdim.

"Ve şuan burada mı?"

Başımı salladım. "Ne istiyor senden?"

Benden ne istediğini bilmiyordum. Anlayamamıştım. Bu yüzden Sıla'nın sorusuna omuz silkmekle yetindim.

"Senin için buradaysa eğer, pişman demektir."

Pişman olması bir şeyi değiştirir miydi? Onca zaman yaşadığım her şeyin yalan olduğunu, yaşadığım üzüntülerin aslında boş olduğunu biliyordum ama bu bir şeyi değiştirmezdi. Sonuçta yalan olsa bile yaşanmıştı.

"Onu affedemem." Dedim. Sesim titremişti, nefesim kesilmişti.

Onu affetmeyecek olmak beni rahatsız etmişti.

"Neden?"

Sustum. Nedeni neydi onu affetmek istemememin? Benim çektiğim acıların onun da çekmesini mi istiyordum yoksa artık boş mu geliyordu ona karşı hissettiğim şeyler?

Ona hala aşıktım.

Kalbimi kırsa da, öldürse de onu seviyordum. Onu tekrar kaybetme fikri mahvediyordu beni.

"Onu bir daha kaybedemem."

Evet, cevabı buydu. Onu yeniden kaybetmek istemediğim için onu affedemezdim. Aynı şeyleri yaşamak istemiyordum.

"Onu tekrar kaybetmek istemediğin için ondan vazgeçiyorsun, öyle mi?" Şaşkındı. Onu başımı sallayarak onayladım.

"Büyük bir ironi bu, farkında mısın bilmiyorum." Güldü ama komik olduğu için değildi.

"Kaybetmenin nasıl bir his olduğunu öğrendim. Acı veriyor."

"Bende kaybettim." Dedi aniden. Biraz sinirlenmiş gibiydi. Bana mıydı bu siniri, yoksa kendine mi emin olamadım. "Sonunda ise kazandım ve aslında hiç kaybetmediğimi öğrendim."

Kaşlarım çatıldı. Ne demek istemişti?

"Kaybettiğimi sanmıştım sadece. Büyük bir yanılgıdan ibaretti."

Sustum. Sıla ne derse desin, benim aklımdaki düşünce açıktı. Kaybettiğimi düşünürken ne kadar acıdığını biliyordum ve bu sefer kaldıramazdım.

"Kazanmak için önce kaybetmek gerekir. Fedakarlık yapmalısın."

Onu dinlemek kafamı karıştırdığı için, "Onunla buluşacağım bugün." Diyerek konuyu değiştirdim.

"Ve?"

"Konuşmak istiyorsa onu dinlerim ama affedeceğim diye bir şey yok."

"Yapma Laden!" Diye sitem ettiğinde sessiz kaldım. "Kaçınca iyi mi hissedeceğini sanıyorsun? Ya pişman olursan? Onu affetseydim şuan nasıl olurduk acaba, diye düşünmekten korkmuyor musun?"

Korkuyordum.

Ama yapamazdım.

Sandığımdan daha derindi yaralarım.

Yutkundum. Saat beşe on vardı, yarım saat kalmıştı buluşmaya. Ellerim terledi, kalbim tekledi. Burnum sızladı. Aşık olduğum kokusunu yakınımda duyumsayacağımı bilmek şiddetli bir heyecana sürükledi beni.

"Gitmem lazım. Az kaldı." Dedim ayağa kalkarken. Benimle birlikte o da ayağa kalktı.

"Bende geliyim." Dedi. "Seni bırakıyım." Ona karşı çıkmadım, gerek duymadım. Yanımda birinin olması biraz rahatlattı beni.

Çok değil, biraz.

Sonra yürüdük, zaten yakındık buluşacağımız yere. Ara sıra ayağım takıldı, düşecek gibi oldum. Kalbim ağzıma geldi, bayılacak gibi oldum.

Sıla beni rahatlatmaya çalıştı, hiç başarılı olamadı.

Sonra...

Uzakta, biraz uzakta, gözleri yere kilitlenmiş elindeki defteri sıkıca tutan onu gördüm. Üstündeki kapşonu onu ısıtıyor muydu acaba? Yoksa üşüyor muydu?

Titredim. Yerimde aniden dururken, "Orada." Dedim Sıla'ya. Baktığım yere döndürdü gözlerini.

"O mu?" Dedi şaşkın bir şekilde.

"O."

"Sarhoş çocuk?" Diye fısıldadı. Kendi kendine mi konuşuyordu?

"Ne?" Şaşkın bir şekilde bana döndü.

"Onu tanıyorum. Yani aslında tanımıyorum da, neyse... Gittiğimiz gezide görmüştüm onu." Deyip sustu. Tekrar Çağlar'a döndü. "İçiyordu ve kendine hakaret ediyordu. Birini kırdığından bahsetmişti bana." Gülümsedi. "Demek bahsettiği kişi sendin."

Şaşkınlıktan ne yapacağımı şaşırdım, gülümsemek istedim ama gülümseyemedim.

"Dediklerimi iyi düşün Laden. Pişman olmanı istemiyorum." Dedi yanımdan gitmeden önce.

Birkaç dakika uzaktan izledim onu. Gözlerini kaldırmıyordu, kafası yere eğik dakikalarca öyle durdu. Bir ara elindeki defteri açtı, baktı. Gülümsediğini gördüm uzaktan.

Alev aldım, şimdiden pişman hissediyordum.

Belki de buraya gelmemeliydim.

Ayaklarım benimle aynı fikirde değildi ki ona doğru adımlamaya başlamışlardı bile. Bu soğukta ateş basan yüzümü, boynumu umursamamaya çalıştım. Biraz sonra yaşanılacak şeylerden sonra yeniden buz tutacaktı zaten.

Tam önünde durduğumda ne diyeceğimi bilemedim. Zaten kafasını kaldırmakta çok gecikmemişti.

Gözlerimiz birbirine değdiğinde soluklarım kesildi, nefes almayı unuttum. Nerede olduğumu, neden burada olduğumu, içinde bulunduğum zaman dilimini unuttum.

Kendimi eskisi gibi hissettim. Çocuk ruhlu Laden olarak, Çağlar'a aşık bir kız çocuğu gibi hissettim.

Özlediğimi fark ettim.

İçimi titreten bir özlemle kaynıyordum. Ona dokunmak, uzamaya başlamış sakallarında ellerimi gezdirmek, morarmış gözlerini öpmek istiyordum.

Hiçbirini yapamayacağımı bilmek mahvediyordu beni.

"Geldin..." dedi inanamıyormuş gibi. Umutla baktı gözlerime. Ayağa kalktı ve tam karşıma dikildi.

"Son kez buradayım." Sesimi sert tutmak için büyük bir çaba göstermiştim. Gözlerim nasıl bakıyordu bilmiyorum ama Çağlar'ın gözlerinin ışığı yavaş yavaş sönmeye başlamıştı.

"Affetmeyeceksin değil mi?" Diye sordu gözlerini yere indirirken. Elleri defteri sıkmaya devam ediyordu. Ona kollarımı dolamamak için büyük bir çaba sarf ettiğimden haberi yoktu, olmayacaktı da.

"Aylar geçti. Geç kaldın." Sesim buz tutmuş gibiydi. Kendimden nefret ettim, kalbim acıyordu.

"Gelemedim. Korktum."

"Neden?"

"Karşına çıkmaya yüzüm yoktu."

Sessiz kaldım. Ağlamak istiyordum. O gün olduğu gibi, soğuk kaldırım taşına çöküp hıçkırarak ağlamak istiyordum.

"Sana söyleyemediğim şeyleri buraya yazdım." Elindeki defteri uzattı. "Günlerimi karaladım buraya. Senden sonraki yaşadığım şeyleri."

"Ne yapmalıyım?" Diye sordum, her ne kadar defteri elinden alıp okumak istesem de.

Umut yoktu artık gözlerinde. "Değişmişsin." Dedi. "Seni bu hale getiren benim, değil mi?"

Acı çektiğini görüyordum. Bu beni iyi hissettirmeliydi. Sonuçta aynı şeyi o da bana yapmıştı. Kendinden uzaklaştırmak için kalbimi kırmıştı. Ama iyi hissetmiyordum.

"Sadece çocuk değilim artık. Büyüdüm."

Gülümsedi. Gözlerine ulaşmadı. "Değişmişsin ama gülüşün aynı."
Gülümsediğimi görmüş olmasına şaşırdım ama sonra Sıla'nın dedikleri geldi aklıma. Beni daha önce görmüştü...

Asıl konuya gelmek için, "Sarp her şeyi anlattı bana. Gerçekleri biliyorum." Dediğimde şaşkın bir şekilde baktı yüzüme.

"Beni affettin mi?"

Sorusunu görmezden geldim.
"Söylemek istediğin başka bir şey var mı?"

"Sana neden öyle davrandığımı anlatmak için çağırmıştım buraya. Ama biliyorsun ve beni affetmedin..."

"Af için geç kaldın."

"Ben sanmıştım ki gerçekleri öğrenirsen beni affedersin." Yutkunduğunu gördüm.

"Bazen bazı şeyler sanıldığı gibi olmuyor." Gözlerime baktı bir süre. Sonra aniden önümde diz çöktü. Ne yaptığına anlam veremedim.

"Ne yapıyorsun Çağlar? Kalk ayağa.."

"Affet beni Laden. Lütfen. Özür dilerim senden. Çok özür dilerim... Sana ihtiyacım var."

Kaşlarım çatıldı. Önüme bu şekilde dururken mantıklı düşünemeyeceğimi biliyordum. "Kalk ayağa." Diye direttim.

"Sensiz yapamıyorum." Dedi kısık sesle. "Seni seviyorum."

Ölmek üzere hissediyordum. Nefes alamıyor, bayılmaktan korkuyordum.

Onu affetmekten korkuyordum.

"Seni affetmeyeceğim!" Diye bağırdım sinirle. Sinirim kendimeydi. Kendime verdiğim sözleri neredeyse bozmak üzereydim. Sözümü tutmalıydım. Sonucu ne olursa olsun, pişman olma ihtimalim olsa bile tutmalıydım.

"Laden!" Biri bana seslendi. İlk başta algılamakta güçlük çektim. Yanlış duydum sandım ama yeniden seslendi. Arkamı dönüp şaşkın bir şekilde baktım biraz uzakta duran Eray'a. Onun burada ne işi vardı?

"Eray?" Ona doğru gideceğim sırada Çağlar bileğimi tuttu sıkıca. "O olmasın." Dedi. Neyden bahsediyordu? "Lütfen onu sevme. Dayanamam."

Senden başka kimseyi sevmeyi düşünmedim ki, diyemedim ona.

"Bırak beni." Dedim etkisinden çıkmak için.

"Laden ona gitme."

Gitmeni sağlayacaksa eğer, gitmek zorundayım.

Bileğimi elinden kurtardım ve son kez baktım gözlerine.

Bacaklarım titriyordu, kalbim atmayı bırakmış gibiydi, hissedemiyordum.

"Söylemek istediğin başka bir şey var mı?" Diye sordum.

"Seni seviyorum." Dedi bir kere daha. "Beni böyle bırakma."

Aynı cümleyi o benden giderken kurduğumu hatırladım ve afalladım. Çağlar gibiydim şuan. Onun bana yaptığını şimdi ben ona yapıyordum. Dağılsam da belli etmemeye çalıştım.

Arkamı döndüm ve bana bakan Eray'ın yanına adımladım. Her adımım canımı yakıyordu. "Ne işin var burada?"

"Sıla'dan burada olduğunu öğrendim ve gelmem gerektiğini hissettim."

"Gelmene gerek yoktu."

"Bazı şeyleri anladığını sanmıyorum. Sana anlatmak için uygun bir zaman değil biliyorum ama geç kalmak da istemiyorum."

Uzun cümleler kuruyordu ama aklım arkamda bıraktığım Çağlar'daydı. Ne diyordu tam olarak anlamıyordum bile.

"Laden senden hoşlanıyorum." Tek nefeste söylediği şeyler gözlerimi ondan kaçırmama neden olmuştu. "O çocuğa karşı hala bir şeyler hissedip hissetmediğini öğrenmem gerek..." Ellerimi tuttu, bileklerim sızladı.

Arkama bakmamak için büyük bir çaba sarf ediyordum. Hala orada mıydı? Yoksa gitmiş miydi?

Kalbim ve aklım birbirinden farklı şeyler istiyordu. Aklımı dinlediğim için pişman olmamayı diledim.

"Onu seviyorum." Dedim yalan söylemek istemediğim için. "Ama onunla aramızdaki her şey bitti."

Cümlem bittiğinde korna ve fren sesini duydum. Çığlık atan lastiklerin ardından gelen büyük bir çarpma sesi.

Arkamı dönerken hissetmiştim. Bacaklarım yeniden titremeye başlamış, korkuyla açılmıştı gözlerim.

Kaybettiğimi hissetmiştim. Oynadığım kumarda her şeyimi kaybettiğimi.

"Çağlar!" Titreyen bacaklarım onun yerde yatan bedenine doğru koşarken ağlıyordum. Korkudan, pişmanlıktan, yeniden kaybedecek olmamın verdiği yenilgiden...

Yine mi yeniliyordum? Yenilmek istemiyordum. Kazanmak istiyordum bir kez olsun, gülümseyebilmek istiyordum sonunu düşünmeden.

Kendimi onun yanına doğru atarken neler olduğunu henüz kavrayamamış insanları bile göremiyordum artık. Önümde baygın bakışları eşliğinde bana yarım bir gülümsemeyle bakan Çağlar'dan başka kimse umurumda değildi. Bağırarak ağladığımı duyuyordu kulaklarım, ne yaptığımın farkında değildim. Ellerim yüzüne gitti ve, "Çağlar..." Diye mırıldandım. "Aşkım?"

Cevap veremedi. Dudaklarına sahip olan küçük gülümseme korkmama neden olmuştu. "Ambulansı arayın, yalvarırım." Diye bağırdım çevremdeki insanlara. Sonra yeniden döndüm Çağlar'a. Saçlarım yüzüne sürtündü, derin bir nefes almaya çalıştı ama yapamadı. Acı çektiğini fark ettim, daha çok ağladım.

Ellerim yüzünde, gözyaşlarım tenine düşerken, "Bırakma beni!" Diye fısıldadım ona doğru. "Bir kez daha bırakma beni..."

Elinde sıkıca tuttuğu defteri fark ettiğimde onu almak için hareketlendim. "Bütün sayfaları okuyacağım. Sen yanımda otururken, her sayfayı yavaş yavaş okuyacağım söz veriyorum."

O da ağlıyordu. Burnundan akan kanı hırkamın koluyla silmeye çalıştım.

"Seni sevmekten hiçbir zaman vazgeçmedim..." Ona doğru eğildim. Küçük bir öpücük bıraktım dudaklarına. Gözlerini, akan yaşlarını öptüm. Bir kere daha öptüm, yeniden ve yeniden.

Saniyeler birbirini kovalarken gözleri kapanmıştı. Onu uyanık tutmaya çalışmıştım ama işe yaramamıştı. Gözlerime değen gözlerini göremediğim için panikledim. Daha fazla ağladım, bağırdım, çağırdım. Nefret ettim kendimden. Sonra, "Affettim seni!" Diye yalvardım ona. "Affettim seni, yemin ederim affettim. Ama eğer beni bırakırsan bu sefer asla affetmem."

Hala ağlarken defalarca kez aynı şeyi söyledim, affettiğimi haykırdım, yalvardım ona beni bırakmaması için. Yeniden çocuk olacağımı söyledim. Asla somurtmayacağımı ve hep güleceğimi. Onu ne olursa olsun seveceğime dair yemin ettim. Nefessiz kalıncaya kadar hıçkırdım.

Sonrası kesik kesikti. Ambulans sireni, beni ondan uzaklaştıran birkaç görevli...

Onunla birlikte gitmek istemiştim ama izin vermemişlerdi. Hastane ismini söylemişlerdi sadece. Sonra onu yalnız bırakmış, hızla uzaklaşan ambulansın arkasından bakakalmıştım. Elimde sıkı sıkıya tutunduğum defteri vardı. Okumak için söz verdiğim defteri.

"Affettim seni sevgilim. Yalvarırım beni böyle bırakma."

-

Laden Eray veya Çağlar ikilisinin arasında kalamazdı. Bu Çağlar'a hala aşıkken yapabileceği bir şey değildi çünkü.

Özel bölümler, epilog ve teşekkür notu yayınlayacağım.

Sizden tek ricam kitabı kütüphanenizden çıkarmamanız çünkü unutulmak istemiyorum.

Iyi geceler dilerim

Continue Reading

You'll Also Like

DÜZENBAZ By Nisa

Teen Fiction

134K 5.3K 102
"Aşk mı? Ölüm mü?" dedi gözlerimin içerisine derin derin bakarken. Elimdeki silah tam kalbine doğru bakıyordu. Gözlerim yavaş yavaş dolarken hırsla...
1.4M 90.7K 39
2021 Watty Ödülleri Romance Kategorisi Kazananı Not: Saygısız İnsanlar Kitaba Giremez!⛔ Her ayrılık insandan bir şey mi götürür? Bazı ayrılıklar ins...
2M 127K 67
Aşk insanı henüz kaçındayken bulur? Aşk ilk görüşte mi olmalıdır yoksa her görüşte mi? Peki ya bir insan yıllar sonra birine aşık olur mu? Leyla illa...