TEPELERİN KIZI

By odnoliub

204K 16.9K 7.5K

Karanlık yükseliyor. Drunemeton bir mıknatıs gibi kötüleri kendine çekiyor. Sayısız intihar ve sayısız kurban... More

İTHAF
Bölüm 1: "KURBAN"
BÖLÜM 2: "FERYAT"
BÖLÜM 3: "SIRLAR"
BÖLÜM 4: "TAKVİM"
BÖLÜM 5: "İNAN"
BÖLÜM 6: "İYİLEŞME"
BÖLÜM 7: "KÖPRÜ"
BÖLÜM 8: "EKİP"
BÖLÜM 9: "İNTİHAR"
BÖLÜM 10: "RÜYA"
BÖLÜM 11: "ORMAN I"
BÖLÜM 12: "ORMAN II"
BÖLÜM 13: "MEZAR"
BÖLÜM 14: "PLAN"
HAKKIMDA YİRMİ ŞEY
BÖLÜM 15: "KURTARMA"
BÖLÜM 16: "PASTANE"
BÖLÜM 17: "ORMAN III"
BÖLÜM 18: "AİLE"
BÖLÜM 19: "OKUL"
BÖLÜM 20: "EĞİTİM"
BÖLÜM 21: "KAMP I"
BÖLÜM 22: "KAMP II"
BÖLÜM 23: "GERGİNLİK"
BÖLÜM 25: "KORKU II"
BÖLÜM 26: "ÇIĞLIK"
BÖLÜM 27: "ÖLÜM"
BÖLÜM 28: "VİCDAN"
BÖLÜM 29: "İFADE"
BÖLÜM 30: "CEREM"
BÖLÜM 31: "ORMAN IV"
BÖLÜM 32: "ARAYIŞ"
BÖLÜM 33: "KATİL"
BÖLÜM 34: "KRETA"
BÖLÜM 35: "HASRET I"
BÖLÜM 36: "HASRET II"
BÖLÜM 37: "SON"
TEŞEKKÜRLER
2.KİTAP YAYINDA

BÖLÜM 24: "KORKU I"

3.1K 319 215
By odnoliub

Bir şeyler yapmalıydılar. Küçük kızı oradan kurtarmalıydılar. Ölmemeliydi. O daha küçücüktü. Önünde yaşayacağı uzun yıllar, tadacağı yeni duygular vardı.

Yasemin ellerini camdan çekip saç diplerini tuttu. Gözlerini kapatıp derin nefesler alarak düşünmeye başladı. Ne yapabilirlerdi? Ne yapmalıydılar?

"Bir şey yapmalıyız." diye fısıldayıp dışarıya, Hazan'ın yanına gittiğinde diğerleride onu takip ettiler.

Küçük kızın etrafına birçok kişi toplanmışken Yasemin'ler uzakta olan biteni seyrediyorlardı. İleride büyük bir uğultu vardı. Herkes siyah bulutla ilgili bir şeyler söylüyor, bu da uğultuya dönüşüyordu. Kadın kızını oradan kurtaramadığı için feryat ediyordu. Çığlıkları tüm sokağı inletiyordu.

"Bir şey yapmalıyız." diye yineledi Yasemin. O miniğin ölmesini istemiyordu. Kim bilir kız şu an ne kadar korkmuştu.

"O bulutu öldüremeyiz bile." dedi Kerem çaresizce. Tek yapabildikleri uzaktan izlemek mi olacaktı yani? Yasemin bunu kabul edemezdi. Bu ödlekçe bir davranıştı.

"Biri bana ne olduğunu anlatabilir mi?" diye sordu Ahmet boğuk sesiyle. Yasemin ona ne olduğunu anlatmakla vakit kaybetmek istemiyordu. Akan zaman aleyhlerine işliyordu.

Barlas Ahmet'e ağır adımlarla yaklaşarak "Ahmet Komutan'ım sizin meseleniz biraz beklese iyi olur. Daha önemli bir sorunumuz var da." dediğinde Ahmet kaşlarını havaya kaldırdı. Başıyla peki deyip diğerlerinin söyleyeceklerine odaklandı.

"Oraya yaklaşalım." dedi Ayberk. Kızı yakından görmek istiyordu. Diğerleri de bu fikirde oldukları için yürümeye başladılar. Kızla aralarında bir buçuk metre gibi bir mesafe vardı.

Kız havada asılıydı; ama onu tutan bir şey yoktu. Havada süzülüyormuş gibi bir hali vardı. Korku salanın bir oyunuydu bu. Kızın annesi hala ağlıyordu.

"O şeyin ne olduğunu merak etti. Ona yaklaşınca böyle oldu. Neler oluyor anlamıyorum."

Kadın çırpınarak etraftaki insanlara nasıl olduğunu anlatıyordu. Bir kadın onu sakinleştirmek istiyordu; ama nafileydi. Evladına ne olduğunu bile bilmezken nasıl sakin olabilirdi ki?

Yasemin yanındakilere sessizce geri çekilmelerini söyledi. İnsanlardan uzaktayken daha rahat konuşabilirlerdi. Kafasında bir şeyler kurgulamıştı; ama düşüncelerinden emin olamıyordu. Bir planı vardı; ama tehlikeliydi.
Babasının defterinde yazanları hatırlamaya çalıştı. Gözlerini kapatıp mırıldandı. Diğerleri onu izliyorlardı.

"Eğer bir korku salanın karşısına birden fazla kişi çıkarsa korku salan kimin üzerine yoğunlaşacağına karar veremez. Böylece onun etkisine kapılmamış olunur."

Ayberk suratını buruşturup "Ne?" diye sordu. Yasemin'in bu hali tuhaftı.

Yasemin gözlerindeki umut ışığıyla "Eğer biz de onun içine girersek..." dedi. Cümlenin devamı diğerlerinin tepkisini ölçmek için getirmedi. Saniyeler geçtikçe bunun ne kadar tehlikeli olduğunu kendine hatırlatıyordu. Korkuyordu. Cesur olması gerektiğini biliyordu. Cesaret tehlikenin göbeğine atlamak demek değildi. İçindeki korkuya rağmen bir şeyler yapabilmekti. Korkakça yaşamak istemiyordu. Kızın korkularıyla tek başına mücadele edemeyeceğini biliyordu. Er ya da geç kaybedecekti.

Yasemin'in cümlesiyle Ahmet dışında hepsi onun planını anlamışlardı. Bu plan dehşet vericiydi.

"Saçmalama Yasemin. İşe yarayıp yaramayacağını bile bilmiyoruz." dedi Afra. Rima yüzünden onunla da arası bozulmuş olabilirdi; ama onu kaybetmek istemiyordu. Barlas da aynı fikirdeydi. Ahmet konuyu bilmediği için boş boş bakıyordu.

"O kızın korku salana direnemeyeceğini biliyoruz. Er ya da geç ölecek ve ben... Ben..." durup yutkundu. "Ben o kızı ölümle başbaşa bıraktığım için pişman olmak istemiyorum."

Hazan ve Cihan birbirlerine baktılar. Yasemin'in bu düşüncesini bir devrimdi. Daha önce kimse bir korku salanı öldürememişti. Gerçekten korku salanın kafasını karıştırıp onu yok edebilirler miydi?

Kerem oflayarak ensesini kaşıdı. Bu plan onu da korkutmuştu; ama ellerinde daha iyisi yoktu. Kızın ölmesini istemiyordu.

"Yasemin haklı." dedi sıkıntıyla. Korkuyordu. Korkusuyla yüzleşeceği için değil, başarılı olamazlarsa ailesinin üzülmesinden korkuyordu.

Barlas hayret içinde "Siz aklınızı kaçırmışsınız." dedi. Oraya katiyen girmezdi. "Geri dönemezseniz ne olacak?" diye sordu sonra. Sesinde kırıklık vardı. Her ne kadar az önce onlarla bozuşmuş olsa da zarar görmelerini istemiyordu. Ölmelerini istemiyordu. O bir ölümü kaldıracak kadar güçlü değildi. Belki de sadece kendini düşündüğü için onların gitmesini istemiyordu.

"Denemiş olacağız en azından." dedi Yasemin duruşundan taviz vermeden. Selim Ahmet ve Cerem'in arasından geçerek Yasemin'in yanına geldi.

Selim yere bakarak "Oraya girmesek bile öleceğiz." dedi. O da bu planı kabul ettiğini göstermişti.

Kerem "Selim haklı." dedi. Göz ucuyla korku salanı işaret etti. "O kızla işi bittikten sonra başka birini ele geçirecek. Sonra da başka birini. Bu döngü devam edecek. Her türlü tehlikedeyiz zaten."

"Ben de geleceğim." dedi Hazan bir adım ona çıkarak. Gözleri yeğenin cesaretinden dolayı ıslanmıştı. O hiçbir zaman ilk adımı atacak kadar cesur olamazdı.

Cihan tebessüm etti. Hazan'ın oraya girmesine izin vermezdi. Birkaç adım atıp karşısındaki Hazan'a sarıldı. Etraftaki insanlara aldırmıyordu. Belki bu son görüşmeleri olurdu.

"Seni tekrar kaybedemem. Burada kalıyorsun." dedi nazik bir sesle. Sarılmasını kestiğinde Hazan kafasını salladı. İtiraz edecekken Cihan onu susturdu. "Ben gideceğim. Beni burada bekle." dedi sonra Hazan'ın gözlerine bakarak. Yasemin eğer Rima burada olsaydı şu sahnenin çok romantik olduğunu söylerdi diye düşündü.

"Hadi." dedi Cihan korku salanı işaret ederek. Gitme vakitleri gelmişti. Kerem, Selim ve Yasemin kafalarını salladıklarına kıza doğru yürüdüler. Kız da farklı bir şey vardı. Dakikalar önce annesinin hareket ettiremediği kız şu an eğik duruyordu. Sanki biraz daha eğilse görünmez bir yatağa yatacakmış gibi duruyordu.

Afra "Neler oluyor?" diye sordu. Minik kız yavaş yavaş eğilmeye devam ediyordu.

Cihan kızın annesinin duymaması için sessizce bir kelime söyledi. O bir kelime bir cümleydi. O bir cümle Yasemin'in duymak istemediği bir sondu. Sanki o cümleyi duymazsa o son gerçekleşmeyecekmiş gibi kulaklarını kapadı. Derin nefes alıp eski haline dönerken Cihan'ın söylediği zihninde yankılandı.

"Ölüyor."

Selim bunu nereden bildiğini sordu. Cihan'a hala güvenmiyordu ve o şeyin içine onunla birlikte girecek olmak onu geriyordu.

Cihan pis ama çekici bir şekilde sırıtarak "Sizden önce de bir hayatım vardı." dediğinde Ayberk kafasını vay be der gibi salladı. Aslında Ayberk ve Cerem de oraya girmek istiyorlardı. Cerem okuduğu kitaplardaki, izlediği filmlerdeki gibi gerçek bir savaşçı olmak istemişti. Ayberk onun bu düşüncesini alaya alıp hiç bir zaman gerçek bir savaşçı olamayacağını söylese de o da içten içe bunu istiyordu. Şu an ellerinde bir fırsat vardı; ama ailelerini düşündükleri için bu fırsatı geri tepmek zorundaydılar.

Selim gitmeden önce Ayberk'e burayı ona emanet ettiğini söyledi. Onun ne kadar zeki olduğunu biliyordu. Onlar yokken burayı idare edebilirdi.

Cihan da Ahmet'e insanları onlardan uzak tutması gerektiğini söylemişti. Ahmet bu kadar insanın vardır bir bildiği diyerek Cihan'ın dediğini kabul etmişti.

Kıza iyice yaklaştılar. Yasemin sol eliyle uzanıp kızın elini, sağ eliyle Selim'in elini tuttu. Selim, Kerem'in; Kerem Cihan'ın; Cihan da kızın elini tuttu. Birbirimizden ayrı düşmemize engel olur umuduyla bir çember oluşturdular. İnsanlar meraklı gözlerle onları izlerlerken onlar ayak parmaklarının ucunda yükselip kafalarını siyah bulutun içine soktular. Yerden yavaşça yükselirken Yasemin gözlerinin yandığını hissetti. Sanki biri gözlerini dağlıyormuş gibi hissetti. Sonrası hissizlikti.

Ahmet ellerini çırparak "Geri çekilin." diye bağırıp insanları korku salanın etrafından uzaklaştırdı. Yasemin, Cihan, kız, Kerem ve Selim'in elleri birbirinden ayrılırken Afra olanları korku dolu gözlerle izliyordu. Neden elleri ayrılmıştı ki?

Ayberk kendisine verilen görevi yerine getirmek için bir şeyler düşündü. Aklına parlak bir fikir geldi sonra. En kötü ihtimale karşı eğer korku salan hepsini öldürürse hareket edemesin diye etrafına üvez ağacı külü döktü. Kendisininkini bitirmemek adına Cerem ve Afra'nın küllerinden de aldı. O sırada Hazan Vildan'ı arayıp durumu hızlıca anlattı. O görüşmeden sonra Selim'in de ailesiyle görüşmek istedi; ama onlarla tanışmıyordu. Zaten telefon numaraları da rehberinde yoktu. Olduğu yerde durup yeğenini ve Cihan'ı izlemeye başladı.

***

Başı zonkluyordu. Gözlerini açmayı denerken ağzının kuruduğunu fark etti. Yanan gözlerini açtığında havanın kararmaya başladığını gördü. Etrafta hiç ses yoktu. Herkes neredeydi? O neden burada yatıyordu hatırlamıyordu. Kötü bir koku vardı. Hava sanki biri ölüyormuş gibi kokuyordu. Doğrulup çevresine bakındığında pastanenin sokağında olduğunu gördü. Ayrıca yerde yatan kendisi dışında bir bedenin daha olduğunu gördü. Sağ tarafında Selim yatıyordu. Buraya nasıl geldiğini hatırlamaması ve Selim'in hiçbir canlılık belirtisi göstermemesi Yasemin'i korkutuyordu. Dizlerinin üzerinde oturup Selim'i omuzlarından tutup sarstı. Uyanmadı. Çocuğun gözleri bile kıpırdamadı. Birkaç kez ismini söyledi. Onu duymuyor olması Yasemin'i daha da korkutuyordu. Parmaklarını Selim'in nabzına koyarken içinden dua ediyordu. Nefesi hızlanmıştı. Parmakları onun soğuk bedenindeyken üşüdüğünü fark etti. Çenesi titriyordu; ama üşüdüğü için değil, Selim'in nabzını hissedemediği için titriyordu.

"Ölemezsin." kelimesi döküldü narin dudaklarından. Sonra o kelimeyi tekrarladı.

"Hayır. Ölseydin hissederdim. Ölemezsin. Selim hayır."

Gözyaşları yanaklarından süzülüp Selim'in tişörtüne damlarken burnunu çekti. Elinin tersiyle ıslak yanaklarını sildi. Bu olmuş olamazdı. Erkendi. Onu da kaybetmek için erkendi.

Ölemezsin Selim. Daha söylemedim. Daha seni sevdiğimi söylemedim. Buna izin vermiyorum. Kalk hadi. Kalk. Aç o kahverengi gözlerini. Bak bana lütfen. Son defa göreyim. Son defa... Kalk!

Gözyaşları sel gibi yanaklarından akarken Selim'i bir kez daha sarstı. Onun uyanmasını diledi. Bağırarak ağlarken Selim'in kafasını kucağına aldı. Haykırışları tüm sokağı doldururken Selim'in saçlarını okşuyordu.

"Hayattayken söyleyemedim belki; ama seni seviyorum. Seni seni tanıdığım dört yıl boyunca  sevdim. Bir an olsun vazgeçmeden sevdim seni." dedi sakince. Onun gittiğini hissedememişti; belki ama çevresine hissettirmek istedi. Bir kabustan uyanmak ister gibi boğazını parçalarcasına bir çığlık atması atmosferin titreşmesine sebep oldu; ama o bunu fark edemeyecek kadar üzgündü.

Bir ölüm perisi gibi uludu; çünkü Selim gitmişti. Sevdiği diğer herkes gibi o da terk etmişti onu.

Saçlarının kokusunu ezberlemek istedi. Dört yıldır yapmak için beklediği şeyi bir daha hiç yapamayacaktı çünkü. Eğilip kokladı. Kokladı. Son defa vücudunun her bir zerresinde hissetmek istedi onu. Her hücresi o güzel kokuyla hayat bulurken başarılı da oldu. En azından tam dört yıldır merak ettiği sorunun cevabını almıştı.

Artık saçlarının nasıl koktuğunu biliyorum. Biliyor musun, bu bana verdiğin tek ve en güzel hediyeydi.

Bakışları donuklaşırken hıçkırarak ağlamaya devam etti. Sevdiği kişiyi burada bırakmak istemiyordu; ama kasabadaki insanlara ne olduğunu öğrenmesi lazımdı. Selim'in nasıl ellerinden kayıp gittiğini öğrenmesi lazımdı.

Selim'in yanağına bir öpücük kondurduğunda birinin ismini seslendiğini duydu. O güzel ses tonu tüylerinin diken diken olmasına sebep olmuştu; çünkü bu Selim'in sesiydi. Ses arkasından geliyordu. Arkaya dönmeye korkuyordu. Ya arkasındaki kişi bir şekil değiştirense ve onu kandırmaya çalışıyorsa? Sonra birden kafasında bir şey ışıldadı. Tabii ya şekil değiştiren!

***

Saatlerdir yerde yatmaktan sırtı ağrımıştı. Midesi bulanıyor, gözleri yanıyordu. Okulun bahçesindeydi. Hava kararmaya başlamıştı. Buraya nasıl geldiğini hatırlamıyordu. En son ne yaptığını hatırlamıyordu. Hayatındaki kişileri hatırlıyordu; ama olayları hatırlamıyordu. Sanki bir rüyada gibiydi. Kendini birden olayın içinde bulmuştu.

Yerden destek alarak kalktı. Okulun bahçesinden çıktığında etrafta kimsenin olmadığını gördü. Herkes nereye gitmişti? Ne yapmalıydı emin değildi. Neden sonra aklına pastaneye gitme fikri geldi. Arkadaşlarını orada bulabileceğini düşündü.

Pastaneyle arasında az bir mesafe kaldığında arkasından bir sesin geldiğini duydu. Sanki iki metal birbirine sürtülüyordu. Vücudundaki tüyler diken diken olurken yavaşça arkasını döndü.
Gördüğü şey karşısında dehşete düştü. Suratındaki bütün kan çekilirken karşısındaki pelerinli kişiye baktı. Pelerini gözlerini ve burnunun üst kısmını gizlerken ellerindeki palaları birbirine sürtüyordu. Onun aradıkları katil olduğunu anladığında yakından bir yerlerden gelen çığlık sesini duydu. Atmosferin titreşmesi ve çığlık onu gerçekliğe itti. Etrafta kimse yoktu, bu olaya nasıl dahil olduğunu hatırlamıyordu; çünkü burası dünya değildi. Burası korku salanın içindeki korkularıyla yüzleştikleri paralel bir evrendi.

Bu çığlığı nerede duysam tanırım diye düşünürken "Yasemin." diye fısıldadı. Hızla arkasını dönüp Yasemin'i bulacağı yere, pastaneye doğru koşmaya başladı.

Pastanenin sokağına girmek için sağa döndüğünde Yasemin'i yerde otururken gördü. Kucağındaki sarı saçlı birinin kafasını okşuyordu.

Arkasına dönüp baktığında katilin hala peşinde olduğunu gördü. Aralarında çok fazla mesafe vardı; çünkü katil hiç koşmamıştı. Sadece yürümüştü. Hala da yavaş yavaş yürüyordu. Sanki Selim'e avans veriyor gibiydi.

Yasemin kucağındaki kişinin yanağını öperken Selim onun ismini haykırdı. Sonra ona doğru koşmaya başladı. Kısa bir duraksamanın ardından Yasemin dönüp nemli gözleriyle kendisine baktığında Yasemin'in kucağındaki kişiyi gördü. Kafası Yasemin'in dizlerinde yatan kişi kendisiydi. Bu nasıl olurdu?

***

Dönüp ismini seslenen kişiye baktı. O Selim'di. Gözleri Yeşil Cin'in gözleri gibi parlamıyordu. O gerçekti. Selim ölmemişti. Kucağında yatan kişi diğer şekil değiştiren korku salanın bir oyunuydu. O yüzden buraya nasıl geldiğini hatırlamıyordu.

Korku salanın ona oyun oynadığını iyice anladığında kucağındaki Selim zannettiği şey bir ışık demeti halini alıp yok olmuştu. Üzerindeki şaşkınlığı atıp ayağa kalktı. Selim'in beline sarılıp kafasını onun boynuna gömdü. Şükürler olsun her şey oyundu ve o yaşıyordu. Gözyaşları bu sefer mutluluktan akıyordu. Selim gitmemişti. Hala onunlaydı.

"Öldün sandım." diyebildi hıçkırıkları arasından. Selim başta ona sarılmak konusunda kararsız kalsada sonradan bir elini kızın beline doladı. Diğer eliyle de onun sakinleşmesi için saçlarını okşadı.
Yasemin geri çekildiğinde onun yanaklarını silip "Çok fazla kişi kaydettiğin için sevdiğin insanları kaybetmekten korkuyorsun. Hepsi bu. Şimdi gitmemiz lazım. Benim korkum seni de yok edebilecek düzeyde." dedi. Yasemin kafasını sallarken korku salanın etkisine kapıldığı için kendini aptal gibi hissetti. Selim belli ki oyuna gelmemişti. O nasıl oyuna gelmişti ki?

Selim elini tutup "Hadi." dediğinde koşmaya başladılar. Şu an neden kaçtıklarını merak ediyordu. Selim'in korkusunu merak ediyordu.

Sağdaki sokağa saparlarken Selim dönüp arkaya baktı. Katil arkalarında değildi; ama bu ondan kurtuldukları anlamına gelmiyordu. Koşmaktan yorulduklarında bir apartmanın giriş kısmına girdiler.

Yasemin nefesini düzenlemeye çalışırken dizlerini tuttu. Koşmaktan nefret ediyordu. Sırtını duvarda kaydırarak yere çömeldi. Selim de aynı şekilde karşısına çömeldi. Yasemin buraya geliş amacını düşündü. Kızı bulmalıydılar. Onun ölmesine izin veremezdi.

"Kızı bulmalıyız." dedi soluk soluğa. Selim kafasını salladı. O da aynı fikirdeydi. Kerem ve Cihan'ı daha sonra bulurlardı.

Selim yutkunup alnındaki teri sildiğinde Yasemin onu izliyordu. Ona baktığı her saniye ölmediği için şükrediyordu. Selim Yasemin'in bakışlarını yakaladığında göz kırpıp "Ne?" diye sordu. Yasemin bu soru karşısında utanmıştı.

"Ben sadece... Yani... Yaşadığını bilmek güzel." dedi gözlerini ondan kaçırıp.

Selim hafifçe gülümseyip "Erken ölmek gibi bir niyetim yok." dediğinde Yasemin de gülümsedi. Sonra Selim daha kısık bir sesle "Daha konuşacak çok şey var." dedi. Bunu demekle Yasemin onun demeye çalıştığını anlamıştı; ama bir şey demedi.

Birkaç saniye sessizlik oldu. İkisi de ne yapacaklarını bilmiyorlardı. Buraya girmişlerdi; ama nasıl çıkacaklardı. İlk başta bu plan çok iyi gelmişti; ama şimdi itiraf edemeseler de korkuyorlardı.

Yasemin Selim'in korktuğu şeyi sorup sormamakta tereddüt etti. Ona korkusunu hatırlatmak istemiyordu; ama merak etmişti. Kaçtıkları şeyi bilmek hakkıydı öyle değil mi? Sahi Selim ne demişti? Benim korkum seni de yok edebilir gibi bir şey demişti. Merak duygusu iyice artarken "Korktuğun şey ne?" diye sordu.

"Ne değil kim." dedi Selim. Yasemin'in çatılan kaşlarından anlamadığını anlamıştı. Kaşlarını çattığı zaman Yasemin'in sağ kaşının üzerinde oku andıran bir çizgi olduğunu fark etti. Ne garip diye düşündü. Gözlerini o çizgiden ayırıp Yasemin'in koyu yeşil gözlerine baktı.

"Katilin beni de öldürmesinden korkuyordum ve şimdi o peşimde." dedi bir nefeste. Nedense Yasemin buna şaşırmadı. Bu korkunun kendisinin ilk korkusu olmasını beklerdi; ama olmamıştı. Beklediği başka şeyler de olmamıştı. Hani korku salan birkaç kişiyle karşılaştığında hangisine odaklanacağını bilemiyordu? Neden böyle olmuştu? Düşünmeye başladı. Belki de korku salanlar zaman içinde evrim geçirmişti ve bu teori artık geçersizdi. Ya da kızdan sonra korku salana girdikleri için böyle olmuştu. Düşünmekten delirecek gibiydi. Artık yorgun hissetmiyordu. Gitmeleri lazımdı. Hava kararmadan kızı, Kerem'i ve Cihan'ı bulmalıydılar.

"Gidelim mi?" diye sordu Selim'e. Selim kafasını salladı; ama emin değildi. Katille karşılaşırlarsa ne olacaktı? Üstelik silahları da yoktu.

"Katilin elinde iki pala vardı. Bizim de silaha ihtiyacımız var." dedi.

"Silahı nereden bulacağız?" diye sordu Yasemin. Evlere girip kendilerini savunacak bir şeyler bulmaları imkansızdı; çünkü şu ana kadar gördükleri tüm evlerin kapıları kapalıydı.

Selim oturduğu yerden kalkıp "Müstakil evlerin birinin camından girelim diyorum." dedi. Yasemin bu plandan pek umutlu olmasa da kabul etti. Çaresizken yapabilecekleri başka bir şey yoktu.

Sokağa adımlarını atmadan önce etrafı hızlıca taradılar. Katil görünürde yoktu. Dikkatli olurlarsa onunla hiç karşılaşmadan diğerlerini bulabilirlerdi.

***

Afra ve Cerem sırt sırta oturmuş korku salanı izliyorlarken Kerem'in annesi ve babası gelmişti. O sırada fazla fark edilmese de korku salan titreşmişti. Cerem bu olayı çevredekilere göstermeye çalışmıştı; ama başarılı olamamıştı. Bir kısım kızın annesine destek olmaya çalışırken bir kısım da kendi halinde konuşuyordu. Gürültü yapmakta üstlerine yoktu.

Ali ve Vildan Kerem'in bunu yaptığına inanamıyorlardı. Bu ölüme atlamak gibi bir şeydi. Vildan "Ya başaramazlarsa?" dedi ağlamaklı sesiyle. Oğlunu kaybetmek istemiyordu. O onun hala minik yavrusuydu.

"Bir yolunu bulurlar." dedi Ali. Vildan'a göre daha soğukkanlıydı. Oğlunun zekasından şüphe duymuyordu. Elbette başarırdı. O Ali'nin aslan parçasıydı.

Ayberk çenesini kaşırken Vildan'ı teselli etmek için "Kerem her zaman bir yol bulur." dedi. Bu söylediğine kendisi de inanmak istiyordu. Daha yeni tanışmış sayılsalarda Kerem ve Yasemin'i kaybetmek istemiyordu. Tabii dört yıldır tanıdığı Selim'i de...

Barlas etraftaki tüm o gürültüyü bastırmak için "Bakın!" diye bağırıp havada asılı duran Yasemin ve Selim'i işaret etti. Göstermek istediği şey aslında o ikisinin elleriydi; çünkü onlar yeniden kenetlenmişti. Bu inanılmaz bir şeydi. Bilinçleri kapalıyken nasıl el ele tutuşabilirlerdi ki?

Çoğu yaşlı adamlar olmak üzere bazıları bunun önemsiz bir şey olduğunu savundu. Ali, Vildan ve Hazan gülmeye başladılar. Bu sıradan bir gülme değildi. Sevinçlerinin dışa vurumuydu. Selim ve Yasemin el eleydiler.

Ahmet üçünü işaret ederek "Siz neden gülüyorsunuz?" diye sordu. O ortada gülünecek bir şey göremiyordu. O da bunun önemsiz olduğunu savunurken onların yaşadığı sevincin sebebini anlamıyordu.

"Birbirlerini bulmuş olmalılar." dedi Hazan umutla onları göstererek. Şimdi onların kurtulmaları için ufakta olsa bir umut vardı. Umut onların tutunacak tek sağlam dallarıydı.

***

Lisenin üç sokak aşağısındaki sokağa geldiler. Burada aradıkları müstakil evler vardı. Gariptir ki yol boyunca arkalarına baksalar da katili görememişlerdi. Acaba o da mı ölen Selim gibi yok olmuştu?

Evleri bulmuşlardı; ama Yasemin hala bu evlerden birine nasıl gireceklerini merak ediyordu. Selim camdan gireceklerini söylemişti; ama bütün evlerin pencereleri kapalıydı.

İkisinin de gözlerine çarpan bir ev sokağın ortasında durmalarına neden oldu. Diğer müstakil evlerin yanında oldukça gösterişli duran bu evi daha önce ikisi de görmemişlerdi. Ev açık pembe renkliydi ve koyu pembe cumbaları ona adeta masaldan fırlamış havası katıyordu.

Yasemin Selim'in kolundan tutup ona iyice sokuldu. Ürkmüştü; çünkü masalımsı evin beyaz çift kanatlı kapısı açıktı. Gözleriyle kapıyı işaret ettiğinde Selim'in de aynı yere odaklandığını fark etti. Şimdi ne yapmaları gerekirdi? Yasemin'in bir tarafı eve girmek için can atarken diğer tarafı ölümüne korkuyordu. Zihninde olacakları tarttı. Eğer bu eve girmezlerse diğer evlerden birine girmeleri gerekecekti. Diğer evlerin kapı ve pencereleri kapalı olduğu için muhtemelen camı kırmaları gerekecekti. Camın kırılması çok gürültülü olacağı için katili buraya çekebilirdi. Tek çareleri o evdi.

Yasemin yutkunup "Oraya girmeliyiz." dediğinde Selim müthiş bir korku hissetti. Oysa korkmaması lazımdı. Korku salan ondan beslenirken bu yaptığı çok aptalcaydı. İçinden şu an içinde bulundukları duruma bir küfür savurdu. Dönüp son kez sokağı kontrol etti ve "Gidelim." dedi. Yasemin Selim'in kolunu tutan elini gevşetip kafasını salladı.

Çift kanatlı kapıdan içeri adımlarını attıkları anda garip bir hava akımı etraflarını sardı. Salon direk evin girişindeydi. Evin dışı gibi içide pembe boyalıydı. Beyaz koltukların hemen arkasında açık renk ahşap bir yemek masası vardı. Yemek masasının yanındaki duvarda birçok çerçeve vardı. Çerçevedeki fotoğraflar Yasemin'in dikkatini çekmişti. Selim'in elini bırakıp hızlıca yemek masasının yanına geldi. Duvardaki çerçevelerden birini eline alıp inceledi. Gümüş plastik çerçevenin kenarlarında oyma çiçek desenleri vardı. Yasemin'in gözleri fotoğrafa kaydı. Bir kadın ve kızı salıncaktayken gülümsüyorlardı. Kadını tanıyordu ve tabii kızı da. Korku salanın esir aldığı küçük kızdı o.

"Bak." diyerek fotoğrafı yanına gelen Selim'e gösterdi.

"Burası onun evi olmalı." dedi Selim. Yasemin kafasını sallarken emin değildi. Neden bu evi daha önce görmemişlerdi ki?

"Odalara bakalım. Belki kız buradadır." dedi Yasemin fısıltıyı andıran bir sesle. Selim de gergince nefes verirken aynı fikirdeydi. Koridordan geçip soldaki ilk kapıya girdiler. Burası mutfaktı. Yerde gri parkeler, tezgah ve mutfak dolapları arasında beyaz mozaikler vardı.

Yasemin çekmecelerden birini açıp içini karıştırdı. Aradığı şeyi bulmanın memnuniyetiyle gülümsedi ve Selim'e döndü. İki elinde de bıçak vardı.

"Umarım bunlar işimizi görür." derken bıçaklardan birini Selim'e uzattı. Selim bıçağı aldıktan sonra mutfaktan çıkıp alt kattaki diğer iki kapıya da baktılar. Bir kapının arkasında banyo diğerinde tuvalet vardı. Üst kata çıkmaları gerekirdi.

Koridordan geçip giriş kapısının karşısındaki uzun merdivenlere yöneldiler. Yasemin sol elini gümüş trabzanda gezdirerek merdivenleri çıktı.

Hemen sol taraftaki kapıyı yavaşça açıp içeri girdiler. Burası bir çalışma odasıydı. Tıpkı Yasemin'in babasının odası gibi koyu kahverengi mobilyalar hakimdi. Odanın sağında bir kitaplık vardı. Kitaplığın önünde siyah deri bir berjer vardı. Salon ve evin dışından sonra burası çok değişik gelmişti.

Yasemin kitaplıktan bir kitap çekip kapağını incelerken Selim "Diğer odalara bakalım. Burada bir şey yok." dedi. Yasemin elindeki kitabın sayfalarını şöyle bir karıştırırken bir kelime dikkatini çekmişti.

"Bilinçaltı." diye fısıldarken o kelimenin neden dikkatini çektiğini anlamamıştı. Kafasını iki yana sallayıp kitabı yerine koyduktan sonra odadan çıkıp kapısını kapattılar.

Bu odanın hemen karşısındaki odaya girdiler bu sefer de. Burası kızın yatak odası olmalıydı.

"Neden her yer bu kadar pembe ki?" diye sordu Selim. Yasemin ona hayret eder gibi baktı.

"Küçük bir kızın odası böyle olur. Ayrıca o kadar gariplik dışında dikkatini bu mu çekti yani?"

Selim sesli bir şekilde gülünce Yasemin de güldü. O an tekrar Selim'in hala yaşadığı için şükretti. Onun gülen gözlerine bir daha bakamayacak olmanın korkusunu ömür boyu unutmayacaktı.

Duydukları bir tıkırtı ikisinin de gülen suratını dondurmuştu. Selim Yasemin'e sessiz olması için işaret verip odanın kapısına ilerledi. Birkaç saniye gelen sesleri dinledi. Biri yavaşça merdivenleri çıkıyordu sanki. Nefesi hızlanmışken kapıyı yavaşça kapatıp "Buraya geliyor." dedi.

Yasemin elindeki bıçağın sapını öyle bir sıkmıştı ki parmak parmak boğumları beyazlamıştı. Selim'in de hali farksızdı.

Yasemin kulaklarının uğuldadığını hissetti. Korkuyordu. Köşeye sıkışmış gibi hissediyordu. Burada öleceklerdi. Bundan artık emindi.

Selim soğukkanlı olmaya çalışırken "Dolaba girelim." diye fısıldadı. Yasemin donup kalmıştı. Öylece ayakta dikiliyordu. Selim'i duyuyordu; ama tepki veremiyordu. Suratındaki kan çekilmişti.

Selim "Yasemin hadi." deyip onu açtığı dolabın içine itti. Yasemin titrerken dolaba girdi. Selim de onun yanındaki yerini alıp kapıyı kapattı.

Durdukları yer ayakta durabilecekleri dar bir yerdi. Karşılıklı olarak ayakta dikiliyorlardı. Bu kısımda kıyafet olmaması onlar için bir avantajdı.

Nefesleri birbirine karışıyordu. Birbirlerinin kalp atışlarını duyabiliyorlardı. Yasemin sonlarının geldiğini düşünüyordu. Kafasını kaldırıp Selim'in suratını inceledi. Selim de ona bakıyordu. Yüzünde tek bir mimik bile kıpırdamazken Yasemin onun ne düşündüğünü merak ediyordu.

Odanın kapısının açıldığını duyduklarında Yasemin nefesini tuttu. Gözleri dolmuş, gözyaşları her an akmak için bekliyorlardı. Sonumuz geldi.

Selim elindeki bıçağı iyice kavrayıp kapağın önünde durdu. Böylece Yasemin'e siper olmuştu. Yasemin böyle bir şeyi kabul etmek istemedi; ama Selim onu alnından öpünce itiraz edemedi. Yine de savaşacaktı. Bir kahraman gibi ölecekti.

Odayı metalin birbirine sürtme sesi doldurduğunda Yasemin evin kapısını kapatmadıkları için kendini suçladı. Her şeyi Selim yapmak zorunda değildi. Sessizce ağlarken nefes almakta zorlanıyordu. Bağırmak istedi. Yapamadı. Artık her şey bitmişti.

Metal sesinin yanında robotik bir kahkaha duyuldu. Adım sesleri yaklaşıyordu. Yasemin ve Selim katillerini bir dolabın içinde sıkışmış şekilde bekliyorlardı.
Hayatları film şeridi gibi gözlerinin önünden geçerken ikisi de korkularının onları erittiğini hissediyorlardı.

***

Umutla bekliyorlardı. Hazan inanıyordu. Yasemin, Selim, Kerem ve Cihan sağ salim geleceklerdi. Hatta Selim yine Cihan'la kavga edecekti.

Tüm sokak sessizce onları izlerken bir ses sokağı doldurdu. Tiz bir kız sesiydi bu. Hazan sesin sahibinin Rima olduğunu görünce koşup ona sarıldı. Ona attığı mesajların işe yaradığını görünce sevinmişti.

"Hazan Teyze nasıl izin verirsin buna?" dedi Rima gözyaşları arasından. Hazan cevap veremedi. Olmuştu bir kere işte.

Afra Rima'nın suratına bakmadan "İzin vermese bile giderdi." deyince Rima'nın tepesi atmıştı. Buna söz veren kimdi?

Rima "Sana soran olmadı!" deyip kızın üzerine atlayacakken Barlas onu tuttu. Rima tabii dercesine güldü. Tüm o konuşmalardan sonra Barlas hala Afra'yı koruyordu.

Rima "Bırak beni!" diye Barlas'ın kollarında çırpınırken Ayberk'in sesi durmasına neden oldu.

"Rima yeter!" Ayberk'in sesi üzgün gibiydi. "Şuna bakın."

Rima durduğunda Barlas onu bıraktı. Hepsi Ayberk'in işaret ettiği Yasemin baktı. Yere mıhlanmış gibi beklerlerken Rima neler olduğunu anlamamıştı.

"Neler oluyor?" dedi sakince.

Barlas onun hemen arkasındayken yavaşça eğilmeye başlayan Selim ve Yasemin'i işaret etti. Sonra da küçük kızı... Rima'nın kulağına eğilip çaresizce bir şey fısıldadığında Rima'nın gözleri kocaman açıldı. Bu olamazdı. Barlas'ın söylediği şey beyninde yankı yaparken gözyaşları gözlerinde dondu.

"Ölüyorlar."

***

Bölüm hakkındaki yorumları alalım. Oyları unutmayın. :D

Bu arada şu an ki kapağı çok seviyorum; ama sanırım ondan sıkıldım. Değişikliğe ihtiyacım var gibi. Siz ne düşünüyorsunuz? Bana bu konuda yardımcı olur musunuz?

Continue Reading

You'll Also Like

130K 10.5K 53
Amacımız daha güçlü bir insan ırkı oluşturmaktı. İlk başta yaptığımız şeyin insanlık için enerji içecekleri kadar masum bir başarı olduğunu düşünsem...
1K 168 11
Soğuk iyice kendini göstermeye başlamış, gecenin karanlığı soğuk ve sisli havaya eşlik ederken bir ses yankılanmıştı. Hızla elindeki feneri çevirdi...
891 45 4
"Bana yine yalan söyle." diye fısıldadı kız. "Seni seviyorum." dedi adam.
131K 11.4K 19
Yeniden başlamıyoruz, çünkü hiç bitmemişti. Her kara büyünün bir bedeli vardır. Alisa gözlerini yeni bir güne açtığında gerçek ailesi yanındadır ve M...