TEPELERİN KIZI

By odnoliub

204K 16.9K 7.5K

Karanlık yükseliyor. Drunemeton bir mıknatıs gibi kötüleri kendine çekiyor. Sayısız intihar ve sayısız kurban... More

İTHAF
Bölüm 1: "KURBAN"
BÖLÜM 2: "FERYAT"
BÖLÜM 3: "SIRLAR"
BÖLÜM 4: "TAKVİM"
BÖLÜM 5: "İNAN"
BÖLÜM 6: "İYİLEŞME"
BÖLÜM 7: "KÖPRÜ"
BÖLÜM 8: "EKİP"
BÖLÜM 9: "İNTİHAR"
BÖLÜM 10: "RÜYA"
BÖLÜM 11: "ORMAN I"
BÖLÜM 12: "ORMAN II"
BÖLÜM 14: "PLAN"
HAKKIMDA YİRMİ ŞEY
BÖLÜM 15: "KURTARMA"
BÖLÜM 16: "PASTANE"
BÖLÜM 17: "ORMAN III"
BÖLÜM 18: "AİLE"
BÖLÜM 19: "OKUL"
BÖLÜM 20: "EĞİTİM"
BÖLÜM 21: "KAMP I"
BÖLÜM 22: "KAMP II"
BÖLÜM 23: "GERGİNLİK"
BÖLÜM 24: "KORKU I"
BÖLÜM 25: "KORKU II"
BÖLÜM 26: "ÇIĞLIK"
BÖLÜM 27: "ÖLÜM"
BÖLÜM 28: "VİCDAN"
BÖLÜM 29: "İFADE"
BÖLÜM 30: "CEREM"
BÖLÜM 31: "ORMAN IV"
BÖLÜM 32: "ARAYIŞ"
BÖLÜM 33: "KATİL"
BÖLÜM 34: "KRETA"
BÖLÜM 35: "HASRET I"
BÖLÜM 36: "HASRET II"
BÖLÜM 37: "SON"
TEŞEKKÜRLER
2.KİTAP YAYINDA

BÖLÜM 13: "MEZAR"

4.1K 358 179
By odnoliub

Bu bölümü medyadaki şarkıyı dinleyerek yazdığım için sizinde dinlemenizi istedim.

Medya: Zakkum-Gökyüzünde

***

Yağmur tozlu yolu temizlemeye yemin etmiş gibi usulca yağarken gök bir kez daha tüm heybetiyle gürledi. Yasemin Kerem'in gözlerinin içine bakıp bir şeyler söylemesini bekledi. Kerem gözlerini kaçırıp elini saçlarına daldırdı. İçinden bir kez daha yemin etti. Saçlarını kestirecekti.

"Bir şey söylemeyecek misin Kerem?" diye sordu Selim anlayışlı bakışlarla. Kerem ne diyeceğini bilmiyordu. Tek bildiği eve gitmesi olduğuydu.

Kerem "Yasemin. Eve git." dediğinde Yasemin çileden çıkmış gibi saçlarını çekti. Ayberk arkalarından hala onlara sesleniyordu. Rima gitmek ve gitmemek arasında sıkışıp kalmıştı.

"Ağaçlardan uzak durun! Kızları eve bırakacağım!"

Ayberk Rima adına böyle bir karar alınca kız sesini çıkarmadı. Afra ile gideceği bu yol sıkıntılı geçecekti.

Selim eliyle onlara gitmesi için işaret verdiğinde Yasemin deli gibi bağırıyordu.

"Ne demek eve git Kerem? Gidemem eve falan! Ben Melisa'ya gideceğim!"

Kerem Yasemin'i hiç dinlemeyerek Selim'e döndü ve "Selim onu eve götür." dedi. Selim Yasemin'i kolundan tutup gelmesi için çektiğinde Yasemin kolunu ondan kurtardı ve yürümeye başladı. Selim de ona eşlik etmek için usulca kızın ardından yürümeye başladı.

Kerem onların biraz uzaklaşmalarını bekledikten sonra koşmaya başladı. Yerdeki küçük gölcüklerin üzerine attığı her adımda sıçrayan çamurlar pantolonunu kirletiyordu; ancak o buna aldırmıyordu. Acelesi vardı. Önce eve gidecek, sonra da mezara gidecekti.

***

Kerem kapıyı sertçe kapatıp elindeki çantayı kenara fırlattı ve banyoya koştu. Salondan babasının sesini işitti; ancak aldırmadı. Yapması gereken bir işi vardı. Üstelik adamın ne söylediğini de anlamamıştı.

Banyoya girip kapıyı kilitlediğinde annesi koridordan ona bağırmaya başladı.

"Kerem! Aç kapıyı hadi oğlum!"

O aldırmadan banyo dolabının alt çekmecesinde duran makası aldı. Aynadaki aksinden neredeyse omuzlarında olan siyah saçlarına son kez baktı. Gözlerinin üstüne düşen yağmurdan dolayı ıslanmış saçlarından bir tutam ayırıp dikkatlice kesti. Sonra bir tutam daha... Bir tutam daha...

Makası saçlarına her daldırdığında babasının ona söylediklerini düşündü.

"Kestir artık o saçlarını!"

"Ne zamana dek bunlar böyle uzun kalacak?"

"Yakında dökülmeye başlarsa hiç şaşırma!"

"Bu halini seviyor musun yani?"

"Ben değil baba Melisa seviyor." diye fısıldadığında ensesine dökülen saçlarını kesiyordu.

Saçları istediği kısalığa geldiğinde üst çekmeceden traş makinasını alıp fişini aynanın sol üst köşesindeki prize soktu. Makinayı çalıştırdığında annesinin sesini bir kez daha işitti.

"Kerem, aç kapıyı oğlum!"

Annesi, oğlunun yaşadığı acıdan dolayı kendisine kötü bir şey yapmasından korkuyordu. Ona destek olmak istiyordu; ama Kerem buna izin vermiyordu. Yalnız kalmak ona destek oluyordu. Başkaları onu boğmaktan başka bir işe yaramıyordu.

Kerem dışarıda çoğu zaman hislerini saklardı. Oysa eve gelince suratındaki hissizlik maskesi düşüverirdi. Yasemin de öyleydi, duygularını saklamayı ikiside çok iyi başarırdı.

Lavaboya dökülen saçlarını inceleyip aynadaki görüntüsüne baktı. Bu yüz kendisinin değil gibiydi. Birkaç günde göz altları çökmüş, elmacık kemikleri daha bir belirginleşmişti. Melisa gittiğinde hiçbir şey eski hali gibi kalmamıştı.

Çöp kovasındaki poşeti alıp lavabodaki saçlarını tıpkı hayallerini attığı gibi çöpe attı. Banyoyu temizledi sonra hızlıca. Kapıyı açmak için anahtarı çevirken derin bir nefes alıp kapıyı açtı. Annesi elleriyle ağzını kapatırken babası aval aval oğluna bakıyordu. Kadının kahverengi gözleri sulanmıştı bile.

"Saçların?" dedi babası. Söyleyecek kelime bulamamış olsa gerekti.

"Hep onları kesmemi istemiyor muydun baba?" dedi Kerem soğuk bir ses tonuyla.

"Evet de oğlum..." dedi adam. Sözünü Kerem "Gittiler işte baba." diyerek kesti. Başka bir şey söylemeden anne ve babasını geçip koridordaki askıdan lacivert kapşonlusunu aldı.

"Nereye?" diye sordu annesi.

Kerem nefesini sesli bir şekilde verip ailesine döndü. Onların kendisini tuttuğu bu soru yağmurundan ancak açıklama yaparak kurtulabilirdi.

"Melisa için temsili mezar yaptırmışlar. Gitmem lazım."

Ailesinden gelecek tek bir tepkiyi bile önemsemeden kapşonunu kafasına geçirip evden çıkacakken babası onu durdurup koridordaki dolabın alt çekmecesinden çıkarttığı çantayı ona verdi.

"Bıçak seni her zaman koruyamayabilir; ama bu korur."

Kerem'in babası tabanca satıyordu; ama Kerem'e verdiği çantanın içinde tabanca olmadığı kesindi. Kerem ne olduğunu önemsemeyip evden çıktı.

***

Mezarlıkta görevli olan ellili yaşlarının sonlarında olan sıska adama teşekkür edip Melisa'nın mezarına doğru yürüdü. Az ileride sağdaki mezar ona aitti.

Mermerin üstündeki ıslaklığa aldırmadan oturdu. Elini mezar taşının üzerinde gezdirirken bir kabartı dikkatini çekti. Mezar taşına eğilip iyice baktığında oraya kırık bir gülün işlendiğini gördü. Bunun anlamını merak etti; ama sonra boş verdi.

Bir avuç toprağı alıp kokusunu içine çektiğinde gözlerinde yaşlar birikmişti. Ağlamamak için kendini sıkmadı bile. Oluruna bıraktı her şeyi o dakikalarda.

"Şu an bu toprağın altında değilsin biliyorum; ama umarım beni duyuyorsundur. Duyman lazım. " diye fısıldadı.

"Üzgünüm Melisa... Bedenini bulmak istiyorum; ama bulduğumuzda geç olacak eminim. Çoktan... Çoktan çürümeye..."

Sözlerini bitiremeden bir hıçkırık yükseldi boğazını delerek. Zaten buraya gelene kadar yağmur ıslattı gözyaşlarımı silsem kimse fark etmez diyerek hırkasının kollarına sildi hüzün damlarını.

"Biliyor musun? Ben seni unutmak istemiyorum. Bir camın buğusuna yazılmış bir isim gibi kalbimden silinmeni istemiyorum. Orada kal istiyorum."

"Eski Mısır'da insanlar kedileri ölünce kaşlarını kazırlar ve kaşları uzayana kadar yas tutarlar, demiştim sana. Hatırlıyor musun? Ben hatırlıyorum. Seninle yaşadığım her anı hatırlıyorum. Bir gün o kareler zihnimden silinirse ne yaparım bilmiyorum."

Yanağındaki yaşlara aldırmadan gülümsemeye çalıştı ve kapşonunu açıp kafasını işaret etti.

"Bak ben de saçlarımı kazıdım. Eğer uzamaya başlarsa yeniden kazıyacağım. Ve yeniden... Yeniden... Seni asla unutmayacağım Bi' Tanem."

Yutkunup başını göğe kaldırdığında yağmurun suratını temizlemesine izin verdi. Burada olmak ona iyi gelmemişti. Geri dönmeliydi.

"Hani bir şarkı vardı. 'Hangi rüzgar aldı seni? Bak hala üşütüyor beni.' diyordu. İşte tam öyle. Üşüyorum Melisa. Sensiz üşüyorum. Bedenim değil ruhum üşüyor."

Ayağa kalkıp son kez mezara bakıp
"Keşke son bir defa görseydim de seni, gece karası saçlarında kaybolsaydı ruhum. Kahve gözlerinde tatsaydım yaşamak nedir sorusunun cevabını. Yarım kalmasaydı masalımız." diye fısıldadı ve kapşonunu kafasına geri geçirdi. Bakışlarını yerden hiç ayırmadan mezarlıktan çıkıp eve doğru ağır adımlarla yürüdü.

O gittikten yaklaşık beş dakika sonra Yasemin geldi. Selim'i tek başına gidebileceğine ikna etmesi zor olmuştu; ama başarmıştı.

Mezarlığa gelirken Melisa'nın mezarına dikmek için okulun karşısındaki çiçekçiye uğrayıp henüz açmamış bir gül almıştı.

Anne ve babasının mezarının hemen yanında almışlardı mezarı. Onlara uğramadan Melisa'nın mezarı başına oturmak nankörmüş gibi hissetmesine neden olmuştu.

Çantasını kenara koyup ıslanmış mezar taşını öperken mezar taşının üstüne kazınmış kırık gül resmi dikkatini çekti. Onuncu sınıftayken tarih öğretmenleri Osmanlı'ya dayanan bu geleneği onlara anlatmıştı. Eğer mezar taşında kırık bir gül resmi varsa o mezar genç yaşında ölmüş bir kıza ait demekti.

İşaret parmağını gülün üzerinde gezdirirken boş mezarla konuşmaya başladı.

"Senin ölümünü hissettim; ama hala kayıp olmanı diliyorum. Eğer kayıpsan bir gün gelirsin biliyorum. Lütfen kaybolmuş ol."

"Her telefonda sesini arıyorum. Kapı her çaldığında ruhumun yaprak dökmüş ağaçları yeşermeye başlıyor. Sen geleceksin zannediyorum; ama gelmiyorsun. Sonra o ağaçlara soğuk vuruyor. Meyve vermiyor. Umut vermiyor. Sonra her şey başa dönüyor. Tıpkı kendini yiyen bir yılan gibi başa dönüyor."

Uzun bir müddet konuşması yerini iç çekişlere bıraktı.

"Keşke diyorum veda edebilseydim. Belki de ben senin yanına gelirim. Ne dersin?"

Katilin onlarında peşinde olduğunu hissediyordu. Katil bir ölüm perisinin ve onun özel güçlere sahip arkadaşlarının güçlerini neden çalmak istemesindi ki? Bu daha da güçlenmesini sağlayacaktı sonuçta.

Yasemin kafasını kaldırıp mezarlığı çevreleyen ağaçlara baktığında Melisa'nın hayalini gördü. Ona el sallamak istedi; fakat bunun delice olduğuna kanaat getirdi.

Elleriyle toprağı eşelemeye başladığında etrafını saran toprak kokusunu içine çekti. "Tüm sevdiklerimi alıyorsun. Sıra kimde?" diye haykırırken bir avuç toprak alıp gelişi güzel şekilde fırlattı. Sonra kendini toparladı ve dikkatlice aldığı gülü oraya dikti.

"Bu gül..."

Burnunu çekip sesini temizledi.

"Eğer bu gül açarsa geri geleceksin." dedi ve içinden her gece yaptığı gibi Allah'a hislerinde yanılmış olmak için dua etti.

Son bir kez mezara bakıp gitmek için hareketlendiğinde omzunda bir el hissetti. Muhtemelen Selim beni takip etti diye düşündü; ancak gerçeği elin sahibine döndüğünde anladı.

Üzerinde eski moda kıyafetler olan, yüzünün yarısını çiçek desenli bir yelpazeyle kapatan, asık suratlı, esmer bir kadın vardı. Yasemin bu kadını nereden tanıdığını düşündü. Saniyeler sonra cevabı aklına geldi. Bu kadını okuduğu kitaplardan tanıyordu. Pamuk Prenses'in çirkin üvey annesine benzetmişti suratı buruş buruş olan kadını.

"Bir şey mi diyeceksiniz teyze?" diye nazikçe bir soru yöneltti kadına. Kadının kan çanağı gibi görülen gözlerini yeni fark etmişti. İçinde bir ürperti hissetti.

"Ben güzel miyim?" dedi. Kadının oldukça kalın çıkan sesi Yasemin'in iyice korkmasına neden oldu. Kadına çaktırmadan çantasına uzanmaya çalışırken "Tabi güzelsiniz!" dedi korktuğunu belli etmemeye çalışarak.

O an kadının kaşları çatıldı ve yüzünü örten yelpazeyi açıp "Böyle de mi?" diye sorduğunda Yasemin'in bakışları kadının suratında takılı kaldı. Kadının ağzı kulaklarına kadar yarıktı. Bu manzara karşısında çığlık atmaya çalıştı; ancak korku sesini yok etmişti.

Kadın beline sardığı hançeri çıkartıp Yasemin'e hamle yaptığında Yasemin ıslak mermerin üzerinde kayarak toprakla buluştu. Çantasını alıp ayağa kalkarak koşmaya başladı. Nihayet çığlık attığında yoldan geçen bir motosikletli onu duydu. O sırada Yasemin üvez ağacı külünü eline almıştı ve bir plan yapmıştı. Yola çıkıp motosiklete doğru koştu. Motosikleti kullanan kişi bir terslik olduğunu hissetmişti.

Yasemin koşarken kadının nefes alıp verdiğini duyuyordu. Hala peşindeydi.

Motosikletli kaskını çıkartıp "Acele et!" diye bağırdığında Yasemin onun Cerem'in ikizi Barlas olduğunu tahmin etmişti. Son bir hamle yapıp motosikletin yanına vardı ve üvez ağacı külleriyle motosikletin etrafını çevirdi.

"Hadi atla!" diye bağırdı Barlas. Yasemin eliyle sus işareti yaptığında Barlas "Sen o kızsın." diye fısıldadı. Yasemin cevap vermeyip çamurlu ellerine aldırmadan Kerem'e mesaj attı. Birazdan gelip bizi kurtarır diye düşündü. Aynı zamanda içinden küller işe yarasın diye dua ediyordu.

Yarık ağızlı kadın motosiklete koşarak geldiğinde yerdeki külleri fark etmemişti. Son adımını attı ve görünmez bir duvara çarpmış gibi geriue doğru düştü. Tekrar hamle yaptı; ama yine duvarı geçemedi.

Barlas kadının suratını görünce dehşete düştü. Bu gerçek olamaz diye düşündü. Sonra Yasemin'e dönüp "Bu bir oyun değil, değil mi?" dedi. Yasemin kafasını salladı.

"Eğer şu külleri bir adım geçersen Yarık Ağız seni öldürür."

Kadına bu ismi vermişti. Ona göre ismi ona çok yakışmıştı.

"Ne yapacağız?" dedi Barlas merak ve endişeyle. Bu sırada Yarık Ağız duvarı aşmaya çalışıyordu.

"Kerem gelirse hem biz kurtuluruz hem de diğer insanlar. Kaçarsak onu geride bırakırız; ama o başkalarına zarar verir."

Neyse ki Kerem fazla uzaklaşmamıştı. Çantadayı açıp içindekini görmesiyle heyecanlanması bir oldu. Hep bunlardan bir tanesinin kendisinde olmasını istemişti.

Çantayı bir kenara atıp koştu. Motosikletle arasında üç metre kadar bir mesafe varken iki parmağını dudaklarına götürüp ıslık çaldı. Yarık Ağız'ın dikkatini çekince biraz bekledi. Sonra elindeki silahı Yarık Ağız'a doğrulttu.

Barlas "Arbalet ha?" diye fısıldarken ağzı açık bir şekilde birazdan olacak şeyleri merakla bekliyordu. O da hep arbaletlere ilgi duymuştu.

Kerem nişan alıp tetiğe bastığında ok kadının kalbine saplandı ve kadın yere yığıldı. Sonra bedeni toz zerrecikleri haline dönüştü.

Kerem koşup Yasemin'in yanına geldi.

"Eve gitmedin mi?" dedi sakince.

"Gidemedim." dedi Yasemin. Kerem ona anlayışla baktı ve kapşonunu açtı. Yasemin bir an afallasa da nasıl olduğu ile ilgili bir fikir beyan etmedi.

Barlas "Harika bir atıştı." dediğinde Kerem dikkatini çocuğa verdi. Tıpkı Cerem gibi siyah saçları ve mavi gözleri vardı. Onun ikizi olduğunu biliyordu.

Yasemin'e telefon geldiğinde Kerem ayağıyla kül çemberini bozdu. O sırada gözü Barlas'ın sağ kolundaki sol anahtarı dövmesindeydi. Ben de yaptırmalıyım, diye geçirdi içinden.

Yasemin endişeyle "Ne?" dediğinde tüm dikkat onda toplandı.

"Plakayı aldın mı?" diye sordu telefonun karşı ucundakine. Sonra onun cevap vermesini bekledi. Karşı tarafın söylediği şeyle Yasemin dudaklarını kemirmeye başladı. Konuşurken endişeli çıkan sesi hem Kerem'i hem de Barlas'ı kuşkulandırmıştı.

"Tamam canım. Bir plan yapmamız lazım evet; ancak akşam oldu buluşamayız. Jandarmaya haber verin. Yarın bir şeyler düşünürüz."

Yasemin telefon görüşmesini bitirdiğinde Kerem ona sorgulayıcı gözlerle bakıyordu. Ona açıklama gereği duydu.

"Biliyorsun, Rima ve Afra aynı sokakta oturuyor."

"Yine mi kavga etmişler?" dedi Kerem bıkkın bir ses tonuyla. Yasemin hayır anlamında kafasını sallayıp "Sokağa bir ambulans gelmiş. Başta birine bir şey oldu sanmış Rima. Sonra ambulanstan inen kişiler Afra'yı alıp götürmüşler."

Kerem dehşete düştüğünü hissetti. Afra'yı şimdi bir kobay faresi olarak kullanabilirlerdi. Acilen bir plan yapmaları gerekirdi.

"Bizim Afra mı?" diye sordu Barlas. Yasemin kafasını evet anlamında salladığında Barlas sıkıntıyla iç çekti.

Kerem arbaletin çantasını fırlattığı yerden almak için geri döndüğünde "Herkese haber ver. Plan yapacağız." diye bağırdı. Yasemin umutlu bir şekilde Barlas'a baktığında Barlas motoru işaret ederek "Atla hadi. Küçük bir motor olabilir; ama ikimizde sığarız. Seni eve bırakayım." dedi.

Yasemin motora binerken Barlas'ın omuzlarından tutup "Cerem de bizimle. Eğer kabul edersen..." dedi.

Barlas derin bir nefes alıp "Başta inanmamıştım; ama şu gördüklerimden sonra... Ben de sizinleyim." dedi. Yasemin tarifsiz bir mutluluk hissettiğinde Barlas motoru çalıştırıp sürmeye başladı. Kerem'in yanından geçerlerken Yasemin ona el salladı.

***

Yarık Ağız: Yarık Ağız ya da Kuchisake Onna karanlıkta kurbanlarının yanına gizlice gittikten sonra kurbanına güzel olup olmadığını sorar. Kurban güzelsin derse ağzını açıp "Böyle olsa bile mi?" der. Kurban çığlık atarsa Yarık Ağız elindeki hançerle kurbanının ağzını da kulaklarına kadar keser.

Arbalet:


Barlas'ın kolundaki dövme:

En sevdiğiniz karakteri sordum geçen bölüm. Sanırım herkes Ayberk'i seviyor. Neyse bir cevap beni çok eglendirdi. Sadece @Nnymphh isimli okuyucum katili sevdiğini söyledi. O olmazsa kitap olmazdı diye. O yüzden ben de onu günün okuyucusu seçtim. Sizinle paylaşmak istedim bunu. ☺☺☺

Continue Reading

You'll Also Like

130K 10.5K 53
Amacımız daha güçlü bir insan ırkı oluşturmaktı. İlk başta yaptığımız şeyin insanlık için enerji içecekleri kadar masum bir başarı olduğunu düşünsem...
MODEL-2 By reredrumm

Mystery / Thriller

10.5K 1.3K 20
Bazen bir bütünü görebilmek için onu parçalara ayırmak gerekir. Ve şimdi ben; elime aldığım her parça beni derinden kessede, bütüne yaklaştıkça gerç...
891 45 4
"Bana yine yalan söyle." diye fısıldadı kız. "Seni seviyorum." dedi adam.
605 305 3
KİTAP VE KİTABIN İÇERSİNDE GEÇEN KURUM VE KURULUŞLAR YARI GERÇEK YARISI DA GERÇEK HAYAT HİKAYESİNDEN UYARLANMIŞTIR.. KİTAPTAN ALINTI YAPMAYIN...! 17...