TEPELERİN KIZI

Av odnoliub

204K 16.9K 7.5K

Karanlık yükseliyor. Drunemeton bir mıknatıs gibi kötüleri kendine çekiyor. Sayısız intihar ve sayısız kurban... Mer

İTHAF
Bölüm 1: "KURBAN"
BÖLÜM 2: "FERYAT"
BÖLÜM 3: "SIRLAR"
BÖLÜM 4: "TAKVİM"
BÖLÜM 5: "İNAN"
BÖLÜM 6: "İYİLEŞME"
BÖLÜM 7: "KÖPRÜ"
BÖLÜM 8: "EKİP"
BÖLÜM 9: "İNTİHAR"
BÖLÜM 10: "RÜYA"
BÖLÜM 12: "ORMAN II"
BÖLÜM 13: "MEZAR"
BÖLÜM 14: "PLAN"
HAKKIMDA YİRMİ ŞEY
BÖLÜM 15: "KURTARMA"
BÖLÜM 16: "PASTANE"
BÖLÜM 17: "ORMAN III"
BÖLÜM 18: "AİLE"
BÖLÜM 19: "OKUL"
BÖLÜM 20: "EĞİTİM"
BÖLÜM 21: "KAMP I"
BÖLÜM 22: "KAMP II"
BÖLÜM 23: "GERGİNLİK"
BÖLÜM 24: "KORKU I"
BÖLÜM 25: "KORKU II"
BÖLÜM 26: "ÇIĞLIK"
BÖLÜM 27: "ÖLÜM"
BÖLÜM 28: "VİCDAN"
BÖLÜM 29: "İFADE"
BÖLÜM 30: "CEREM"
BÖLÜM 31: "ORMAN IV"
BÖLÜM 32: "ARAYIŞ"
BÖLÜM 33: "KATİL"
BÖLÜM 34: "KRETA"
BÖLÜM 35: "HASRET I"
BÖLÜM 36: "HASRET II"
BÖLÜM 37: "SON"
TEŞEKKÜRLER
2.KİTAP YAYINDA

BÖLÜM 11: "ORMAN I"

4.6K 399 153
Av odnoliub

Çay kaşığının bardağı keşfe çıkarken bıraktığı çınlama sesleri haricinde ses çıkmamıştı kahvaltı masasından. Konuşarak her şey halledilir derlerdi. Susmak, bazı şeyleri sisli perdelerin arkasında bırakmak en iyisiydi onlara göre; çünkü konuşmak bazen kalbin daha fazla acımasına neden olurdu.
Dile getirilmeyen hatıralar rüzgarda savrulan kül gibi kaybolurdu zamanla.

Yasemin de susuyordu; ama unutmak istemiyordu. Melisa onun ablasıydı nasıl unuturdu? Gün içinde aklından uçup gidiyordu belki; ama geceleri bir kabus gibi üzerine çöküyordu hasret duygusu. Bir de şu kahvaltı masalarında... Melisa'nın oturduğu sandalyenin sonsuza dek boş kalacak olması Yasemin'in yüreğini dağlıyordu.

Kahvaltıdan sonra Yasemin Rima'yı da alarak babasının çalışma odasına gitti. Teyzesi Hazan çoktan üvez ağacı küllerini küçük keselere koyup masanın üzerine bırakmıştı. Üstelik takvim de masanın üzerindeydi.

Yasemin takvimi alıp masanın yanındaki dolaba koyarken Rima'nın dikkatini Yasemin'in kolyesinin ve duvardaki tablonun arka planındaki sembolün aynı olması çekmişti.

"Baksana Yasemin. Bu sembol..."

Kız bir şeyleri hatırlamaya çalışır gibi tek gözünü kapatıp tavana baktı. Hatırlayamamak onu terlettiği için fındık kabuğu rengindeki saçlarını tepeden topladı. O sırada Yasemin takvimi dolaba koymuştu.

Geçen gün çekmeceden bulduğu defteri masanın üzerinde bırakıp gittiğini hatırladı. Acaba şimdi nerelerdeydi o defter? Masanın kenarındaki çekmeceyi açtığında defterin oraya koyulduğunu gördü. Defteri çıkartıp sayfalarını karıştırırken Rima onu merakla izliyordu; çünkü hala ona o sembolle ilgili bir şey söylememişti.

Kız nihayet sembolün aynısını defterde bulduğunda sevinçle gülümsedi. Artık Rima'ya o sembol hakkında bilgi verebilirdi.

"Bu kolyeyi babamın çekmecesinde bulmuştum. Ne anlam taşıdığını şimdi öğreneceğim."

Heyecan içinde önündeki sayfayı okumaya başladı.

"Üçlü sarmal diğer adıyla Triskelion bir Kelt sembolüdür. Farklı yerlerdeki kişiler için farklı anlamlar taşır. Beden-ruh-zihin, güç-zeka-sevgi, geçmiş-gelecek-şimdi bunlara örnektir. "

Rima alnını kaşırken sembolün Yasemin'in babası için ne ifade ettiğini merak edip sordu. Yasemin gözlerini sayfanın altına kaydırırken farklı bir üçlemeyle daha karşılaştı. Üstelik üçlemenin yanında kısa bir açıklama da vardı. Bunun babasının üçlemesi olduğunu anlayıp okumaya devam etti.

"Güçlü olmanın üç şartı vardır. Zeka, cesaret ve iyilik."

Bu cümleden iki kız da, bunlardan biri bile bir insanda olmasa o insanın güçsüz olacağını anlamışlardı; fakat ikisinin de aklını kurcalayan bir şey daha vardı. O tablonun arka planındaki Triskelion neyi ifade ediyordu?

Yasemin bir şey bulabilirim umuduyla defteri tekrar karıştırdı; ancak bu sefer bir şey bulamayınca uğraşmak istemedi. Acele etmeleri gerekiyordu; çünkü daha ormana gideceklerdi.

Kül dolu keseleri, defteri ve bir metre boyundaki çoban püskülü ağacından yapılmış iki sopayı alıp odadan ayrıldılar. Kapı girişindeki portmantodan siyah deri bir sırt çantası çıkaran Yasemin külleri ve defteri çantanın içine güzelce yerleştirip çantasını taktığında Rima'da iki sopayı elinde taşımaya karar verdi. Sonra da evden ayrıldılar.

***

Diğerlerini ormanın girişindeki patikada beklemeye başladılar. Biraz sonra Kerem'de onlara katılmıştı. Kerem elindeki çantayı yere bırakırken Rima'ya nasıl hissettiğini sordu. Rima iki kolunu öne uzatıp kolundaki çizikleri göstererek "Bunlar haricinde iyiyim." dedi. Azıcık dikkatli olmasa elindeki sopalar Kerem'in karnına çarpacaktı.

"Kolyen güzelmiş Yasemin." dedi Kerem Rima'nın kollarını incelemeyi bitirdikten sonra. Yasemin kolyesini tutup gülümsediğinde Kerem kolyenin anlamını bilip bilmediğini sordu.

"Tabi ki biliyorum. Bizim için zeka, cesaret ve iyiliği sembolize ediyor. Bu gücün sembolü."

Kolyeyle ilgili muhabbet bittiğinde Yasemin sırt çantasından kül dolu keseleri çıkarttı. Bir keseyi Kerem'e bir keseyi de Rima'ya uzatırken diğerlerinin onlara doğru geldiğini fark etti. Kerem keseyi cebine atarken Rima kesenin ucundaki ipi pantolonunun kemer kısmına bağladı.

"Selam!" diye bağırarak el salladı Cerem. Kızın üzerinde siyah bir büstiyer bluz ve deri pantolon; bileklerinde ordan hiç eksik etmediği zımbalı bileklikler vardı.

Yasemin ve Rima'da ona el sallarken Kerem gülümsemekle yetindi.

Afra'nın cildi ve sarı, kıvırcık saçları her zaman ki gibi parlarken otuz iki dişini birden gösterecek şekilde gülümsedi. Rima bu durum karşısında bakışlarını diğerlerine odaklamayı seçti; çünkü hala Afra'dan nefret ediyordu.

Yasemin'in gözlerin Selim'in gözlerinde tutuklu kaldı. Ne var ki Selim bunu fark etmedi. Kısa bir an morali bozulsa da çaktırmamaya çalıştı. Umarım Selim hislerimi okumaz diye düşündü.

Bakışlar en son Ayberk'e odaklandığında Ayberk bir elini kot pantolonunun cebine sokup diğer elini saçlarına daldırarak havalı bir şekilde yürümeye çalıştı. Ne yazık ki yerdeki orta boyutlardaki taş parçası buna izin vermedi. Ayberk yere kapaklanırken herkes gülmek ve endişe etmek arasında gidip geldi. Kimseden ses çıkmazken yerde boylu boyunca uzanan Ayberk sağ elini kaldırıp "Ben iyiyim. Merak etmeyin." diye bağırdı. Sonra hızlıca kalkıp üzerini silkeledi.

"Kendini film yıldızı mı sanıyorsun, canım?" dedi Cerem onun üzerini silkelemesine yardım ederken.

"Evet. Bence bende ideal bir film yıldızı olma suratı var. Bir bak şu surata!" deyip suratını işaret etti Ayberk. Herkes onların bu hallerine gülümserken yalnızca Rima gülümsemiyordu; çünkü Afra'nın gülümsemesi onu deli ediyordu.

"Her neyse! Cerem bunlar senin ve kabul ederse eğer ikizinin." diyerek gülümsemeleri bir bıçak gibi kesti Rima. Sesi o kadar sinirli çıkmıştı ki Cerem bir an ne yapacağını şaşırdı.

Cerem uzanıp Rima'nın elindeki sopaları aldı. Yasemin Rima'ya uyarıcı bir bakış attığında Rima bana ne dercesine omuz silkti.

Rima'nın hislerini okuyan Selim ortamı yumuşatmak adına üvez ağacı küllerini sordu. Yasemin hemen sırt çantasından keseleri çıkartıp Afra, Cerem, Ayberk ve Selim'e verdi.

"Şimdi arkadaşlar ormanı keşfedeceğiz. Onun öncesinde sorusu olan var mı?" dedi Kerem büyük bir ciddiyetle. Ayberk elini kaldırıp söz istediğinde Kerem buna gerek yoktu der gibi göz devirdi.

"Sana abi mi diyelim Kerem mi?" dedi Ayberk gözlerini kısarak. Kerem elini nerdeyse omuzlarına dökülen, siyah saçlarına daldırıp kafasını kaşırken saçlarını neden kestirmediğini düşündü. Uzun saçı Melisa severdi; o değil.

"İstediğini kullan Ayberk. Benim için önemli değil."

Ayberk'in surat ifadesinde rahatlamış bir hal vardı. Bu soru onun kafasını çok kurcalamışa benziyordu.

Afra "Ben de bir soru sormak istiyorum." dediğinde Kerem içinden gereksiz bir soru olmasın lütfen diye geçirdi ve Afra'ya konuşması için izin verdi.

"Önceden fazla hastalanmazdım. Hastalandığım zaman başkaları bir haftada iyileşiyorsa ben üç-dört günde iyileşirdim. Benim sorum; ne oldu da geçen gün kırılan kemiğim birden iyileşiverdi?"

Kerem derin bir nefes aldı. Bu sorunun cevabını verebilmek için kullanacağı cümle kalbini acıtacaktı.

"Şöyle açıklayayım. Hepinizde güçleriniz vardı; ancak açığa tam anlamıyla çıkmamıştı. Me... Melisa... Melisa ölünce biliyorsunuz Drunemeton güç kazandı. Onun güç kazanması doğaüstü güçleri açığa çıkarmış oldu. Bir ölüm perisinin içindeki güçten haberi yoksa eğer ancak doğaüstü bir şey olduğu zaman ölüm perisi olduğunu anlayabilir. Drunemeton'un güç kazandığı o an Yasemin feryat etmeye başlamıştı. Hatırlıyorsun değil mi Selim?"

Selim kafasını usulca sallayıp dudaklarını kemirirken Afra'da sorusunun cevabını almış olmanın sevinciyle gülümsedi; ancak Cerem'in de bir sorusu vardı.

Elindeki sopaları havaya kaldırıp "Ben bu sopaları nasıl kullanacağım?" diye sordu.

"Bir tehditle karşı karşıya kaldığında nasıl kullanacağını öğreneceksin, merak etme."

Herkes Kerem'in dediği şeyi anlamaya çalışırken askeri bir arabanın kendilerine yaklaştığını gördüler. Bir an Yasemin'in kalp atışları hızlandı. Askerler bir şey sorsalar ne cevap vereceklerdi?

Araba durduğunda içinden tıknaz, saçları kırçıllaşmış bir komutan ve zayıf, genç bir asker indi. Yasemin komutanı tanıyordu. O Melisa'nın kaybolması ile ilgili Yasemin'in ifadesini alan Ahmet Komutan'dı.

Komutan ağır adımlarla gençlere yaklaşırken emri altındaki asker arabanın yanında bekliyordu.

"Ne işiniz var burada çocuklar?" dedi komutan. Adamın sigaradan dolayı sesi hırıltılı çıkıyordu.

Herkes birinin çıkıp tüm grubu savunmasını bekledi; ancak kimse konuşmadı. Bunun üzerine komutan sorusunu yineledi.

"Ne işiniz var burada? Sen geçen gün kaybolan kızın kardeşi değil misin?"

Yasemin mahçup bir şekilde başını eğdiğinde içinden "O kaybolmadı." diye geçirdi.

"Burası tehlikeli olabilir. Bir yıldır bulunamayan bir katil var. Korkmuyor musunuz siz?"

Hiç kimsenin konuşmayacağına kanaat getiren komutan surat ifadesini sertleştirerek tekrar konuştu.

"Gençler kasaba halkı tedirgin biliyorsunuz. Biz katili bulana kadar mümkünse dışarı çıkmayın."

Adamın sözleri herkese saçma gelmişti; çünkü katili onun bulamayacağını herkes biliyordu.

"Aslında..." dedi Ayberk. Uzun bir konuşmaya hazırlanıyormuş gibi bir hali vardı. Konuşmayı kafasında toparladıktan sonra jest ve mimiklerini kullanarak konuşmaya başladı.

"Halk tedirgin. Halkı korkacak bir şeyin olmadığına inandırmalıyız. Farkında mısınız bilmiyorum; ama halkın size inancı bariz bir şekilde gün geçtikçe azalıyor. Halkın güvenini kazanmalısınız. Katili bulamasanız bile bundan sonra kimse ölmezse halkın inancını kazanırsınız."

Komutan büyülenmiş gibi Ayberk'i dinlerken herkes Ayberk'in mistik gücünü kullandığının farkına varmıştı.

Komutan "Haklısın. Ne yapmam gerekiyor?" dediğinde herkes şaşkın bakışlarını Ayberk'e çevirdi. Yasemin içinden onları zora sokacak bir şey söylememesi için dua ediyordu.

"İki hafta sonra okulla açılacak. Bilirsiniz her sene lise son sınıflara moral olsun diye sene başında şenlik düzenlenir. Bu şenlik bir hafta boyunca sürer. Piknik yapılır, kamp yapılır, oyunlar oynanır... Büyük ihtimalle aileler çocuklarını bu sene şenliğe göndermeyecektir. Eğer aileleri ikna edersek ve bu şenlikte kimsenin başına bir şey gelmezse halkın size olan güveni toparlanmaya başlar diye düşünüyorum."

Ayberk konuşmasını bitirdikten sonra diğerlerinin onu onaylamasını beklermiş gibi onlara baktı. Beklediği tepki arkadaşlarından değil arabanın yanında duran askerden gelmişti.

"Genç haklı komutanım."

Komutan çenesini düşünceli bir şekilde kaşırken herkes adamın ne diyeceğini merak ediyordu.

"Pekala. Bu saydığın şeyler nerede olacak? Yani piknik, kamp falan?"

Herkes Ayberk'in iki dudağının arasından çıkacak kelimeye odaklanmışken bu sefer Kerem içinden dua ediyordu.

Yasemin Selim'in olduğu tarafa ilerleyip Selim'e "Şimdi ne söyleyecek hissedebiliyor musun?" diye sordu. Ne yazık ki Ayberk özel gücünü kullandığı için Selim onun ne düşündüğünü sezemiyordu.

"Tabi ki ormanda." dedi Ayberk iki elini havaya kaldırırken.

Cerem Ayberk'e destek olmak için bir adım öne çıkıp buraya kamp için yer aramaya geldiklerini söyledi. Afra Cerem'e harika der gibi baş parmağını kaldırdı.

"Tamam. Fazla oyalanmayın. Akşam olmadan evlerinize dönün." dedi komutan ve geldiği gibi ağır adımlarla arabaya geri döndü.

Araba biraz uzaklaştığı sıra da Selim Ayberk'in omzuna yavaşça yumruk attı ve "Söyleyecek başka yalan mı bulamadın? Ya kampta birine zarar gelirse?" dedi. Ayberk gayet rahat bir tavırla kimseye zarar gelmeyeceğini söylese de Selim sakinleşmedi. Son çare Yasemin ve Rima Selim'i kendi yanlarına çekip sakinleştirmeye çalıştılar. Kerem de Selim'e hak veriyordu.

"Selim haklı. Siz lise üçe gidiyorsunuz. Ya sizi kampa ya da pikniğe almazlarsa?"

"Gereksiz yere geriliyorsunuz. Az önce komutanı nasıl ikna ettiğini gördünüz. Gerekirse okul müdürünü de ikna edebilir." dedi Afra yüksek bir sesle. Rima ona sen konuşmasan olmazdı zaten der gibi baktı; ama Afra ona aldırmadı.

Her kafadan bir ses çıkıyor, kimse kimseyi dinlemiyordu. Yasemin daha fazla dayanamadı ve "Yeter!" diye bağırdı. Birinin onları kendilerine getirmesi gerekiyordu.

"Afra'nın dediği gibi Ayberk müdürü ikna edebilir. Bunu sonra düşünürüz. Daha önemli bir işimiz var. Artık ormana girmeliyiz."

Yasemin'in bu söylediklerinde herkes hem fikirdi. Kerem eğilip geldiğinde yere bıraktığı çantayı aldı ve ormanın içine doğru yürümeye başladı. Yasemin çantanın içindeki şeyi merak ediyordu.

Kerem'in arkasında Selim, Ayberk, Cerem ve Afra vardı. En arkadan da Rima ve Yasemin geliyordu.

Yasemin yerde bir papatya bulduğunda eğilip onu aldı. Boş bir zaman bulduğunda papatya falı bakacaktı.

***

Medyada Yasemin'in kolyesi ve çalışma odasındaki tablo var.

Fortsätt läs

Du kommer också att gilla

6.8K 591 15
[ The WATTYS 2022 KAZANANI - "En Şaşırtıcı Olay" ödülü ve "Uyumsuzlar Kategorisi" ödülü ] Sultanahmet Camisi'nin hünkâr kasrındaki bahçesinde bulunan...
23.5M 1.4M 78
Doğum gününden sonra, kardeşiyle eğlenmek için konsere giden bir genç kız... Fırtına yüzünden iptal olan konserden eve dönmeye çalışırken, kendini bi...
145K 6.2K 14
"MARDİN'DE AŞK" Birbirlerine olan aşklarını ifade etmek için konuşmaya gerek yok . Belki de sessizlik, kalplerinin birbirine daha da yakınlaşmasına...
196K 12.9K 61
Kitap en baştan düzenleniyordur bu yüzden bölümlerde karışıklık olabilir. Bu yüzden düzenlenmeyen bölümlerin olunmaması önerilir !!! Dünya baştan koy...