Kayıp Dudaklar

By gokadan

779K 37.3K 12.5K

"Ben de papatyaydım. Kokumu merak eden bir adam için kırmıştım boynumu. Soldum. Çok yağmur yağdı. Hiç açm... More

Kayıp Dudaklar Hakkında
1. Bölüm: "Önyargı."
2. Bölüm: "Sarhoş."
3. Bölüm: "Kimse beni aslen tanımıyor."
4. Bölüm: "Tatlı Laden."
5. Bölüm: "Saklı kalan."
6. Bölüm: "Özlemek?"
7. Bölüm: "Sanal arkadaş."
8. Bölüm: "Sana ihtiyacım yok."
9. Bölüm: "Korumak."
10. Bölüm: "Korku."
11. Bölüm: "Tanıdık."
12. Bölüm: "Kardeş."
13. Bölüm: "Maskeli."
14. Bölüm: "Hissetmek."
15. Bölüm: "Sevgili."
16. Bölüm: "İlk öpücük."
17. Bölüm: "Boşlukta."
18. Bölüm: "Pişman Prens."
19. Bölüm: "Şaşırtıcı bir çift söz."
20. Bölüm: "İçindeki İyi."
21. Bölüm: "Yardım."
22. Bölüm: "Yalan."
23. Bölüm: "Taciz."
24. Bölüm: "Öldürmeyen Acı."
25. Bölüm: "Eray'dan"
26. Bölüm: "Lütfen..."
27. Bölüm: "Gerçekler."
28. Bölüm: "Platonik."
29. Bölüm: "Yalancı."
30. Bölüm: "Git."
31. Bölüm: "Yeniden."
32. Bölüm: "Takip."
33. Bölüm: "Ateş."
35. Bölüm: "Karşılama."
36. Bölüm: "Dilek."
37. Bölüm: "Karanlık."
38. Bölüm: "Özlem."
39. Bölüm: "Kırık."
40. Bölüm: "Gülümseme!"
41. Bölüm: "Arkadaş."
42. Bölüm: "Af."
43. Bölüm: "Teşekkür."
44. Bölüm: "Gül güzeli."
SON: "beni böyle bırakma."
EPİLOG: "masal."

34. Bölüm: "Gözyaşı."

14.4K 738 212
By gokadan

**

Dudaklarım yanıyordu. Yüzüne dokunan parmak uçlarım sızlıyordu. Onun kokusunu içime çeken burnum cenneti soluyordu. Kendimi cehennemde cenneti yaşıyormuş gibi hissediyordum. Benim cehennemim uzun süredir beni içine hapsetmişti. Şimdiyse cenneti sadece perdenin arkasından görüyordum.

Şiddetli bir farkındalık bütün bedenimi sarstığında ağlamak üzereydim.

Her şey geçerdi. Her şey unutulurdu. Kendimi bir felaketin içinde kaybetmemin bir manası yoktu.

Çünkü zaten hayatım yeterince felaketti.

Bir ümidin arkasından gözüm bağlı gidemezdim. Önümde uçurumlar vardı.

Alp'i hızla ittirdim.

Bana inanmıyordu. Beni hep yüzüstü bırakıyordu.

Kalbimi yok sayıyordu.

"Ne yapıyorsun?!" Diye bağırdım. Sesim titriyordu. Ama sinirliydim. Beni neden öpüyordu?

"Seni öpüyorum." Dedi. Ayakta durmakta zorlanır gibiydi. Biraz arkasında duran koltuğa kendini attığında gözleri kapanmıştı.

Ona bağırıp çağırmak ve güzel suratını yumruklamak istiyordum ama bu hali içimi sızlatmıştı.

"İyi misin?" Diye sordum sert çıkarmaya çalıştığım sesimle ama pek işe yaramamıştı.

"Çorbanı içersem daha iyi olabilirim." Dediğinde tebessüm ediyordu. Ofladım.

Söylenerek mutfağa giderken arkamdan seslendi.

"Ezogelin olsun."

-

"Daha iyi misin?" Diye sordum. Kafasını salladı ama hala bitkin görünüyordu. O sırada kafama dank etti. Elimi alnına götürürken ateşinin olmaması için dua ettim.

"Seni endişelendirmek istemem ama çok ateşliyim." Alayla mırıldandı. "Yanıyorum Sıla."

Kaşlarımı çatarak ona baktım. "Seni dondurucuya kilitlememi istemiyorsan sus."

Bu halde bile beni sinir etmeyi iyi beceriyordu.

Elimi sıcak alnından çektim ve buz bulabilmek umuduyla mutfağa adımladım.

Birinin ateşinin nasıl düşürüleceği konusunda fazla bir bilgim yoktu. Filmlerden gördüğüm kadarını Alp'in üzerinde uygulayacaktım.

Buz işe yarasa iyi olacaktı çünkü duşa sokmakla uğraşmak istemiyordum.

Elimdeki poşetin içindeki donmuş bezelyeleri alnına sertçe yapıştırdığımda inledi. "Manyak mısın kızım?" Diye söylendi. "Hastayım yaptığın şeye bak."

Hastayken öpüşmeyi iyi beceriyorsun ama, diye geçirdim içimden.

"O kolay ama!" Diye mırıldandı.

"Ne kolay?" Diye sordum anlamazca.

"Öpüşmek."

Kendimi pataklamak isterken sinirle inlememek için zor tuttum kendimi. İçimden söylemem gerekiyordu. Bu kadar patavatsız olamazdım.

"Kapa çeneni." Diye tersledim onu ama o umursamadı.

"Üşüyorum." Diye mırıldandı.

"Bana ne."

"Beni sevdiğini biliyorum." Dudakları zorlukla yukarı kıvrıldı.

"O hasta kafan nasıl bu kadar aptal fikirler üretiyor, aklım almıyor."

Sessiz kaldı. Bana cevap vermedi. Bir süre sonra bezelyeleri kafasından ayırdım. Kollarına, ellerine, açıkta kalan her yerinde gezdirdim poşeti. Ateşinin düşmesi gerekiyordu.

-

"Girer misin şu duşa!" Diye cırladım. Sıkılmıştım artık. Gitmek istiyordum.

"Soğuk!" Diye karşı çıktı.

Düşmeyen ateşi yüzünden onu duşa sokmaya çalışıyordum. Ama bu zordu. Zaten üşüyen bedenini soğuk suyla temas ettirmek ona işgence gibi geliyordu.

"Çocuk musun Alp. Gir şu duşa."

Üzerindeki tişörtü çekiştirerek çıkardı. Gerilen kaslarına gözüm kaydığında sinirlendim.

"Bir şartla girerim."

"Ne şartı?" Tek kaşım havaya kalktı. Yine ne isteyecekti acaba.

"Duşa birlikte girelim."

"Saçmalama." Dediği şeye inanamazca baktım güzel suratına. Böyle bir şeyi neden istiyordu benden? Birbirimizden nefret ediyorduk. Bunu az zaman önce dile getirmiştik. Tabi ondan sonra öpüşmüştük de ama bunun bir anlamı yoktu.

O benim için bitmişti. Ben ise onun için hiç olmamıştım zaten.

"Saçmalamıyorum. Lütfen."

"Ne istediğinin farkında mısın?!" Diye sordum sinirle. "Ben sürtük değilim senin beni gördüğünün aksine!"

"Sen sürtük değilsin." Yutkundu. "Sana sürtük derken bile kendime inanmamıştım zaten."

"Beni mahvettin." Diye mırıldandım sessizce. Gözlerim yere düşmüştü. Derin bir nefes aldım.

"Üzdüğün kadar üzüleceksin." Dedim gözlerim onun gözleriyle yeniden buluştuğunda. "Yoksa ödeşemeyiz."

"Üzdüğüm kadar üzüleceğim." Elleri tişörtümün ucunu tuttu ve izin almak için durakladı. Ona karşı çıkmadım ve kollarımı kaldırdım. Tişörtüm üzerimden sıyrılıp banyo zemine düştüğünde kollarımı önüme bağladım kendimi koruma dürtüsüyle. O pantolonunu çıkarırken gözlerimi banyoda gezdirdim.

İlginç bir şey yoktu normal olarak. Alp'in soran bakışlarıyla karşılaşınca, "Ne?" Diye cevap verdim gözlerine.

"Pantolonunu çıkarmayacak mısın?" Diye sordu.

Ellerimi pantolonumun düğmesine yerleştirdim.

Utanmamam ve düşünmemem için emir verdim kendime.

Pantolonu bacaklarımdan sıyırıp duşa girdim ve onun da girmesi için bekledim.

Soğuk su tenine çarptığında irkildi. Gözleri yarı açık halde bana bakarken çenesini sıktığını fark ettim.

Üşüyordu. Onun bu halde olması beni keyiflendirmeliydi. Ondan nefret etmem gerekirdi. Ama olmuyordu. Aptal bir kalbe sahiptim. O bana ne yaparsa yapsın onu sevmeye devam edecektim.

Kollarımı onun beline dolarken düşünmemeyi seçtim. Sonra yaptığım şeyleri düşünüp pişman olacaktım ama dediğim gibi, sonra olacaktım.

Ben de üşüyordum. Ona sarılarak onu ısıtmayı dilemiştim ama kendim de zaten titriyordum.

Elleri belimi buldu ve yanağını başımın üstüne yasladı. Derin bir nefes çektiğini duydum. Bir şeyler mırıldandığında kafamı kaldırıp ne dediğini sormak istedim ama buna izin vermedi ve ellerini sıkılaştırdı.
"Çabuk iyileşsen iyi olur." Diye fısıldadım. Çünkü sana kıyamıyorum, diye geçirdim içimden. Onu böyle görmek, bana ihtiyacı varken görmek bile gururumu okşamıyordu. "Artık sıkılmaya başladım." Dedim düşündüklerimin aksine. Onun yanında son derece mutluydum. Onun kokusunu hemen yanımda hissetmek beni mutlu ediyordu. Onu bırakmak istemiyordum.

"İyileşince gideceksen eğer iyileşmem." Diye mırıldandı. Sesi boğuk geliyordu. Başımın üstüne koyduğu yanağı yüzünden büzüşen ağzını görmek istedim.

"Bana inanmıyorsun."

"İnanıyorum."

İnanmıyordu. Taciz konusunda da inanmamıştı. Eray'la yatmadığımı da anlamamıştı. Eğer beni gerçekten tanısaydı öyle bir şey yapmayacağımı zaten bilirdi.

"Sen bir şeyleri fark edene kadar ben her zaman senden gideceğim. Fark ettiğin zaman zaten sen beni beklemezsin." Diye fısıldadım. Kapalı konuşmuştum ve ne kadarını anlamıştı emin değilim. Sadece benimle Eray'ın arasında hiçbir şey olmadığını, onunla sadece Alp'i sinirlendirmek için sevgili rolü yaptığımızı anladığı zamana kadar ondan gidecektim. Anladığı gün zaten benim ona gelmemi beklemez ve kendi bana gelirdi. Ben onu o kadar kırgınlığa rağmen affeder miydim orası meçhul.

"Hasta kafam dediğin kelimelerin hiçbirini anlamadı." Dediğinde gülümsedim.

"Hadi artık çıkalım." Ondan ayrılmaya çalıştım ama yine izin vermedi.

"Biraz daha kalsak."

"Üşümek mi istiyorsun?" Kaşlarımı kaldırdım ama o bunu görmedi.

"Hayır. Sana sarılmak istiyorum."

Nefesim kesildi. Saatlerce ona sarılabilirdim.

"Çıkalım artık." Dedim ve ondan ayrıldım. İzin vermişti. Kolları yana düştüğünde bir şey demedi. Duştan çıkıp ona asılı duran bir havluyu uzattım. Ben karşısında ıslak bir şekilde onun kurulanmasını beklerken o ona uzattığım havluyu bana sardı ve beni kuruladı.

"Gerek yoktu buna." Şaşkın bir şekilde ona baktım. Bunu yapmasını beklemiyordum.

"Üşüyeceksin." Dedi bana bakmadan. Beni kuruladıktan sonra banyo dolabından kendine de bir havlu çıkardı. Giysilerimi yerden alıp içeri geçerken dudaklarımı birbirine bastırdım ve üşüyen bedenime sarıldım.

Şimdi be olacaktı? Üstümü giyinip gidecek miydim? Daha fazla kalmak isterken buldum kendimi. Ama ne olarak kalacaktım Alp'in yanında?

"Üstünü giyin." Deyip yanımdan geçti. Üstü giyinikti. Yatağının içine girip gözlerini kapattı ve sessizliği dinledi. Gitmemi mi istiyordu? O halde kalmazdım. Üstümü hızlıca giyinirken biraz hayal kırıklığına uğramıştım. Beni göndereceğini düşünmemiştim.

Saçlarımı tepeden bir topuz yapıp kapıya yöneldim. O sırada, "Nereye?" Diye sordu.

"Eve." Diye yanıtladım onu. Gerçi yanıt vermesem de olurdu. Nereye gideceğim onu ilgilendirmezdi.

"Yanıma gelirsin diye düşünmüştüm." Diye fısıldadı. Yutkundum. Git demek istememiş miydi? "Buraya gel."

"Bana emir verip durmaktan vazgeç!"

"Lütfen deyince mi yaparsın istenilenleri?" Gözleri kapalı elleri başının altında öylece yatakta uzanmış ve benden bir cevap bekliyordu.

"İstersem yaparım." Diye yanıtladım ama doğru değildi. Alp için her şeyi yapardım ama bunu onun bilmesine gerek yoktu.

"Lütfen yanıma gel."

Yanına gitmek, ona sarılarak uyumak istiyordum. Onunla aynı anda nefes alıp vermek, kalbinin atışlarını saymak istiyordum.

Adımlarımın ona doğru yönlendiğini fark ettiğimde kendimi durdurmayı düşündüm ama bunu gerçekleştirmedim.

Ona karşı olan soğuk tavrımı bugünden sonra devam ettirecektim. Bugün özlemimi içime gömmek yerine ona sarılacak ve kokusunu doya doya içime çekecektim.

Yanına uzandığımda beni kendine doğru çekti ve sarıldı. Burnum göğsünün üstünde onun kokusunu solurken zaman dursun istedim. Burdan hiç ayrılmamak ve ona her zaman yakın durmak istedim. En mutlu olduğum yerde ölmek istedim.

Kalp atışlarını duymak umuduyla kulağımı göğsüne yasladım ve dinledim. Nefesi yavaşlayıp düzenli bir hal aldı. O uyudu, ben onu dinledim.

-

Laden'den

Babaannemle sarılmış uyumuştum. Uzun zamandır en mutlu olduğum gündü belki de. Ertesi günün akşamında babam bizi yemeğe götürmeyi teklif etti. Babamla aramız hala aynıydı. Ne o pek benimle iletişime geçiyordu, ne de ben onunla. Artık eskisi gibi görünüyor olmam aramızdaki ilişkiyi düzeltmemişti ama annemin bu duruma sevindiğini biliyordum.

Benim nasıl göründüğüm onların hislerini değiştiriyordu ve bu tuhaftı. Benim kim olduğum, ne olduğum, nasıl göründüğüm kimseyi ilgilendirmemeliydi. Ben bendim işte.

Akşam yemeğe gidip babaannemle bir güzel karnımızı doyururken babaannemin, "Deden burada olsaydı masayı da yerdi." Demesi üzerine kıkırdadım. Ama içime bir ağırlık çökmüştü. Kaybetmiştik onu yaklaşık iki sene önce. Ama birini kaybetmek, onunla anılarını da kaybedeceğin anlamına gelmiyordu.

Dedemi hep çok yiyen biri olarak hatırlayacaktım. Mavi gözlü ve biraz da küfürbaz.

Yemekten sonraki gün okula gitmiştim. Buraya kadar her şey monoton ve aşırı normaldi. Yaşadığım önceki günlerin aynısı gibiydi adeta.

Eve adımımı attığımı kimse fark etmediğinde gün normalliğini bir kenara bırakmıştı.

"Oğlum kavga edeceğimiz yere neden olgun iki insan gibi konuşmuyoruz? Sende biliyorsun doğrusunu. Neyin doğru olduğunu, neyin yapılması gerektiğini." Babamın sesini duyduğumda şaşırmıştım çünkü bu saatte işte olması gerekiyordu.

"Bunu ona açıklamak kolay mı sanıyorsun? Onca yıldan sonra gerçeği duyduğunda nasıl tepki verecek? Kolay değil anne. Bunu söylemek kolay değil."

Kaşlarımı çatmıştım. Bir şeyler vardı bilmediğim. Sadece dinlemeye devam ettim. Arkamdaki kapı hala açıktı ama umursamadım.

"Kolay olmadığını biliyorum. Ama zaman geçiyor. Geçtikçe, o büyüdükçe daha zor olacak. Şu geldiğiniz duruma bak. İşler daha da zorlaştı."

Derin bir nefes sesi duyuldu. "Ona ne diyeceğim? Gerçek annen öldü. Sonra ben başka bir kadınla evlendim ve sen ona anne diyorsun, mu? Yıkılır anne. Onu toplayamayız."

Yutkundum. Anında boğazıma yerleşen yumru canımı yakıyordu. Afallamış bir halde kırpıştırdım gözlerimi. Yaşadığım büyük şok bütün bedenimde titreme yaratmıştı. Tüylerim diken diken olmuş, donakalmıştım.

Gerçek canımı acıtıyordu.

Annem...

Benim annem aslında gerçek annem değil miydi yani?

Bunu bana bu zamana kadar neden söylememişlerdi? Gerçi nasıl söyleyebilirlerdi ki... Şu anki gibi yıkık dökük olacağımı biliyorlardı eminim.

Arkamı dönüp açık olan kapıdan kendimi dışarı attım ve kapıyı sessizce kapattım. Hiçbir şey olmamış gibi onlara davranmayacaktım tabii ki. Ama şuan kendimi toparlamam gerekiyordu. Sıktığım çenem dişlerimde ağrı yapınca yutkunup serbest bıraktım.

İçimden ağlamak geliyordu. Çok ağlamak, hıçkırmak ve bağırmak.

Ciddi anlamda kendimi yerden yere vurmak istiyordum. Bu zamana kadar kandırılmış olmanın acısı kalbimde büyük bir ağırlık yaratmıştı.

Benim annem...

Nasıl olurda gerçek annem olmazdı? Kimdi benim annem? Neredeydi? Babam gerçek babam mıydı?

Beynim sürekli aynı şeyi tekrarlıyordu. Aynı soruyu soruyordu. Bozuk plak gibi takılmıştı.

Böyle bir şeyin başıma gelmesi adeta bir şakaydı. Filmlerde veya Türk dizilerinde olurdu. İzlerdim ve klişe olduğunu söylerdim.

Hayatım bir klişe yaşıyordu.

Rüzgar yüzüme yüzüme çarparken soğuk umurumda bile olmadı. Dudaklarımı ısırdığımın farkına ancak varabildim. Damlalar halinde gözümden düşmek için yalvaran tuzlu suya izin vermek istemiyordum. Çünkü bir kere gözümden düşerse göz pınarlarım kuruyuncaya kadar akardı eminim ki.

Ama ağlamamak için kendimi tutmak bir hayli zordu.

Kollarım bedenime dolanmış bir halde ayaklarımın beni götürdüğü yere yürürken arkamdan bir, "Laden?" nidası yükseldi. Ilk başta bu seslenişi pek anlamadığım için durmadım. Sonra yine, "Laden!" Diye seslendi. Durdum. Gözlerimi daldığı yerden ayırdım ve yanıma ulaşmış olan Eray'a diktim. Bana anlamamış bir şekilde bakarken sadece sustum.

"Niye seni her gördüğümde ağlıyor oluyorsun?" Diye sordu. Kaşlarını çatmıştı.

Omuz silktim. O beni her gördüğünde ağlıyor olmuyordum bi' kere! Bunu ona söylemek istiyordum ama keyfim yoktu.

Hiçbir şey yapmak gelmiyordu içimden. Şuan karşımda durmuş bana bakan Eray'ın gözlerine bakmak istemiyordum.

"Laden abla ağlıyor musun sen?" Diye sordu tatlı bir ses.

Tam o sırada Eray'ın yanında durmuş olan minik bedenini gördüm. Ellerini Eray'ın ellerine geçirmişti ve bana gözlerini kocaman açmış bakıyordu.

Darmadağınık olmuş kafam gözlerimin Ecrin'in görmesine engel olmuştu. Gözyaşlarımı hızlıca kuruladım ve gülümsemeye çalıştım. Küçük bir çocuğun yanında ağlamak istemiyordum.

Eray'ın yanında da ağlamak istemiyordum.

"Hayır güzelim. Soğuktan gözlerim sulanmış..."

"Bize gel, birlikte sıcak çikolata içelim!" Diye heyecanla konuştu Ecrin. Ben ise onun tatlılığıyla bile mutlu olamayacak kadar yıkılmıştım.

Hayatın ikinci büyük tekmesiydi bana. Birincisi aşık olduğum çocuktan gelmişti. İkincisi ise ailemden.

"Yok ben gelmeyeyim."

"Neden?" Bu soru Eray'dan gelmişti. Tek kaşını kaldırmış bana bakıyordu. Ciddi ciddi benden cevap bekliyordu.

Ona halimi görmüyor musun, diye sormak istedim. Bu halde yanımda birini istemiyordum. Ben acımı yalnız yaşamayı seven biriydim ve kimseye de ihtiyacım yoktu.

"İşim var."

"İşin nedir?" Sinirimi bozuyordu.

"Sana ne?"

Gülümsedi. Ellerini yüzüme uzatırken ne yapacağını merak ettim. Parmakları burnuma dokundu. "Üşümüş görünüyor." Dedi sonra. "Bu işini ertelemelisin. Bu soğukta bir yere gitme."

"Evet Laden abla! Ama bize gelebilirsin. Hem de burnun ısınır."
Eray'ın bu davranışına anlam veremezken gözlerimi Ecrin'e çevirdim. Bana büyük bir hevesle bakıyordu. Gözlerindeki parlaklığı söndürmek istemedim. Malum zaten birilerinin gözlerinin feri sönmüştü.

"Ama sadece bir sıcak çikolata içer kalkarım." Dedim gülümseyip.

Ecrin elime uzanırken, "Tamamdır!" Deyip kıkırdadı. Benim gözlerimse Eray'a kaymıştı.

Onun bana bakmadığını ve sadece önünden geçen şeylerle ilgilendiğini fark ettim. Bu garip davranışları beni afallatıyordu. Kafamı karıştırıyordu.

Aklımı dağıttığını ve bir an için unuttuğumu fark ettim. Beni darmadağın eden konuyu unutmuştum. Yolda tekrar aklıma gelmesi üzerine dudaklarımın kenarları aşağı düştü.

Ağlamamak için boğazımdaki yumruyu yutkunmaya çalıştım. Ama her zaman olduğu gibi gitmiyordu. Olduğu yerdeydi.

Eve girip Ecrin'le birlikte sıcak çikolata içerken bile düşünceli ve bir o kadar da sabırsız hissediyordum. İçim daralıyordu. Ecrin'in şirin hareketleri bile mutlu etmiyordu beni ama yine de gülümsüyordum. Küçük bir çocuğu da benimle birlikte üzmek istemezdim.

"Laden abla sence ben güzel miyim?" Ecrin düşünceli bir şekilde sordu. Ben ise onun sorusunu algılamakta bir hayli zorluk çekmiştim.

"Tabii ki güzelsin. Dünya tatlısısın." Deyip gülümsedim ona. Böyle sorular aklına nerden ve neden geliyordu bilmiyorum ama çok tatlıydı.

"Yaa... Büyüyünce de güzel olacak mıyım?" Dudaklarını büzdü.

"Büyüyünce de güzel olacaksın." Onun içini rahat ettirmek istedim. Benim içimse küle dönmüştü.

Sıcak çikolata bardaklarını da alıp mutfağa götürmek için ayağa kalktım. "Gitmiyorsun değil mi Laden abla?" Diye sordu Ecrin hararetli bir şekilde.

Gitsem çok iyi olurdu aslında. Ne cevap vereceğimi bilemezken, "Mutfağa gidiyorum." Diyebildim sadece. Yalnız kalmak istiyordum. Yalnız kalmak ve biraz ağlamak. Belki de çok ağlamak.

Mutfağa girip Şengül teyzeye gülümsedim. "Yüzün bembeyaz olmuş kuzum senin. Bi sorun mu var? Moralin mi bozuk?" Şengül teyze sorularını bir bir sıralarken bir şey belli etmek istemediğim için kıkırdadım.

"Yok Şengül teyze. Biraz yorgunum sadece."

"Emin misin? Bizim oğlan mı bi şey yaptı yoksa?" Kaşını kaldırıp merakla bana bakarken, "Ne yapmışım yine?" Diye içeri giren Eray'a çevirdim bakışlarımı.

"Laden'in moralini sen mi bozdun bakayım?"

Eray'ın bakışları bana döndü. Bense, "Moralim bozuk değil." Diye üsteledim. "Sadece yorgunum."

Eray omuz silkti. "Dediği gibi. Moral bozma falan yok ortada."

Şengül teyzeyi kabullendirip mutfaktan çıkarken Eray'ın bakışlarını üzerimde hissediyordum. Ama buna rağmen kafamı kaldırıp göz göze gelmemize izin vermedim. Ecrin'in odasına gireceğim sırada beni durdurdu. Daha doğrusu kolumdan tutup odalardan birine soktu.

Ben kaşlarımı çatıp ona bakarken o gayet rahat bir şekilde ellerini ceplerine soktu ve bana baktı. "Niye ağladın?"

"Sana ne?"

"Bana cevap vermeden bu odadan çıkamazsın." Adi bir gülümseme yerleştirdi dudaklarına. Ve ardından kilit sesini duydum.

Kapıyı kilitlemişti.

"Sana bir şeyleri anlatmak zorunda değilim ben!" Diye tısladım. Moralim bozukken onun da üstüme gelmesi sinirlerimi iyice bozmuştu. Ona neydi benden? Ona neydi benim neden ağladığımdan?

"Sana sadece yardımcı olmak istiyorum." Sesi benimkinin aksine sakindi. "Bu konuda anlamıştık."

"Ben anlaştığımızı söylemedim sana." Biraz olsun sakinleşmiştim.
Beni takmadı ve arkada bulunan koltuğa oturdu. Elini yana doğru vurdu ve beni çağırdı.

Onun istediği şeyleri, sırf o istediği için yapasım gelmiyordu. O yüzden bir süre ayakta bekledim. Ama sonunda pes ederek yanına oturmuştum bile.

İkimizde sessiz bir şekilde beklerken sonunda konuşan taraf ben olmuştum. "Neden umursuyorsun?" Diye sordum.

O ise, "Seninle uğraşmak hoşuma gidiyor." Diye cevapladı. "Eğleniyorum."

"Benim ağlamam seni eğlendiriyor mu?"

"Buradan bunu mu anladın cidden?" Gözlerini devirdi. Ne anlamam gerektiğini düşündüm bir süre ama bulamadım. Aklım yine babamın konuşmalarına gittiğinde ise yutkundum.

"Sadece bazı şeyleri düzeltmek istiyorum." Dediğinde yüzüne baktım bön bön. "İlk zamanlar sana haksızlık ettim, biliyorum. Ama yeni insanlara karşı pek sıcak olamıyorum. Şimdi ise sana alıştım. Her zaman gözümün önündesin, ilgimi çekiyorsun." İtirafları karşısında boğazım kurudu. Kurduğu cümleler şaşırtıcıydı. Eray'dan böyle şeyler duymayı beklemiyordum.

"Açıkçası hoşuma gidiyorsun..." Gülümsedi. "Bu bi' aşk itirafı değildi." Diye ekledi. "Ben aşık olmam."

Son cümlesi komiğime gitti ve kıkırdadım. İnsan olan herkes aşkı mutlaka tadardı. Bazısı küçük, bazısı büyük bir aşka sahip olurlardı. Eray'ın aşık olmamış veya olmayacak olması imkansızdı. Zaman doğru değildi belki. Belki Belki de tanışmamıştı daha aşık olacağı kızla.

"Niye güldün?"

"Aşık olacaksın." Diye mırıldandım. "Bana değil, başka birine. Ama mutlaka birine." Gözlerim bileğimdeki izlere kaydı. Onu hala hissedebiliyordum. Ama herzamankinden biraz daha az. Geçen her gün biraz daha kaybediyordu zihnim onu. Onu unutmak, yaşanılanları unutmak istemiyordum. O benim için bir anıydı.

Acısıyla, tatlısıyla bir gençlik anısı.

Güzel miydi?

Çok güzeldi.

O anıları yaşamak değer miydi bu acıya?

Değerdi.

Onunla olmak her şeye değerdi, onunla gülmek, onun için ağlamak...

Ama bazı şeyler eskide kalmalıydı. Üstü kapanmalı ve tozlu bir rafa kaldırılmalıydı.

"Hadi canım." Güldü. "Vıcık vıcık, sahte ilişkiler sadece midemi bulandırıyor." Bana doğru eğildi ve, "Birine karşı yalnız ne hissedersin biliyor musun?" Diye sordu.

Yanıt vermedim. "Beğeni, heyecan, arzu ve biraz da merak." Nefes aldıktan sonra devam etti. "Hepsi bu. Birine ömür boyu kimse aşık kalamaz."

Sanki bu duyguyu biliyordu... Sinirle nefes aldım. "Yaşamadın ki! Nereden bileceksin?"

"Sen yaşadığınısanıyorsun peki?" Yine bi sessizlik.

"Belki birini gerçekten sevmiş olabilirsin. Belki canın yanmış olabilir. Ama eskisi gibi mi hissediyorsun hala? Eskisi kadar canın yanıyor mu?"

Evet, belki eskisi kadar büyük değildi hislerim, duygularım. Ama ben unutmak istediğim içindi. Eğer istemeseydim böyle bir şey olmayacaktı.

"Sinirlerimi bozuyorsun." Diye söylendim.

"Sende benim sinirlerimi bozuyorsun."

"Ne konuda?"

"Böyle içine kapanık biri olman beni deli ediyor!"

"Ben içine kapanık biri değilim!"

"O zaman ben sana sorununun ne olduğunu sorduğumda bana cevap ver!" Sesimiz giderek yükselmeye başlamıştı. Bunu fark edip bekledim ve nefeslerimi düzenledim.

"Sana neden bişeyleri anlatıyım ki?" Bunun cevabını gerçekten merak ediyordum.

"Çünkü sana yardımcı olmak istiyorum." Durdu. Ve ardından devam etti. "Neden ağladın?"

Yutkundum. Ne diyecektim? Ona anlatmak ve rahatlamak istiyordum. Onun bana verebileceği öneriler olabilirdi. Bunları duymak istiyordum. Şuan yakınımda olan bir Eray vardı ve ben ona tüm kalbimi açmak istiyordum. "Annem..." Bir müddet sustum. Canım acıyordu. "Aslında annem değilmiş." Burnum sızladı. Acıyan boğazım konuşmamı zorlaştırıyordu. "Babam bunu bana nasıl söyleyeceğini düşünüyordu. Onca yıldan sonra bana gerçeği söylemekten bahsediyordu..."

İznim olmadan yanağımdan düşen iki damla yaşı dudaklarıma değdiğinde fark ettim. Silmedim. "Yıllarca beni kandırmışlar. Bense kendimi biricik hissetmişim. Annemin biricik kızı..."

Yanağımdan süzülen yaşları silen elini hissettim. Ağlıyordum. Onun önünde ağlama düşüncesi dehşet vericiydi ama bir yandan da rahatlamış gibi hissediyordum. Ağzımdan küçük bir hıçkırık kaçtığında, "Şşş..." diye mırıldandı. Eli hala yüzümdeydi. "Seni kandırmış sayılmazlar. Sadece bir gerçeği saklamışlar."

"Gerçek olan şey çocuk oyuncağı değil ama." Burnumu çekip gözlerine çevirdim gözlerimi. "Bunu bana bugüne kadar neden söylemediler?"

"Şuanki gibi darmadağın olacağını düşündükleri için." Diye cevap verdi. Baş parmağını dudağımın üstünde hissettim. Gözyaşlarımın ıslattığı dudağım onun tarafından kurulanırken gerildim.

Bana fazla yakındı. Nefesini hissedebiliyordum. "Ağlama." Diye fısıldadı. "Yakışmıyor."

Kirpiklerimin altından ona diktim gözlerimi. Arada yanlışlıkla gözlerim dudaklarına kayıyordu. Güzel dudaklara sahipti. Çenemi kavrayan elleri kadar güzeldi.

Bana doğru biraz daha eğildiğinde endişelendim. Öpecek miydi beni? İstemiyordum. Yeniden aynı şeyleri yaşamak, kullanılmak istemiyordum.

"Ne yapıyorsun?" Diye sordum onu durdurmak için.

O ise sadece, "Sessiz ol." Diye mırıldandı ve dudaklarını dudaklarıma değdirdi. Değdirdi ve sadece bekledi. Derin bir soluk çektikten sonra küçük bir öpücük bıraktı dudaklarıma.

Kalbim göğüs kafesimi zorluyordu. Heyecanla soluduğumda kokusu doldu burnuma. Parfüm kokmuyordu. Teninin kokusuydu ama güzeldi de.

Hala dudakları dudaklarımdayken kapının hızla açılmasıyla telaşla ayrıldım ondan. Kapı kilitli değil miydi? Eray'a şaşkın bir bakış attım ama o sadece omuz silkti. Ne yani kapıyı kilitler gibi mi yapmıştı?

Kaşlarım çatılırken Eray'ı boşverdim ve gelenin Şengül teyze olmamasını diledim.

Dileğim gerçekleşmişti. Şengül teyze değildi gelen. Sıla ve ablası kapının önünde dikilirken ne diyeceğimi şaşırmıştım.

"Sıla?" Eray'ın kaşlarını kaldırıp sorduğu soruyla Sıla gülümsedi ve bana kaçamak bir bakış attı.

"Şey... Böyle pat diye girdiğimiz için kusura bakmayın." Ablasına döndü ve sıkıntılı bir şekilde, "Ablama kapıyı tıklatalım dedim ama beni dinlemedi." Deyip gözlerini devirdi.

"Ne alakası var canım? Eray'ı uzun zamandır tanıyoruz diye gerek duymadım kapıyı tıklamaya."

"Niye geldin?" Gözlerini Sıla'nın ablasına dikti ve sertçe sordu.

"Özlettiniz kendinizi. Ecrin'i de özledim." Gözlerini bana çevirdi. "Seni daha önce görmüş müydüm?" Gözlerini kısıp süzdü beni.

"Daha önce bu evde karşılaşmıştık."

"Hatırladım! Sen şu garip kızsın... Makyajı fazla kaçıran, gotik tiplerinden değil mi?" Güldü. "Görmeyeli bi' değişmişsin ama. Normalleşmişsin."

Sinirlenmeye başladığımı hissedip derin bir nefes aldım. Şu konuşma tarzı yüzünden kıza yumruk atabilirdim. Ama sakin olmayı tercih edip, "Öyle oldu." Dedim.

Eray sıkıntılı bir şekilde bana baktı. Sanırım bu kızdan pek haz etmiyordu. Gerçi ben de hoşlanmamıştım bu kızdan. Her şeyiyle kusursuz görünüyordu ama hal ve tavırları için aynı şey söylenemezdi. Sinir bozucuydu.

"Evime böyle istediğin zaman gelemezsin." Sözlerinin hedefinde Sıla'nın ablası vardı.

"Niyeymiş? Şu kız geliyor gibi görünüyor." Bana bakıp gözlerini devirdi.

"Ecrin Laden'i seviyor."

"Ee nolmuş? Beni de seviyor!"

"Kim seni seviyor?" Odaya giren minik bedene döndü bakışlar. Ecrin merakla bize bakıyordu.

"Sen beni seviyorsun değil mi?"

Ecrin'in yüz ifadesi değişti. Biraz da buruşmuştu minik suratı. "Şeyy... Aslında ben..." Dudaklarını ısırıp abisine baktı. "Sen birazcık gıcık bi ablasın. Buraya neden gelip duruyorsun ki?"

Gülmemek için zor tuttum kendimi. Kız morarmıştı ve onun bu halini izlemek zevk vericiydi.

"Çocuk daha." Bozulduğunu belli etmemek için güldü. "Neyse benim de işim vardı, gideyim ben." Son kez bana sinirli bir bakış yolladı ve arkasını dönüp odadan çıktı.

"Eray kusura bakma. Ablamı biliyorsun." Sıla'nın sıkıntılı sesine karşı Eray omuz silkti.

"Sorun yok. Ben de tam dışarı çıkacaktım. Seni evine bırakayım mı?" Bir an bana soruyor sandım. Ama gözleri Sıla'nın üzerindeydi. Gözlerim yaşadığım hayal kırıklığı ile birlikte yere düşerken yutkundum. Biraz önce yaşadığımız olay gerçekten olmuştu.

Neden öpmüştü beni?

Uzun zaman sonra kalbimin bu kadar hızlı çarptığına şahit olmuştum. Bunu istemiyordum. Anlamını biliyordum.

"Yok kendim giderim." Sıla bana baktı ve, "Laden... Ablam adına özür dilerim gerçekten. Tanımadığı insanlara karşı acımasız olabiliyor."

"Sorun değil." Diye mırıldandım. Ablası umurumda bile değildi şuan.

Aklıma evdekiler geldi ve yine gerildim. Onların yüzüne nasıl bakacaktım? Ağlamadan annemle iki çift laf edebilecek miydim?

"Senin moralin mi bozuk?" Sıla'nın Eray'la beni gördüğüne emindim. Ama bu konu hakkında bir yorum yapmamıştı. Görmemiş gibi davranmayı tercih etmişti ve ona minnettardım. Çünkü bu durumu nasıl açıklayacağımı bilmiyordum.

"Boşver." Kapıya doğru adımladım. "Ben artık gideyim Ecrin." Bizi sessizce izleyen Ecrin'e doğru eğilip yanağından öptüm. "Sonra görüşürüz olur mu?"

"Yaaa... Gitmee!" Onun bu yakarışına karşılık gülümsedim.

"Ama annem beni merak eder Ecrin. Buraya geldiklerimi bilmiyorlar."

Dudaklarını büzdü ve kabullendi. Bende odadan çıktım. Kalbim evime gitmek istemese bile ayaklarım çoktan eve gitmek için adımlamaya başlamıştı.

"Seni bırakayım." Eray ceketini üzerine geçirip kapıyı açtı.

"Gerek yoktu."

Umursamaz bir şekilde, "Olsun." Dedi ve önümden yürümeye başladı. Onun bu dengesiz tavırları aklımı karıştırıyordu. Birkaç dakika önce yüzümde gözlerini gezdiren çocuk şimdi yüzüme bile bakmadan önümde yürüyordu. Neydi bu tavrı?

Sinirli bir şekilde adımlarımı hızlandırıp ona yetiştim. "Sinir." Diye mırıldandım.

O ise bana bakmadan, "Senin gibi olmaya çalışıyorum. Ancak bu şekilde birbirimizi anlayabiliriz." Dedi ve kalakaldım.

"İncik bi şikildi birbirimizi inliyibiliriz." Diye taklit ettim onu. Onun ise yaptığı tek şey gülmek oldu.

-

Canlarım benim. Özlemden kudurdum vallahi. Hem sizi hemde karakterlerimi özledim...

Bazı özel sebeplerden dolayı pek fazla giremiyorum wattpad'e ve derslerim yüzünden çok yoğunum. Yakamı bırakmıyor bu dersler.

Özür diliyorum bölümler bu kadar geç geldiği için. Emin olun sizden daha fazla üzülüyorum bu duruma. Bölüm yükleyemeyince bi stres oluyorum. Moralim düşüyor falan.

Sonunda bölüm geldi ama!

Nasıl buldunuz bölümü?

Eray-laden ikilisi hakkında neler düşünüyorsunuz?

Alp- Sıla ilişkisi nasıl ilerlemeli sizce? Sıla'nın tavırları nasıl olmalı?

Laden'in öğrendiği gerçek hakkında neler düşünüyorsunuz? Siz onun yerinde olsaydınız nasıl bir tepki verirdiniz?

Bir sonraki bölüm kimin ağzından olsun?

Bu arada bombaya az kaldı!

Son soru;

Bomba sizce nedir?

Sizi kocaman öpüyorum. yorumlarınızı bekliyorum.

Continue Reading

You'll Also Like

331K 20.4K 49
Vahşi bir hayatın içine düşmüş narin bir beden, yabani bir adamla baş edebilecek miydi? Burası dışarıdan bakıldığında hipnotize edici eşsiz bir güzel...
6.8M 218K 92
AŞK, Bir kalıba, Bir yatağa, Bir sıfata, Ya da dört duvara... Sığdırarak yaşanacak kadar küçük bir duygu değil. Her sıfatta ve her firsatta. Her...
Eftalya By esmaa

Teen Fiction

404K 19.9K 23
Eftal: Hamileyim Dora. Eftal: Cidden hamileyim.
4.6K 244 23
"Sana yalvarmayacağım." "Ruhun çoktan dizlerinin üstünde yalvarıyor,"deyip bıçağın sivri ucunu göğüs kafesine değdirdi. Bıçağın parlak yüzeyine yansı...