Hypnotic | nico di angelo

By F3LICIAHARDY

15.4K 1K 313

"Koruduğun hayatı öldürebilir misin?" [0.1 ve 0.2'yle birlikte çünkü neden olmasın.. Bu arada cidden 5 yıllık... More

giriş: ölü kızın gemisi
bir: uyku problemi yaşayan insanlar
iki: güneşin gözlerine girmesiyle uyanmak
üç: bir kişinin zamanını üslenmek
dört: cevaplanmayan birkaç soru
beş: kuğu gölü
altı: ölü hayaller, yaşayan hayaletler
yedi: savaşçı ve siyah
sekiz: içini dökmek
dokuz: göze alınabilecek şeyler
on: melek etkisi
on bir: laviana solange
on iki: efsaneler
on üç: halattan kolyeler
on beş: altın ve kan
on altı: yarına kalanlar
on yedi: cehennemdeki melek
on sekiz: leo'ya göre ciddiyet her şeyi çözmez
on dokuz: fedakarlık ne kadar zarar verebilir?
yirmi: sevmek söylemek kadar zor değil
0:0 » karekterler
0:0 » karakterler
bir: başıboş tanrı
iki: kuzgun kral
üç: melezler ırkçıdır
dört: paralı asker
beş: mahşer
altı: kapılar ve kapılar

on dört: yürüyen ölüler gecesi

235 24 5
By F3LICIAHARDY

Andrea saatler süren kılıç araması sonunda eli boş bir şekilde Leo'nun yanına gitmişti. Aslında dengede bir problemi yoktu eline verilen her kılıç şıp diye uyuyordu ama kullandığı hilal şeklindeki Türk kılıcı kadar rahat değildi hiçbiri.

Yıllar önce Luke'un gemisinde bulmuştu kılıcı, kabzasında küçük bir yakut ve birkaç tane düşmüş taş vardı. Ona ilk verildiğinde ne yapacağını bilememişti ama şimdi anlıyordu değerini yaşlı kılıcının, elindeki uzun ve dümdüz basit kılıcı bir kenara bıraktı ve 9. kulübeye gitti. Büyük bir gıcırtıyla açıldı kapı ve kız kendini içeri attı.

Kulübede bir karış toz vardı aylarca kimse girmemiş gibi gözüküyordu ayrıca. Aslında kulübede tek bir kişi vardı o da tek elini çenesine koymuş diğer elinde ise bir resim tutan Leo'ydu.

"Leo?" diye mırıldandı kız. Oğlan ona dalgın gözlerle bakarken Andrea yıllar önce tanıdığı o çocuktan eser kalmadığını anladı. Kıpır kıpır etrafa yaşam enerjisi saçan o çocuk gitmiş yerine dalgın bakışlı hüzünlü bir oğlan gelmişti. Gülüşleri bile cılız kalıyordu oğlanın. "Bir sorun mu var?" dedi kız ve elini boyalı sarı saçlarına daldırdı.

"Hayır." diye mırıldandı oğlan ve kafasını kaldırıp kıza baktı. Kahverengi gözler yine boş bakıyordu son bir haftada olduğu gibi. "Silah bulmuş gibi gözükmüyorsun." dedi ve yüzü şu soluk gülüşlerden biriyle kaplandı. "Kullandığın bir silah var mı?" Andromeda mutlulukla gülümsedi ve kapı girişine dayandı.

"Kılıç ama şu sıradan kılıçlardan değil bana bir Türk kılıcı lazım hilal şeklinde ve emin ol diğerlerinin pabucunu artırabilecek şekilde kullanışlı." Andrea gözlerini kırpıştırırken Leo'nun gülüşü biraz daha sıcak oldu.

"Sanırım tam sana göre bir yer biliyorum." dedi Leo ve ayağa fırladı. Üzerine kenarda duran omuzlarında gri paletler olan ceketi giydi. Andrea onu izlerken oğlan keyifle güldü. "Bu kadar harika birini yakından izlemek müthiş bir şey biliyorum ama ormanın içine gitmemiz gerek kalk hadi yavrum."

✖️✖️✖️✖️

Aslında Andromeda için ilerlemek basit olmuştu fakat aynısı Leo için geçerli değildi. Ayağı her uzamış bir köke takıldığında ya da kafasına bir çam ağacı dalı isabet ettiğinde bunu buraya kim koydu, diye homurdanıyordu. Andrea bundan o kadar rahatsız değildi ormanın içinden gelen tuhaf sesler dışında ama Leo yine şu pek meşhur kızdırma beni yakarım seni, durumunda olduğundan kendini daha rahat hissediyordu.

"Saçını boyatmışsın galiba." dedi oğlan havadan sudan konuşmak için sessizlik onun da canını sıkıyordu anlaşılan. Andrea uzun bir iç çekiş ortaya koydu.

"İki yıldır boyatıyorum, drama oyunu için en son bunun daha çok yakıştığına karar verdim." dedi ve Leo nasıl bakıyor diye başını uzattı. Burunları birbirine deyince kız hafifçe güldü. "Bu kadar harika birini yakından izlemek senin için şahane olmalı." dedi ve sesini onun gibi yapmak için kalınlaştırdı. Leo bu sefer daha gür bir kahkaha attı.

İlerlerken kocaman bir kaya parçasının önünde durdu Leo. Andrea huysuz bakışlarını kayaya çevirdiğinde oğlan elini kayanın üzerine koydu. Kaya hantal hantal yarılıp açılırken Andrea şaşkın şaşkın Leo'ya baktı, omuz silkmekte yetindi Leo. Oğlan içeri girerken teker teker floresan lambalar açılmaya başladı.

"Valdez'in mekanı böyle havalı olur." dediği zaman oğlan tekrar bıyık altından güldü. Adımlarını sıklaştırdı Andrea ona yetiştirmek için. Şaşkın şaşkın depoya bakarken Leo tahtalarlar çakılmış olan bir odanın tam önünde durdu birkaç tanesi çıkarılmıştı ve bir kişi geçebilecek büyüklükteydi. Leo diğerlerini de kırıp kenara attı.

Andrea koşarak oraya girdiğinde hayatında gördüğü en güzel silahları gördü. Onlarca mücevherlerle süslenmiş zırh gördü, farklı renk metallerden yapılma çeşit çeşit mızraklar ve hançerler, her kültüre ait kılıçlar.. Gözleri en uzun fanus içerindeki Türk kılıcında takıldı ama. Kılıç hilal şeklindeydi, sanki dikilmiş gibi yakut taşlarıyla süslenmişti ve parıl parıl parlıyordu.

"Hayran kaldın bakıyorum." dedi Leo. "İstediğin silahı alabilirsin." Andromeda koşarak kılıca gittiğinde dikkatle kaldırdı fanusu ve kılıcı çıkardı. Eline aldığı an birkaç kez salladı, sanki onun için yapılmış gibiydi kılıç. Leo kenarda duran siyah Styks kılıca bakıyordu. Andrea kılıcın üzerinde olan mavi çiçek desenlerine hayran kalmıştı doğrusu harika bir işçilik isterdi aynı zamanda kılıcın kabza kısmında yumruk büyüklüğünde bir safir taşı vardı. "Bunu Nico'ya götüreceğim sen de Will için seç."

Eskimiş bir sadağı aldı eline Andrea. Artemis'in Avcılarına ait olduğu ortadaydı elini sadağa uzattığı an gümüş renk bir ok eline geldi. Sadağı omzuna astı ve yanındaki yayı aldı. "Carmen için de alıyorum." diye seslendi Leo'ya oğlan homurdanarak karşılık verdi.

Carmen sıradan kılıç kullanırdı ama bu işin ustasıydı. Andrea onu Kronos'un ordusundaki generallerden biri olmasını kılıçtaki ustalığına yorardı. Etrafa bakarken ona uygun bir tane bile kılıcın olmaması işin kötü yanıydı, tempolu adımlarla birkaç tane bıçağı aldı ve onları da kılıcını koyduğu yere koydu. Blake için bir şey almasına gerek yoktu oğlanın kendine ait bir silahı vardı zaten.

"Bu nasıl?" diye mırıldandı Leo ve elinde Kronos'un kılıcını gösterdi. Carmen Luke öldükten sonra bu kılıcı almıştı ve saklamıştı. Kılıcın yarısı gümüşi bir ışık saçarken diğer yarısı ilahi bronzun kahverengi ışığını taşıyordu. Andrea gözünü hızla kırpıştırdı ve yutkundu.

"Harika." dedi cılız bir sesle.

✖️✖️✖️✖️

Nico uykusundan sıçrayarak kalktığında beyaz tişörtü terden ıslanmıştı. Korkutucu bir şey olmamasına rağmen bütün bedeni kaskatıydı aynı zamanda. Yataktan ayaklarını sarkıttı ve karanlıkta rengini tam olarak seçemediği halıya baktı.

Onun için itiraf etmek zordu ama Nico'nun en büyük korkularından biri aşk olabilirdi. Cupid'in favori oyuncaklarından biri olarak Nico'nun kalbi bir çok kez kırılmıştı ve bu sadece Percy değildi.

Evet Nico Poseidon'un oğlunu aklından uzaklaştırmak için her yolu denemişti fakat her seferinde kalbi bir öncekinden daha beter olmuştu. Will de onlardan biriydi.

İki yıl önce Güneş'in oğluna sırılsıklam aşık olmuştu. Onun yerli yersiz parlamaları, güldüğü zaman saçtığı ışık Nico'nun içinde büyüyen canavarı mağarasından uzaklaştıracağını düşünmüştü fakat oğlan kendine ilaç gibi gelen oğlanı ne kadar bitap düşürdüğünü fark etmişti.

Nico pek beklenmeye değer biriydi. Huysuz tavırları son zamanlarda -yani oğlandan ayrılmadan önce- canavarlığa dönüşmüştü ve artık yok oluşun eşiğine sürüklenmişti. Saçtığı karanlık hale oğlanın yanında daha çok artıyordu oğlanın ışığı ise ona boyun eğip azalıyordu.

Will onunla hâlâ arkadaştı ama Nico aralarındaki bağın o kadar basit olduğunu düşünmüyordu.

Sonra Hekate'nin Lou adlı kızı vardı. Lou'yla oğlanın acı lanetlerinde birinde tanışmışlardı. Oğlan geceleri kontrolsüz bir şekilde kendini zarar veriyordu ve bunu gün içinde bile bazen yapmak zorunda kalıyordu. Lou'ya bu durumu anlattığında Tartarus'tan kalma olduğunu söylemişti, korkularının kendi bedenini oluşturmak istediğini anlatmıştı.

Sonra ise Lou'yla takılmaya başlamışlardı kız oldukça kafa dengiydi ve onun yanında kendini mutlu hissediyordu. Aslında ayrılma nedenleri Will'in pek sevgili gün ışığı gibi aralarına girmesiydi. Nico bundan o kadar rahatsız değildi fakat bu konu ne zaman açılsa Will'in yüzü kıpkırmızı oluverirdi.

Ve Carmen..

Kız gün ışığını yakaladığında -ki onu sadece bir kez öyle görmüştü kulübeye girmeyip geçip gittiği gün- o kadar güzel oluyordu ki. Nico onu hangi kelimelerle ifade edeceğini bilemiyordu. Carmen'ı adam akıllı tanımadığı zamanlarda bile ona yakın hissediyordu. Konuşması, kokusu, bakışları..

Rüyasındaki silik öpücüğü bile o kadar gerçekçiydi. Oğlanın mahvolmuş kalbini kendi elleriyle tamir ediyor gibi.

Ama Nico ona aşık falan değildi.

Oğlana iyi geliyordu ama Carmen'ın her şeyi yakıp yıktığını da biliyordu Nico. Carmen çekip gittiği zaman her şeyi kendiyle birlikte götürüyordu. Anıları, sevinçleri, öfkeleri, acıları..

Nico onunla tanışmayı hiç dilemezdi.

Continue Reading

You'll Also Like

213K 20.7K 23
Jeon Jungkook, 20 yaşına gelen herkesin dolunay gecesi kurt cinsiyetini ôğrenmesi şerefine düzenlenen baloda, kardeşinin kurt cinsiyetini kutlamaya g...
8.3K 716 15
"yıldızları süpürürsün, farkında olmadan, güneş kucağındadır, bilemezsin. bir çocuk gözlerine bakar, arkan dönüktür, ciğerinde kuruludur orkestra...
188K 18K 26
010 ***: hamileyim jungkook: sen kimsin
96K 10K 12
jjk: affedersin, tavşanımı hamile bırakan senin tavşanın mı? semetae / texting+18 (ağırlıklı) / text ~ #1-taekook {020524} #1-vkook {120424} {030524}...