SİYAHIM

By vavelolas

1.3M 48.8K 4.3K

Ruhumda dolaşan, bir günlük kelebeğin cesedini ellerimle taşıdım kalbime. Parmak uçlarımla son kez okşayıp ko... More

TANITIM
*1*
*2*
*3*
*4*
*5*
*6*
*7*
*8*
*9*
*10*
*11*
*12*
*13*
*14*
*15*
*16*
*17*
*18*
*20*
*21*
Çok mu Çok Önemli Duyuru
*22*
* Önemli *
MÜJDE!!!!
*23*
*24*
*Baran Andaç Özel*
*25*
1 MİLYON!
*26*
Siyahım: Playlist
*27*
*28*
*29*
*30*

*19*

30K 1.3K 114
By vavelolas

Baran hiç olmadığı kadar çaresiz bir bakış eşliğinde "Bunu benden isteme."dedi. Sesi yalvarır gibi çıkıyordu. Gözlerinde küçük bir çocuğun hüznü vardı ve bana bakmaya devam ederse dayanamayıp ona koşacaktım. Ancak bunun ne bana ne de ona bir faydası olacağını sanmıyordum. Ben kül olurken onun aşkı alevlenmişti. Birbirimize yetişemezken nasıl bir olacaktık?
Belki de tüm bahaneleri bir kenara bırakmalıydım. Onu kendimden uzaklaştırmamın sebebi deli gibi korkan kalbimdi. Eğer beni sevdiğini kabullenirsem ondan aala kopamazdım. Küçük bir ayrılık bile kalbimi alabora ederdi.
"Baran yapma. Daha zor bir hale getirme."
"Asya," dedi bana doğru bir adım atarak. "Yapma... Daha zor bir hale getirme. Birbirimize geç kalmayalım."
Kafamı iki yana salladım.
"Git Baran. Son kez söylüyorum, git."

Ellerini o çok sevdiğim kehribar saçlarından geçirdikten sonra sesini yükselterek "Yapamam!" dedi.
Baran Andaç'ın rüzgarı ruhumun aralık kapısından içeri eserken üşüdüğümü hissettim. Karanlık bir gökyüzüydü kendi tabiriyle. Gün geçtikçe kendine neden böyle dediğini daha iyi anlıyordum. O sadece yağmur olamazdı, sadece rüzgar olamazdı, tek başına güneş olamazdı, bulut olamazdı. Gülümsediğinde güneşliydi, sinirliyken rüzgarlıydı, üzgünken yağmurluydu, düşünceleri arasında boğulduğunda bulutluydu. O karanlık bir gökyüzüydü ve ben göğe bakmaktan korkuyordum.
"Yapabilirsin! Hep yaptın. Şimdi ne değişti?" diye sordum bağırarak.
"Çünkü ben sana çok aşığım!"
Yürek bir kuş olup uçar mıydı hiç? Evet, uçardı. Az önce kehribar saçlı bir adamın sözleri yüzünden kanatlanmıştı yüreğim. Yan yana gelen beş kelime okuduğum tüm şiirlerden daha mest ediciydi. Hayalini kurduğum şeyleri başkasının yaşamasına alışmışken hayalini kurmaya cesaret edemediğim şey gerçek olmuştu. Şimdi küçük bir çocuğun durmak bilmeden koştuktan sonra nefessiz kaldığı gibi nefessiz kalmıştım. Aynı kalp atışları, aynı heyecan, aynı heves... Sanırım o çocuktan farkım yoktu.
Dilim lâl olmuştu, kelimeler dudaklarımdan kayıp Baran'a ulaşmıyordu. Söyleyecek bir şeyler aradım ama ne ruhumda ne aklımda tek bir söz bulamadım. Bir süre sonra zor olsa da iki kelimeyi yan yana getirebildim.
"Lütfen git." Bunu beklemediği belliydi. Dudakları şaşkınlıkla aralanırken ikimiz de sessizliğimizi koruduk. Bugün yaşadıklarım çok fazlaydı ve neye nasıl tepki vermem bilmiyordum. Yanlış bir şey söylemiştim belki. Hatta yarın sabah uyandığımda pişman bile olabilirdim. Ama aklım yerinde değildi. Her şey zihnimin bana oynadığı bir oyun gibiydi. Sesimi duyuramayacağım gökyüzü bana aşıktı. Benim tatlı Siyahım, sen bana ne yapıyorsun?
Baran yenilgiyi kabullenmişcesine derin bir nefes aldı. Yorgun gözlerini suratıma sabitleyip "Saat geç oldu. En azından evine bırakmama izin ver." dedi. İşte ben böyle güzel bir adama aşıktım. Defalarca gitmesini söylememe rağmen beni düşünüyordu. Bir gün o güzel kalbinin krallığına beni de alacağını tahmin edemezdim. Lakin almıştı; hem krallığına hem de sarayına. Acı verici olmasının yanı sıra mutlu ediciydi. Bir tarafım rengarek balonlara ve pamuk şekerlere sahip, bayramlık elbisesiyle sokaklarda koşturup duran kız çocukları gibiydi. Ne zamana kadar saklayacaktım o kızı, meçhuldü.
Kehribar saçlıma bir şey demeden mutfağın yanındaki odaya girdim. Montumu giydikten sonra odanın köşesinde duran siyah sırt çantamı aldım. Normal çantalardan hoşlanmadığım için kısa bir süredir sırt çantası kullanıyordum.
Odadan çıktığımda Baran'ın kafede olmadığını gördüm. Muhtemelen dışarıda bekliyordu. Kafeye son bir bakış atıp dışarı çıktım ve kapıyı kilitledim.
"Gidebiliriz." dedim sakince. Kafasını gökyüzüne kaldırmış, öylece duruyordu.
Turgut Uyar'dan alıntı yaparak "İkimiz birden sevinebiliriz, göğe bakalım." dedi. Ona olan hayranlığım artarken "Turgut Uyar." diye fısıldadım. Gözlerini bana çevirip "En sevdiğim şiirlerden biri." dedi. Ne tuhaf ki benim de en sevdiğim şiirlerdendi. Bilmediğimiz daha ne kadar ortak yönümüz vardı?
"Şimdi gidebiliriz." dedi. Durağa kadar yürüdükten sonra gelen ilk taksiye bindik. Esendal sokağın adresini verip geriye doğru yaslandım. Yol boyunca Baran'a bakmamaya çalıştım. O ise gözlerini benden hiç ayırmamıştı. Sokağa geldiğimizde taksiciye parasını verip benimle birlikte indi. Şaşkınlıkla ona bakıp "Neden indin?" diye sordum.
"Kaldırıma oturup geceye hüznümüzü dağıtırız diye düşündüm. Beni kırma lütfen."
Bitkin bir halde omuzlarımı düşürerek kaldırım taşına oturdum. Masum gülümsemesiyle yanıma oturduğunda kalbimin hızlandığını hissettim. İçimde pişmanlık türünden tuhaf duygular beliriyordu. Onu reddetmeseydim belki de şimdi başımı omzuna yaslamış, ruhuma dolan huzurla tebessüm ediyor olacaktım. Kim bilir omzu nasıl hayat doluydu.
"Asya, korktuğunda ne yaparsın?"
Baran'ın sorusuyla birlikte düşüncelerimden ayrıldım. Öyle tuhaf bir soruydu ki bir süre boyunca sessiz kaldım.
"Korktuğum zaman ellerimle kulaklarımı kapatırım. Gözlerimi sımsıkı yumarım. Dudaklarımdan dökülmeyen çığlıklar kapalı gözlerimden yaşlar halinde süzülür yanaklarıma. Sanki ben öyle yaptığımda her şey iyi olacakmış gibi gelir. Ya sen? Sen korktuğunda ne yaparsın?"
Baran gözlerini bana çevirerek buruk bir şekilde gülümsedi.
"Ben öyle zamanlarda başımı annemin omzuna dayardım. Gözlerimi kapatırdım ve masmavi bir gökyüzü düşlerdim. On altı yaşımdan sonra korkmamayı öğrendim. Ta ki seninle tanışana kadar. Şimdi korkuyorum."
Boğazımda bir yumru oluştuğunda Baran'ın sandığımdan daha yaralı olduğunu fark ettim. Onun acıları canımı yakıyordu. Üzülmemeliydi o. Cennetten düşen gülümsemesi olmalıydı yüzünde. Bana bakan gözleri hep ışık saçmalıydı. Büründüğü çaresiz adam hali ona hiç yakışmıyordu.
"Biraz omzunda dinlenebilir miyim Asya? Yılların yorgunluğu ve korkuları var üstümde."
Yanağımda bir sıcaklık hissederken ağladığımı anladım.
"Tamam." dedim fısıltıyla. Nasıl olumsuz cevap verebilirdim ki? Yanımda duran adam ukala tavırları olan Baran Andaç değildi. Annesine hasret, hayata tutsak bir çocuktu bu gece.
Başını omzuma bıraktığında asi kehribar saçları yanağımı okşuyordu. O güzel saçlarını ellerimle daha fazla dağıtmak istedim.
"Asya, bana her şeyi söyle ama gitmemi isteme. Ben artık istesem de senden gidemem. Korkmakta haklıydım işte. Aşk insanı üzüyor."
Hüzünle gülümsedim. Aslında çıkmaz bir sokaktaydım. Sokağın başında Baran vardı ve ondan kaçarken önümdeki duvara çarpacaktım. Hangisi daha az acı verirdi bana? Hayır, bunca zamandır bu adama deli gibi aşıkken şimdi onu kaybedemezdim.

Ruhumda yeniden alevlenen duyguların verdiği heyecanla Baran'a baktım. Benden ayrılıp oturuşunu düzeltti. Konuşmak için hareketlendiğimde benden önce davrandı.
"Her şeye baştan başlayalım. Sırdaş olalım. Arkadaş kalalım, olur mu?"
İçimdeki cesaret filizleri gözlerimdeki parıltıyla birlikte söndüğünde duygudan yoksun bir sesle "Tamam." dedim.
"Arkadaş kalalım."

Günler birbirini kovalarken Baran Andaç eskiden olduğu gibi sırdaşımdı. Ona Yiğit'le mazide yaşadıklarımı anlattığımda kıskandığını söyledi. Arkadaş olsak da Yiğit'e yakın olmamam konusunda defalarca beni uyardı. Bir haftadır her sabah kafeye girmeden önce şakağıma bir öpücük bırakıp "Kalbin zaten benimle, aklında bende olsun." diyordu. Bunu ilk kez yaptığında her hücrem alev almıştı. Gerçeği hala idrak edemiyordum. Bana aşıktı. Baran Andaç bana aşıktı.
Kafenin muyfağında öylece dururken bugün hiç iş olmadığını fark ettim. Ne gelen vardı, ne de giden. Ne samimiyetsiz bir gün, diye geçirdim içimden. O sırada Cenk mutfağa girip "İki arkadaşın geldi, Asya." dedi. Kaşlarımı kaldırarak "Arkadaş mı?" diye sordum. Bunu beklemediğimden şaşırmıştım. Çünkü benim ziyaretime gelecek pek bir arkadaşım yoktu. Merak duyguma yenilerek mutfaktan çıktım. Ama karşımda gördüğüm iki insan öylece yerime çakılmama sebep oldu. Esma ve Yasemin soğuk, alaycı bakışlarıyla karşımdaydı. Sessizce yutkunup yanlarına doğru yürüdüm.
"Galiba Baran için geldiniz." dedim gülümsememe engel olamayarak. Biri Baran'la öpüşen en yakın arkadaşım, diğeri...
Düşüncelerim can yakıcı bir öfkeye döndüğünde derin bir nefes aldım. Onları görmek tüm mutluluğumu toza çeviriyordu. Her şeye rağmen neden baştan başlıyorduk ki? Baran neden beni seviyordu? Neden bunu kabullenemiyordum? Ona istediği her şeyi verebilecek kusursuz bir kız varken neden ben?
Çünkü aşk böyle bir şey, dedi içimden bir ses ama onu hemen susturdum.
Yasemin bakışlarını Esma'ya çevirip gülümsesiğinde bugünün kolay sonlanmayacağını anladım.
"Biz sadece hem seninle hem de Baran'la sohbet etmeye geldik. Sonuçta arkadaşız, değil mi?"
Esma'nın cümlesi bende gülme isteği uyandırsa da kendimi tutmayı başardım.
"Pekala siz oturun. Baran da birazdan burada olur."
***
Masada kahkaha sesleri yükselirken aynı ruh halinde olmayan sadece Baran ve bendik. Herkes Cenk'in anlattığı şeye gülerken Baran yüzüne sabitlediği tebessümüyle bana bakıyordu. Nedensizce bu hali beni güldürüyordu. Onunla tanıştığımız ilk gün böyle bir şey olacağı aklımın ucundan geçmezdi. Ne kadar imkansız görünse de kusurlarıyla kusursuz görünen Baran, bana sevgiyle bakıyordu.
"Biliyor musunuz Asya daha önce kimseyle öpüşmedi. Hangi devirde yaşıyoruz yahu?"
Esma'nın yanaklarımı kızartan cümlesiyle anın büyüsü bozuldu.
"Gerçekten kimseyle öpüşmedin mi?" diye sordu Baran yüzüne bir tebessüm yayıldığında. Hayır alay etmiyordu. Sanki bu durum hoşuna gitmiş gibiydi. Bu konunun merkezinde olmanın verdiği utançla sadece "Hayır." dedim. Esma ve Yasemin'e göre kimseyle öpüşmemiş olmam komikti fakat onlar kıymetli olan şeylerden anlayacak tipler değildi. Bu yüzden küçümseyici bakışlarını ciddiye almamayı tercih ediyordum. Hem konu ne zaman benim dudak işlevlerime gelmişti?
Baran ne hissettiğimi anlamış gibi konuyu değiştirdi.
"Esma senin bu konuda çok tecrüben var sanırım. Eminim aralarında bizi güldürecek anılar vardır. Anlatabilirsin."
Masadaki herkes sessizliğe büründüğünde dizlerimde duran ellerimi birbirine kenetledim. Hissedilebilir bir gerginlik aramızda dolaşırken Esma "Elbette var." dedi. Baran'a kızacağını ya da çekip gideceğini düşünmüştüm oysaki. En azından benim tanıdığım Esma öyle yapardı.
Hepimiz merakla ağzından dökülecek cümleleri beklerken gözlerini bana çevirdi.
"Galiba en komik anım Asya'nın, Baran ve beni sınıfta basmasıydı. Sonuçta aşık olduğu adam ve en yakın arkadaşı öpüşüyor. Yüzündeki ifade fazlasıyla komikti."
Ciğerlerime nüfus eden hava azalırken dişlerimi birbirine bastırdım. Yiğit kulağıma doğru eğilip "Doğru mu bu?" diye fısıldadı. Ellerimi yumruk yaptığımda Esma'nın üzerine atlamamak için zor duruyordum. Sessizce yutkunarak "Gitsem iyi olacak." dedim. Hızla yanlarından ayrıldığımda gördüğüm son şey benimle birlikte ayaklanan Baran'dı. Kafeden çıkıp caddenin sonuna kadar yürürken koluma temas eden elle durmak zorunda kaldım. Elinden kurtulmak için çırpınsam da Baran bırakmamakta ısrarcı gibi görünüyordu.
"Rahat bırak beni." dedim dişlerimin arasından.
"Asya rhat dur artık, lütfen."
Sert bir şekilde kolumu çektiğimde kaşlarını çattı. Geriye doğru bir adım atıp "Beni artık rahat bırak Baran. Öğreneceğini öğrendin. Herkes öğrendi. Peşimden gelmeyi kes." dedim. Gözlerinde beliren kırgınlık ifadesi canımı yaksa da bu duyguyu yok sayıp yoluma devam ettim. Nereye gittiğim konusunda bir fikrim yoktu. Belki de saatlerce yürümek iyi gelirdi. Bu hastalıklı histen kurtulmanın tek yolu canım acıyana kadar yürümekti. Hiçbir şey düşünmeden, yarın ne olacağının kaygısıyla yaşamadan yolları ezberlemek... İşte yapmam gereken buydu. Herkesten ve her şeyden uzağa kaçmak.

Yaklaşık bir saat kadar yürüdükten sonra gördüğüm ilk banka oturdum. Yağmur yağmaya başlamıştı ama şuan düşündüğüm tek şey dizlerimdeki ağrıydı. Bir saat boyunca aynı yolları dolaşıp durmuştum. Neredeyse gördüğüm her yüzü ezberleyecektim.
"Aptalsın Asya." diye mırıldandım. Tam anlamıyla aptaldım. Kaçmak yerine Esma'ya bir şeyler söylemeliydim. Sinirle ayağımı yere vurup aynı şeyi tekrarladım.
"Aptalsın Asya."

Ertesi gün kafedekilerle iş dışında sohbetlerde bulunmamaya dikkat ediyordum. Çünkü dün yaşananlar hakkında soru yağmuruna tutulacağımı biliyordum.
Baran bugün kafede değildi. Yokluğu kendini belli etse de bu hissi görmezden gelmeye çalışıyordum. Ama olmuyordu işte. Yokluğu kalbimde bir boiluk gibiydi. Kehribar saçları, gitarının sesi, sahneye çıkmadan önce prova yaparken çıkardığı kediyi andıran mırıldanmaları... Hepsini özlemiştim. Onu görmediğim bir gün bile beni üzüyordu. Ona o kadar alışmıştım ki yokluğuna bile aşık olmuştum.
Daha fazla dayanamadım ve en köşede oturup bir magazin dergisini karıştıran Didem'in yanına gittim. Kaşlarını kaldırarak "Bir şey mi oldu Asya?" diye sordu. Dudaklarımı birbirine bastırıp nasıl sormam gerektiğini düşündüm.
"Bugün Baran'ın annesinin ölümünün yedinci yılı."
"Efendim?"
"Diyorum ki Baran böyle zamanlarda ortalıkta olmaz."
Kaşlarımı çatıp derin bir nefes aldım. Annesine olan sevgisini ve ölümünün onu ne denli sarstığını az çok biliyordum. Şimdi yalnız başına ne yapıyordu? Belki de ağlıyordu. Onun ağladığını düşündüğümde inanılmaz bir acı kalbimi ele geçirdi.
"Nerede olabilir Didem? Bir fikrin var mı?"
Didem kafasını iki yana salladığında üzerimdeki önlüğü çıkartıp masaya bıraktım. Her şeye rağmen yanında olmam lazımdı.
Didem bana seslenirken kafeden çıkmıştım bile. Caddenin karşısına geçip bir taksi durdurdum. Onunla tanıştığımız, onu gördüğüm ilk yerde olabilirdi. Orada olsa bile beni görmek istemeyeceğine emindim. Onu kırmıştım. Baran'ı kırma fikri beni paramparça ediyordu. O kırmak isteyeceğim biri değildi. O benim aşık olduğum adamdı.
Yaklaşık yarım saat sonra uçuruma yakın bir yerde indim. Yağmur bardaktan boşalırcasına hızlıydı. Sarsak adımlarla uçuruma vardığımda siyahlara bürünmüş bir Baran Andaç'la karşı karşıya kaldım. Tıpkı onu gördüğüm ilk gün gibi. Aramızda bir metre kala beni fark etti. Bakışları beni bulduğunda yürümeyi kestim. Kıyafeti siyahtı ama gözlerindeki ifade daha karanlıktı.
"Neden buradasın?" diye bağırdı soğuk bir sesle.
"Çünkü sen buradasın." dedim onun soğukluğuna tezat düşen bir tonda.
Alay edercesine gülüp önündeki uçuruma baktı.
"Bana acıyor musun sen de herkes gibi?"
Hızla kafamı iki yana salladım. Yağmurdan dolayı sırılsıklam olmuştum. Dişlerim birbirine çarparken "Sana acımıyorum." diye bağırdım. Hızlı adımlarla yanıma ulaştığında gözlerinde bariz bir öfke vardı.
"O zaman neden buradasın Asya?"
Ellerimi kaldırıp yanaklarını okşadım. Saçlarının rengindeki kirli sakalı avucumu gıdıklıyordu. Şaşkınlıkla bana bakarken bu hareketi beklemediği belliydi. Aslında ben de kendimden beklemiyordum. Sadece içimden geleni yapıyordum.
"Nedenini çok iyi biliyorsun." diye mırıldandım.
Yağmurdan dolayı koyulaşan saçlarına dokunduğumda yanaklarım gözyaşlarım yüzünden ıslandı. Ama Baran bunların mutluluk gözyaşları olduğunu bilmiyordu.
"Seni sevdiğimi biliyorsun." dedim o konuşmayınca. Dudak kenarlarının yukarı doğru kıvrıldığını gördüm.
"Seni sevdiğimi biliyorsun." diyerek sözümü tekrar etti. Ellerimi kendi elleriyle birleştirdiğinde kelebeğimin çoğalarak ruhumun her zerresine uçtuğunu hissettim. Alnını alnıma dayadığında gözlerimi kapattım. Bir rüyanın içindeydim. Uyanmak istemiyordum.
"Artık birbirimize geç kalmayalım." diye fısıldadığını duydum.
"Artık birbirime geç kalmayalım." diye tekrar ettim. Kalbim bir yaprak gibi titriyordu. İlk tanıştığımız yerdeydik ama farklıydı her şey. Ensem heyecanın verdiği etkiyle yanarken Baran'ın ela gözleri dudaklarıma kaydı. Refleks olarak ben de onun dolgun dudaklarına baktım. Ellerini yanaklarıma yerleştirdiğinde birazdan ne olacağını tahmin edebiliyordum. Göğsüm heyecanla inip kalkarken çok yavaş bir şekilde bana yaklaştı. Sanki bir cevap bekliyordu. Ruhuma ve kalbime ayak uydurarak aynı yavaşlıkla Baran'a yaklaştım. Kısacık bir an sonunda dudakları dudaklarıma temas etti. Kendimi uçurumdan düşüyormuş gibi hissediyordum. Tatlı ama yakıcı bir his kanıma hücum ederken ellerimle Baran'a tutundum. Dudakları, dudaklarımın üstünde adeta şaheser yaratıyordu. Yavaş ama tüm acıları silen bir öpüşmeydi bu. Tüm acılarımı söküp atan tatlı bir anın içindeydim. Dakikalar sonra nefessiz kaldığımı hissederek geri çekildim. Baran'ın gözlerine bakacak gücü kendimde bulamadığım için kafamı yere eğdim. Baran yanaklarıma yapışan saçlarımı geriye doğru atıp çenemden tuttu. Gözlerimi onun gözlerine sabitlediğimde gülümseyerek "Benden utanma." dedi. Tekrardan dudağıma minik bir buse kondurup alnını alnıma dayadı.
" Bu şehir gitsin caddeler bize kalsın. Uçurum kenarlarında yaşamayalım bu kez. Martılara komşu olalım, geceye düşman. Sudan bıkalım, karaya hasret kalalım. Galata Kulesi bize kalsın. Kız Kulesi'ne selam yollayalım. Rüzgar pusulamız olsun, saçlarında kaybolayım. Yağmurlar düşsün saçlarıma. Seni öperken yüzün ıslansın. Sen yağmur damlaları san, hiç bilme mutluluk gözyaşlarımı. Uçurtmalar bize kalsın. Gökyüzüne sahip olalım. İpleri bileğine dola, o izlere değsin sonra dudaklarım. Bu şehir gitsin sen bana kal Asya."
O gece uyuduğunda sıraladığım cümleleri birebir tekrarladığında şaşkınlıkla geri çekildim.
"Nasıl olabilir? Sen uyuyordun."
Kocaman bir gülümsemeyle "Uyumuyordum." diye itiraf etti.
"Ama bu kadar cümleyi ezberleyemezsin."
Beni sıcak göğsüne çekerek şakağıma bir öpücük kondurdu.
"O da bana kalsın. Belki de hafızam güçlüdür sevgilim."
Kafamı göğsüne yaslayıp gözlerimi huzurla kapadım. Bana sevgilim demesi tüm vücuduma hoş bir elektrik yaymıştı.
"Baran, ne olursa olsun beni hiç bırakma olur mu?
"Sevgilim, ne olursa olsun beni hiç bırakma olur mu?" diye tekrar etti.
O benim gökyüzümken göğe bakmayı nasıl bırakabilirdim ki?

Herkese merhaba. Uzun bir aradan sonra yeni bölümü yükledim. Yan hesabım olan @virmimoza 'yı takip edebilirsiniz. Karanlıkta Koşanlar'ı orada yayınlıyorum. edizinplatonigi kullanıcısının hikayesini okuyabilirsiniz. ben çok beğendim. Görüşmek üzere.

Continue Reading

You'll Also Like

1M 43.2K 41
0545* Sizi "MAFYA" adlı gruba ekledi #Romantizm kategorisinde 1.Sıra✨ #3Ay kategorisinde 1.Sıra✨ #Siyah kategorisinde 1.Sıra✨ #Esir kategorisinde 1.S...
571K 73.7K 26
"Leyla!" Günlerin yer değiştirdiği o saatlerde, gecenin en karasında, bir ruhun kilitli kalmış sokaklarındaydık. "Burada ne arıyorsun?" Başkası içi...
64.4K 1.6K 28
Arap bir erkeğin Türk bir kadına aşık olup onu mahi etmesinin hikayesi. ***Gerçek bir hayat hikayesinden esinlenilmiştir. ***
9M 544K 62
Sosyal medya hesabı üzerinden futbol yorumculuğu yapan ve hayli popüler olan Dila Aral, kullandığı rumuz dolayısıyla herkes tarafından erkek zannedil...